25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Erden Kıral ise, bir yandan kamerasını bir silahşör, ışıkları ise satranç laşlan gibi kullanan Martin'e, "Oscar alacaksın bu filmden" derken, kendi adına son derece soğukkanlı, iddiasız görünüyor. Zaten Türkiye'deki filmlerin "sanat fllmleri" ve "ötekiler" diye ikiye ayrılmış olması pek şaşırtmakta Erden Kıral'ı. Ona göre, "Film yapılır ve iyi olsun diye yapılır. Başka tiirlü de film yapılmaz." "DilarT'ı, "destansı bir trajedi" diye nitelendiriyor Erden Kıral. Bir köy filmi yaptığı kanısında değil. "Köyde kent filmi de denebilir" diyor. "Benim için onemli olan insanların uçlardaki davranışları. Dilan rumanında da beni çeken, bir tiir 'kurban' olarak görduğüm 'IMIan' tipi ile, efsanevi kahramanlara özenip, önce ağanın kölesi, sonra da celladı olmaya kalkışan Kero tipi. Özellikle Kero, çok cazip geldi bana. Bir tiir Raskolnikof. llk okuduğumda, romanı çok da fazla sevmemiştim. Sonra, ömer Polat'la oturduk; bazı sivriliklcri ortadan kaldırarak senaryoyu yazdık. O laınan olayıo içindeki insan davranışları belirginleşti." Erden Kıral'a göre Dilan, çevre koşulları tarafından belirli bir sona göz göre göre itilen bir genç kız. Derya Arbaş ise, yine Erden Kıral'a göre, bu role çok iyi uyum sağladı. "Dişilik iddiası yok Derya"nın diyor. Ona göre olumlu bir yön bu. Derya Arbaş.hem role hem de ta Amerika'dan gelip de kendini ansızın içinde buluverdiği Ağrı ve çevresine çok iyi uyum sağlamayı becerdi. Sesli çekim yüzünden (birçoğu gibi) başlarda mutsuzdu. Türkce dağarcı ı .. ı . . / arcı/• •» • id ibi k siyle, kendi aksanıyla > canlandıracağı Dilan'ı doğ KIZ IS161T16 ru dürüst tanımıyordu. Dilanlara hepten yabancıydı. Sonra, bir köşecikte köylü• lerden öğrendiği boncuk işS61l(iryOUCl lemeyi deneyerek, Sincan'ın çeşme başında, Isaabat'ın yeşil tarlalannda hindilerle, g incanlı i se koyluler, fılmın s lar arasında seti en çok şaşırtan, Sincan köyündeki kız isteme sahnesiydi. Köyün ileri gelenlerinden birkaçı, rol gereği, Dilan'ı Mirkan'a istemeye gideceklerdi ve Kıral'ın asistanları Gülin ile Serpil, Sincanlılara rollerini ezberletmeye uğraşıyorlardı. Biri, kendine okunan kız isteme diyaloglarını dinleyince, epey kafası kızmış biçimde çıkışıverdi: "Yok yav! Bırakın siz o lafları... Hiç mi kız istemedik biz!" deyiverdi. "Ezbere ne gerek var? Kızı icap ettiği şekilde isteriz alimallah!" Gerçekten de öyle oldu ve Sincanlı beyler, "Dilan"ın kız isteme sahnesinde, senaryoda yazılı diyalogları hiç görmeden, icap ettiği şekilde istediler kızı. Hem de, lafa girmeden hafifçe öksürmekten tutun, son cümlesine kadar senaryoya kılı kılına sadık kalarak... Ne diyelim? Demek ki gerçekçi bir senaryoymuş... "Dilan" çekimi zor bir çekimdi. Tanrı'nın bile zaman zaman unuttuğu bir doğa içinde, ulaşılmaz boşluklarda, güç koşullar altında, kimi zaman ekibin bile "herkes bizi unuttu" diyerek umutsuzluğa kapıldığı anlar yaşanarak çekildi... Ve bitti. Onlar, yani oyuncusuyla, yönetimiyle, set ekibiyle, zor erdiler muratlanna, ama yine de erdiler. Umarım, biz sinemaseverler, bunca Umitler bağlanan bir sinema yapıtını görebilmek için kerevete çıkmakta büyük zorluklarla karşılaşmayız ve "Dilan"ı Türkiye'de kısa sürede izleme olanağı buluyoruz. D Zor bir çeklmde "Dilan"ın çektmL llk sesli filmimiıin çekilmesi için tüm köy, tüm canlılanyla susmustu. kazlarla, koyunlarla dertle 2Ön7l6(İ6Tl şerek, her akşam bozup her ° ICÜD ı •ı » sabah yaptığı saçırun on in gttlfZl .w , S€Kll(J6 ce örgüsUniln ucuna bon* " cuklar dizerek rolüne ve çevresine öyle bir alıştı kı, onu ömer Polat'ın ailesinden, özellikle Sedo Ana ile Nihat Polat'tan ayırmak zor bir iş haline geldi. Filmin başında kara kara düşünen, kimi zaman mutsuzluğundan kendini dağlara vuran Derya Arbaş, filmin sonuna doğru bu kez de "Kyvah! Bitiyor, gideceğiz..." derdine düşmüştü. Sonunda, Nihat Polat onu mayıs ayında Ağn'da tatile davet etti de, Derya'nın yüzü o geniş tebessümü ile yeniden aydınlandı. Yalruzca yapım olarak uluslararası özellik taşımıyor "Dilan". Hem teknik kadrosu hem de oyuncu kadrosu tuhaf karışımlar sergiliyor. "Dilan" rolünde Derya Arbaş, ressam Avni Arbaş'ın torunu, Zerrin Arbaş ile Amerikalı bir babanın kızı ve tam bir Amerikalı. öyle ki, Erden Kıral'ın yönetimini anlayabilmesi için, zaman zaman Erden'in söylediklerini lngilizceye çevirmek gerekiyordu. öte yandan, filmde Ağa karısı ve Paşo Bey'in anasını canlandıran Keriman Ulusoy, yıllardır Fransa'da yaşamakta; minik bir Fransız oğlu, Fransız kocası var. Dilan'ın sevdalısı, çoban oğlu Mirkan rolündeki Mehmet Erikçi, Almanya'da büyümüş, Türkiye*ye iyice yabancı bir delikanlı. Erden Kıral'ın asistanı Konstantin ise, herkese şok geçirten bir Alman: Istanbul'da doğduğu ve büyüdüğü için Konstantin adını almış; bir Türk kadar (bazen daha da iyi) Türkçesiyle, özellikle Ağrı ve Tutak esnafını şaşkına çevirdi. Eh, teknik ekip de tepeden tırnağa Alman olunca, sette Ingilizce, Almanca ile lstanbul, Ağrı, Amerikan ve Alman Türkçeleri birbirine kanşıyordu. Türkiyeli Türkler olarak, cefakâr ve vefakâr set işçileri, Paşo rolünde Yılmaz Zafer, Dilan'ın annesi rolünde Güler ökten, babası rolünde Dilaver Uyanık (onu da kimi zaman Anthony Quinn, kimi zaman da Sincan halkından biri sananlar oldu), seyis Kero olabilmek için TUrklüğünün üstüne bir de son derece etkileyici bir köylü kimliğini ustaca geçiriveren Hakan Balamir sayılabilir ancak... Keşke Hakan Balamir o sete film yapımcısı olarak değil de, bir saç tıraşı süresinde Hakan Balamir'likten Kero'luğa kolayca geçiveren aktör kimliği ile gelebilseydi de, Dilan filmi çekimi süresince Balamir'le ilgili bütün anılar aynı berraklıkta olabilseydi. Belki o zaman, filmin bitiminde Petra'nın ağzından duyduğum, "Burada nasıl bir film prodüksiyonu yapıldıktan sonra böyle film çıkarabildigimizi Almanya'da anlatsam kimse bana inanmaz" sözlerinin faturasını aktör Hakan Balamir'e çıkarmak kimsenin aklına gelmez ve Dilan tarihine başarılı seyis rolüyle geçerek o da mutlu olurdu... KÖYLÜ AKTÖRLERİN İNANILMAZ BAŞARISI "Dilan" filminde yalmzca profesyonel oyuncular oynamadı. Sincan köyünün çocukları, yaşhları; tsaabat köyünün en genç, en yakışıklı atı "Çapraz Koç", Nusret köyünün gençleri, kadınları, "Dilan"ın birçok sahnesinde göründüler. Bun Türk sineması estetik bakımdan geri, politik 3akımdan etkisiz Neden "Dllan"? Bu kadar beylik soru sorma bana. Ama neden "Dilan"? İnsanların uçlardaki davranışlarını seviyorum ben. Beni çeken de "Dilan"da böyle davranış biçimleri oluşuydu. "Yoksul köylükorkunç ağa" tiplemesi yoktur bu hikâyede. öylesini arayanlar hayal kırıklığına uğrayacaklar. Evet, ağa oğlu var, ama aşk çeken bir ağa oğlu. Kız da ille de gitnıem demiyor. Onceleri ağa oğlunda gönlü bile var. Yani, şematik tipler yok. Herkesin iyi kötü, tüm yanları beliriyor. Biraz kendini ve neden sinema yaptıgını anlatır nusın? tçime kapalıyım. Hem romantiğim, hem gerçekçiyim; düş kurarım, bir yandan da görüntüler geçer gözümün önünden. Görsel gerçekliği bir dikdörtgen içinde görmek alışkanlığım hem heyecanlandırıcı hem de yorucu bir şey. Belki de komiktir. "Amatör" diye bir Polonya fılmi arumsıyorum; adam sinema tutkunudur ve karısından ayrdırken bile olayı filme çeker. Sinema yapıyorum... Kişinin kendini anlatabilmesi, evrensel bir sorun. Bir dil sorunu. Görsel dilini geliştirmiş sanatçının yazı diline ilgisi azahyor. Belki de yazamadığım için sinema yapıyorum. Ne olursa olsun, sinema benim varoluşum. Sinema ile yalnızlığımı paylaşıyonım. Her yönetmen biraz yalnızdır. Yalnızlık ve ölüm de benim ana temalanm. "DUan" bir çöıümsuzluk, bir trajedi. Filmlerlnde genelde bu egilim var. Karamnar muın? Karamsar olduğum söylenemez. Ne ki, bir yazar arkadaşın belirttiği gibi, karamsarlık köktencidir; uzlaşmazdır. Ben de uzlaşmacı sanattan tiksiniyorum. Uslu yapıtları sevmiyorum. Sinemanın, özellikle Türk sinemasının "yaramaz çocuklar"a gereksinimi var. Daha önce yapılmış sinemayı, örneğin Hoüywood sinemasını ya da ltalyan yeni gerçekçiliğini vb. alıp kullanmak zenaatkârhktır. Yeni görüntüler, fikirler Uretmek gerekir. Ikkvim ve reklam görüntüleri değil. Bizdeki gerçekçilik, yarı resmi, uzlaşmacı, kuru, kupkurudur. Fotoğraf gerçekçiliği ile her şeyi gösterebilirsiniz, ama hiçbir şeyi yorumlayamazsımz; derinlere inemezsiniz. Türk sinemasının gelisimini izleme olanagı buluyor musun? Türk sinemasmda (birkaç çizgi dışı filmin dışında) kentte köy filmi yapılıyor. Kente "köy estetiği" taşınarak arabesk estetiği uydurularak, garip bir estetik cgemen kılıruyor. Türk sineması, entelektüel bakımdan önemsiz, estetik bakımdan geri, politik bakımdan etkisizdir. Şimdilerde, lurgut özal'ın Avrupa'ya, Batı'ya açılma politikasına koşut, dış piyasaya açılma eğilimi var. Aynca, ödül kompleksi var Türk sinemacısının. Başında, "zirvede", "çok ödttllü sanatcı" deyimleri bol bol kullanıhyor. Açık söyleyeyim; Berlin, Cannes, Venedik festivallerinin dışında, öteki şenlikler Avrupa'da önemsenmiyor. Ne ki, kasaba festivallerinin birinde alman bir ödül, bizde büyütülüp olay yapılıyor. Ben gizli olan üne ilgi duyarım... Türk sinemasmda, üretimdeki canlılık fılmlerin içeriğine yansımıyor. ÇünkU sanatsal kaygı az. Endüstri yönetmenleri yılda 45 fdm yapıyor. Oyuncularırruz (birkaç örneğin dışında) giysilerini ve tıraşlarını değiştirip sürekli aynı karakteri canlandırıyorlar. Aynı bakışlar, aynı ifade, aynı davranış biçimi... Bana göre, hiçbir şey yapmamayı en iyi bilen oyuncu en iyi oyuncudur. Çagdas sinemayı, blr Avnıpa kentlnde yaşayarak, iyi izliyor olmalısın... Çizgi dışı iyi film yapan bir avuç insan var. Bunlar bana akrabalarımdan daha yakın geliyor. Bunuel, Bergman, Tarkovski, Tavlani'ler ile ortak algı dünyam var. Onlan seviyorum. Bu bir avuç insan bence tüm yükü, tüm sorumluluğu taşıyorlar. Bu durum Almanya'da da, Fransa'da da aynı. Bir yanda "kasa" kaygısı olan filmler, öte yanda sanatsal kaygısı olan filmler yapılıyor. I İnsanlann uçlardaki davranışlannı seviyorum demlştin. Açar mısın? Uç davranışların insan yaşamında onemli bir yeri var. lnsanlar çoğu kez uç davranışlarda yaşıyor. Bu, kırsal kesim insanında patlama biçiminde dışa vuruyor. "Dilan" filminde, bastırılan, üstü örtülen duygular patbyor. Orman yangını gibi genişleyen ilişkiler kuruluyor. Bir söyleşide, "köyde kent filmleri çekiyorum" demiştim. Kentte çekilen köy filmlerine karşı bir tepkidir bu.. Ne ki, köy filmi, ilçe filmi, bucak filmi, kent filmi ayırımı yapılmamalıdır. İyi film, kötü film vardır. Almanya'daki çalısma koşullann? Orada çalısmayı siirdttrmek niyeünde misin? Ya zorluklar? Almanya'da yaşıyorum, ama oradaki olanakları buraya taşımaya çalışıyorum. llk kez sesli sinema filmi çektik. Bizim oyuncularımız mikrofondan korkuyor. Ama bu çalışmada gördük ki, hiç zor değil sesli çekim. Kıpırdamamız gerekiyor; bir şeylerin değiştirilmesi gerekiyor. Konformlst olmamahyız. D Dilan filminin yönetmeni Erden Kıral 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle