Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
T N U I Y A T R0 R S E N K A R A dedir. Cıvil cıvıl yaşanan, dingin, mutlu günlerin, "okul sıralarındaki, spor alamndaki, evin avlusundaki" Beckman dimdik ayaktadır. O hiç tükenmemiş yaşama gücüdür, "Topallayarak da olsa yüriiyüp giden"dir. Elbe'nın kıyıya vurduğu bedenini ayağa kaldırmaya çalışmaktadır. "öteki" diye adlandınlan içsel sese, savaşta yitirdiklerinin özlemiyle dolaşan bir "Kız" yardım edecektir; savaştan dönen askerlerde hep biraz, dönmeyen kocasını arayarak. Backmann'ın mutluluğu bir geceliktir. Koca, koltuk değnekleriyle, tek ayaklı olarak kapıda belirir ve sorar: "Hey.. ne işin var burda?" Backmann' "Dün gece ben de karunın yanındaki erkeğe bunu sordum." Dönen koca, Stalıngrad'da ke^ıf ıçın emrine verilen ve onbiri ölen yirmiıkı askerden biridir. Beckmann'a "Sorumluluk senindi" der. Artık kimilerince tek sığınak olan Elbe'ye giderken, Backmann, uykulannı kaçıran sorumluluğu devredebılmek umuduyla Binbaşı'sını arar. Savaşı meslek edinmiş ama, ona can güvenlıği garantide uzaktan kumandalarla katılan rütbeli bir askerle ailesi yuvalannda yemektedirler. Ki onlar durmamasıya yerken, kuru ekmeğin çahnmasını anlayamamakta, "Acaba ne yapacak, belki de rehine koyacak" diyebilmektedirler. Binbaşı ıçinse Beckmann, "Korkulacak biri değil, onlardan biri"dır, "..azıcık savaş görünce kafası karışanlardanndır. Ve en iyisi bir sikke gıdcrek bu gülünç konuşmalanyla para kazanmalıdır. Gösteri salonunun yöneticisi ıse, "Bizim eksiğimiz avangardlardır: Bizi yaşadığnnız devrin asık, diri, azap çeken çehresiyle yüzyüze getirecek, bize bunlann resnügeçidini yaptıracak avangardlar." "Bunlar böyle eksıksız, olgun, süzülmüş şeyler olsun. Soru, ümit, açlık!" diyen biridir de Beckmann'ın, gaz maskesi gözlüğünü, "gerçekçi" olmasını istediği sahneye yakıştıramamaktadır. Hiç kimsenin istemediği oyun Kitapçıkîa 'hiçbir tiyatronun oynamak istemediği oyun' diye not düşülen Borchert'in Kapıların Dışında'sı Istanbul Devlet Tiyatrosu'nda sergileniyor. apdann Dışında Türkiye'de ilk defa, İ959'da, yazan Wolfgang Borchert gibi tiyatrocu, aynı zamanda Gençlik Dergisi'nin de sorumlusu olan Günay Akarsu tarafından, İ.Ü.T.B. Gençlik Tiyatrosu'nda oynandı. 1986'da Genç Oyuncular, Tunç Tatoğlu rejisiylc, Ortaköy Kültür Merkezi'ndc, Boğaziçi Amatör Tiyatrolar Şcnliği'nde, Sarıyer Halk Eğitim Merkezi'nde oynadılar. Profesyonel bir tiyatro tarafından ülkemizde hiç sahnelenmemişti. Şimdi Devlet Tiyatrolan'nda Yücel Erten'in atanmasıyla başlayan "yeniden yapılarana pllot uygulaması"nın tartışmalan sonunda, Istanbul Devlet Tiyatrolan bünyesinde oluşan bir grubun, bu herkesin el uzatamadığı oyunu tiyatroseverlere sunduğunu göriiyoruz. Tlktnmeyen yasam oucl K olarak sahneye çıkan Allah bile şaşırmaktadır, insanlann duyarsızlık ve katılığına. O artık unutulmuştur. Ttkıiastactayatta Savaş öncesi pazar dualannı aksatmayan insanlann, şimdilik tek düşüncesi ayakta kalabilmektir. Bütün yakınlannı kaybettikten sonra bile. Ortalık durulunca yine kiliseye ve pazar dualanna döneceklerdir. Gün Cenaze Servisi Müdürü'nündür. Sürekli birbirlerini yutan Elbe Nehri'nin kıyısına postu sermiştir; keyifle olan biteni izlemektedir. Yalnız bir gölge, az sonraki bir "cump sesi ve suda halkalar" demektır. Allah, "Yavnüarun... Yavrulanm..." dıye inler, "Değiştiremiyorum. Kimse beni dinlemiyor." Doygunluktan gözü dönen ölüm, Allah'ı da yutabilecektir, geğirti ve Hikaye yazarının kahkahalan arasında onu alaya alır: " Dikkat oyunu et, sakın sen de suya düşİç kapağında "Hiçbir me ha! Demin birisi sutiyatronun oynamak, hiçyun dibini boyladı." Ama bir seyircinin görmek isElbe Nehn, Cenaze Sertemediği oyun" yazan visi Müdürü'nden daha "Kapdarın Dışında", yalyumuşaktır; genç ölüleri nızca tiyatrolann oynareddeder. Sibirya'dan mak istemeyecegi bir oAlmanya'ya seke seke yun değil, aynı zamanda geri dönmüş, aç, yorgun yorumun da çok zorlave ıslak, bir de yatağında nacağı, "bir hikâye yazakansını yabancı bir errının yazdığı oyun"dur kekle görünce, kollannAma "gerçek bir oda sonsuz uykuyu arayun"dur. Borchert'ı çok yan askeri incitmeden kısa ömrü ve yazma sükıyıya bırakacaktır. Bu resi içinde hikâyeden tiW lhan«t •ttltor. Kapılannı sımsıkı kapadılar. Kapılann dışında kaMtk işi "hele bir yaşa"dıktan yatroya yönelten de sonra konuşacaklardır; kulağına fısıl"öVün kendi biçimini getirmesi gibi gödirler. "Sonra? Sonrası hiç. Rüzgâr yine dar: "tntiharının içine edeyün senin!", rünüyor. eser. Elbet yine durmadan bir şeyler ge"Yatağında başkası yatıyorsa sen de veler. Tramvay yine çanlannı çalar. OAlmanya'da, insanlann "sinekler gibi kendine başka yatak ara!" rospular beyaz ve yumuşak, yine pencesapır sapır" öldüğü sokaklarda, ırmak relere abanırlar. Bay Kramer öte yana kıyısında ceset görmenin kimseyi şaşırtBeckmann, Blankenese kıyılanndan döniip yine horuldar. Hiçbiri, saatlerin madığı savaş sonrası günleridir. Gençaynlırken bir kişilik bölünmesi gündehiçbiri duracak değil ya." Yaşlı bir adam ler yaşamlannın en başlannda ölmekteme gelir: lçindeki dirençli adam sahne Sanatmgerçeklailglslyak "Millet, aslında, sanattan kâm almak. yüksek duygulara ermek, vecde gelmek istiyor: Islak, soğuk hortlaklar görmek değil. Hayır, biz sizi sahneye bu şekılde bırakamayız. Seyircilerin karşısında biraz daha dâhice, daha üstün, daha neşeli olmamız gerekir. Müsbet olmalı azizim, müsbet! Goethe'yi düşünün! Mozart'ı düşünün!.." diyerek sorumluluklannı öne sürecek "Fakat sanatın gerçekle bir ilgisi yoktur kü", "Gerçeğe bağb kalırsanız ilerleyemezsiniz... Gerçeğe bağlı kalan, ancak gözden düşer" savunucusuyla o da Beckmann'ı kapı dışan edecektir: "önce dünyayı öğrenin, sonra yine gelirsiniz. Bir varlık olun hele!" Umut tükenmemiştir; içsel ses baba ocağında her zaman açık duran bir kapı olduğunu söylemektedir. Ne II C U M H U R İ Y E T DER8İ 9 OCAK 1994 SAYI 417