Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Y A S A G 0 N E L sı'na bir şeyler getirmek ilzere kullanmalannı ister. Bir gün Cornelia ve hanımlar, ellerinde sekiz bavulla çıkagelirler ve evlerinin üst katına çıkarak Türkü Odası için getirdiklcri tüm oyuncaklan odadaki sedirlere dizerler. Filiz Evcimen bu insanlann o ka/iar uzaktan yaptıklan bu katkının herkes tarafından bilinmesini istiyor. Aslında oyuncaklan getiren hanımlardan cn az üç temsilci ile birlikte bunlan teslim etmek istet, ama Cornelia hastalanır ve gerçekleşemez. Bu olayın yeterli ölçüde duyarlı olmayan yüreklere bir mesaj vermesıni isteyen Evcimen, "Bu olay, bazı durumlarda insanın milliyetinin hiç de önemli olmadığının kanıtıdır. Lösemili veya amansız hastalıklardan hangimizin yeterince haberi var. Neden onların yattıklan servislerde gönüllü olarak çalışmaz ve oradaki çocukları küçük şeyler ile mutlu etmez?" diyor. Evcimen özellikle "duyarlı insanlann yeterince organize olmadığını" vurguluyor. Bir çoğumuz Filiz Evcimen gibi olmak isteriz. Ama nasıl yapacağımız bilemeyiz. Bunu gerçekleştirmenin ilk adımı Türkü'leri kaybctmeden harekete geçmek M İ B R A H İ M Türkü'leri kaybetmeyelim ürkü Salıcı on bir yaşında. Daha yaşamının ilkbahannda. Yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak, 1988 yılı 11 haziranında yaşama veda eden, ama yaşadığı sınırlı süreç içerisinde, büyüklerin yapamayacağı işleri başaran, yaşama hep mcraklı gözlerlc bakan yürekli bir çocuk. flk felsefi bunalımını dokuz yaşında yaşamış, "Acaba Danvin'c mi inansam, yoksa Allah'a mı? tçimden Danvin'e inanmak geliyor, ama Tanrı varsa ve beni cezalandınrsa? Çok korkuyonım" diyerek yaşayan, yaşamdan aynlmadan 15 gün önce Mozart'ın bir operasını dinlerken, "tnsan bunu dinlemek için bile yaşar" diyebilen, babasının kendisine sorduğunda, "Ben en çok kendimi seviyonım" diyerek, yüzlerce kitap okumuş, düşünen, yazan, resim yapan ve sanatı seçebilcn bir insan. Aynı zamanda yaşadıklannın farkına varmış ve büyüdüğünde deneyimlerini, hastahkla olan savaşımlannı insanhğa aktarmak isteyen düşünür. Annesi Filiz Evcimen ise Türkü'yü kaybettikten sonra lösemili çocuklarla ilgisini devam ettirmek isteyen bir anne. Bunun kendince iki nedeni var. Birincisi iki yıl bu hastahkla uğraşmış. Yaşadıklannı bir an önce unutmak yerine, birikimleri birilerinin işine yarar düşüncesiyle hareket etmiş. Türkü'yü kaybetlikleri hastanede, bazı pratik sıkıntılar yaşadıklannı düşünmüş. örneğin Çapa Tıp Fakültesi Hematoloji Servisi'nde mutfak ve hasta çocuklann oynayacaklan, birbirleriyle konuşacaklan oda yoktur. Ailenin elinde Türkü'nün tedavisi için hiç tanımadıkları insanlann bankaya yatırdığı ve tedavisinden arta kalan paralar vardır. O insanlar adına Hematoloji Servisi'ne uzun savaşımlar ve bürokratik engeller sonucunda mutfak ve oyun odası yaptınr, adını da "Türkü Odası" koyarlar. Türkü'nün annesi Filiz Evcimen, yakın zamana kadar, çeşitli kurumlann ve insanlann yardımlannı bu odaya aktanr. Yayınevlerinden ve çeşitli kurumlardan alınan çocuk kitaplan, dergiler, kırtasiye malzemelen ve oyuncaklar Türkü Odası'na taşınır. Çeşitli aralıklar ile oradaki ailelerle birlikte olduklannı ve özellikle annelerle ilgilendiğini anlatan Filiz Evcimen, T "Hayatında hiç duymadığı terimleri orada öğrenen bir sürii anne var. Köyden geliyor, insan vücudunun anatomisine ait hiç trilgisi yokken, birdcn bire lökosit, trombosit gibi kclimclcr oğreniyor. l)üşünün ki yaşamının tüm anlamı her akşam öğrendiği lökosit sayısında odaklanıyor. Ertesi güne nasıl başlayacağının anahtarı o sayıda." Bir keresinde, Ünye'nin Çamyuva köyünden gelip, birden bire Çapa Tıp Fakültesi'nin ortasına düşen bir anneyi anımsıyor Evcimen: "Oğlunun adı Birol'du, bir süro sonra onu da kaybcttik. Bir insanın küçücük bir alanda sadece o sayılar ile yaşadığını düşünün" diyor ve dış dünyadaki insanlann kulaklannı ve gözlerini bu insanlara çevirmesini istiyor. Devletin de bu olaya ilgisiz olduğunu belirten Filiz Evcimen, "Dünyada bu alanda vakıflar ve kunıluşlar artarken, bizde tamamen kaderine terk edilmiş gibi bir olay söz konusu. Nasıl eskiden cüzamlılar bir adaya bıraküırmış onun gibi bir şey" dıyor. Oradaki ailelerin bir umut uğruna tüm taşınır , taşınmaz mallannı teker teker sattıklannı, ailenin yansı kan ararken, yansının da para bulmaya uğraştığını anlatan Evcimen, "Bu hastalığın tedavisine yılda 600 milyon lira gibi bir para gerekli. Aile sigortalı ise oradaki hiç bitmeycn bürokratik engelleıic karjilaşıhyor. Aynı zamanda moral çok öncnıli, bu aileler yeterince bilgilendirilmiyor. Herkes birbirinden bir şeyler gizliyor. Çocuk annesinin içindc bulunduğu dununu gö/.lcrinden anlıyor ve bir süre sonra yaşama küsüyor" dıyor. Filiz Hanım'ın Cornelia Spon adında, Türkiye ile Almanya arasında turistik seferler düzenleyen bir arkadaşı var. Cornelia, Uluslararası Kadın Projeleri Derneği'nden 30 kadar Alman hanımı örgütler vc bagaj haklannı Türkü Oda Corn«lia Spon'un Ulualararamı Kadın ProJ«l«rl DtrM^I'ndtn 30 kadar hanımla gatlrdlğl oyuncaklar TUrkit Odası'na gldrcv^i günil bakllyor, CUMHURİYET DERGİ 22 A u U S T O S 1993 SAYI 387 11