Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PAZARIN PEIMCERESİIMDE ahit Kayra, "Çuhadar İlyas Ağa'nın Anıları"ni yayımlamıştır. Bu nefis yapıtta, 1812'de saraya "intisab etmiş" vc 183O'da oradan aynlmış olan ağanın dilinden anlamsız, boş ve zırvayla dolu bir saray yaşamı sergilenir. Mesela Habeşistan'dan bir zürafa getirilır Padişah herkesin toplanmasmı emreder. Saray mensuplanndan Abdi Bey'ı lıademeler kapıp zorla zürafanın üstüne bindirirlcr. Zürafa koşmaya başlayınca Abdi Bey bağırır: "Ahiret hakkını/ı helal edin.. tlk menzilimiz ecel beşiği oldu. Bindim gidiyomm.." Sonra zürafa güç bela durdurulur. Çok eğlenilmiş olur. Avrupa'da o sırada Hegel, Goya, Beethoven önemli cscrler üretir, keten ipliği makinesi ve ilk lokomotif geliştirilirken saraylılar bu gibı eğlcncelcrle zaman geçirirler. Kâğıthane deresinde yapılan bir ge/ide padişahı eğlendirmek için kendini suya atan dilsiz Hiiscyin dibi boylayınca tcrsanelilerden girip kurtarmalan istenir. Onlar tatlı suda yüzülmez", derler yardım etmezler: Dilsiz Hüseyin boğulur. Bundan bilnıem kaç yıl sonra, Kenan Evren'in bu ülkeyi yönettiği çağın da Çuhadar İlyas Ağa zamanı ile eşdcğer düzeyde anımsanacağına eminim: Ben o evreyi hcr şeyden evvel sakal bıyık yasağı nedeniyle hatırlanm. Üniversitelerimİ7de 1983 ocağında bir kılıkkıyafet yönergesi uygulanmayu başlanmıştı. Bu uygulama o tarihlerde Cumhuriyet gazetesinde yer alan bir habere göre şöyle yürütülmekteydi: "lstanbul Edebiyat Fakültesinde kılıkkıyafeti uygun bulunmayanlar dün okula alınmadılar. Geçen cuma günü Edebiyat Fakültesi'nin panosuna "aşın bıyıkİı, sakallı, başörtülü, kravatsız öğrencilerin" pazartcsinden başlayarak okula alınmayacaklan yolunda bir yazı asılmasından sonra dün fakülte girişinde saçsakal kontrolü yapılmaya başlandı. Sabah ders saatlcrinde fakültelerine gelen öğrenciler kapıdaki polisler vc diğer görevlilerce durdurularak kılık kıyaîeti gözden gcçirildikten sonra "uygun bulunmayanlar" geri çevrildiler. Bu uygulamadan sonra öğretim üyelerine ve yardımcılanna da birer yazı yollanarak sakalı ve aşın bıyığı olanlann sakallannı kesmeleri, bıyıklanm yontmalan istendi. Rusya'da Dcli Petro'nun böyle bir uygulaması vardı. tbnül Emin Mahmut Ke Üniversitelerimizde sakal bıyık yasağı C mal'in "Son Sadrazamlar" adlı eserinde bir sadrazam hakkında vaktiyle sakalını bıyığını kesmiş olduğu konusunda jurnalde bulunulduğu anlatılır. Ama 1983'te sadece henüz demokrasiyle yönetilmeyen ülkelerde böyle usdışı ve zırva yasaklar yürürlüğe konulurdu. Mesela 18 Mayıs 1983 tarihli "Le Matin" gazetesinde Varşova Operası'nın müdürünün operada çalışan sanatçılann sakal ve bıyık bırakmalarını yasakladığı konusunda bir haber yayımlanmıştı. O tarihte üniversitede öğretim üyesiydim ve sakalım vardı. bu konudaki yazı elime geçince iki olayı anımsadım. Biri Gülriz Sururi'nin "Kıldan Ince Kılıçtan Kcskince" başhklı yaşam öyküsünde yazdıklanydı. Gülriz şöyle demişti: "Okuldj1. tifüs salgınından bahsedilira doktordan iki ricada bulunur: Bunu gizlemesini ve saçını dökecek ilaçlarla tedavi yapmamasını. Bu lsrailli lider pek güzel bir kadın sayılmasa bile yaşarhını, üç beş yıl daha uzatacak ama saçlannı dökecek ilaçlann kullanılmasını istemez.. Yine 1983'te Polonya'da Dayanışmaörgütü Başkanı olan Walessa, bir ABD jilet şirketinin "Bıyığınızı bizim jiletle keserkcn resim çektirirscniz size 100 milyon dolar öderiz" önerisini geri çevirmişti.. Bunu da anımsadım. Sakalımı üniversitenin, YÖK'ün kestitmesini antidemokratik, buna 1983 Türkiyesinde kalkışmasını da utanç verici buluyordum. Ne yapılabileceğini düşünmeye başladım. Fakültede uygar bildiğim hocalarla yor son günlerde. öğretmen herkesi sıraya dizip muayene ediyor. Bütün sınıf, bir iki kişi hariç bitlenmiş.. Evlere yolluyorlar bizi, elimize evde ne yapılması gerektiğini yazan bir kağıt tutuşturarak. tki gün izin. Bitli dönenin saçlan kökünden kesilecek... Tarifsiz bir utanç içindeydim... Ya tekrar bitlenirsem? Kahküllü saçlanm ancak kulaklanmı kapatıyordu zaten. Bir de keserlerse? Altıncı gün dönebildim okula." Aklıma gelen ikinci eser, Ingrid Bergman'ın başrolünü oynadığı "A VVoman Called Golda" filmıydı. Richard H. Frank'ın yönettiği bu fılmde Golda Meier Pemfoma denen habis bir illete yakalanmış olduğunu öğreninçe hekime daha kaç sene yaşayabileceğini sorar. Son konuştum. Fizyoloji kürsüsü yöneticisi hocam MKeçi misin? Sakalını kes gitsin!" dedi. Edebiyat fakültesinin çok uygar görünümlü dekanı işi hafıfe aldı: "Bak," dedi, "Artık çift taabiyet kabul cdiliyor. Hemen İran tebasına geç. Biliyorsun yabancı öğretmen ve öğrcncilere sakal ınüsaadesi var. O zaman bir tarafını keser, bir tarafını bırakırsın!" Meslekdaşjanmdan ve öğretim üyelerinden böyle antidemokratik ve rahatsız edici tepkiler aldıkça keyfım kaçtı. Nihayet Ptof. özdemir tlter'in tepki için önerdiği formülü benimsedim: Universite öğretim üyeleri için yürürlükte olan disiplin yönetmeliğine göre insan bir suçta ısrar ederse sıra ile uyanlma, sonra uzun süreli uzaklaştırma ve nihayet öğretim üyeliğinden atılma cezalanna çarptınlırdı. öğretim üyeliğini, üniversitemi seviyordum. Aynlmaya niyetim yoktu, ama bu faşist yönetnneliğe de tepki göstermek istiyordum.. Atılma cezasına kadar direnecek, oraya gelince kesecektim sakalımı. Fakülteye disiplin yönetmeliğinin 5g maddesinin sakalı değil, kılık kıyafet hükümlerine aykınlığı disiplin suçu saydığını hatırlatarak sakalımı kesmeyeceğimi bildirdim. Ardından bir uyan cezası aldım... Ve beklcmediğim bir şey oldu. Dekan bana umduğum gibi disiplin yönetmeliği uyannca değil, ısrar ettiğim takdirde yurtdışına çıkmayı bile, pasaport almayı bile güçleştiren bir formülle, 1402 kararnamesi uyannca üniversiteden atılacağımı bildirdi. Bu durumda stratejimin değişmesi gerekti: tstanbul'daki Times ve Le Matin muhabirlerinc olan bitcnleri anlattım. Bu faşist uygulamaları yapanlann uluslararası arenada kepaze olmalannı sağlamak yolunu seçtim. Le Matin'de 14 Mart 1983'te "Türkiye'de askerler blucin, sakal ve uzun topuk istemiyorlar", 25 şubatta da "Times Higher Education Supplemcnt"da bizim sakalbıyık öykümüz yayımlandı. Ben de sakalımı kestim.. Bu yayınlardan bir süre sonra YÖK'c öğretim üyesi bulmak için Ingiltere'ye giden YÖK başkanına Ingiliz öğretim Üyeleri Sendikası "Siz sakallı hocaları kovuyorsunuz. Bizim hocalarımızın çoğu sakallı. Size verilecek hocamız yok!" yanıtını verdi. Bugün, geriye baktığımızda bir Çuhadar ilyas Ağa çağı zırvalığı, antidemokratik bir ayıp olarak algıladığımız bu sakal bıyık yasağının koyucusu kimdi? O zamanın YÖK başkanına göre kendi değil askerlerdi.. Oysa o tarihte cumhurbaşkanı yaveri olan Üstün Dinçmen'in önerisiyle kendisine bu konuda başvurduğum Kenan Evren bana verdiği cevapta bunun kendisiyle ilgisi olmadığını, YÖK'e başvurulması gerektiğini bildirmişti... Yani o tarihte bile her iki başuygulayıcı topu birbirlerine atıyorlardı. Bugün ikisi de bambaşka yerlerde. îstersem sakal salıverebilirim.. Ama yine yapamıyorum. Bu seferki faşistler babalannı öperken sakallannın battığını, bu nedenle sakal istemediklerini açıklamış olan kızlanmdır! < CUMHUHlYETDiml22AĞUSTOS1993SAYIll7