29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cü l Cü Domuz Galip ı Cü •ö Cü Neden Domuz Galip derterdi şimdi bilemiyorum. Sordum anlatmıştı da unutmuş muydum? \bksa hiç anlatmamış mıydı? Çağrıldığında bir Domuz Galip lafıdır giderdi. İnce Konu Vehime bana soruyor: "Muhterem Beyefendi... Verem illeti son yıllarda dikkati çekecek kadar azdı. Bendeniz bunu geçim darlığına, hayat pahalılığına yoruyorutn. Lokantalar birer birer kapanıyor. Var olanların da tabakları ufaldı, porsiyonlar tadımlık oldu. Her sokakta on tane sandviç büfesi av'ilıyor. Zar gibi kaşarpeyniri, incecik ıkı dılım ekmekle insan nasıl beslenır?" Beslenemez elbette... Hep söylerim, yine söylüyorum; rakıyla, sigarayla, şarapla uğraşacağı yerde, Tekel Bakanlığı et, süt, yuınurta, tavuk üretimini tekeline alamaz mı? Üzerine "sağlığa zararlıdır" yazdığı maddeleri bırakıp, göğsünü gere gere "sağlığa yararlıdır" diyeceği maddelerin gözetimini, denetimini yapamaz mı? Yapsa, fakir fukara bonfile yerken zevkten sarhoş olur valla!.. lgnedenlik Şakir Dıkıci soruyor: "Sevgili Dert Babası... Akupunktur nedir? Nerede, ne zaman, nasıl uygulanır?" Akupunktur, hasta bir adamı "iğneleyerek" iyileştirme yöntemidir. lğne bulunmadığı zamanlar iğneleyici sözlerle de olumlıı sonuca varılabilir. örneğin; belleği sulanmış, iki yıl önce söylediklerini anımsayamaz duruma gelmiş biri, ileri geri konuşmaya başlayınca, kafasının tam dazlak yerine iki; tombul gerdanına dört; katmerli ensesine iki; bozuk diline de on iğrte batırılarak "cızzz" yapılır. Hasta bunalım geçirdiği sırada yanımızda iğne yoksa, iğneleyici sözlere başvurulur: KÜÇÜK İLANLAR TUZLA, sonra ye... Tuzsuz bir şeye benzemiyor. SEYAHAT etmeyi sevenler, gece on ikıden sonra, bir de lstiklâl Caddesi 'nden geçsinler de görelım... MERAKLI. ikide bir ' 'ne yapıyorsun'' dıye soruyor... Sana ne be kardeşım!... Gitsene işine sen. KÜÇÜKÇEKMECE'DE örtunun altına bir bınlık saklamıştım!.. Kım aldı lan onu? ÇOK para... O kadar veremem.. Olacağını söyle de alahm, gidelim... Uğraştırma bızı. "Ne kata bee!..", "Kurban oldıığum Allahını neler yaratıyorsun!..", "Hay ağzını öpiiim..." 86 Ya/ Modası Pakıze Burda soruyor: "Pek Sayın Dert Babası... Bu yaz genel çizgiler nasıl olacak acaba efeem... Beni aydınlatır mmnız efeem.. Teşekkür ederim efeem .." Bışı diil efeem... Anlaşılan sız beni Pierre Cardin'le karıştırmışsınız, anıa olsun.. Se?inleyebildiğim kadar, anlaiiım efem. Bu yaz; kadın, erkek, çocuk ayrıını yok... Herkes aynı biçimde olacak: GÖZLER: Fal taşı gıbi açık. (Kundııracı vitrinine bakar gibi.) AClZ Sulanmış. Bol tükurukiu. (Kasap vitrinine bakar gibi ) SURAT Asık. Düşen bin parça. (Televızyona bakar gibi.) DLDAKI.AR Kıpır kıpır... Hafif araJık (lçinden kalayı basar gibi.) KULAKLAR Kirişte. Delik. Kabarmış. (Eski bir şarkıyı arar gibi.) ELLER Hareketli. Parmaklar oynak. (Cepte para arar gibi.) DİZLER Titrek. Mecalsiz. Yorgun. (Çarşıda insaf arar gibi.) BACAKLAR Karasu inmiş. Bıkkın. (OtobUs durağında inler gibi.) GENEL ÇfZGİLER Elmacık kemikleri çıkık... Avurtlar çökük... Göğüs ilerde... Baş yukarda (Turgut özal'ı dinler gibi.) c "S I "Nasılsın Galip?" "iyiyim, domuz gibiyim." Herkesin aslan gibiyim demesine karşılık o ne diye domuz gibiyim derdi? Gençliği Tstanbul'da geçmişti. Kurt Rızaların, Bektaşi Seyfilerin, Cinfıls Kazımların, Süleyman Amcaların döneminde Degüstasyon'a çıkanlardanmış. Kimi sorsanız bilir, en ince ayrıntılarına degin her şeyi anlatırdı. Nerden öğrenir, kimden öğrenir, kaynağı nedir bilinmezdi. Kısa boylu, tostopariak, şişmancaydı. Saçlarını zamkla yapıştırmışcasına arkaya tarardı. Gözlerinin rengini çıkaramayacağım. Valnız dudaklarının yan tarafında ağzından hiç düşmeyen bir izmarit olurdu. Her sigaradan bir yenisini tazelerdi. Masalardan çimlenen angaryalar vardır, onlardan değildi. Her sofraya buyur edilirdi. Elini cebine sokmazdı, zaten soksa da bir şey çıkacağı yoktu. Kazancı ancak kendine ve sekiz on çocuğu var derlerdi, onlara yeterdi. Çocuk dedik ya, H. Semai anlattı. Bir gün bir arkadaşı kansı öldügü için getirip çocuğunu ona emanet ediyor. Kadıkoy taraflannda bir yerde oturuyor alıp eve getlriyor. "Hanım," diyor. "Bu çocuğa Iyl bak, bu çocuk emanettir. Bizlmkilem bir şey olsa bizlm çocuklar. Buna bir şey olursa eş dost önünde rezil oluruz." Pirzola mı geliyor eve, kendi çocuklarına bir kalem, emanete birkaç kalem; tatlı mı var aman emanet yesin. Çocuk besleniyor da, beslenlyor. Arkadaşı gelip emaneti alacak, şaşıp kalıyor: "Ybhu gözleri hariç bu çocuk bizlmklne hiç benzemlyor, amma da beslemişsiniz haJ.. Pehlivan mı yapacakhnız?" Degüstasyon soyleşilerini ballandıra ballandıra anlatırdı. Degüstasyon'da her köşe, o yıllarda bir grubun olurdu. ögle rakılarında kimse kimsenin yerine oturmazdı. Daha eskiden de Ahmet Haşinfm, Yahya Kema/In yerieri ayrı ayrı değil mi imiş?.. Süngüsü düşük yıllarda Kurt Rıza Galatasaray Kulübü'nde bir koşede oturuyormuş. Elbette ünü, özellikle hanımlar arasında çok yaygın... Bir hanımla tanıştırıyorlar. "Rıza Bey, Parizat Hanımefendi..!' "Müşerref oldum." "Aaaa," der hanım şaşkınlıkla, "Siz gerçekten Kurt Rıza Bey mislnlz?" Kurt Rıza, hanımı şöyle capkınca bir süzer, hanım da biraz geçkincedir, "Idlm hanımefendi, Idim..." der Domuz Galip tantdığımda Devlet Demiryollannda çalışırdı. CHP döneminde bakanlık etmiş bir siyasetçinin kızryla evii idi. Bakandan hiç hayır gelmediği söylenirdi. Şimdi gökdelen apartmanların yükseldiği Soğukkuyu bostanlarında, eski bir evde otururdu. Her zaman çıkınında yiyecek içecek şeyler, bir koşu eve gotürür, hemen meyhaneye dönerdi. O zaman gazeteler de, rneyhaneler de Ulus meydanında, birbirine çok yakın bir bölgedeydi. Mekki Sait Esen'in has adamrydı. Mekki onu korurdu. THAnın ilk kuruluşunda onun idare Müdürü olmuştu. Ajans el değiştirince ayrıldı. Gelip istanbul'a yerieşti. Tünel'deki sigorta şirketlerinden birinde çalışıyordu. Ogle paydosunda işinden çıkar, Asmalı Mescit meyhanelerinde bir iki tek atar, hemen işe koşardı. Bir gün heyecanla, "Bu TüneTden yukan çıkan arabalar var ya çok tehlikeli bir hal aldı. Hızla yukan çıkıyorlar, yolculann üstune üstune geliyorlar. Bunlann hızını kesmek için bir çare bulsunlar. Ne olur gazeteye bir şeyler yazsana..." "Ne yazayım ki, ynkuş yukan çıkıyorlar, ne olsa hızlı çıkacaklar, başka çaresi var mı?" "Vallahi bilmem günun birinde birinl öldürür bunlar..." Gazeteye yazdım mı, yazdırdım mı bilmiyorum. Hiç fayda etmedi. Arabalar o gün de, bugün de Şişhane yokuşunu tırmanırken hızlanıriar. Dönemeci ancak tutturabilirier. Bir gün duydum ki Domuz Galip'e Tünel başında köşeyi kıvrılan bir araba çarpmış, hastaneye kaldırmışlar. ölümü bu çarpmadan mı oldu dersiniz? a SERENCEBEY: Şunun koluna gırelim de. evine götıirtip yatıralım beyler... ZIVERBEY: Beni böyle dalgalı ışlere karıştırmayın lütfen... Hadi bana eyvallah... OSMANBEY: Hayrola Mahmutbey! Ayakta sallantyorsunuz!.. Ne bu hal böyle? MAHMUTBEY: Üç kadeh içtim dalgalanıyoooruuum beeen... Ah yenı yeni sevdalanıyoooruum beeen... 24
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle