Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bilgisayarlar geldi, ama mertlik ölmedi Artık ellerinizi bilgisayarın tuşlarına uzatmakta çekimser davranmayın! Bilgisayarlar bugün hayatımıza girmiş durumda zaten... Su, elektrik, telefon faturalarımızdan banka havalelerimize, uçak bileti rezervasyonundan yabancı dil öğrenimine, bilgisayarlar en sadık yardımcılanmız.. Onlara alışmak zorundayız. gi duyduğunu sandı, küçük grafik programları yazabilir hale geldiğinde babasına bir mini gösterı yaptı. Aldığı tepki, "Peki anladım da, simdi bu bilgisayar ne işe yarryacak?" oldu. Nedense yeni olan şeylere, özellikle teknolojideki yeniliklere karşı bir çekingenliğifniz var. Örneğin video. Videonun ülkemizde bırkaç yıllık bir geçmişi var ancak. Ve bu geçmiş, "Televizyonu videoya nasıl ayartayacagım" sorulanyla ya da "Benim videom kumlu ve çizve geldiğinde sa gili gdsteriyor" teşhisleriyle dolu. Yine de, şu anda haftalık parasız ekini okuat akşamın sekizı olmuştu. Heyecanla makta olduğunuz, ve içindeki tüm yazıların, televizyonunun başı hatta bu okumakta olduğunuz yazının bile bilna koştu, aygıtı açtı. gisayarlı bir dizgi sisteminde dizildiği CurahuBir program devam riyet gazetesinde ilk kez daktijoyla haber ya da ediyordu. Sonra yazı yazan kişinin arzuhalcilikten geldiği için elindeki gazeteye bu teknolojiye aşinalığı olan Yasar Kemal olbaktı, televizyonu duğu düşunülecek olursa, video ve teievızyonla n u n ikinci kanahnın girişilen mücadele ve bilgisayarlara yönelik düğmesine bastı ve "fobiler" aslında oldukça normal karşılakutuyu açıp arama nabilir. ya başladı. Aradan BUtün bu "fobiler" ya da aslında 1520 dakika geç "çekingenlik" olarak adlandırılması gereken mişti ama o TV'sini şeyler olurken, bir de bir takım insanlar, sakarıştırmayı sürdü dece o konuyu ucundan bucağından bildiklerüyordu; ekranda ise ri, merak ettikleri, biraz aşina oldukları için kumlu, siyahbeyaz "uzman" olabiliyorlar. Bu dubir görüntünün dı rumda, o konuda sorulacak şında hiçbir şey yok biltün sorular o insanlara sotu. Sıkıldı, kanal dUğmelerinden üzerinde " 1 " ruluyor ve karşılığında da pek yazanına bastı, eski televizyonunu izlemeyi sur nüanslı olmayan, üstelik yanıldürdü. Ertesi sabah işyerine gittiğinde herke tıcı bile olabilen bilgiler alınıse TV'nin ikinci kanalını nasıl bulamadığını yor. Bu nedenle TUrkiye'de bilgianlatacaktı; "Hlç anlamıyorum bu işlerden" diyecekti. sayar satınalmak, tam bir "cesarel işi". Eğer biraz cesaretliytstanbul ile Ankara arasında sürekli telek seniz ve teknolojiden korkmuyorsanız, alıyorsunuz kendinisle bilgi alışverişi yapan bir işyerinde, üstelik de bu iletişim sisteminin tam göbeğinde çalı ze bir bilgisayar ve kullanmaya başhyorsunuz. Yok eğer, şıyordu. Bir gün birisi çıktı, "Bu (elekslerlc çok zaman kaybediyoruz," dedi. "Bizim burada "Yahu şimdi kim ögrenecek kullandıgımız bilgisayarın bir eşlni de Anka bilgisayar kullanmayı? Onun ra'ya alınz, sonra telefon hatlan yardınuyla da başına bir de adam almak geta transfcri yapanz". Şaşırdı, ne diyeceğini rekir bu işlerden anlayan" dibilemedi, olacakları tasavvur edemedi; "Peki" yorsanız, bilgisayar almayadiye sordu tedirgin tedirgın. "Bu... Yani aynı caksımz ve eski yöntenılerinizteleks gibi mi olacak?" BUtün bu sorularına le muhasebe hesaplan tutacak, ve çekingenliğine rağmen kabul etmek zorunhastalarınız hakkkında bilgileda kaldı. Şimdi, elinde "print ouf'larla dola ri kartoteksleyecek, daklito şeşıyor, "Şu bil({i geldi mi?" diye soranları ritleriyle boğuşacak, telefon "Tamam, depoda" diye yanıtlıyor ve aynı bilrehberleriyle uğraşacak, baygisayara girilmesi gereken kendi yazdığı bilgiramlarda tebrik kartlarınızı leri terminal başında yazmak yerine klavyesi atarken binlerce mektuba binhiç de farklı olmayan daktilosunda yazmaya lerce adres yazacaksınız. Ama devam ediyor. bir bilgisayarınız olsa... Çok fazla şey öğrenmeniz de gerekmeyecek üstelik! Aslında çok Elindeki paketleri neredeyse bir saattir tafazla şey öğrenmeniz gerekmişıyordu ve yorgunluktan ölmüştü, ama yine de yorl Korkmayın, teknoloji evinin kapısını açarken sevinçliydi: Artık bir bilgisayan vardı! Evin içine girdiğinde onu ilk adam yemez. olarak annesi, sonra da babası gördü. İlk soGerçekten çok fazla şey öğru, "Aaa, ne aldın?" oldu. "Bilgisayar aldım" renmek gerekmiyor mu? Bir yanıtı, anne babasına hiçbir şey ifade etmedi. kere, o insanı korkutucu, dehSonra aylar boyunca her gecesini o bilgisayarla şete düşürücU, şupheden şüp"bir şeyler üretmeye" harcadı. Bazı geceler, sa heye sUrükleyici bilgisayar dilat 03.00 dolaylarında zaten geceleri pek uyulerini öğrenmeniz hiç gerekmiyamayan babası kalkıyor, yanına geliyor ve hiç yor; sadece işinizi yapacak, gesoru sormaksızın onu izliyordu. Babasmın ılrisine hiç karıştırmayacaksanız, kullandığınız programı geliştirmeye çalışmayacaksanız eğer. Bunlar size çok şey ifade etmedi. ü halde, şöyle bir karşılaştırma yapmak mümkün olabilir: Bir arabanız var ve kullanıyorsunuz. Ama onun karbüratöründeki ya da şanzımamndaki herhangi bir arızayı giderecek kadar tamircilikten anlamanız gerekmiyor. Ya da arabanızın karbüratöründe ne gibi bir oynama yapıp hangi şartları bir araya getirirseniz iki kat daha hızlı gideceğini bilmek zorunda değilsiniz. Sizin bir arabanız var ve onunla işi nizden evinize, evinizden işinize gidiyorsunuz, aksamları gezmeye çıkıyorsunuz. örneğin hayatınızı yazı yazmakla kazanan birisiniz. Alıyorsunuz evinize bir bilgisayar, bir "disk drive", bir "printer" ve bir "word prosesor" programı, başhyorsunuz çahşmaya. Oğrenmeniz gereken birkaç şey var: Bilgisayarınızın bağlantılannı yapmak, ev bilgisayarıysa TV'ye de bağlamak, programınıa disketten nasıl çağıracağınızı öğrenmek, yazı kayıtlarında kullanacağınız disketleri nasıl formatlayacağınızı bilmek ve programınmn tüm özelliklerini yakından tanımak. Çok basitleştirerek bakıldığında bütün bunların aslında daktilo makinesi kullanmayı öğrenmekten bir farkı yok. Daktiloda da klavyeyi öğreniyorsunuz, bilgisayarınızın da bir klavyesi var. Daktiloda kağıt takmayı, şerit değiştirmeyi, sayfa marjtnı ayarlamayı öğreniyorsunuz; bilgisayarda program yüklemeyi, dosya açmayı, kapatmayı, eski dosyaları çağırmayı. Daktilonuzun şaryo kolu var, bilgisayarınızın fonksiyon tuşları. Bilgisayarlar bugün bütün hayatımıza girmiş durumda. Peki nasıl alışacağız? öncelikle çekinmeyeceğiz. Bilgisayarla boğuşurken onu kendimize uydurmaya çalışmak yerine biz ona uymaya çalışacağız. Hatalı çıkan ya da nasıl kullanılacağı yeterince anlaşılamayan programlar için bilgisayarımızı kırmayacağız. Bilgisayarın başına oturduğumuzda gururumuzu bir kenarda bırakacağız; çünkü ortada bir hata varsa bunu yapanın bilgisayar değil biz olduğumuzu bileceğiz. Bilgisayar ya da teknoloji korkusu konusundaki bir başka gerçek de, söz konusu aletedevattan ortayaş ve üstündeki kuşağm korktuğu, buna karşılık gençlerin ve çocukların şimdiden Amerika'daki yaşıtlanyla boy ölçüşebilecek beceri düzeyine eriştikleri. Orta yaş ve üzerindeki kuşaktaki bu korkunun nedenini anlamak ve tarif etmek çok güç. Oysa ki, Batıda birçok ülkenin topyekün bilgisayara geçtiğini, insanların evlerinden hiç çıkmadan alışveriş yapıp bankadan para çektiklerini ve hatta işyerlerine gitmek yerine evde çalıştıklarını düşünecek olursak, Türkiye'nin bu konuda epey geride kaldığı söylcnebüir. Geçenlerde yayımlanan bir araştırmaya göre Amerika'da işyerlerinde yöneticilik yapanların yüzde 88'i bilgisayar kullanıyor. Bütün yöneticilerin sadece yüzde 10'u iş yerinde bilgisayar kullanmadığııu şöylüyor. ABD'li yöneticilerin yüzde 67'si bilgisayaı ı "gayel olumlu" bulduklarını söylerken yüzde 76'lık bir başka grup bilgisayarın "hayaıı kolaylaştırdıgı" görüşünde. "Eh, işe yanyor" diyenler yüzde 47'yi bulurken,"Emin olmadıgını" söyleyenler yüzde 13 kadar. Makineyi yabancılaştırıcı bulup da "Makineyle çalısmasam daha iyi" diyenler ise yüzde 29 civarında. Kendisine hiç bilgisayar gerekmediği görüşünde olan ABD'li yöneticilerin oranı ise yüzde 13. ABD'de bile yönetici durumunda olanların tümünün bilgisayan benımseyemedikleri gözönüne ahndığında ise TUrkiye'nin durumuna daha bir hoşgörüyle bakmak gerekebiliyor, ama bu alanda Amerika ile aramızdaki fark gözönüne ahndığında her şeyi aynı anda istemek de makul olabiliyor. Peki ya çocuklar? Orta yaş ve üzerindekilerin bilgisayarlara yönelik bu çekingenliğine karşılık çocuklanmızın bayağı "cin gibi" oldukları söylenebilir. Artık evlerindeki kışisel bilgisayarlarında küçuk oyun programları yazan, "Ben biraz ders çalışayım" deyip bilgisayarının başına oturan çocuklar hiç a? değil Ve gelecek o çocukların. D İSMET BERKAN 10