04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

H AFTANIN KONUĞU Bugün New York'ta yaşayan Atatürk'ün kemancısı lrwing Polk, Atatürk'ü anlatıyor: 'Senin adın Ali Muvaffak olsun, dedi' "Yaşlandıkça bazı hatıralar, insanın kemikleşen bir parçası haline geliyor" diyen lrwing Polk, 2. Dünya Savaşı yıllarından bu yana New York'ta yaşayan bir Musevi kemancı... Ancak kırklı yıllarda Türkiye'de Ali Muvaffak adını taşımış olan sanatçı, o dönemi anımsarken, "83 yaşındayım, hatırlanacak çok şeyim var" diyor. Şebnem Atiyas/NEW YORK ustafa Kemal Atatürk'ü son dönemlerinde, o yılların Türkiyesi'nde, üstelik çalışma anlannda değil eğlenme anlarında yakından tanıyan biriyle New York'ta karşılaşmak insanı şaşırtıyor. Atatürk'ün hiç bilmediğimiz yanlarını yanında yaşamış birinden dinlemek, Batıhlaşma çabalannı ve savaş yıllarının Türkiyesi'ni bir yabancının anılarında keşfetmek, kendimizi keşfetmek açısından henüz açılmamış bir yığın defter olduğunu anımsatıyor. Batı müziğinin yaygınlaştınlması ve Ankara'da Batı müziğinin temsil edilmesi için Mustafa Kemal'in isteğiyle Türkiye'ye getirilen Viyana Ansamblesi'nin kemancısı Invin Polk'a Avusturya'nın işgal edildiği gece AtatUrk "Ali Muvaffak" adını vermiş, Irwin Polk, namı diğer Ali Muvaffak şimdi 83 yaşında. 30 Ocak 1907 doğumlu bir Musevi. Halen son derece dinç ve dinamik olan Polk, klasik Batı müziğini yaygınlaştırmak amacıyla gittiği Türkiye'den Harmandah ve Zeybek öğrenip ayrılmış. Kemanını alıp Türkıye'deki günlerin anısına arkadaşlarıyla doldurdukları ve içinde Miinir Nurettin'in "Bebek" şarkısının kaydının bulunduğu Çifte Telli kasetine iştirak ettiğinde gözlerinde yaşlarla Türkiye"deki günlerine dönüyor. Zeybek havasına dayanamayıp zeybek adımları atmaya başlıyor. Riverside'de Hudson nehrine bakan apartman dairesı, 194O'lı yılların Türkiyesi'nden anılarla dolu. • Sizi kim buldu? Nasıl Turkiye'ye? getirildiniz ama kartı okuyamadım. Meğerse kendisi Tıirk imiş; ismi de Muvaffak Bey, İş Bankası'nın başkanı idi. Muvaffak Bey bana Türkiye Cumhurbaşkanı t&rafından gönderildiğini, Türkiye için bazı müzisyenler ve orkestra aradığını söyledı. Bizı çok beğendiğini ve tekrar arayacağını söyledi, gitti. Tabii hem şaşırdım hem de bir daha arayacağına ihtimal vermedim. Unuttum bunu sonra. Aradan zaman geçti. Bu sefer Zurihteyim. Avusturya Konsolosluğu'ndan bir telefon; beni çağırıyorlar. Telaşa kapıldım, ailemın başına bir şey geldi zannettim, telaşla konsolosluğa gıttım, beni yatıştırdılar, iyi bir iş olduğunu Turkıye'den bir kontrat geldiğini, Türkiye Cumhurbaskanı'nın bizi istediğini söyledıler. Kontrat o günun koşullarında, çok iyi bir kontrattı. Tabii hemen kabul ettık. • Ankara'daki ilk gunünüzü ammsıyor musunuz? Atatürk'Ie ilk karşılaşmanızı anlatır mısımz? • Evet, yıl 1936. 29 Ekim günüydü. Cumhuriyetin kuruluş yıldönümü kutlamalarıydı. Trerüe Ankara'ya ulaştık, otele yerleştik, Ankara Palas Oteli'ne. Avusturya'dan Türkiye1 ye otomobille gelmiştik, altı kişiydik. Ben, Babinski, Carlo, Sweist, altıncı kimdi şimdi hatırlayamıyorum. lstanbul'da arabayı bıraktık, trene bindik. Bize eşlik eden bir asker vardı. Ankara'da bizi karşılayacaklardı. Ne oldu bilmiyorum. Kaybolduk, kendimiz taksiye bindik ve otele geldik. Atatürk'ün ilk arzusu Mavi Tuna ıdi. Atatürk'ün en sevdiği parçaydı. Genellikle Mavi Tuna'yı isterdi. Bir de Ramona'yı severdi. O gece bir hayli alkışlandık. • Çankaya'ya sık sık gider miydiniz? • Daha çok Atatürk Ankara Palas'a gelirdi. Çankaya'ya gittiğimiz gecelerden birinde Zsa Zsa Gabor da vardı. Daha sonra Zsa Zsa Gabor, Amerika'da yazdığı kitapta Atatürk ile bir gece geçirdiğini öne sürdU, ama doğru değil. ÇünkU o gece biz de oradaydık ve Atatürk'ün yardımcısmın bize anlattığına göre Zsa, Atatürk'ü görmek istemiş. Atatürk yanına gelmiş ve daha sonra çalışma odasına gidip çalışmış, yani geceyi birlikte geçirmemışler. Zsa Zsa o zaman 17 yaşındaydı ve Macaristan gUzellik kraliçesiydi. Macar büyükelçisi onu Atatürk'e tanıştırdı ve o gece biz de Macar müziği çaldık. • Atatürk sık sık Ankara Palas'a gelir miydi? • Doğrusu çok meşgul bir insandı. Ama hiçbir zaman yalnız değildi. öyle kraldan ya da liderden bekleneceği gibi mesafeli biri değildi. Çok dost canlısıydı. Her zaman kadınların da erkeklerle birlikte otumalarını isterdi. Hatta yarundakileri eşlerini de toplantılara getirmeye zorlardı. Ama yine de bazı alışkanlıkları değiştirmek kolay olmuyordu. • lşe ahndığımızda, Salzburg'da çalıyorduk. Salzburg'daki grup, Viyana'dakınin aynı idı. Yaptığımız kontrata göre her tur müzik çalıyorduk, hatta dans müziği bile... Müzisyenlerın bu nedenle birden fazla enstrüman çalabilmeleri gerekiyordu. Mesela ben saksafon, klarrçet, keman çalıyordum. Trompet de vardı; yani sadece yaylı sazlar grubu değildik. Bu nedenle ben her zaman birden fazla enstrüman çalanları seçerdim. Türkiye'deki görevimizin bir kısmı da büyükelçilikler için çalmaktı. Italyan Büyükelçiliği'nde Italyan müziği, Fransız Büyükelçiliği'nde Fransız müziği çalardık. Rus Buyukelçisi, Maksimov'du o zamanlar; sanırım orada da Rus müziği çaldık. Ankara öyle turistik bir yer değildi o zamanlar; diplomatik bir yerdi. Ankara Palas dışında eğlence yerı de pek yoktu. • Sizi nasıl bulduklarını anlatıyordunuz? • Evet: 1936 yazı başında Salzburg'daydım. Bir gösteriden sonra son derece iyi Almanca konuşan, Neredeyse hiç aksansız bir beyefendi yanıma geldi, bana kartını takdim etti, 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle