Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Aşk tanrıçasını doğuran köpükler UÜLETASI Ham lületaşının olağanüstü bir özelliği var: Parmaklannız, tsşın üzerinden ayrılmak istemiyor. Batılılar lületaşını boşuna aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit'in içinden doğduğu deniz dalgalarının köpüğüne benzetmemişler! 'Deniz köpüğü' lületaşının serüveni, aslında bundan tam 600 yıl öncesine dayanıyor... Irfan Unutmaz IESKİŞEHİR ületaşı ilginç bir taş. Kskişehire özgü. Beyaz, ılık ve nemli. Bir usta, naylonlara, havlulara ö/.enle sardığı işlenmemiş temiz iri bir taşı uzattt; "Bira/ dokun bakalım", dedi. "Neye benzeleceksin?" Yumuşaksert bir şey. Ilık. Ve nemli... "Canlı gibi. Sanki bir genç kız tenine benziyor. Rengi bile aynı..." "Evet. mahsus verdim. Kime gösterdiysem aynı şeyi soyledi. Kadın gibi..." Ham taşın olağanüstü bir özelliği bu. Parmaklar taşın Üzerinden aynlmak istemiyor. Batılılar onu boşuna aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit'in içinden doğduğu deniz dalgalarının köpüğüne benzetmemişleı! Güzeller güzeli tanrıça, Kıbns adasının sahillerine Akdcniz'in köpüklu dalgalarından süzülcrek '••l'mış. Lületaşı da Eskişehir'e... Ne yazık kı ıbir güçlükle! Lületaşını tanımazdan önEskişehir Ue taş arasında bir ilişki bile kurğumu hatırlamıyonım. Vitrinlerde sergilenen pipolar, kolyeler, küçük heykcicikler sıradan turistik eşyalardan pek farklı görünnıezlerdi. Fakat bu beyaz taşın peşinden köylere, küçük atölyelere ve 7080 metrclik ilkel madenlere ıniııce, lületaşının ya da Batılıların deyişiyle, "deniz kopiigiT'nün gerçek bir serüven olduğunu, kolayca ulaşılanıayacağını anladım. Taş Eskişehir dolaylarındaki ilkel madenlerden çıkartılıyor. Dediklerine göre bu işin geçmişi yaklaşık 600 yıl öncesine gidiyormuş: "Osmanhlardan önceye". O devirlerde de taşı ilk çıkaranlar tahmin edileceği gibi, Ermeniler. Yakın zamanlara kadar bu dönemlerin kalıntıları eski ocakların dibine çıkabiliyormuş. Lületaşının Avrupa sahnelerinde görünmesi ise 18. yüzyılın ortalarına rastlar. 1720'lerde Sultan II. Ahnıel, Macar misyoneri Kont Andrassy'ye üç hediye verir: Kıymetli taşlarla süslü bir kanıa, iki esir kız ve iri bir işlenmemiş lületaşı bloku. Kont ıllkesine dönünce pipo mcraklısı arkadaşı Karol Kowates'e ham taşı veriı. Kowates de bugün hâlâ Budapeşte Muzesi'nde sergilenen pipoları yapar. Diğer bir öykü de, yeniçerilerin Viyana Kıışatması sırasında yanlarındaki çubuklann luletaşından yapılmış olnıası ve Viyanalılatın böylelikle bu taşla tanışmaları şeklinde anlatılır. Daha sonra Avrupa bu alanda oyle ileri gider ki, "pipo heykcltıraşlığı" diye bir el sanatı doğar. 1745'te yalnızca Almanya'nın Ruhla kasabasında 27 atölye ve 150 sanat L Luletaşı yontucusu Eyüp Sabri'nin ellerınden çıkmış bir pipo başı Lületaşının pipo ıçımındeki değeri, taşın tutundekı r kâr bu işi yapar. Zenginlerin ve asilerin kullanabildiği bu taş ve ona tlişkin çalışmalar Türkiye'de, u/un bir aradan sonra 1960'lann başından itibaren tekrar Türk sanatkârlarının ilgisini çekmeye başladı. Fakat bu kadar kısa surede belli bir gelenek oluşmadığı için taşla ilgili her konu ilkel bir düzeyde k"ahnaya nıahkunı oldu. Sözgelişi ocakların birçoğu hâlâ karpil lambasıyla aydınlanmakta ve yerin 1545 metre altında sürılnerek çalışılmaktadır. Kuyu dışındaki dü/cııek ise, iki kişinin elle çevirdiği basit tahta bir çıkrıktan başka bir şey değildir. Birazdaha iyi sayılabilecek ocaklarda ise yalnızca elektrik lambası farkı vardır. Ancak bu tür ocaklar da 7080 m gibi derinlere indiklerinden çalışmalar su içinde yapılır. Üretim aşamasında da benzer bir durum sözkonusudıır. Koşullar ilkel, ustalar ise eski "çırak" gelencğine göre yetişirler. Bu nedenle mallar çok büyük fireler verir. Figürlerdeki anatomik aksamalar da aynı sürecin bir sonucudur. MTA'nın 1970'lerdeyapmışolduğu bir rezerv çalışmasına göre yöredeki yaklaşık nıiktar, 1.250.000 sandık. Lületaşcılar bunu pek' ciddi bulmuyorlar. Ancak burada önemli olanın, taşın yalnızca iyi kahtede olanı dünyada bir tek Türkiye'de var. ABD, Meksika, Nairobi gibi bazı ülkelerde lületaşı çıkartılıyor beyaz değil. Bu nedenle değersiz. 16 Eskışehır'de cıkartılan lületaşlarından takı da yapılıyor