Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
> Y K Ü Osman Şahin Berdan O 8 ıünümüz öykücülerindön Osman Şahin, 1938 yılında Jlersin'e bağlı Aslanköy'de loğdu. İlköğrenimini töyünde tamamlayan Dsman Şahin, Dicle Köy znstitüsü'nü bitirdikten ionra Urfa'nın Siverek Içesine bağlı Fırat yöresi (öylerinde öğretmenlik /aptı. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Beden Eğitimi 3ölümü'nü bitirerek ortaokul iğretmeni oldu. Malatya, 'zmir ve İstanbul'daki ıkullarda öğretmenlik yaptı. 1970 TRT Sanat Ödülleri Yanşması'nda 'Kırmızı Yol' adlı öyküsüyle büyük ödülü kazanınca dikkatleri üzerine çekti. Konulannı DoğuGüneydoğu Anadolu'dan seçtiği öykülerinde, toplumsal gerçekliğin çarpıcı görünümlerinden yararlanarak feodal ilişkilerin ezdiği insanlan anlattı. Başlangıçta yerel dil özelliklerine dayalı bir anlatımı benimsemişken, daha sonra ortak yazı diline yöneldi. Son yıllarda öyküleri sinema diline yatkınhğından dolayı film haline getirildi. beyaza çalan, o yıldızsız, o yüzlerini iri dağ yosunlarının örttüğü, sayısız seslerin çığlıklann başlarına ulaşamadığı, zifiri gece sislerinin bile akışını engelleyemediği, iç karartıcı kalın gök bulutlarının olanca basıncıyla doruklarına çöktüğü Bolkarlar yurdun olur. Karlar en saf, en ak dönemlerini sende yaşar sende erimeye dönüşür, sende akmayı bilir öğrenirler. Ve suların yaz kış kar kokar. Ürkünç dağ sivriliklerinde, önü uçurumlu kayalarda yelkenlenerek önünü ak köpüklü boşanışlara vererek akmak yine senin. Değirmen çarklarına çarparak, ağır taşları döndürerek bir de... Toros soğuklarıyla Çukurova sıcaklarının birbirine kanştığı, her iki iklimin kendine ç<'kip melezleştirmeye çalıştığı, şaşırtıcı ağ.ıç. çalı ve bitkilerle kaplı dağların, tepelerin arasında yolu uzar. Ve bir deli, çapkın boşanışta, iri başaklar ülkesi Çukurova'da bulur kendini. O Çukurova ki, her karışı bütttn gün güneş taşır, güneş yakar. Ve bir deli, çapkın boşanışta, iri başaklar ülkesi Çukurova'da bulur kendini. O Çukurova ki, her karışı bütün gün güneş taşır, güneş yakar. Ve her karışında sonsuz bir yaratma gücü, sonsuz bir bitki, kök ve çekirdek kültürü sakhdır. Berdan Çayı, orada işte o güneşlerle tanışır, o güneşlerin içinden akar, Bolkann kar kokulu soğukluğunu taşır oralara. Sayısız tohumu, kökü, toprağın altında ayaklandırır, toprağın yorulmaz dudakları arasından çıkartarak bir çift yeşil yaprağa dönuştürür. Ağaç gövdelerinde, hırslı yeşil kabuklarda yolculuğu sürer. Milyonlarca bitkide, kökte, ağaçta büyüyüp gelişmeye dair yeııi istekler, hevesler uyandırır. İri kavaklar, okaliptüsler, palmiyeler güçlerini ondan alır. Kavak ağaçlarına ağmış, sopa gibi de uzayıp eğilmiş taze acurlar dallardan aşağı sarkar, koyverirler kendilerini. Otlarla yüklü meralarda karınları doymuş, kangal boynuzlu öküzler, mandalar geviş getirir kırarlar. Her türlü yeşil kurbağa, leylek, kertenkele oralarda bulunur. Yılanın uzunu, kısası, zehirlisi, zehirsizi, saçlısı, boynuzlusu da... O topraklar ki Şahmaran'nın yurdudur. Uzun, kara, kıvırcık saçlarını gerisine akıtmış, salına salına yürüyüp giden genç yörük kızına aşık Saçlı Yılan'ın öyküsü de o topraklarda anlatıhr. Ağaç gövdelerini takdelen kuşları gagalarıyla döverler. Uçları yosun yükünü tutmuş, ağırlaşmış böğürtleğen sürgünleri akış yönüne doğru uzanırlar. tçine deve çeksen görünmez eden dev kamışlıklarda sarıca arıların boz petekleri görünür. O kamışların, tarla boylannın yanıbaşında kimi eskı gömütlükler uzanır. Ölüler yurdunun o sessiz topraklannda türlü orman, türlü çalı ot yetişir de, her renkte kokuda ağaçlar birbirine girerler. Ve o gömütlüklerde saklı yüzlerce yıllık suskunluğu incecik pür uçlarından gökyüzüne doğru fısıldarlar, havaya buluta topraktan gcçme hep bir şeyler söylerler sanki. Geceleri ise gökyüzü bir tuhaf olur tutuşur. Gökte ne kadar ışık ocağı, yıldız, parıltı varsa hepsi Beıdan'ın sulaıına yansır, o suları ışıltısına doyurur. Güneşle toprağın ayarını yapar. Güneş yaktıkça toprağın suya olan hasreti artar, güneşe düşman olur. Ama Berdan'ın suyuyla tanışınca o toprakların tohumla olan cilvesine doyum olmaz. Tohumu görünce toprak kendini tutamaz, sevincinden deli olur. Ağzına aldığı tohumu bir gecede çatlatır, çimlendirir de sabaha güneşe inat vurur yüzüne. Bu Desen: NURAL BİBDEN yüzden Çukurova'da Berdan suyuna fazla istek duyulur. Kavgalar verilir, cinayetler işlenir onun için. Sırtına bıçak saplı ölüler, îeşler yüzdürür üstünde. Ve o leşlerin pis kokulu çağrısına yeşil sinekler, kurtlar üşüşür. Bazan da büyük coşkulann, yaşanmış aşkların, hasretlerin kaynağı olur, Eli kulağında söylencn ırgat türkülerinde Karacaoğlan1 laşır: 'Sıkça dikmiş kız döşünün düğmesin Sıkmış memelerin gerilsin diye..! . Çapaların, kureklerin buyruğunda kanal kanal yedilir. Arklarda yanyana komşu olur akar. Aklıkça ova yüzünde yolu uzar, soluğu yetmez olur. Toprağın, sıcağın tadını aldıkça ısınır. Göletlerde ağır ağır dönmeye, yorgun argın sallanmaya başlar. Bu arada susuzluktan dürülüp solmuş, boynu düşmüş yaprakları güneşe doğru kaldırarak, sıcakların elinden kurtarır onları. Toprağı bazan o denli suyuna doyurur, bulandırır çamur eder ki, kimi ot ve bitki kökleri fazla suyundan ürker, ekşirler. Ağzına beton duvarlar örülur, aşılmaz gemler vurulur bazan. Barajlarda, göletlerde, havuzlarda toplamp depolanır. Basınçlanarak boru ve kanallarda yoiculuğu sürer. Bir ev musluğunda açılıp akacağı anı bekler bazan, bazan da çevresi renk renk zakkum çiçeği, palmiye, asma, portakal, limonlarla kaplı bahçeleri sular. Nemi alınmış, bUtün gün gök güneşlerinin elinde kalmış çorak bulutlar olur. Güneş batınca yaşlanır, gökyüzünde ölür, ıssız, yumuşak bulutlardan oluşan birer kemik yığınına dönerler. Berdan'ın yazgısı da o bulutlara benzer. lnsan ömürlerine sığdırılan alt mış yetmiş yılı, Berdan çayı her an, her saat her gün yaşar. Her an, her saat, her gün doğar, büyür, gençliği ve ölümü görür. Bolkar diplerinde sulandınlmış ayran aklığında doğan çocukluğu, Toros katlannda gençliği yaşar, Çukurova'da ise bir cmekçi suya dönüşür. Tarlaları, ağaçları, bitkileri ruhlandırır, insaıı emeğinin çeliği olur. Doğumundan ölümüne kimseye en ufak bir hayırı, yaran dokunmayan, dünyaya tek bir çivi çakmadan yaşayan, ölen kimi asalak yaşamlara benzemez o. Çukurova sıcağı yer bitirir onu, diriliğini elinden alır. Köpııklenip yosunlaşır. Kan gibi de ılık, pis, kirli akmaya başlar. Bolkar başlarından alıp getirdiği coşkulu, güçlu ak suları türlü ilaç, turlü yağ lekeleriylc kaplanıp melezleşir. Yüzü buruşur, akışı cansızlaşır. Öyle ki ufacık dere içlerinde debelenir debelenir de akacağını bilemez olur. O haliyle dermansız kalmış, buruşuk, pis, kirli yosunlu sakallarıyla kefeni sırtında bir ölüye benzer. Çamur, yosun ve otlarla kaplı arklarda yorgun su ömürlerinden izler bırakarak usul usul Akdeniz'e yaklaşır. Ve deniz ananın kollarına atılır, oraya gömülür. Mavi deniz, kendine karışan bu sığıntı, pis suyu, ak köpüklü dalgalarıyla tokatlar, kendine getirmeye çalışır. Akıp geldiği yörelerin acı kekremsi toprak tadlarıru, renklerini, kokularını denize bırakır. Ve sayısız deniz yosunu, balık ve bitkilerce emilir, yıkanır, yeni baştan arınır. Sonra kızgın güneşlerin elinde soluk olur buharlaşır, kat kat bulutlaşır. Ve rüzgârlarla oynaşa durarak Bolkar üstlerine taşınır. Orada tekrar kara, yağmura dönüşeceği, hışım gibi yeryüzüne sağılacağı, yağacağı, günleri bekler. [ 1 21