Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
.AZARIN PENCERESİNDEN Selçuk Erez Tiyatrodaki İstanbul manzaraları ıllar önce, İstanbul Şehir Tiyatroları'nda James Thurber'in bir oyununu seyrelmiştim. Oynayanların sayısı, o oyunu izleyeulerin sayısından fazlaydı. İçimin nasıl burkulduğunu bugün bile halırlarım. Bir tiyatro mevsiminin başında Pınar Kiir'ün dile getirdiği özlem de benim ve tüm tiyatroseverlerin o yıllarda hissettiklerimizi yansıtıyordıı: "Yıllar önce TNP'ye ilk gittigimde, daha oyun başlamadan, salonun buyuklügü ve dolulugu gözlerimin yaşarmasına yetmişti. Ne yazık ki Türkiye'de son on yılda bu dediğim tiirden heyecanı on kez bile yasamış değilim" (Milliyet Sanat Dergisi, 86 Ekim). Türkiye'nin, özellikle lstanbul'un nüfusu başdöndurucü bir hızla artmakta ama bu nüfusun kitap, gazete okuyanı, tiyatroya gideni belli bir sayının üstüne çıkamamaktaydı... Neden? Seçkin Cılızoğlu aynı mevsimin başında şu cevabı veriyordu: "... Toplam nüfusu yirmi milyona yaklaşan 56 kentle. bir milyonu geçmeyen bir seyirci killesi... Neden? 'Tiyatrolar oyun seçiminde yanlışa dıişüyorlar' denildi. 'Oyunlar kötU yorumlanıyor, kötü oynanıyor' denildi. 'Biletler pahalı, bu ekonomik darboğazda millette tiyatroya ayıracak para mı var?' denildi. 'Televizyonun etkisi' denildi. Üstelik hepimiz dedik. Tüm bunlarda gercek payı var kuşkusuz. Bir de seyirciye bakalım. Bundan 25 yıl önce tstanbul'un nüfusu 2 tnilyon dolaylarında iken her gece 30'u aşkın tiyatro perde açabiliyordu. Bugun lstanbul'da yaklaşık altı milyon kişi yaşıyor; ama 10 tiyatro zar zor ayakta durabiliyor. Bugün tstanbul'un seyirci sayısı 200 bin dolaylarında ise ne tiyatroculann bir yanlışı vardır ne de seyircinin kabahati. Bugün Islanbul'da, yaşamına, kullurüne, liyatroyu yerleşlirebilmiş Istanbullu sayısı, 200 bini geçmez." Y İstanbul Beledıyesı Şehır Tıyatrolan'nm bırçok sahnesınde olduğu gıbı Muhsin Ertuğrul Sahnesı'nde de ılk kez geçen kış, uzun bılet kuyruklanna rastlanır oldu nenin dışa bir kapısı yoktu. Dekorlar ufacık bir kantin kapısından her seferinde kesilip ufaltılarak sonra yeniden monte edilerek sokulup çıkarılmaktaydı. Bu olay haftada birkaç defa tekrar ediliyordu. Sahnenin ardına bir kapı açtırarak bu sıkıntıyı gidermekle başlamıştık işe.. Işıklandırma bir felaketti: Spot sayısı pek azdı... Toplam spot sayısı 70 kadard:. Ilk yıl gelen bir İtalya trupunun yöneticisi, 'Sakın bu spotlarla turneye cıkmayın. Gümrüklerde antika diye el koyarlar!' demişti. Şu anda 300 spotumuz var. Bu dahi yeterli değildir. Tiyatronun dekorlarını yapanlar, Hasköydeki çöpçü ahırında çalışıyorlardı. Marangozhaneyi Sergi Sarayı'nın altındaki daha elverişli alana taşıdık. İki yeni sahne eklendi sahnelerimize: Haldun Taner ve Cep Tiyatrosu... Çalışmaya başladığımızda kurduğumuz 'seyirci bürosu' çok önemli bir işi başardıydı: Seyirciyie aramızda bir köprü kurulmasını; anketlerle, oynadığımız eserlere seyircinin tepkisini öğrenmemizi, en uygun oyun başlama saatlerinin saptanmasını bu büro sağlamıştı. Bu büro aracılığıyla ilk yıl uyguladığımız saat 07.00 programlarının tutmayacağını, halkımızın O8.3O'da başlayan gösterileri tercih ettiğini anladık. Afişler çok sevimsizdi: Sarı üstüne siyah harfli, itici görünüşlü afişler kullanılıyordu. Kendimiz çizerek daha canlı, çağdaş afişçiliğe daha yakın ofset afişler üretmeye başladık. Devamlı bir 'dramaturgi bürosu' kurduk. Gelen oyunları okumak, dUnya tiyatrolarını izlemek gibi önemli işler, bütün gün büroda oturabilen ve bu işi tam gün yürütebilen kimselere verildi. Tiyatronun tstanbul halkıyla, özellikle gençlerlc daha sıkı bir ilişki içinde olması ve tiyatronun aynı zamanda bir kültür evi olarak hizmet etmesi gerektiğine inandığımızdan şu girişimlerde de bulunduk: 23 Nisan haftasını içine alan 'Çocuk Şenlikleri' düzenledik. Bütün tiyatrolarda hergün çocuk oyunları oynayarak lstanbul'un en uzak semtlerinde oturan hiç tiyatro görmemiş çocukları getirtip oyun seyrettirdik. Mayıs ayında 'Gençlik Günleri' başlattık. Sinemadan konsere, konferanstan amatör tiyatrolara, sergilere kadar çok sayıda etkinlikler düzenlendi ve büyük ilgi gördü. Ayrıca yazarlanmızın anısına, Tanzimat gibi önemli tarihi yıldönümlerinde haftalar duzenleyerek kültür etkinliklerimizi surdürduk. Geleceğin tiyatro seyircisini, belki de oyuncusunu yetiştirebilmek için 612 yaşları arasındakiler için tiyatro kursları açtık. Küçuk çocuklu ana ve babaların tiyatroya gelebilmeleri için fuayede çocukları ile ilgilenecek, onlara oyunlar oynatarak yararlı olabilecek çocuk psikologları bulundurduk." Oyun seçimine gelince... ödenekli tiyatroları bekleyen çok önemli bir tehlike vardır. Müzeye dönme eğilimi başgösterir bir süre sonra... Biz bunu aşmaya, tiyatroyu içine kapanıklıktan açıp içinde yaşadığımız çağın ritınine uydurmaya öncelik lanıdık. Gerek klasiklerin sahnelenişinde gerekse en çağdaş oyunların repertuvara alınışında gösterdiğimiz itina seyirci sayısını arttıran en önemli unsur oldu. Yıllardır yurtdışında çalışan Türk sanatçılarına kapımızı açtık. Dışarıda kazandıkları deneyimleri bize ve seyircilerimize aktaracak lırsatlar yarattık. Tunç Yalman'a, Işıl Kasaboglu'na, Çigdem Selışık'a, Şirin Devrim'e, Lulu Menase'ye bu nedenle müteşekkiriz. Rusya'dan en iyi Çehov uzmanı olan Leonid Heifitz'i davet ettik. 'Vişne Bahçesi' ve 'Üç Kızkardeş'i sahneye koydu. Eskiden kısa sürelerle seyrettiği bu oyunlara Türk seyircisi bu kez rekor sayılabilecek bir ilgi gösterdi. 'Vişne Bahçesi' 4. yılına ulaştı, 'Üç Kızkardeş' ise 2. yılına... Kuzey Fransa Kültür Merkezi'nden JeanLouis MarlinBarbaz gelip '1793'ü sahneledi. Bu oyun geçen yıl Fransız Devrimi'nin yıldönumü nedeniyle düzenlenen Rencontre Europien'e davet edildi. Euripides'in Medea'sını ABD'li yönetmen Arthur Housman yönetti. Rusya'nın bir numaralı tiyatro insanı Yefremov, Aleksandr Kaliagin ile gelip 'Biz Aşağıda Imzası Olanlar"ı sahnelediler. Bu şekilde Turk seyircisi, glasnost'tan önce, köklü bir eleştiri getirerek glasnost'u müjdeleyen bu oyunu izleme şansını elde etti" Cvita mı? Evet eserin orijinalini yöneten Harold Prince'ın asistanı Kern Urmston'un yönetimiyle devlet operasından ve balesinden ve diğer kaynaklardan desteklerle oluşturulmuş çok güçlü bir kadro ile gerçekleştirdiğimiz bir başarı oldu. David Land'ın Türkiyenin bu oyunla büyük müzikalleri sahneleyebilen ülkeler ailesine katılmış olduğunu belirten mektubunu, bu oyunu gördükten sonra ülkesine dönüp bir uçak dolusu ekibi ile geri gelen ve bir sezon sonra oynayacakları Evita'yı burada bütün ekibine seyrettiren lsrailli emprezario A.Deshe'yi unutamayacağım!" Bence herhangi bir gazetemizin yıllardır değişmeyen tirajını iki üç misli arttırıp bu yeni tirajı sürekli kılabilen bir yönetmenin başarısına eşdeğer bir başarıdır Gencay Gürün1 ün başarısı... Bunun güçlü bir kültür ve yönetim bilgisinin ürünü olduğu kesin. tyi oyuncuyu coşkulandıranın, iyi yazarı yüreklendirenin seyirci sayısındaki artış olduğunu düşünürsek bu başarının önemini daha iyi kavramış oluruz. D Bütün bu gerçeklerin yürürlükte olmasına rağmen tstanbul Şehir Tiyatroları'nın seyirci sayısı yılda 35O.OOO'e hatta geride bıraktığımız yazla biten sezonda 400.000'e çıkabilmiştir. Tıirk tiyatrosu açısından çok önemli olan bu gelişmenin nasıl gerçekleşebildiğini öğrenmek için Şehir Tiyatroları'nın Genel Sanat Yönetmeni Gencay Gürün'le konuştum... 1 9 8 4 te bu işe atandığımda Belediye Şehir Tiyatroları'nın aslında hiçbiri tiyatro binası olarak yapılmamış üç binası ve üç sahnesi vardı. Harbiye'deki Mııhsin Ertuğrul Tiyatrosu aslında istanbul Sergısi'nden arta kalmış bir pavyondur. Üskıidar ve Fatih tiyatroları ise askeri barakalardan oluşturulmuş yapılardır. özellikle Muhsin Ertuğrul'un fuayesini görduğümde şaşırmıştım: Yerler taştandı, gayet sevimsiz taş sütunlar iki katı kapsıyordu. On metre yükseklikteki camekânın yıkanması imkânsızdı; yılda bir itfaiye hortumuyla yıkandığından yer yer akmış paslarıyla insanın içini kapatıyordu. Oturacak yer yoktu. Kenarda kırılmış, yarısı yere devrilmiş radyatörler vardı. İnsanın bu ortamda durası değil, bir an önce kaçası gelirdi... Salonda koltuklar kırık, kaplamalarıysa yırtıktı. Sahne arkasıysa bundan da feciydi. Sah 12