Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
B K AŞKENT GÜNLERİ Müşerref Hekimoğlu İlkbaharı sergileyen 'Çılgın Sonbahar' imi zaman şaşınyorum, lstanbullu muyum, başkentli mi? Çok sevdiğim bir kenti tanımıyorum artık. Evleri, bahçeleri, yolları tanımıyorum. Gökdelenler arasında kayboluyorum. Yitik güzelliklerin hüznünü duyuyorum. Yalnız geçmişe özlem değil bu, yitik güzelliklerin yerinde boy veren çirkinliğe tepki. Bir kapı çalıyorum Çiftehavuzlar'da, Haldun Dormen'in deniz köşkü yok. Ama Giiler ve Muhtar Yigit'in evinde gilzel bir soluk alıyor, lstanbul'a kavuşuyorum birden. Elbet soluğumu kesen olaylar da var. Haldun Dormen'in torunu kuşlar gibi cıvıldıyor yanımda. Ömer Dorınen'i anımsıyorum. Artık dUnyamızda olmayan Ali Sait Erenyol'u. Evlat acısına dayanmak kolay değil, ama o acıya güzel direniyor Güler Yiğit. Direnme gücünü de tiyatrodan alıyor. Çalışmaktan güzel ne vaı! "Çılgın Sonbahar"! seyrederken gülümsü yorum, Nevra Serezli'nin giysilerinde Güler Yiğit'i de seyrediyorum. Dormen Tiyalrosu' nun kulisinde yaşadığımız yılları, güzel olay ları anımsıyorum. Bir oyunun doğum sancılarını, doğumdan sonra yaşanan mutluluğu. "Çılgın Sonbahar", bir ilkbaharı sergiler gibi, bir yaşama sevincinin solarken yeşermesini.. Başkentin geriliminde yüzümüz asılıyor, gülmeyi unutuyoruz. Dormen Tiyatrosu'nda iki oyun seyrederek özlemimi dindirdim, kahkahalarla güldüm. Kimi sahneleri hâlâ kahkahalarla anımsıyorum. Haldun Dormen'in hızlı temposundan çok hoşlanırım ben. Kanımızı donduran oyunlardan sonra "Karmakarışık"ın hızını da çok sevdim. Siyasal sahnedeki durağan oyunculara da hız diledim Istanbul'dan. "Çılgın Sonbahar"a üç kadının çılgın ürünü denebilir. Güzel bir çılgınlık. Nevra Serezli bahar rüzgârları estiren bir oyunla sonbaharı geride bırakıyor, Güler Yiğit çılgın çizgilerle bir şıklık sergiliyor. Gencay Giirün de mutlu sanırım; tiyatro tutkusunu, yaratıcı gücünü ve birikimini güzel yansıtıyor "Çılgın Sonbahar!' Metin Serezli'ye geçmiş olsun. Zona geçirjyor; ama kaç kişi fark etti bilmem, bir günde iki oyun oynuyor, iki oyunda da çok başarılı, çok ters rolleri bir arada oynamayı da güzel başarıyor, kişisel tırmanışlarını da eksik etmiyor! Bir de "Theope"yi gördüm tstanbul akşamlarında. Tiyatroyu çok sevenler kimi oyunlara hoşgörüyle bakamıyor galiba. Ismet Ay olmasaydı oyunu sonuna dek seyreder miydim, bilmem. Düş kırıklığmı kolay aşamadım. Gençlik, güzellik, dekor, müzik, ama tiyatro başka bir olay! Ismet Ay kaç yıldır sahnede ve coşkusunu yitirmiyor hıç, bu oyundaki rolünü de o coşku ve saygıyla oynuyor doğrusu. Akbank Genel Muduru Haınit Belli'nin tiyatro tutkusundan daha önce de söz ettim sanırım. Paris'te son kez seyrettiği "Cynıno De Bergerac") anlaürken uçağa atlayıp Paris'e gitmek geldi içimden. "Theope"yi Leyla Belli ve Hamit Belli ile seyrettik. Oyundan sonra da guzel söyleşiler yaptık Taksim Sanal Merkezi'nde. Akbankın lstiklâl CaddesL'nde bir sanat merkezi kurduğunu duydunuz mu bil Bir dostluk anısı: Müşerref Hekımoğlu, Mete Uğur ve balenn eşı Suna Hanım İle sanatçı çıftın düğünlerinde Sağda, Uğur çıftınin bir yakını mem? lstanbul'un, belki de Türkiye'nin sanat yaşamına güzel bir katkı öngörülüyor. Her katında ayrı bir sanat dalı yeşerecek çağdaş bir kuruluş, Beyoğlu'nda nostaljik rüzgârlar eserken düne değil, yarına dönük etkinlikler oluşacak. Nostaljik duygulara bir tepki, yarına bir umut yolu belki de... Çirkinliklere karşın güzellikler üretmek, çağdışılığa karşın çağdaş olayları yaşamak özlemi kentler arası eyleme dönüşüyor giderek. Ortak eylemde başkent kökenliler ağır basıyor. Belki de benim yorumum, ama nereye gitsem bir başkentli çıkıyor karşıma. tstanbul'un kimi güzelliklerı yeniden üretilebilir mi bilmem. Bogaz'da eski bir yalıyı yıkınca güzelliği gelebilir mi? Beyoğlu onarılsa da eski yaşamına dönebilir mı? Anadoluhisan'nda Berna ve Feyyaz Tokar ile otururken denizin çalkantısı eski bir şarkıyı söylüyor. Ama karşı tepelerdeki gökdelenler gözümü tırmalıyor. Boğaz'ıdeğıl, sofranın şıklığını seyretmeyi yeğliyorum. Istanbul Bizans'ı hayli arabesk yaşıyor; ama guzelliğıni koruyan evler ve sofralar hâlâ var doğrusu. Çoktan ortada değildiler, partilerde, kokteyllerde, yıllardır görünmediler, kimi çevre ler onları hiç tanımadı, yine de güzellikliklerini korudular. Prof. Dr. Hakkı Şinasi Erel ve Nevgece Erel'den söz ediyorum. lstanbul'un güzelliğinin bir parçasıydı onlar. Istanbul partilerini parlatan güzel bir çift. Birbirine sevgiyle bakan, birbiri için yaşayan belki de başkaları için hiç yaşamayan güzel bir karı koca. Kimi kişileri Bebek koyu gibi, Modada bir akşam, Salacak'tan bakınca görkemiyle gözümü kamaştıran kubbeler ve minareler turü düşünürüm ben. Belkıs Ralıp öyle bir kadınıydı tstanbul'un, Fahire Eldem'in de öyle bir güzelliği vardı, değerli mımarımız Pof. Sedat Hakkı Eldem'siz bir Istanbul düşunemc/dim. Nevgece ve Şinasi Hakkı Erel'i de tstanbul'un guzelliği>le bııtunleşen bir çift diye düşünürüm. Çok uzun yılları hastageçirdiler, ölumu birbırlerı için geciktirir gibi direndiler. Bir hafta atayla ayrıldılar dünyamızdan. Saçları bembeyaz, sonbaharı değil kışı yaşıyorlar, ama bahaı ı hiç soldurmuyor, "Çılgın Sonbahar"ı tanımıyorlar! Biraz da sonbahar trafiğinden söz edelim mi? Diplomatik trafık tstanbul'a da uzandı geçen hafta. Bağdat Büyukelçimiz Necati Ulkan ve eşi onuruna partıler düzenlendi. Boğaz'da bir tepede, Knka'mn "Ronesans" adlı kuruluşunda da dostluğun güzelliği yaşandı. Değerli operaamız Mele Ugur'un söylediği bir dostluk şarkısıyla çınladı Boğaz tepeleri. Necati Utkan'ın Sainl Joseph'li ve mülkiyeli arkadaşları buluştular bu partide, okul yıllarmdan sonra değişik meslek dallarına yönelmişler; ama sevgi ve dostluk sürüyor. Sevinci, acıyı paylaşmaktan geri kaı'mıyorlar hiç. Ben de eski dostlarımla karşılaştım o partide. Netati Akçaglar'ı, Çetin Hacaloglu'nu, Hasan Tolun'u, Oğuz Gorbon'u, Lale ve Şarık Tara'yı, Şefik Unat'ı, Pınar Aran'ı gördum. Sonra çiçeği burnunda Istanbulluları, Nezihi Berkkam ile Akşemsettinoğlu çiftini. Botaş Genel Müdürü ve yardımcısı kamu görevinden ayrılarak özel sektöre geçen son bürokratlar. Bürokrasiye güve girmiş gibi! Sonu nereye varacak bakalım. Bu yontemle kamu görevine sıcak bakamıyor gençler. Sorunılu bir göreve gelmek için ilgi duyulmuyor. Dışişleri Müsteşarı Büyükelçi Tııgay Özçeri'nin yurtdışı göreve atanacağı söyleniyor, ama yerine kim aday bilınemiyor. Müsteşarlık Dışişleri'nde doruk bir görev, ancak çekiciliği kalmadı galiba. Kimi görevler ateşten gömleğe benziyor artık. Ateşten gömleği kim giymek ister? D