02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

28 Şubat 2012 Salı 7 Doğayı bozmadan yoksullukla mücadele mümkün... Uluslararası sivil toplum kuruluşu Oxfam’ın 13 şubat tarihinde yayınladığı rapor, dünyada yoksulluğun sona erdirilmesi mücadelesinin, doğal kaynakların üzerine herhangi bir ek yük yüklemeden gerçekleştirilebileceğini vurguluyor. Oxfam’ın belirlediği 9 çerçeve, kapsayıcı ve sürdürülebilir kalkınmayı destekleyen sosyal, çevresel ve ekonomik öncelikleri bir araya getiriyor. ? NİHAN GÜRDENLİ limitler dahilinde yeni bir yaklaşım öneriyor. Oxfam’ın müzakere belgeleri, resmi birer politik duruş/karar niteliğinde olmasa da kamuoyunda konunun tartışılmasını teşvik etmesi açısından önemli. Daha önce “Stockholm Resilience Center” kuruluşunun yayınlamış olduğu çevresel bozunmanın yol açtığı gezegenimizin dokuz sınırına, böylece, Raworth da temelinde kabul edilemez insani yoksunlukların bulunduğu sosyal sınırlar kavramını eklemiş oluyor. Şemada görüldüğü gibi, iki sınır şeridi, ortada halka biçimindeki çevresel açıdan güvenli ve sosyal olarak adil alanı belirliyor. Bu basit görsel çerçeve, kapsayıcı ve sürdürülebilir kalkınmayı destekleyen sosyal, çevresel ve ekonomik öncelikleri bir araya getirmekte. Böylece ortaya çıkan çevresel ve sosyal sınırlar, insanlığın içinde kalması gereken güvenli ve adil farazi halkayı oluşturuyor. İnsanlar yaşam biçimleriyle, çevresel tabanın dışına çıktıklarında kritik doğal eşik aşılmış, sosyal tabanın altına düştüklerindeyse kritik insani yoksunluklar başlamış oluyor. Reel verilere baktığımızdaysa, insanlığın “halka “K apsamlı biçimde resmin bütünü göz önüne alındığında, gıda, enerji ve gelir yetersizlikleriyle mücadele ederken, doğaya zararsız çözümler bulmak mümkün.” Uluslararası sivil toplum kuruluşu Oxfam’ın 13 şubat tarihinde yayınladığı rapor, dünyada yoksulluğun sona erdirilmesi mücadelesinin, doğal kaynakların üzerine herhangi bir ek yük yüklemeden gerçekleştirilebileceğini vurguluyor. Yayınlanan rapor, kaynakların kısıtlı olduğu bir dünyada gıda güvenliği ve refahın herkes için sağlandığı daha iyi bir gelecek uman Oxfam’ın “Büyüme Kampanyası”nın (Oxfam’s GROW campaign) parçası olarak hazırlandı. Raporu hazırlayan Kate Raworth’a göre, insani yoksunluk ve çevresel bozunma, insanoğlunun devamlılığı konusundaki iki temel kısıtlayıcı unsur olarak birlikte ele alınmalı. Aslında açlık, eşitsizlik, sağlık sorunları gibi “sosyal sınırlar” ile iklim değişikliği ve biyoçeşitliliğin kaybı gibi “gezegene ve çevreye ilişkin sınırlar” ayrılmaz biçimde birbiriyle bağlantılı. “Kapsamlı bir yaklaşımla, gıda, enerji ve gelir yoksunluğunun, gezegene yük olmadan çözülmesinin mümkün olduğu anlaşılabilmektedir. Hangi sürdürülebilir kalkınma planı söz konusu olursa olsun, yoksulluğu ve sosyal adaletsizliği ortadan kaldırmanın, ekolojik dengenin ve yenilenmenin desteklenmesinden ayrı düşünülemeyeceğini kabul etmek gerekir” diyor Raworth. Oxfam’ın, Haziran ayındaki BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansının (Rio+20 Zirvesi) hazırlık sürecine bir katkı niteliğinde oluşturduğu “İnsanlık İçin Güvenilir ve Adil Bir Alan – Halka içinde kalabilir miyiz?” (A Safe and Just Space for Humanity – Can We Live Within The Doughnut) başlıklı müzakere belgesi, ekonomik kalkınmaya, çevresel ve sosyal içinde” yaşamaktan çok uzakta olduğunu görüyoruz. Raworth’un hesaplarına göre, insanlar on bir sosyal sınırın en azından sekizinde sosyal temelin altına düşmekte. Yaklaşık 900 milyon kişi açlıkla, 1,4 milyar kişi günde 1,25 doların altında gelirle, 2,7 milyar kişi temiz gıda olanaksızlığıyla yaşamaya mahkum. Aynı zamanda, çevresel tavan, dokuz sınırın en az üçünde aşılmış durumda: İklim değişikiliği, biyoçeşitlilik kaybı ve azot dengesi. Belge, ekonomik kalkınmanın, yoksunluğu sona erdirerek ve gezegenin sınırlı kaynaklarının tedbirli kullanımını sağlayarak, insanlığı, güvenli ve adil alana çekmesi gerektiğini vurguluyor. Geleneksel büyüme politikaları genel olarak iki yönde başarısız oldu: Milli gelirlerdeki artışların çok çok küçük bir kısmı yoksulluk içinde yaşayanlara yarayabildi; ve milli gelirlerin artışı çoğunlukla doğal kaynakların bozulması pahasına sağlandı. Raworth, “Çok uzun zamandır çevresel, sosyal ve ekonomik endişeler farklı konular olarak ele alındı. Ama iklim değişikliğine bağlı yükselen küresel tehditler, finansal krizler, gıda fiyatlarındaki dalgalanmalar ve emtia fiyat artışları gösterdi ki bunlar engellenemez biçimde birbirlerine bağlı; öyleyse bağlantılı olarak çözülmeye çalışılmalı” açıklamasını yapıyor. Oxfam’ın müzakere belgesinden, bu anlamda, yoksulluğu bitirmek için verilecek savaşın doğaya yük olması gibi bir zorunluluğunun olmadığı sonucu çıkıyor. Gıda: Dünya nüfusunun açlıkla karşı karşıya olan %13’ü için gerekli kalorinin sağlanması, güncel küresel gıda arzının sadece %1’iyle mümkün. Enerji: Dünya nüfusunun elektrikten yoksun olan %19’una elektrik ulaştırmak, küresel CO2 emisyonlarında %1’in altında bir artışla mümkün. Gelir: Dünya nüfusunun günde 1,25 dolardan az gelirle yaşayan %21’inin yoksulluğunu önlemek küresel gelirin %0,2’siyle mümkün. İşin aslı şu ki, çevresel sınırlar üzerinde baskı uygulayan asıl etken, dünya nüfusunun kabaca %10’unu oluşturan en zengin kesimin aşırı kaynak kullanımı. Söz konusu tüketim, bu gelir grubunun sürdürülemez yaşam biçimlerini taklit ederek büyüyen küresel orta sınıfın beklenti ve talepleriyle de desteklenmekte.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle