Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 26 Şubat 2013 Salı Ekoloji demokrasisi Bir AVM’nin bir mahalleden daha fazla elektrik tükettiğini biliyor musunuz? Yani bir yandan Hasankeyf’e, Loç’a baraj yapılmasın derken diğer yandan AVM’ye karşı çıkabilmenin göz önüne alınması gerekir. AVM’ler enerji emicidir. azar, belgeselci, gazeteci, sinemacı, işçi, avukat, seyyah… O kendini ‘sokağın çocuğu’ ve ‘devrimci’ olarak tanımlıyor. Dünyanın dört bir köşesinde şahit olduğu sokak öykülerini ve devrim efsanelerini bize aktaran Metin Yeğin ile, kurulmasına öncü olduğu Viranşehir Komünü’nden yola çıkarak Ekoloji Demokrasisi ile kentleşmeyi konuştuk. Ekoloji demokrasisini tanımlar mısınız? Metin Yeğin: Ekolojik demokrasi, radikal katılımcı bir demokrasi biçimi. Her dönemin bazı kutsal kelimeleri var. Bunlardan biri ‘Demokrasi’. Kendisinde demokrasi olmadığını söyleyen bir ülke bile yok. Bu yüzden sürekli olarak bir daha, bir daha tanımlanması gerekmektedir. Mesela bizde genel seçimlerle tanımlanan ‘demokrasi’ ne kadar demokrasidir? 45 yılda bir gidiyorsunuz seçim sandığının başına. Elinize bir oy kâğıdı alıp bir yere mühür basıyorsunuz. Televizyon seyrediyorsunuz kim kazandı diye. Sonra gelecek 45 yıl da televizyon seyrediyorsunuz. Bu mu demokrasi? Yani 80 yaşınıza kadar yaşarsanız, eğer darbeleri filan saymazsanız en fazla 810 kere oy kullanırsınız. Bu mu demokrasi? Demokrasi dediğinizde bana göre toprağın Metin Yeğin paylaşımında demokrasi, iletişimde demokrasi, eğitimde demokrasi, zenginliğin paylaşmasında demokrasi olması gerekir. Tam bu noktada bir başka kutsal kelime “ekoloji” devreye giriyor. Bir şeyi herkes seviyorsa kuşkulanmak gerekir. Herkes “Ben de ekolojistim” diye başlıyor. Bir toplantıda ekolojist belediye olduklarını anlatmak isteyen belediye başkanı “biz ilkokul öğrencileriyle gittik etraftaki bütün çöpleri topladık” diye anlatıyordu. Mıntıka temizliği ile ekolojiyi karıştırıyordu. Ekolojik demokrasi çok radikal bir taleptir. Hiçbir biçimde yönetme hakkını başkasına devretmeyeceğiniz, yaşamınızın her anında bu haktan vazgeçemeyeceğiniz bir şey. Bu tanım Murray Bookchin’in ‘Ekolojik Y “Ben kentsel dönüşüm diye adlandırılan bütün dünyada devam eden neoliberal kent inşasını durdurabilmek için kent toprağının kamulaştırılmasını yani aynı zamanda toplumsallaştırılmasını gerçekleştirecek bir kent reformu öneriyorum. Yeni bir gecekondu hareketi öneriyorum. Bu aynı zamanda barınma hakkının da metalaşmasını önemli ölçüde azaltacaktır. Aynı zamanda orta sınıfı da hacizlerden kurtaracaktır.” Kent’ kavramıyla parallelik taşıyor mu? Yeğin: Murray Bookchin’in ekolojik kentiyle özellikle kapitalizmin ve endüstriyel toplumun eleştirel bakışı ile birçok paralellik taşır ama ben bu ‘Ekolojik Kent’ tanımına da kuşkuyla bakıyorum. Kentin ortaya çıkışı bana göre bir temerküz iktidar meselesidir. Bu yüzden ekolojik kent dediğimizde gerçekte yine de bir otorite merkezi etrafında yaşamı tanımlamıyor muyuz? Yani aslında şu paradoksal duruma vurgu yapmak istiyorum. Bir kentin hangi malzemelerden inşa edilmiş olması aslına bakarsanız ‘ekolojik’ olmasının en son ölçütü olmalıdır. Organik materyallerden inşa edilmiş bir kent olabilir ama onun ekolojik olması demek karar verme sürecinden, inşa sürecine, bunda harcanan enerjiden, yapı bittiğinde tüketeceği enerjiye kadar bir bütünsel durumdur. Bu yüzden ben yazılarımda sermaye ekolojik bir kent inşa edemez diyorum ısrarla. ‘Gecekondu hakkı’ ve ‘Barınma hakkı’nı anlatır mısınız? Yeğin: Dünyanın hiçbir yerinde barınma hakkı radikal inşaat tekelleriyle ve bu inşaat biçimiyle çözülemedi, çözülemez. Bu dünyada yaşayan her ailenin ev hakkı, barınma hakkı vardır. Bu yüzden ‘gecekondu hakkı’nı savunuyorum ve özellikle de buna gecekondu diyorum. Yıllardır sanki bal peteğine yapışmış olarak tanımlanan gecekonducular kenti inşa edenlerdir, her türlü engele rağmen. Yani sanılanın aksine kente yapışmış gecekondular değil gecekondunun sırtına çıkmış kentler vardır. O gecekonduda kalan amelelerin inşa ettiği, sokaklarını süpürdüğü, yemeğini pişirdiği bir kent. Bu yüzden kutsal vatan için canları feda olan yoksullara bir evlek ‘gecekondu’ toprağını çok mu görüyorsunuz? Yazılarınızda ‘Yeşil Alan’ tanımını kapitalist kent tanımı olarak sınıflandırmışsınız. Bunu açar mısınız? Yeğin: ‘Yeşil alan’ da yine kutsal bir kelime. Her belediye şu kadar yeşil alan yaptık diyor. Ben de panellerde, sempozyumlarda filan bir küçük kâğıda kalınca bir yeşil bir çizgi çizerek size yeşil alan dağıtıyorum diyorum. Yeşil alan dedikleri peyzaj müteahitlerine emanet edilmiş parkların 10. kattan ve hatta 2030. kattan görülmesi ki o çizgiden daha da incedir. Yani zaten bu tanımlama tam olarak kapitalist bir kent tanımıdır. Çünkü toprağa, ağaca ne biliyim elmaya, armuda ve yaban otuna bile yabancılaşmış bir tanımdır yeşil alan. Bir ağacın ömrü vardır. Bir elma ağacının ömrünün 300400 yıl, zeytinin 400 yıl bir kayının ömrünün 1000 yıl olduğunu biliyor musunuz? Bırakın bunu etrafınızda 10 yıldır yaşayabilen bir ağaç kaldı mı? Bu yüzden yeşil alan dedikleri kapitalist kentin yabancılaşmasını çok iyi anlatan bir tanım aslında. ‘Gecekondu’lu kent hayalinizi açıklar