Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
"Yaratıcılık an meselesi" BEVERLY WALKER Jack Nicholson'la kameramn önünde ve arkasında: G ünümüzün ünlü sinema oyunculanndan Jack Nicholson, başlangıçta ucuz bülçeli fümlerde oynadıktan sonra, 1969 yılında çekilen "Sürücü" filmindeki beklenilmeyen çıkışıyla büyük bir yıldız olduğunu ortaya koydu. O zamandan bu yana "Chinatown", "Guguk Kuşu" ve "Parıltı"da olduğu gibi ürkütücü, ama gene de sempatik rollerle seyircinin karşısına çıktı. Nicholson birçok ünlü yıldızdan farklı olarak göz ahcı rollerde ya da başrolde görünmek için çaba harcamadı. Yardımcı oyuncu dalında büyük ödüller kazandığı "Sevgi Sözcükleri" filmindeki rolü de kıhksız. şekilsiz bir astronot rolüdür. Jack Nicholson'un içinde riskler de taşıyan bu özgürlüğü, uzun sinema kariyerinde, oyunculuğunda, yönetmenliğinde ve senaristliğinde açıkça görülüyor. Yeni fılmlerinden "Prizi'nin Onuru"nun yapımcısı onun için "Rolü ne gerektiriyorsa yapmaya hazır ve yaptığı her şey kendiliğinden ilginç bir hale dönüşüyor" diyor. lerin kötüye gitmekte olduğunu biliyordum. Bu değişimler ve genç şiirle beraber film oyuncusunun kendi zamarunın büyük literatürü olduğuna inanmaya başladım. Doğu sahiliyle Hollyvvood arasında gidip gelmekte olan oyuncu sayısının çokluğu nedeniyle, Los Angeles'ta rol almak çok önemli bir statüydü. 80 koltuklu tiyatrolarda birçok kimseye yıldız olmayan rastlayabilirdiniz. Oyunculara, sahne arkasında "büyük" olduklarının söylenmesi, beni her zaman rahatsız etmiştir. Çünkü bana göre, gerçekten büyük değildiler. Ondan sonra, geleneksel kanıya aykırı olarak bir oyuncuya uygun sanat ortarnının sahne değil, beyazperde olduğunu düşünmeye başladım. Sahnenin kesin bir disiplini vardır. lakaı filmde kalitenin çok yüksek olması gerekir, çünkü kendinizi seyredeceksiniz ve kendinizin en acımasız eleştirmeni olacaksınız. Kendiniz için kafanızda bir lip geliştirdiniz mi? Lider adam? Genç karakler? Kendimi tiplemeyi hiç düşünmedim, çünkü daha o kadar başarılı değildim. Oyuncunun sanatsızlığı, en çok eğitilmesi gereken yönüdür. Bu sadece oyuncuya bağlı değildir. Bu nedenle bir şeyler öğrencbilmek için, filmin başında kendimi yönetmenin aracı olarak görürürüm. İlk olarak Don Devlin, sonra Monte Hellman ile birlikte yazmaya başladım. Kendimi film yapımcılığının bir parçası olarak görüyordum. Çalışma alanını genişledikçe de, yönetmenliği düşünmeye başladım. Elbiselerin mavi ya da kırmızı olacağını söyleyen adam olmak istiyordum. Hâlâ son kararları veren kişi olmak hoşuma gider. Bu, resim yapmak gibi bir şey, doğru ya da yanlış, kırmızı ya da mavi meselesi değil, bana karar verenin yalnızca bir kişi olması eğer bu kişi siz değilseniz alelade bir iş yaptığınızı gösterir. Rol yapma sanatı bu düşünce ile iç içedir. Bir oyuncu olarak yönetmenle işbirliği içinde olmak isterim çünkü yaptığım işin hep aynı olmasını ıstemem. Hu ışbırlığı ne kadar olumlu bir şekilde gerçekleşirse yaptığım iş o kadar çeşitlenir. Bu, oyunculuk sanatının doğasından geliyor bence. Kuramsal olarak hareket noktası budur. Bu çok Avrupai bir davranış... Diğer oyunculardan daha çok Avrupalı yönetmenlerle çalışmamın nedeni de budur. Onlar nasılsa beni anlıyorlar. Bunu sadece iş almak için yapmıyorum. Bunu yapıyorum, çünkü tekrarın, beıucrliğin oyunculuk sanatının düşmanları olduğunu biliyorum. Bunların bir yere kadar engellendiği bir ön çalışmayla işe başlamak zekice geliyor. Bu, kendi anlayışımı, eleştirimi, sansürümü işe katmıyorum anlamına gelmez. Fakat her şey kiminle, ne çalıştığıma ve nasıl ilişki içinde olduğuma bağlı. Bütün bu faktörler oyuna, oyııanmadan çok önce yansır. Filme başladıktan sonra, her şeyi oluruna bırakamazsınız. Her zaman bir karşıt görüşünüzün olması lazım; çünkü siz de bilmiyorsunuz, onlar da. Bu sizin farklı bir şeylerle geldiğinizden kaynaklanan bir karşıtlık olabılir. Yaratıcı karşıtlık hakkında bildiğim önemli bir şey, tartışmanın lehime ya da aleyhime sonuçlanması beni etkilemez. Bu benim yapımdan kaynaklanıyor. Gerçekte, kaybedilen tartışma sonrası insanlarda hayal kırıklığı oluşur. Ama başında kendinizi bu otonomiden kurtarırsanız, hayal kırıklığına uğramazsınız. Kendimi hiçbir zaman kötü davranılmış, haksızlığa uğramış bir oyuncu gibi hissetmedim. Çoğu oyuncular hisseder oysa. Eğer çalışmadaki dengeden memnun değilsem, bir da' ha o kişiyle çalışmam ben de! Eleştirilerden ve halkın tepkisinden önce "SüriKiı'nun (Kasy Rider, 1969) bir efsane olabilecegini iddia edebilir miydiniz? Bana ilk zamanlarınızdan söz eder misiniz? New Jersey'deki okuldan bir yıl erken ayrıldım. Koleje devam edebileceğim halde istemediğime karar verdim. Sonra, akrabalarımın bulunduğu Kaliforniya'ya geldim ve sinema yıldızlarını görmek istediğimden MGM'de karton film bölümünde ayak işlerine bakmaya başladım. Biriki yıl sonra arkadaşlarınıın zoruyla bir beceri programına başvurdum. Oradan, o zamanlarda Los Angeles'ın küçük tiyatrolarından olan Players Ring Tiyatrosu'na gittim. Jeff Corey'in sınıfına alınmadan önce de oyunculuk dersi aldım. O zamana kadar, her 1718 yaşındaki gencin yaptığı gibi spor, kızlar ve sinema dışında pek bir şeyle ilgilenmiyordum. Fakat Jeff Corey'in çalışma yöntemi beni tümüyle oyunculuğa sürukledi. Oyıınculuk, bir hayat dersi ve Corey'in dersleri hayat a söylemekte hâlâ tereddüt ediyorum bir sanatçı gibi bakmamı sağladı. Insanları vc edebiyatı anlamamı sağladı. Hâlâ beraber çalıştığım birçok insanla tanıştım. O zamandan beri de en çok oyunculukla ilgilendim. Bence harika bir meslek, iyi bir yaşama biçimi. tlk profesyonel işiniz neydl? Players Ring'deki "Çay vc Sempati". Haftada 14 dolar kazanıyordum. Bu sırada, gündüz, TV'de canlı olarak sunulan Matinee Tiyatrosu'ndaki dramda rol aldım. labii ki, bu arada MGM'deki işimi kaybetmek istemiyordum; ama beni karton film bölumunden çıkardılar. Başka bir tiyatroda rol aldım. O zamanlar Los Angeles'taki profesyonel tiyatrolar, gezici tiyatrolardı. Fakat haftada 20 dolar ödeyen bir sürü de küçük tiyatro vardı. Benim çalıştığım tiyatroda ise, çok koltuk olduğundan haftada 75 dolar alıyordum. Orada oynarken Cry Baby KlUer'daki (1958) ilk başrolümü aldım. Beni Jeff Corey önermişti. Seçmelerde ben de diğer oyuncular gibi bağırdım, çağırdım; en iyi olmasa da sesi en çok çıkan bendim. Rolü aldığımda, "tşte," dedim, "Bu meslek için yaratılmışım!" O zaman, başlangıç için zorluk çekmiş sayılmazsınız. Fakat bu anlattığım olaylar 3 yıllık bir zamanı kapsıyor. Ondan sonraki yıllarda yılda iki ya da üç iş aldım (genellikle ucuz butçeli film yapımcısı olan Roger Corman ile) ve de bir iki TV gösterisi. Fakat o günlerde benim problemim fazla iş görüşmesi yapmamamdı. Görüşmeye gittiğim işlerin de çoğunu aldım ama fırsatlar az ve seyrekti. Bir yıldız olmak için on yılınızı verdiğiniz söyleniyor. Dogru mu? Hayır. Corey iyi oyuncuların hayatı sindirme amacında olmaları gerektiğini öğretmişti. O zamanlar "çiçek çocuklar"ın, "West Coas( Jazz" ve Venice sahilinde gecelemelcrin devriydi. Bu, bir iş almak kadar önemliydi ya da öyle görünüyordu. Başlangıçta, idealist olarak işin sanat yönüne ağırlık veriyorsunuz ya da parası olmadıeı için ilgilenmiyorsunuz. Ben paranın ne demek olduğunu biliyordum. Benim için esrarengiz bir şey değildi. Altını çizerek söylüyorum, o zamanlar ve şimdi, oyunculuk bana hep iyi para getirdi. Yaşamımın o kuramsal döneminde, en iyi çağdaş yazarın film oyuncusu olduğunu düşünmeye başladım. Bu "edebi olmayan edebiyaf'ın başlamakta olduğu 50'li yıllardaydı. Nietsche*nin "Kanınızla yazılı olmayan hiçbir şey okunmaya degmez, onlar havadaki tozlar gibidir," sözüne inanıyordum. Eğer yazacaksanız, hayatınız boyunca bir şiir yazın, kimseye okutmayın ve yakın. Bu çok yeni bir düşünce. ltiraf ediyorum, bu benim düşüncelerimin kaynağıdır. Bu, resimde kolaj dönemidir, Duchamp ve diğerlerinin etkisi. Anıtlar inşa etme fikri idealistler arasında çok yaygındı. Film 18