25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAZARIN PEIMCERESİIMDE kaçma yoluyla vanlır. Doğu'da böylesine bastınlmış ortamlarda bile halk sanatında tekdüzeliğe, sınırlamaya başkaldınşın örneklerine rastlanır: Halkın yaşadığı konutlardaki çeşitlilik, resmi yapılarda eksiktir. Halkın ürettiği kilimlerde alışılagelmişe başkaldırı ifade eden sapmalar görülmektedir. Oysa Topkapı Sarayı'nın Nakkaşhanesi'nden gelen örneklere göre üretim yapan atölyelerde böyle sapmalara yer verilmez. Son Osmanlı padişahının tuğrası bile Bursa'nın başkent olduğu zaman belirlenmiş kalıba göre çekilir. Topkapı Sarayı'nda çalıştınlan Iranlı, Anadolulu ve Balkanlı sanatçılar arasında "saz stilinin yaratıcısı" Şahkulu gibi, "bahar açan çiçekli, yeşil ağaçlı, cennet bahçeleri çizen" Kara Memi gibi "yenilikçi" kabul edilenlerin orijinallikleri doğdukları, büyüdükleri, gezdikleri yerlerde gördüklerini taşıyıp getirdiklerinden mi kaynaklanır, yoksa gerçekten kendi imgelerinin ürünü müdür bilinmez. Doğu'da bu sorun hâlâ süregelir: Mimaride Arap Aleminde yenilikçilerin önderi sayılan Hasan Fethi'nin binalan sabotaja uğramış, projeleri baltalanmıştır. Toplumun yeniliği ancak tepeden indiğinde kabul edeceğini anlayan çömezi Mimar Abdul Vahit El Vckil, yenilikleri, dozu düşürerek ve Suudi kral ailesinin patronajına sığınarak uygulamış ve tutunabilmiştir (S. Harun Sugiş: ArtsThelslamic World dergisindeki makalesi, Cilt 3, sayı 4,198586). Peki biz nasılı/, neredeyiz? Yirmibirinci yü/yıla geldik dayandık. Hâlâbaşkentımizden kasabalanmıza kadar 16.yü/yıl tipi camiler yapıp duruyoru/ Müslümanı olan Male7ya'da, Endonezya'da, Filipınler'de bugün yapılan camilere bakın, hatta Cidde'deki kabuğu sıyrılmış ^eytan minaresini andıran minareye bakın: (,'ağdaş ve farklı güzel tapınakların üretilebileceğini kavrarsınız! Cengiz Bektaş'ın "Halk yapı sanatından bir örnek: Bodrtım'da sivil yapılar" eserinde dedikleri doğrudur: "Değişme olmazsa korkulmalıdır! Günümüzden katkı olmazsa korkulmalıdır! Yalnızca düşü beğenmek, bugünden kaçmanın, yaşanan halkı kiiçümsemenin, ona inanmamanın göstergeleridir. Beş yiizyıl öncekinden en kiiçük bir değişiklik göstermeyen eserler her şeyden evvel durmtışluğun geri kalmışlığın, belgesidir." Bu sadece sanat için mi geçerlidir? Böyle bir terbiye, böyle bir eğitim hangi alanda gelişmeye, ilerlemeye yol açar? Insanlarınızı beş yüz yıl, bin yıl önceki kalıplarla sınırladığınızda bir de bakarsınız ki toplumunuz hiçbir şey üretememiş, başkaları önce Üsküdar'ı, sonra okyanusları aşıp yıldızlara vardıklarında siz geri kalmış, yerinizde saymışsınızdır... O zaman ne yapacaksınız? Her şeyi bu ilerlemişlerden alıp uygulayacaksınız! Kullandığınız arabadan, minarenizdeki hoparlöre kadar her şeyi... Yani "Batı taklitçiliğinin" daniskasını yapmak zorunda kalacaksınız. lnsanlan "Batı taklitçisi" yapan, asıl sizin yolunuz ve tutumunuzdur! Batı taklitçisi olmamak, "Doğu'nun yaratıcı gücünü ortaya koymak" mı istiyorsunuz? O zaman yüzyıllarca öncesinin kalıp ve sınırlamalarını bir yana bırakmadan, insanları evde ve okulda bağımsız ve hür düşünce yönünde yüreklcndirmeden başkahiçbirçıkaryolyoktur. ^ Batı taklitçiliği nereden geliyor? azhar İpşiroğlu ile Sabahattin Eyüboğlu'nun " A vrupa Resminde Gerçeklik Duygusu" başlıklı eserlerinin son bölümünde Doğulu ve Batılı sanatkâr arasındaki fark iki kısa öykü ile anlatıhr: "Batı'da bunalımlar geçiren bir adama, başvurduğu hekim, bir sirke gidiporada insanları güldüren palyaçoyu seyretmesini salık verir. O zaman hasta, hekime 'Gitgör dediğiniz o palyaço kimdir biliyor musunuz? Benim!' der." Doğu'da, bir yerde sel basmış, nehirler taşmıştır. Bir akarsuyu geçmek zorunda olan şeyh, müridine, "Eteğime tutun ve dereyi geçince ve kadar dualarında bana sığın, 'Şeyhim, şeyhim..' de!" der. Derenin ortasına vardıklarında müridin aklına doğrudan doğruya Tanrıya sığınmak gelir: "Tanrım, Tanrım" deriçinden ve yavaş yavaş sulara gömülmeye başlar. Durumu anlayan şeyhi uyanr: "Ben sana ne dedimdi? Hemen bana sığın!" Şeyhinin dediğini yapan mürit, yeniden su yüzeyine çıkar ve sağ salim karşıyakayaulaşır. Bu öyküler bize ne anlatır? Batı'da çarenin insanın kendinde olduğu, iyiye varış için kendi cevherine güvenmenin gerektiği öğretilir. Doğu'da ise kurtuluş, ustaya sığınmakta, onu en kusursuz pir belleyiptaklitetmektedir. John Ruskin, 1819'da doğmuş, 1900'de ölmüş bir sanat eleştiricisidir. "Venedik'in Taşları" başlığını taşıyan kitabının ikinci cildinin altıncı bölümünde Gotik sanatın niteliklerinden bahseder: "Gotik mimari, düşüncenin sınır tanımazlığını, çeşitleme yeteneğini, doğa yapılarına sevgiyi, yer yer komiğe kaçan abartıyı, kısaca bağımsız, hiir bir ruhun korkusuz, çckincesiz arayışlarım sergiler. Bu aray ışlarla ulaşılabilecek başarısızlık olasıhğı arayanı korkutmaz" görüşünüsavunur. Ruskin'e göre eskı Yunan, Asur ve Mısır'da sanatçılar belli kuralları aşmamak, bellı kısıtlamalara uymak zorunda bulunduklarından geometrik küreler, köprüler alabildiğine simetrik ağaçlı ve yapraklı sanat eserleri üretirlerdi. Bu sanatçılar aslında yaşadıkları devrin kesin kurallannı şaşmadan uygulamak CUMHURİYET Mbnar Sinan'm baayaprttermdan S«llmly« Camll'nln «n oaphaslnln « M M I görUnttlsü. zorunda olan tutsaklardı. Bir ustanın, bir sanatçının tutsaklığı çoğaldıkça, yapılışına katıldıklan binalann bölümleri giderek birbirlerine benzer. Zira sanatçı ve uygulayıcı kendilerinden beklenen "mükemmel"e sadece yaptıklarını yüzbinlerce kez üreterek ulaşabilirler. Bu nedenle bir toplumda sanatçının tutsak olup olmadığı bir bakışta, yapıların bölümlerinin birbirlerinin benzeri olup olmadığına bakılarak kavranılabilir. Eski Yunan'da bütün sütun başlıkları, saçak süsleri birbirinin aynıdır; binalarda ürkütücü bir simetri ağır basar. Eski Mısır'da, Mezopotamya'da bulunan duvar resimlerinde, kabartmalarda aslanlar, harp arabaları, krallar, tanrılar, bitkiler hep aynı şekilde gösterilir. Batı'da Gotik sanatta ve onu izleyen üsluplarda hem tasarım, hem de uygulama sanatçıdan sanatçıya, uygulamacıdan uygulamacıya alabildiğine değişiklikler göstcrir. Bu değişiklikler sanatçının ve uygulayıcının ruhen bağımsız olduğunu, arayışlara gırişip sınırlarını aşabildiğinı yansıtır. Demek ki resimde, mimaride mükemmelliğe, bir elın, bir bulutun, bir tapınağın nasıl yapılacağını belirlemiş kesin kurallara eksiksiz uyularak değil, kural dışına sapmalarla, eskiden mükemmel olarak bilinenden A n k a r a K o o a t o p * Camll, Mlntar Sinan anlayifinın m o d t r n uygukMnalardafcl «n fcötü ö r i M k l a r i n d M i blrlnl o l u f turuyor. 0 E R 8 İ 27 E K İ M 1 0 9 1 S A Y I 214
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle