23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 28 Şubat 2012 Salı Çiftçilik çağı geri Atalık tohumlarımız gün geçtikçe azalıyor. İthal tohumla ekim yapma merakı, hem tarımsal hayatı hem de beslenme biçimlerini dönüştürüyor. Hal böyle olunca yerli tohumla yapılan üretimler de günümüzde oldukça düşmüş durumda. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, geçen yıl hayata geçirdiği Tarım Turizm Takas/TaTuTa projesinin ardından şimdi atalık tohumlarını korumak için Tohum Takas Ağı Projesini gerçekleştiriyor. Sürdürülebilir bir yaşam adına... ? ZUHAL AYTOLUN B uğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, yaşamın sürekliliğini temsil eden, atadan kalma tohumları korumak için Adım Adım Oluşumu ortaklığıyla bir kampanya başlattı: Tohum Takas Ağı Kampanyası. Geçen yıldan bu yana Tarım Turizm Takas (TaTuTa) Ekolojik Çiftlik Ziyaretleri sistemine yeni çiftçiler kazandırmak, geleceğin teminatı evladiyelik tohumların korunmasını sağlamak, gelecek kuşaklara aktarılması ve bu konuda bir farkındalık yaratmak üzere yapılan kampanyanın tanıtımı da Şişli %100 Ekolojik Pazar'da yapıldı. Kampanya kapsamında 10 Ekim 2012 tarihine Buğday Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Güneşin Aydemir. kadar 60 bin TL bağış toplanması hedefleniyor. Yanı sıra, artık üretim sistemlerimizde çeşitli nedenlerden dolayı yer almayan, kullanımı azalan atalık tohumlar farklı bölgelerde araştırılacak, tanımlanacak, ekimi yapılarak çoğaltılacak ve bir takas sistemi üzerinden paylaşılacak. Ayrıca Adım Adım Oluşumu, 4 Mart'ta Antalya'da yapılacak Runtalya Maratonu'nda adımlarını bu kez atadan kalma tohumlar için atacak. Peki hayati önem taşıyan tohumlarımızı yitirmeye nasıl başladık dersiniz. Buğday Derneği yönetim kurulu başkanı Güneşin Aydemir anlatıyor... ? Tohumlarımızı yitiriyoruz. Şimdilerde varla yok arası bir dönemdeyiz ve bu dönem büyük bir sorumluluk gerektiriyor. Öncelikle sormak gerek, vardan yoka yaklaşma sürecine nasıl geldik? Bu sorunun yanıtı biraz karmaşık. Çünkü tohumlar zincirin neredeyse son halkası. Tohumların yok olma sürecini hazırlayan etmenlerden en önemlisi, bu tohumları eken çiftçilerin artık ekmemesi. ? Bunun sebebi nedir? Gittikçe artan üretim ihtiyacı, daha büyük alanlarda yapılan yoğun girdili tarım ve tüketiciye standart koku, tat ve görünümde ürün ulaştırma kaygıları nedeniyle ıslah edilmiş tohumlara yönelme. Ne yazık ki ıslah edilen tohumlar, daha fazla miktarda ürün vermesine rağmen, belli özellikleri bakımından standart çeşitlere dönüşmüş oluyor. Yakın geçmişimizde çiftçilere ıslah edilmiş tohumlar özellikle dağıtıldı, bu tohumların ekimi özendirildi ve atalık/evladiyelik tohum çeşitlerinin kullanılmaması tavsiye edildi. İşte sonuç ortada! Yine de, bugün Anadolu'da çok sayıda atalık tohum var ve az sayıda çiftçi tarafından küçük hacimde de olsa üretiliyor. ? Atalık tohumlar, hem tarımsal üretimde hem de bireysel olarak gıda çeşitliliğinde önemli bir noktada. Peki bu tohumları yitirmemizin karşılığı ne olarak bize dönecek ve bu karşılık nesillere nasıl yansıyacak? Bu tohumlar, en başta bizim gıda bağımsızlığımızı ve güvencemizi sağlar. Bu çeşitler kendilerini üretme yeteneğine sahip oldukları için çiftçi de kendi tohumunu kendi üretmiş olur. Oysa ıslah edilmiş hibrit tohumlar, bir iki sezon üretilebilir, sonra çiftçi yeniden parayla tohum almak zorunda kalır. Bu da bir bağımlılıktır. ? Yanı sıra, bu tohumlar genetik çeşitlilik açısından da önem taşıyor. İşte diğer olumsuz taraf da bu. Yüzlerce yıldır ekilip biçilen bu tohumların büyük oranda genetik çeşitlilik içerdiği ve bu sayede iklim değişikliği, su stresi ya da hastalıklar gibi olumsuz durumlarda hayatta kalabilme yetenekleri olduğunu biliyoruz. Bu yetenekteki tohumları yitirmemiz demek, tarımsal üretim açısından ciddi risklerin bizi beklediği demek. Bir hastalık geldiğinde, bir ürün tümüyle ortadan kalktığında yaşamı yeniden başlatabilecek güçte tohum, ya elimizde yoksa? Tarımsal çeşitliliğini kaybetmiş bir toplumun geleceği olamaz! ? İşte bu noktada sorumluluklar devreye giriyor. Ancak Türkiye, bu durumun ciddiyetinin ne kadar farkında? Biz, çiftçi bir toplumuz. Bu yönümüzle gurur duymamız gereken zamanlar nihayet geldi. Şimdiye kadar sürekli çiftçilikten kurtulmamız, sanayileşmemiz gerektiği söylendi, öğretildi, empoze edildi. Maalesef çiftçilerimiz bu nedenle kendilerinin hor görüldüğünü düşündü, ilk fırsatta memur olmak, şehre gitmek için uğraştılar. Ama şu anda durum farklı. Önümüzdeki çağ çiftçilik çağıdır. Çünkü artık insanın öncelikli derdi karnını sağlıklı şekilde doyurmak olacak. İnsanlar, çocukları çiftçi olsun diye uğraşacak. Gıda yetiştirmeyi bilen kişiler mumla aranır hale gelecek. Ne kadar paranız olduğu değil, onu nasıl harcadığınız önemli! ? Bu noktada nasıl bir politika güdülmesi gerekiyor? Acil olarak çiftçinin yaşam şartları düzeltilmeli ve çiftçiler büyük üretim yapmaya zorlanmamalı. Yaşamına küçük üretim yaparak devam edebilmesi için teşvikler verilmeli. Gittikçe büyüyen tarımsal sistemlerin doğal kaynakları ve insan yaşamını getirdiği nokta belli. Açlık ve gittikçe artan insan nüfusuna çare olmadığı da ortada. Bugün, daha fazla büyük ve daha yoğun girdili tarımsal üretimin olduğu dünyada, gittikçe artan sayıda aç insan varsa, açlıktan çocuklar ölüyorsa, daha neyi tartışıyoruz ki! O yüzden atalık tohumlarımız için yok olma zemini hazırlayan bütün mevzuatta belirli muafiyetler getirilmeli. Bu tohumlardan üretilen ürünler ve üretim biçimleri ile ilgili düzenlemeler çok zorlayıcı durumda. Bu konuda çalışan sivil toplum örgütlerinin söylediklerine kulak verilmeli. ? Tabii bireylerin de elinde büyük bir güç ve aynı zamanda bir sorumluluk var. Her bir bireyin bu sorumluluk çerçevesinde yapması gerekenlere bakarsak, ne çıkıyor karşımıza? Cebinizde ne kadar para olduğunun önemi yok. Bu parayı nasıl harcadığınız önemli. Üreticisine saygısı olmayan, emeği sömüren, doğayı ve doğal kaynakları yok eden, kirleten, ürünün size gelene kadar geçirdiği aşamaların her birinde kaynak ile ilişkisi tahrip üstüne kurulu bir düzeni mi destekliyorsunuz? Yoksa her aşamasında insana ve doğaya, el emeğine saygılı bir düzeni mi? Bu soruların cevabını arayan, dayatılan ürünü değil, emek vererek emin olduğu ürünü arayan ve tüketen bir kişi çok şey değiştirebilir. Bütün dünyayı değiştirebilir. Aynı parayla daha çok ama daha kirli bir gıda almaktansa, daha az ve daha temiz bir gıda almak bugünün koşullarında çok daha önemli. Hepimiz tüketiciyiz. Üretici olsak da tüketiyoruz yaşamın bir kuralı olarak. Bu nedenle kullandığımız her bir ürünün hikayesini bilmeli ve tercihimizi “doğru” üretimden yana kullanmalıyız.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle