Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
nin başlangıç günü buluşup görüşmeleriyle doğdu. Bizler, Kakava bayramının bugüne kadar yaşayıp gelmesinde öncülük etmişizdir, doğru. Daha bir coşkunlukla benimsemişizdir bu bayramı. Ama bunş bir 'Çingene bayramı' gözüyle bakmak yanlış. Allaha şakür hepiciğimiz, Türkiye Cumhuriyeti'nin evlatlanyız. Bölünmcz bir vatandaşız. Bizler, kenar semtlerin tahsil gönnemiş insanlarıyız. Elimizden geldiğince topluma ayak uydurmaya çalışıyoruz. Bizlerin aşağılanmasına, rencide edilmesine çokça uzülüyoruz. Milll Egitim Bakanlıgı'nın okullara tavsiye ettiği Deyimler Sözciiğii'nde bile, Çingeneleri aşağılayıcı sözler yer alıyor. Bir devlet, vatandaşları arasında din, dil, ırk, mezhep farkı gözetmemelidir. Bizim buranın insanı açtır, açıktır, cefakârdır, ekmek parası derdine düşmüş kimselerdir. Cana yakındır, sıcaktır, ayrımcıhk nedir bilmez..." Kendilerinin "Çingene" diye adlandırılmalarının da aşağılayıcı bir tavır olduğunu söyleyen Muhtar Hüseyin ö r s , devletin, böylesi davranışlara karşı önlem almasını istiyor ve bunun, eşitlik ilkesinin bir gereği olduğunu vurguluyor. llkokul mezunu olan ve şimdilerde kendi deyimiyle "aylak" gezen Sedat Zımba ise, Çingenelerin, kendi özelliklerini ve geleneklerini bilinçle yaşatmaları gerektiğini söylüyor. James Dean hayranı bir "garlp" Çingene Hani bir söz vardır: "Bir garip Çingene!" derler... Sedat Zımba da öyle; gerçekten " g a r i p " bir Çingene. Genele uymayan biri. Çizgi dışı. Garipliği ordan. James Dean hayranı olan ve onda kendi iç fırtınalarının yansımalarını bulduğunu söyleyen Zımba, belki de gerçek bir Çingene. Otuzunda var yok, yaşı. Evli ve bir kızı var. Çingeneler genellikle çok çocuklu aileler oluştüruyorlar; ama Sedat, geçi'm derdi yüzunden tek çocukla yetinmiş. Edirne yöresinin bu esmer güzeli insanları, evveleski sepetçilik, kalaycılık, maşamangal yapap satma yoluyla ekmeklerini çıkarırlarken, bu tür işler günümüzde ölmüş durumda. Ama Çingene de insan, aç kalacak değil ya... Onlar da kendilerine yeni işler edinmişler: Tombalacılık, kurbağacılık, salyangozculuk... Sedat Zımba mevsimine göre çeltik tarlalarında, pancar tarlalarında ırgatlık yapmaya çıkıyor. Kimi zaman kurbağa ve salyangoz topluyor. Kısacası ekmeğini taştan çıkarıyor. O çevrede, hamallık, arabacılık, tombalacılık dışında en geçerli olan ekmek kapıları bunlar. "Kurbağa yakalamak yasak," diyor Sedat Zımba; "Ama açlık, yasağı deliyor!" Göçebelik dönemindeki Çingene insanının şimdikinden daha özgür ruhlu olduğunu belirten Zımba, Hıdırellez geleneği konusuna da değişik bir yorum getiriyor: "Hıdırellez, yeni bir yaşama başlamadır," diyor. " D o ğanın canlanması. Doğayla yeniden bütünleşme. Bolluk ve bereket getiren mevsimin karşılanması. Kış ardından gelen canlanmanın sevinci. Kış aylarımn kötü koşullârından bunalan göçerlerin, yazla birlikte rahata ermelerinin mutluluğu..." Şimdilerde 1 Mayıs lşçi Bayramı yerine Hıdırellez'in " i k â m e " edilmesini yanlış bulan Sedat Zımba'nın bu konudaki görüşleriyse şöyle: " 1 Mayıs'ın uluslararası bir anlamı vardır. Hıdırellez ise doğa ile iç ice yaşayan insanların yaşamında bulur anlamını. Kıştan kurtulup yaza girmenin sevincini yaşayan insanların bayramıyla, uluslararası düzeyde kutlanan emeğin bayramını birbirine karıştırmamak gerekir. Bu girişim, 1 Mayıs'ı yok Çingene cemaati "Kakava Bayramfnda "Çeribaşı'nı bellı bir âdap, erkân ıçınde seçermış. Şimdilerde olduflu gıbı "Çenbaşı" da böyle ortaya çıkıp oynamazmış saymak isteyenlerin politik bir oyunudur. Bizler, bu şenliklerle, ölmek üzere olan bir geleneği ayakta tutmaya çalışıyoruz. öte yandan işçi bayramı rafa kaldmlmak isteniyor. Oyun budur... Bizim insanımız özgür ruhludur, evet. Ancak bu özgürlük fazla bir yarar getirmemiş onlara. Çünkü toprağa bağlı yaşamayanlar, kültürlerini de yaşatamazlar. Yaşam biçimlerini geliştiremezler. Gezginci olduğumuz için kendi kültürümüzü yitirmişiz. Yozlaştırmışız. tleriye götürememişiz. Hıdırellez, bunun en yakın örneği. Bunu bilinçli bir biçimde yaşatmamız gerekir. Bu yozlaşmışlık aşamasında bir de buna başka anlamlar yüklersek, büsbütün bulandınnz Hıdırellezi. Kakava şenliklerine dışa r | dan katılanlar günün anlamını bilmiyorlar. Eğlence, âlem olsun diye geliyorlar Gogo Mezarlığına. Alttan alta kuçümseme, alay da vardır aslında! O kadar ki, Tunca Nehri'ne inip yüz yıkama geleneğimizi bile olmayacak yorumlarla alay konusu yaparlar: Sözde, sudan babafingo çıkacağına inanıyormuşuz! Yalan, uydurmaşeyler. Fingo, firavundemekmiş... Hangi firavun bu? II. Ramses..." lerini. "lslam toplumu, belli bir dine bağlı olan öteki cemaatlere saygı göstermiştir. Onları asimile etmemiştir. Onları da Allah yarattı diye, inanç özgürlüğü tanımıştır. Ama biz, bağımsızız. Dine bağlı değiliz. Bizde oruç tutan, namaz kılanlar vardır. Yok değil... Ama göstermelik onlar. lçinde yaşadığı topluma yaranmak ve yaklaşmak için yapıyorlar bunu. Kendini kabul ettirmek için... Ne dinsel örgütlenme var, ne de ulus bilinci. Sanki dünyanın bütün namussuzluklarını biz yapıyormuşuz gibi bir muamele görmüşüz! Bizim halkımızı yıldırmış bu aşağılanma! Bizim de bir dil yapımız var, doğamıza uygun bir yaşama biçimimiz var. Ama her şeyden önce insanız! tnsan olduğumuzu kabul ettirmek için Çingeneliğimizi inkâra kalkışmışız. Müslüman görünerek yaklaşmaya çalışmışız. Maddi gücümüz yok, eğitimimiz yok, kültürümüzü hıç değerlendıremiyoruz. Bir can derdine, bir boğaz derdine düşmüşüz, öyle gidiyoruz!" Sedat Zımba'nın sözleri birçok yönden gerçeklik taşıyordu hiç kuşkusuz. Çingeneler özgür ruhlu insanlardı, evet... Yüzyıllar boyunca bir yerden bir yere göç edip durmuşlardı. Ülkelerden ülkelere, kentlerden kentlere, dağlardan ovalara... Bir görüşe göre adına 'pasaport' denilen, bir yerden bir yere gitmenin izin belgesi de, Çingenelerin bu hiç durınadan yer değiştirmelerinden sonra bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştı. Göçebelik dönemlerinde doğayla didişmeye alışkın olan bu insanlar; yerleşik düzene geçtikten sonra, içinde yaşadıkları toplumun zor koşullarıyla dişe diş bir boğuşmanın içinde bulmuşlardı kendilerini... Tarihin karanlık çağlarında kalmış olan bir söylenceye göre, Çin ile Gene bacıkardeştiler. Peygamber Ibrahim'in çevresinde bir kötülük çemberi oluşturmak isteyenler, bu iki kardeşi birbirleriyle birleştirdiler. Onlardan doğan çocuklara da "Çingene" denildi. Işte bu olumsuz söylence, çağlar boyunca, gittikleri her ülkede, kendi yoksul gönlü zengin Çingenelerin yakasını bırakmamışlı bir türlü. Sedat Zımba'nın da dediği gibi, sanki dünyanın her kötülüğü onların başının altından çıkıyordu! Hitler'in vahşetinden bile paylarına bir şeyler düşmüş ve iddiaya göre, iki milyon Çingene Nazi fırmlarında yakılmıştı... Osmanlının Çingene tebasına bakışı söylencedeki aşağılamadan pek farklı mı olmuş dersiniz? BugUn Trakya illerinin ve ilçelerinin en yoksul semtlerinde, en kötü koşullarında yaşayan Çingenelerin genç insanları, benliklerini yitirmekle yitirmemek arasındaki bunalımı yaşıyorlar. Birçoğu, yakasına konmuş bir toz gibi Çingeneliğini silkip atmak istiyor. Bir bölünıü de kendi benliğini koruma çabasında... Ama ekmek derdi, geçim sıkıntısı, her kaygının ustünde. Başkalarının yapmaya gönül indirmediği "aşağılık" işlerden, kural dışı mesleklere kadar her şey yaşamak, ayakta kalmak için zorunlu bir araç... Sefalet yuvası mahallelerine politikacılar ancak seçimden seçime uğruyorlar. Asla yerine geUrilmeyen vaatlerle oylarını alıyor; sonra bir iaha dönüp bakmaksızın, hiçbir sorunlarıyla ilgilenmeksizin gidiyorlar öyle... D Hitler ve Çingeneler Bütun bu yakıştırmaların altında bir aşağılama yattığını söyleyen Sedat Zımba, lkinci DUnya Savaşı sırasında Yahudiler kadar Çingenelerin de, Hitler'in vahşetinden nasiplendiğini, fırınları boyladıklarını vurguluyor. " A m a " diyor, "Yahudiler kadar bu işin propagandasını yapmayı beceremediğimiz için insanları kendimize acındıramamışız." "Ezilmişiz, çünkü örgütlü bir topluluk değiliz, biz Çingeneler!" diye sürdürüyor söz Çin ve Gene, bacıkardeştiler 11