Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
S 0 F R A Ç E Ş N İ C İ dığınıdüşündüm. Azyolalmamıştık. Biraz sonra, arkamızdaki masaya kalabalık bir grup geldi. Konuşup içmeye başladılar. Çok kalmadılar Çıkarken de bizlere dönüp, "Biraz gürültü etdk galiba kusura bakmayın" demek inceliğini gösterdiler. Oysa, normahn ötesınde bir gürültü veya taşkınlık da söz konusu değildi. Balıklar taze, mezeler, çiroz dışında güzeldi ve pencereden trenden inip, Samatya meydanından alışverişlerini yapıp, Fındıkzade, "ücra ve fakir Kocamustafapaşa" yolunu tutanlar geçiyorlardı. Meyhanenin içi de, dışı kadar ilginç ve renkliydi ve felek bize birbiri üzerine tatlı sürprizler hazırlıyordu. Nitekim, birazdan kapı açıldı içeriyle başı sıkmabaş gibi örtülü genç bir kadınla orta boylu bir delikanlı girdi. Masaya oturup mezelerini söylediler. Kocanın önüne duble rakı geldi. Kadın ise Coca Cola istedi. Koca rahattı, kansı da. Kadın meyhaneyi yadırgamamıştı, ama içmiyordu. Biraz da masamızda Füsun'un da bulunmasından yüreklenerek, şansımızı zorlayıp, korka korka yan masaya diyaloğa gjrmeye çalıştık. Hayret. Sonuç olumluydu. Büyük bir otelimizde garson olarak çalışan koca gibi örtülü "bacı" da son derece uygar biçimde yarenliğe katıldılar. Hatta Samatya Hastanesi'nde yatan ve bir testisi yukarda olduğu için ameliyat edilip, iyileştirilen çocuklannın öyküsünü anlattılar. Her zaman öyle olur mu bilmiyorum. Yanımızda Füsun özbilgen bulunmasaydı biz ikı erkek böylesi bir söyleşiye girebilir miydik bir şey söyleyemeyeceğim. Ama o gece Samatya Marina'da, felek bize biraz da Samatya'ya özgü olduğunu sandığım hoş bir sürpriz sıcak bir sohbet ortamı yaratmıştı. Güzel bir alan (Ah Anakent Belediye Başkanı sözünü tutup bu meydanı bir de otomobil parkı olmaktan çıkarsa) temiz mezeler, taze balık, şişkin olmayan hesap pusulası ve sıcak, dost ve uygarca bir sohbet ortamından daha fazla neyiararkiinsan. Biz o gece Samatya Marina'da bunlan bulduk. Hepsini değilse bile önemli bir bölümünü, siz de gittiğinizde bulabilirsiniz sanıyorum. Samatya'yı ve anlattığım öğeleri seviyorsanız, neden Marina'ya uğramayasınızki? < Marina, Samatya, Balıkpazarı, Gumüşyüzük Sokak, No: 8 Tel:5853131 R R A A S C E LE I F E R T E M B E K R İ Samatya'da bir kücük meyhane S amatya meydanı, manavlan, balıkçıları, daha demiryolu köprüsünün altından geçerken sizı yakalayan plastik tepside balık, tezgâhında salata satan seyyar satıcıları, koltuk meyhaneleri, kimi ona benzeyen birahaneleri, köşedeki midyecisi. Hemen hemen hepsi birbirlerini tanıyan meyhane müdavimleri ve onlann semtleriyle ilgili anlattıkları söylenceleri, Sirkeci'den gelen trenden inip alışveriş eden semt sakinleri ile keyfine doyamadığım, eski tstanbul'dan bize yadigâr bir güzel köşedir. Şimdi eski yerinden aynlmış olan, "Küçük Paris Birahanesi"nin adını hep gülümseyerek okumuş ve gerçekten bu meydanda Paris'in MoufTetard'ını andıran bir canlılık revnak olduğunu düşünmüşümdür. Tabii, hiçbir yer Mouffetard'ın aynı değildir ve olamaz, tıpkı hiçbir yerin Samatya'nın aynı olmadığı ve olamayacağı gibi. Zaten güzel olan da her yerin birbirlerini çağrıştırsalar bile kendine özgü olması özgün havasını taşımasıdır ki, günümüz dünyasında böyle özgün köşeler gittikçe azalmaktadır. Samatya eşi menendi bulunmayan özgün köşelerden biridir. Daha önce Yeşil Çardak'ı yazarken de belirttiğim gibi, küçük insanların ancak yakınına gelinip bir ölçüde içine girildiğinde görülen o zengin dünyasını seviyorsanız, Samatya meydanına gidin. Ben her olanakta Samatya meydanına gidiyorum ve anlatabilecek yeni yerler arıyorum ve her defasında, sanki Samatya'ya özgü diyebileceğim, renkli bir ortamla karşılaşıyorum. Geçenlerde, fstanbul'un en güzel üç kebapçısından biri olduğunu sandığım (üçü de Antepli) Develi'ye giderken gözüme ilişti Marina. Küçücük bırmeyhaneydı. Kapısından girip baktım. Dipteki buzdolabı vıtrıninde balıklar duruyordu. Palamutlar, tekirler, lüferler ve bir de, çoğu lokantacının ucuzdur diye Ö beğenmeyip burun kıvırdıkları istavrit S Küçücük meyhanenin sokağa bakan pencerisinin önündeki masaya oturduk. Dipteki masada, sonradan Marina'nın sahibi olduğunu öğrendiğim Turgay Bey, bir arkadaşı ile seçimleri ve partileri tartışıyordu. Konuşmalanndan her üçü de aynı partidenmiş izlenimini ediniyordu insan. Değıllermış, Turgay Bey'in sosyal demokratları tutmasına karşın, onlar ANAP'ı destekliyorlarmış. Ama Turgay Bey ile konuklan son derece uygar biçimde tartışıyorlardı. Ayvahklı konuklar, ANAP'ın kazanacağından emindiler, Turgay Bey ise sosyal demokratlan şanslı görüyordu. Bir zamanlar insanların kahvelerini partilere göre ayırdıklarını, meyhanede politika konuşmanın ölüme kadar varımış. Sokak köpeği Kıımızı ışık yandı. Köpek durdu. Biz de durduk. Köpek önümüzde. Farkında değiliz. Beklemtyoruz. Bildiğiniz sokak köpeği. Tepebaşı'ndayız. Adliye'nin altındaki üçlü kavşak ışıklarında. Arabalar geçiyorlar. Hızla geçiyorlar. Bekliyoruz. Çoğaldık. Sonunda yeşil yandı. Köpek bir ışığa baktı bir de arabalara. Yürüdü geçti. Biz de arkasından. Karşı şerit kırmızı yanıyor. Köpek önümüzde. Işığa baktı durdu. Oysa daha arabalar kalkmamıştır. Birkaç kişi atlayıp geçti. Köpek duruyor. Gözü ışıkta. Geçenlere bakıyor, ışığa bakıyor. Sanki yadırgıyor. O zaman anladım. Kurallara uyan bir köpek. Sokak köpeği... Arabalar patinaj çekerek fırladılar. Yola atlayanlar zor kurtuldular. Köpek ne düşünüyor, bilemiyorum. Yol boşaldı. Kalanlar da geçtiler. Köpek duruyor. Israrla yeşil ışığı bekliyor. Yandı. Zaten yol boştu. Hepimizden önce atladı. Bakındım. Birkaç kişi kalmışız. Yolu boş gören herkes geçmiş. Sola döneceğiz. Yetişemedik. Atlayanlar geçtiler. Kırmızı yandı, takıldık. Durduk. Bekliyoruz. Bir hoş oldum. Duygulandım. Köpek yanımda duruyor. tçimden okşamak geliyor. Sokak köpeği. Ya sevilmeye alışık değilse? Korkar ısınrsa! Karar veremiyorum. tsteklerimle korkulanm, karşı karşıya geldiler. Okşamasam, haksızlık etmiş olmaz mıyım?Amayaısınrsa! Birkaç kişi daha geldiler. Kıpırdadım. Köpeğe iyice yaklaştım. Nerdeyse değeceğim. Umursamıyor. Yalnızca ışığa bakıyor. Çantayı sol elime aldım. Uzanacaktım. Yeşil yandı. Köpek fırladı. Sanki rahatladım. Bir yerde okumuştum. Kırmızı ışıkta geçen bir sürücüyü polis yakalıyor. Soruyor; "Kırmızı ışığı görmedin ml? Şoför biraz mahçup, biraz pişkın; "Gördüm polis bey, gördüm. Kırmızı ışığı gördüm. Ama sizi görmedlm..." Olaybu!.. Kurallar uymak için könulur. Nedense biz yakalanmamayı yeğliyoruz. Kahramanlıktır bir çoğumuz için. Uyanlar küçümsenir. 'Biraz saf gözüyle bakılır. Bakın çevrenizdeki otolara! Ava çıkmış canavarlar gibi gezinir... Kural koymayla, yasaklamayı kanştırmamızdan mı geliyor, bilemiyorum... Ama bu köpek! Sokak köpeği! Çoketkiledibeni... Rasgele... < 17 ler. Istavriti satan yerleri hep severim. Seçim öncesinde bir maç akşamı, hem Samatya'da olması, hem de istavrit satması yüzünden Marina'ya gittim, gazeteden üçarkadaş. Yanlış yapmamışız. Seçimimiz doğru UMHURİYET « J Ş § | I Samatya'dakl Martna'mn lol d * * ş ı kadar iafcıy DEROİ 2 7 E K İ M 1991 SAYI 214