Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 0) Salâh BirselHn Şiiri "Şiirde duyarhğın, yüzcyde saptamaların değil, zekânın zaferini aradı. Hele 1955'ten sonra Birinci Yeni (1940 kuşağı) şiirinin ortak yanlarından tamamen sıyrılarak, kendine bağımsız bir şiir yapısı kurdu. Konularını alaya alır göründü, duyarlığı öldürür görünerek ona, düşündürucü yanı çoğalmış bir tazelik kattı." Behçet Necatigil, "Edebiyatımızda Isimler Sözlüğü"nde böyle tanımlıyor Salâh Birsel'in şiirini. Memet Fuat da "Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi"nde şöyle diyor Birsel'in şiiri için: Şiiri bir yoğunlaştırma, hatta damıtma olarak anlıyor, sözünü arındırırken şaşırtıcı bir yalınlığa ulaşıyordu. Yunus'un, Karacaoğlan'ın özelliği olan bu yalınlık, gene ancak halk şiirimizde görülen bir ince alayla sarmalanıyordu." Salâh Birsel'in 1940 yılından bu yana yazdıklan, "BUtün Şiirleri" başlığı altında yayımlandı. Son yıllarda denemeleriyle öne çıkan bir ustanın değişik tatlar getiren şiirlerini topluca okumak, bulunmaz bir fırsat. Birsel'in "BUtün Şiirleri" içinde yer alan "Kuşkarnaval" adlı şiirini sayfamıza alarak, zaman zaman ustalardan örnekler sunacağımıza ilişkin sözümüzü de yerine getirmiş oluyoruz böylece... 3 O •I • ı: Bodrum Beyaz taş evleri Bodrumun Ah, yüreğimin gUvercinleri Köşeyi de dönüvermiş mavilikleri Beyaz bacaları olmuş bir yelken Bir bulut oldum oturdum sedire Martılar yuva yapmış saçlarıma Çok içmişim, güzel olmuşum Dağlara baka baka kuş olmuşum Gözlerin menekşelenmiş, belin terlemiş Haydi, anana söyle bir yalan Sarı lokum dizdim eleğine Bir ısırayım diye dudağından ö z k a n Mert Kapkara Ay sarardı mı yine? Gecedir, karanlığın kalbinde kimdir uyuyan? Dağlar geçit vermez oldu, nasıl açılacak yollar gelir mi çığlığımızı duyan? Bir ışık görünür sonra vurur ınsan yüzüne aydınlık kabuk tutar yara kapkara. Kemal GUndUzalp I s8! atlama Rahmetli Ataç, dilde aşırı olduğu yıllarda, bülbül demez 'sanduvaç' derdi. Bunca yıllık bülbül hiç onun demesiyle sanduvaç olur mu? Ataç'ın bulduğu, direndiği öyle sözcükler vardı ki bugün tutmadığı görülüyor. Kırımlı Rifat Efendı ne demiş, Mecnuna cihan dopdolu Leyla görünür Rahmetli Ataç içın de sankı dıl, bulduğu sözcüklerle dolu görünürdü; olmadı... Oahası var çoğu da unutulup gitti. Sadece bulduğu sözcükler mi? Neredeyse Ataç'ın kendi sık anılmıyor. Şairlerle içli dışlı olduğu, genç şairleri tanıtmakla kendini görevli sandığı şairler de onu anmıyorlar. Kimileri genç oldukları, bilmediklerinden, kimileri de inadına unutulsun diye öç alıyorlar. Muallim Naci'den iki dize; Erbabteşaur çoğalıp şair azaldı, Yok öyle değil: şairin ancak adı kaldı! Muallim Naci acaba kocaman bir ınsafsızlık mı edıyor? Her dönemde kendini şair sananlar da, gerçekten şair olanlar da vardır. Fakat şair hiçbir zaman eksilmemiştir. Hele şaırlerin tükenip sadece adlarının kaldığı hiçbir dönem de olmamıştır. Kocaman bir insafsızlık dedim, belki de şakadır. Muallim Naci, Ahmet Mithat Efendi'nin damadıdır. Üstat, gazetesinde şair damadına birkaç sayfa ayırır. O da orada sevdiğı şaırlerin şiirlerini, şiir üstüne düşündüklerini yazar. İşleri öylesine ilerletir ki, halk için ayrılmış sayfalar işret ve işret edebiyatıyla dolmaya başlar. Kendisı bir halk yazarı olan Ahmet Mithat Efendi, bu duruma çok kızar, damadı olduğu içın, ilk günlerde pek sesini çıkarmaz. Ama günü gelır ki, olaylar, bardağı taşırır. Üstat bastonunu kaptığı gibi damadını da, oradaki şairleri de gazeteden dehler. Allah Allah Kâbe imar eyledim meyhanede' dizelerinı Muallim Naci o günlerde kaleme almış gıbidir. Dil üstünde duruyorduk. Öyle oldu ki, başta Ataç, Kurum'da her önüne gelen, sözcükler üretmeye başladı. Gerçi Kurum buldu diye, bunları kullanmak zorunluğu yoktu. Kurumdakiler buldu diye, bunları kullanmaya özenenler de az değildi. Bir gün oldu, herkesin ta burasına kadar geldi. Ataç gibi bülbüle sanduvaç diyenler çıktı. Bir gün biri asansöre 'iner çıkar' dedi. Bari 'çıkar iner' dese, daha uygun düşmez miydi. Çok sözcüğün bulunduğu zaman anlamı başka, kullandıkça anlamı başka oluverdi. Bunların başında, etkı, etken, etkın, elkili gelir, kullanıldıkça anlamları değişmiyor mu? Nurullah Ataç kullanıyor diye bir dönemde devrik tümce de çc'< moda olmuştu. Uluorta herkes devrik tümce kullanır olmuştu. Şımdi Dil Kurumu da, Tarih Kurumu da yok. Hepsini ödeneğini Atatürk verdiği halde devlete bağladılar. Aşırılık da, taşırılık da bir anlamda azaldı. Dilin koskocaman bir suskunluğa bürünmesı de iyi kaçmıyor. Ali Püsküllüoğlu ve arkadaşları eski tüzüğe göre bir dernek kurma girişimindeler. Belki yasal olarak kurarlar da ortalık biraz canlanır. Bakın, dil bayramı bile neredeyse unutulmuyor mu?D Kuşkarnaval Gittinse var bir kuşkaranhk Çünkü o çaylak avlanmaya az kaldı Milyon sana korkularda yiterken Çünkü sen ilk dokunuşta Dudaktan dudağa bir Gülmari Bir korkudan bir korkuya kuşkoridor Geçince bir nehri güneşsiz bir yerinden Yaşamak açık yaralarm üstü Git sen git ben ölüriim Kentler açık sabahlara kadar Fashhazan Merhaba fashhazan merhaba hatıralar Bağbozumu yaprak dukümü ayvalar sararmış sessiz vakitlerde bir ölüm korkusu var bir garip düşüncede o delice sevdalar karanlık sulara varmış Ağaç yeşilinden olmuş guk ılık mavisinden nasıl da gelivermiş ansızın nedendir bilmem yollar boyunca durmadan çmlaması kulaklarımızın. Alıp başımı yollara düşerim birbaşıma gecelerde yalımz hiçbirşey kandırmaz beni artık... Hey gidi temmuz günleri hey!.. nasıl sahvermiştim kendimi aşka ört pencereni Ahmet efendinin kızı geceler ince serin şimdi esen rüzgârlar başka.. Usulca kapanmış kapılarımız giden sevgilinin ardından bir kahırdır iner göçmen kuşları soğuk rüzgârlara açılın kanadından.. Beni bana bırak ey Gülmari Çünkü yapışınca derimize o çaylak Bir kuşkarnaval onu bildim Çünkü ben ilk ölümümde Bir milyon bir milyon Salâh Biroel y Karanlığa bakan yüzün Bir tren penceresi geç vaktinde gecenin ve ıştllılı bir su gibi karanlığa bakan yüzün. Senden önce nice yüzler bakmıştı aynı pencereden daha nice yüzler bakacaktı senden sonra kimi mahzun kimi değil "savrulmuş günlerinde Omrümüzün..." Küskundün incinmiş ve uzak yüzünde acılann depremi. Hiç düşünmediğin tesadüf bir tren yanında var mıydım senin yok muydum harcai öpüşler gibi? Bir yalmzlığm vardı örselenmiş umutlarla bir de karanlığa bakan yüzün... tlhan BüyUkcebeci Necdet Konuk 23