23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yunusların getirdiği sevinç Federal Almanya'nın Duisburg kentinde, hayvanat bahçesinin özel bölümünde, yunusların yaşamını 24 saat gözaltında bulunduran uzmanlann denetiminde, dört yunus her gün binlerce kişiye kusursuz bir yunusshow sunuyor. "Yunusevi"nin akıllı yunusları Oolly, Dufi, Kleeboy ve Lucy, hep birlikte seyircilerinin karşısına çıkıp ;taklalarla gösteriye başlıyorlar. Kerem Çalışkan oğaz'ın lacivert sularından neşe köpükleri saçarak fırlayan bir yunus>balığını en son ne zaman görmüştüm? Uç yıl, dört yıl?.. Marmara adasına giden vapurlarla yarışan yunuslar, kaygılardan uzak bir geçmişte mi kaldı? Coşkulu düşlerimin yunusları mıydı beni Federal Almanya'da Duisburg Hayvanat Babçesi'ndeki "Delphinarium"un (Yunusevi) ön sıralarına çeken? Yunusevi, Avrupa'nın en iddialı hayvanat bahçelerinden birine sahip olan Duisburg'un övunç kaynağı. Yalnızca yunus gösterileri için 1%5'te inşa edilmiş. 2000 kişilik bir kapalı salon. Şimdıye dek 11 milyon insan bu salonda yunusların artistik gösterilerine alkış tutmuş, hayret çığlığı atmış, yunusların sıçrattıkları sulardan ıslanmış. Yunusevi'nin özel havuzlarındaki "deniz suyu"nun sıcaklık, tuz ve asit derecesini gerekli dıizeyde tutmak için özel bir laboratuvar, 24 saat görev başında, 750 bin litrelik havuzun her 2 saatte bir değiştirilen suları özel bir filtreden geçiriliyor. Ama durun, işte yunuslar göründü... "Vuva" olarak kullandıkları bölmeden birer birer çıkıp, aradaki sualtı kapısından geçerek, gösteri havuzuna giriyor ve sahaya çıkan futboltular gibi, hafif bir ısınma turu atıyorlar. Ve işte sportif ve sempatik görünüşlü "terbiyeci" de sahneye çıkıyor. Peşinde, gösteri boyunca resmen "palyaçoluk" yapan küçuk bir fok... önce tanışma. Dally, Dufı, Kleeboy, Lucy... Adı söylenen yunuslar, birbiri ardına sudan boylu boyunca çıkıp antrenörle tokalaşıyorlar. Hepsi dört tane. Gösteri başlıyor. Salonu dolduran çocuklar çığlık çığlığa... Neler yapmıyor ki yunuslar! Suya atılan halkaları topluyor, topları tribünlere fırlatıyor, ağızları ile tuttuklan topu 3 metre yüksekteki basket potasına atıp sayı yapıyor, kıyıdaki boling kukalannı 3 atışta deviriyor, hep birlikte ve aynı anda 3 metre yükseklikteki bir sopanın üstünden atlıyor, yine hep B birlikte 5 metre aralıktaki iplerin üstünden zıplıyorlar. Küçük bir kayıkta, önce bir kurt köpeğini, sonra gönüllü iki küçük çocuğu gezdiriyorlar uslu uslu. En sonunda, antrenörbakıcı, iki yunusun sı. tına çıkıp "yunus kayağı" yapıyor. Yunusların becerilerine şaşmamak elde değil. Bu olağanüstü yaratıkların sonara benzeyen algılama sistemi ve öğrenme güçleri üzerine ne kadar çok şey okumuş olursanız olun, adı söylenince, burnunuzun dibinde zıplayıp halkanın içinden geçen yunuslar insanı etkiliyor. Ama daha da etkilisi, yunusların bir emirle suyun içinde birbirlerini kollayarak, aynı anda hız alıp, aynı anda kusursuz bir zamanlama ve estetikle bir sopanın ya da gerilen iplerin Uzerinden atlamaları. Ne kadar iyi eğitilmişler, diye geçiyor akIınızdan. Gösteri sonrası konuştuğumuz bakıcı antrenör Reimann, yunusların bu düzeye iki yılda geldiğini söylüyor. Peki nasıl eğitiliyorlar? "Sevgi ve sabırla." Eğitimde herhangi bir zorlayıcı faktör kullanılıyor mu? "Asla. Yunuslar zora gelmez, küserler." Başarılı her hareket, bir balık parçasıyla ödüllendiriliyor. Eğitimin en temel unsuru, bu özendirici balıklar. Antrenör, gösteri sırasında yunuslarla konuşuyor, şakalaşıyor, ancak bu sözlerin büyük çoğunluğu izleyicileri neşelendirmek için yapılan şovun bir parçası. Yunuslar yalnızca kendi adlarını ve yapmaları gereken "numara"nın adını algılıyorlar. örneğin Dolli, Korb (Şepet) sözcükleri geçince basket atacağını biliyor. Yazın günde 4 kez, kışın 2 kez "yunusshow" var. Bu "akıllı" hayvanların zaman zaman "grev" yaptığı da oluyormuş. Onun için program ilanının altına küçük bir not düşulmuş. "Eger yunuslar gosteriye çıkmayı reddetmezse... Çiinkii yunuslarımız makine değildir..." Antrenör Reinhoff Reimann (36), hayvan terbiyecisi bir aileden geliyor. Evli. Yıllık geliri 70 bin mark dolayında. Yunuslarla "sahsi dosüugu" var. Bu becerekli hayvanların yıllık balık tüketimi, yuzlerce tonu buluyor. Her yunusun günlük "hakkı" 6 kilo. Ancak hayvanat bah çesi yetkililerinin en önenıli sorunu, temiz yiyecek bulabilmek. Sanayi artıkları tarafından büyük ölçüde kirlenen Avrupa'nın deniz, göl ve nehirlerinden gelen yemlik balıklar, önce likle hayvanat bahçesi Iaboratuvarlarında teste tabi tutuluyor ve aşırı kirlilik oranı gösterenler geri çevriliyor. Gösteri yunusları, Meksika Körtezi'nde yakalanıp, özel havuzlarla Duisburg'a getirilmiş. Bebekken getirilen yunuslardan biri, şimdi 20 yaşlarında, diğerleri daha genç. Bir erkek yunus, çiftleşme dönemi husursuzluğu çektiği ve sevgilisi dişi yunusa gösteri sırasında gidip tos vurduğu için "show"a alınmıyor. Gösteri 4 yunusla yapılıyor. Hayvanat bahçesinde doğan bebek yunusların hiçbiri yaşamamış. Doğal ortamından uzakta dünyaya gelen bu minicik yaratıklann yaşatılması şu anda dünyanın bütun ünlü hayvanat bahçelerinin en büyük sorunu. Duisburg Hayvanat Bahçesi'ni Gülhane Parkı ile kıyaslamayı düşünmüyorum. Kağnı ile modern bir otomobilin karşılaştırılması kadar abes bir şey olur bu. Asıl kafamı yoran başka bir sorun. Şu sırada Avrupa'daki en yoğun tartışma, "Hayvanat bahçesi yandaşlan" ile bu kurumun karşıtları arasında. Doğal yaşamcılar, hayvanat bahçelerinin hayvanları doğal ortamından kopararak "cinayet" işlediğini, burun ınsan barbarlığının ve bencilliğinin bir uzantısı olduğunu söylüyorlar. Hayvanat bahçelerinin kapatılması ve hayvanların doğal ortamlarına, yani vahşi ormanlara, denizlere, dağlara gönderilmesini ya da Afrika vb. gibi yerlerde buyük milli parklarda yaşatılmasını istiyorlar. Başta hayvanat bahçelerinin yetkilileri olmak üzere, "bahçe yandaşları"nın buna karşı ileri sürdükleri en önemli gerekçe, "doğal ortam" denen şeyin hızla yok olması. Örneğin nesli tükenmek üzere olan bir orangutan ya da gergedan, ancak hayvanat bahçelerinin "sıcak ilgisi" altında üreyip neslini sürdürebiliyor. Sosyal gerekçeleri de var "bahçecilerin". özellikle, "ortadirek Avrupalılann" çocuklarının dünyamızda yaşayan hayvanları, TV'den değil de canlı olarak görme şansının ancak hayvanat bahçelerinde olduğunu örıe sürüyorlar. Hele yeryüzünde, örneğin hayvanat bahçelerinde yaşayan kaplanların sayısının doğal orıamdakilerden daha çok olduğu gibi, sayısal veriler, insanı gerçekten düşündürüyor. Yunusların cıvıl cıvıl oynaştıkları denizlerden koparılıp, bir sirk hayvanına dönuşturülmesi iyi mi, kötü mü? Duisburg'daki yetkililer burada yapılan araştırmalar sonucunda, yunusların çeşitli hastalıkları ve beslenmeleri konusunda çok değerli bilgiler kazanıldığını ve Duisburg Yunusevi'nin Karadeniz'den Pasifik'e kadar dünyanın birçok bölgesinde yunuslarla ilgili sorunların çözümüne ve bu hayvanların yaşatılmasına yardımcı olunduğunu söylüyorlar. Türkiye'de bir zamanlar Karadeniz'de, Marmara'da sudan zıplarken mavzer kurşunuyla vurulan yunusları anımsayınca, derin bir acı ve öfke duygusu geçiyor ıçimden. Istanbul'un en eski antik yerleşimlerinde bulunan paraların bir yüzılnde yunus resmi olması da günümüzde yoksullaşan denizlerin acıklı durumunu bir kez daha kafamıza "dank" ettiriyor. Denizi, yunusları küstüren yine bizler değil miyiz? Duisburg'taki yunuslar sudan yarı bellerine kadar çıkıp bir gayret bağırarak arka a r ka giderkerı, sanki buruk bir gülümseme otu • ruyor dudaklarıma... Evet, hepsi güzel hoş. Muazzam teknik, büyük paralarla kurulan dev bir tesis, düzenli show, gülen insanlar... Ama, bir gün, Kadıköy vapurunda, ya da Marmara'nın ortasında, henüz öldürmediğimiz denizlerden birinde beklenmedik bir anda bir yunusun neşe köpükleri saçarak sudan sıçramasını ve o kısacık anda içimizde tarifsiz sevinçler bırakarak yeniden lacivert sulara dalmasını seyretme umudunu hepsine tercih ediyorum... D
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle