Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
B AŞKENT GÜNLERİ Müşerref Hekimoğlu Renkleri dalgalandıran müzik Bir müzik şölenini sunarken bize Türkçemizin güzelliğini de duyurdu. Uzun süredir kulaklanınızı tırmalayan sunuşlarla dllimizi tanıyamıyoruz neredeyse! Aylin özmenek, öz dilini severek saygıyla konuşan bir sunucu. O konser canlı yayındı, bizimle birlikte daha kaç kişi izledi kimbilir... Ama ayda bir konser yeterli mi acaba? Arabesk ortamı aşmak için radyo ve televizyona belli görevler düşmüyor mu? Güzel bir konseri izleyen kalabalığın coşkusu, alkışlan, görevlileri uyarınıyor mu? Ancak sevinçle belirtmek gerekir, kimi başkentliler bu ortamı aşmaya kararlı görünüyor. Sokaklarda, alanlarda konserler birbirini izliyor. Kuruluşunun dokuzuncu yılını kutlayan Galeri Mige'de de büyük bir resim olayı küçük bir konserle bütünleşti geçen hafta. Duvarlarda kocaman tablolar, kocaman bir müzik aracıyla seslendiler. Tahir SUmerin kontrbası, nerdeyse boyundan büyük; ama çalmaya başlayınca küçülüyor, usta ellerin ürettiği müzik duyuluyor yalnız. Sümer çifti, bir kontrbas ve piyano ikilisi olarak güzel bir program hazırlamışlar; özenle çaldılar, küçük bir konseri büyük hayranlıkla izledi konuklar. Yanımda diplomat dostum Haluk Kura oturuyor, Kousseviizky'nin yapıtlarını dinlerken 195O'li yılların başında TelAviv'de yaşadığı olayları anımsıyor. Koussevitzky, Israil Senfoni Orkestrası'nın kurucusu; orkestraya büyük emek veriyor, çağdaş düzeyini kanıtlıyor, büyük bir konser turu yapıyor Amerika'da. Sonra Boslon Orkestrası'nın şefi oluyor. Ama lsrail'de unutulmuyor. Sanatçının ölümünden sonra bir anma konserini de şefsiz veriyor Israil Senfoni Orkestrası. Koussevitzky'yi yanlarında hissederek. lahir Sümer bir besteci olarak da çok seviyor bu kontrbas ustasını. özellikle hüzün şarkısı, konseri izleyenleri de çok etkiledi. Minyatür valsle de duvardaki tablolarda renkli dalgalanmalar seyrettik. Koussevitzky, müzik vakıfları da kuruyor. öldüğü zaman çalgısının dünyadaki en iyi kontrbas sanatçısına verilmesini istiyor. O usta, ABD'de Garicarr. Kontrbas'ı dünyadaki en değerli iki kontrbastan biri; galiba Arjantin yapımı. Tahir Sümer'in konservaluvardaki öğrencilerinden biri de Garicarrın yanında çalışıyor şimdi. Bir galeride konser dinlemenin değişik bir etkisi var, sesler ve renkler birbirine karışıyor giderek. Mige'de dokuzuncu yılı dokuz ressaın renklendiriyor. önder Senyapılı'nın girişimiylc gerçeklesiyor bu resim olayı. Kayıhan Keskinok, Veysel Giinay, Habib Aydogdu, /afer Gençaydın, Nuri Abaç, /.ahil Biiyiikişleyen, Mustafa Ayaz, Yalçın Gökçebag, Oklay Anılanmerl dokuzuncu yıl çağrısına katılıyor, Mige'ye geliyorlar; kolları sıvıyorlar, fırçalarıyla ortakj>ir ürünle ayrı yapıtlar mı üretiyorlar karar vermek güç; ama güzel bir resim olayı Üretiyorlar. Bu yazı yayımlanıncaya kadar, Nuri Abaç, bir kalp ameliyatı geçirecek belki dc. Mige'deki kocaman tablosunda yaşama sevincini derinleştiren çizgiler göze çarpıyor, o kalp ameliyatından sonra daha ne güzel resimler yapacak kimbilir! U Suna Kan ve Gurer Aykal. 27 Mayıs 1990 günu Istanbulda, Cemal Reşıt Rey Salonu'nda verdiklen konserde ayıs coşkulu bir ay, belki taribimizden, belki coğrafyamızdan. Doğayı güzel yaşıyor, güzel olaylar kutluyoruz. Kimi kutlaına törenlerinde ilginç durumlar da yaşanıyor. örneğın 14 mayısta düzen lenen bir törende Celal Bayar'ın kızı Nilüfer Gürsoy ve İnönü'nün kızı Ö/den Toker yan yana oturuyorlar da İsmet lnönü'den bir söz edilmiyor. Kimi dostlarım yorum yapamamışlar, 14 Mayıs olayını oluşturanlardan biri de Inönü değil mi diye soruyorlar. Ayrıca altını çiziyorlar; lnönü'den hiç söz edilmeyecekse kızı özden Toker, o törene niçin çağrılıyor? Bu tersliğin NilüferGursoy'dan kaynaklanmadığı öne sürülüyor. Bu görüşe ben de katılıyorum. Cclal Bayar'ın kızı, kimi olaylara babası açısından bakabilir; aına 1990 yılında düzenlenen bir (oplantıda açısını genişletmektcn, tarihsel yorumunu yapmaktan geri kalmaz sanıyorum. Nilüfer Gürsoy'u değişik koşullarda tanıdım ben. önce faküllede, sonra Çankaya Köşkü'nde, annesi Rcşide Bayar ile bir söyleşide. Hiç unutmatn, küçuk kızları da yanımızda geldi, kucağıma çıktılar. Sarmaş dolaş bir resmimiz var. Şimdi o kızlar neredeler acaba? Biri lsveç'te ya da Finlandiyada üniversitede öğretim görevlisiydi sanırım. Bir yolculuğumda karşılaşmıştık. Son günlerde babalar ve çocuklara dönük düşünce ve yorumlar çok yer alıyor başkent söyleşilerinde. Belki de Menderes'in küçük oğlunun son demeçleri ncdeniyle. Kimi başkentliler, siyasal sahncde boy veren kişilerin çocuklarını hayli gölgede buluyorlar. Acaba soyadı eşliğinden başka birikimleri olmadığından mı? Benzer soyadını değerlendirmek için güçlü bir kişilik gerekiyor galiba. Olumsuz örneklere karşın bir Krdal Inönii örneğini belirtiyor başkentliler. İsmet Paşa'nın oğlunda tarihsel birikim yok; ama Cumhuriyet kuşağının bilinci ve sorumluluğu var, siyasal sahnedeki davranışları bu doğrultuda diyorlar. Bir ameliyat sonrası mayısın coşkusu başka tür yaşanıyor; ben de dostlarımla yaşadım mayısın son günlerini... ABD'den gelcn Giirer Aykal'ın doğumgününü kutlayarak. Değerli sanatçımız uçaktan doğru Leda Cenaz'ın evine geldi, biz de güzel dileklerimizlc kucakladık onu. Acı tatlı anılar, güzel çağrışımlarla uzadı gecemiz. Bilkent Yaz Konserleri'ne ABD'den de katılanlar var. Gençlik Orkestrası, dünyadan müziksel bir mozayik oluşturuyor. Ertesi akşam başka konular ve anılar geldi gündeme. Suna Kan ve Gülay Ugurata'yı Ankara Radyosu Konser Salonu'nda dinlerken yıllar, olaylar birbirine karıştı. 1940'h yıllarda ne güzel konserler verildi bu salonda. Başkent Ankara'nın bugün de çağdaş bir konser salonu yok; ama o gün hiç yok. Konservatuvarda, halkevinde, radyoevinde veriliyor tüm konserler. Müzik olaylarını bu salonlarda izliyor başkentliler. Radyoevi salonunun iyi bir altyapısı var. Stüdyolar, akustik hâlâ çok iyi durumda. Hele yeni konservatuvarla karşılaştırınca! Vaktiyle bu konulara verilen önem daha iyi anlaşılıyor. 1940'larda Suna Kan bu salonu evi gibi biliyor, çocukken babası elinden tutar, Cebeci'den yürüyerek gelirlermiş konserlere. llk konserini de kürsüye çıkarak veriyor bu salonda. O zaman küçük bir kız. Sonra başka konserler. Mikrofonda Faruk Güvenç, çok sesli müzik sevgisini geliştirmek için savaşıyor. Müzikseverler çok anımsıyor Faruk Güvenç'i, çok da özlüyor bence; çoksesli müzik için yaşam boyu güzel ve onurlu bir savaşı var. Yokluğu çok hissediliyor, boşluğu da dolmuyor. O akşam, Radyoevi Konser Salonu'nda o da vardı bence. Sesini duyduk, gülüşünü hissettik. Belki de Mozart'ın, Brahms'ın ya da Sezar Frank'ın müziğiyle uzandığımız yerde kavuştuk ona... O sonatları dinlerken ancak sevgiye ve dostluğa uzanabilir insan. Yıldızlı gecelere, sıcak bir bcraberliğe, güneşin sevinçle selamlandığı sabahlara... Kim kimin dünya güzeli, kim kimin deli divanesi acaba? Keman mı daha sevdalı, piyano mu, karar veremiyor insan; sevdalı da değil, karasevdalılann sıcaklığı ve coşkusu var o sonatlarda. Elbet bir de o sonatları çalaıılar var... Aylin Özmenek için de birkaç sözüm var. 8