Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 31 Ocak 2012 Salı İnternet’ten gelenler nternete sansür uygulanmalı uygulanmamalı mı? Uygulanırsa neler sansürlenmeli, nasıl sansürlenmeli? Uygulanmamalı ise neden? Bu sorular bir süredir tartışılıyor. Ülkemizde internet erişimine kısıtlar getiren yasa çok tartışıldı. Bugünlerde ABD’deki SOPA, PIPA yasa tasarıları, dünya çapında tepkiler alıyor. İnternetin 1994 yılından bu yana yani sadece on sekiz yıldır halkın kullanımına açık. Bu kısa sürede hayatlarımıza nasıl girdiği malum. Kendi açımdan değerlendirirsem, sunduğu ortam ve iletişim imkânları, çevre ve doğa ile ilgili konularda dünyanın pek çok köşesinde yapılan çalışmaların geniş kitlelere kısa sürede ulaşmasını sağlıyor. Bu yazımda, internet kanalıyla bana ulaşan iletilerden örnekler vereceğim. http://www.midwayfilm.com/ Bu köprüyü Facebook’ta bir arkadaşım paylaştı. Midway Atölü, Kuzey Pasifik’te, en yakın kıtaya 2000 km. uzakta minik adalar grubu. Bu adayı daha önce ne gördüm, ne de duydum. Film binlerce kuşun görüntüsü ile başlıyor. Hayatım boyunca hiç bu kadar kuşu bir arada görmemiştim. Görüntüye beyaz renk hakim. Kuşlar yerde, gökte beyaz noktalar gibi duruyorlar. Kumulların bodur yeşil çalılar ve otlarla kaplı. Binlercesi bu çalıların arasında, otların üzerine yerleşmiş. Kuluçkaya yatmışlar. Dalgaların sesine, çığlıkları karışıyor. Birbirleriyle oynuyor, diğer kuşları gururlu bir bakışla izliyor, çiftler oynaşıyor, anneler yavrularıyla şakalaşıyor. Yaşamanın, var olmanın tadını çıkarıyorlar. Wikipedia’dan Midway Atölü’nün, üç milyon kuşa ev sahipliği yaptığını öğrendim. Onyedi tür denizkuşunun yuvası. Bu kuşlardan Kısa Kuyruklu Albatros’un nesli tükenmek üzereymiş. Adalar grubunun ortasındaki minicik iç denizde ikiyüzelli tür deniz canlısı yaşıyormuş. Türü tükenmek üzere olan Havai Papaz Fok’u bunlardan biri imiş. Filmde içinden yaşam fışkıran, canlı görüntüler birden değişiyor. Kuş ölüleri görüyoruz. Mideleri plastik su, asitli içecek kapakları, naylon ipler, plastik çakmak, plastik lego parçaları, diş fırçaları ile dolu. I Yaşam görüntüleri yerini ölüm görüntülerine bırakıyor. Kumullar aklınıza gelebilecek her türden plastik çöple dolu. Mideleri anormal şişmiş kuşların can çekişerek öldüklerine şahit oluyorsunuz. Kumsal kuş ölüleriyle kaplı. Bir kısmı henüz yavru. Filmin yapımcısı Chris Jordan, “Zamanımızın gerçekleri ile yüzleşme cesaretiniz var mı? Hem kendiniz hem de geleceği dönüştürmek adına hislerinize izin verme cesaretiniz var mı?” diye soruyor. Sunduğu görüntülerle beni derinden etkileyen, bugüne kadar bilmediğim gerçekleri anlatan ve sadece dört dakika süren bu filmden internet sayesinde tesadüfen haberim oldum. Eminim kuşları öldüren mantıklı mıdır? Yoksa aptallık mıdır? HES’lere karşı olduğu için vatan haini ilan edildiğini söylüyor. HES’lerden para kazananların gideceklerini ama O’nun gidecek başka yeri olmadığını, çünkü bu yörenin O’nun ve orada yaşayan insanların yaşam alanı olduğunu ekliyor. Bu genç adamın isyanına katılmamak mümkün mü? http://www.youtube.com/watch?v=feJMv9bC 8tY&feature=related “Vatandaş Mustafa” filmiyle ilgili araştırma yaparken internette bu kısa filmi buldum. Vatandaş Mustafa Fırtına Vadisi’nde yaşayan bir çoban. Doğayı seviyor ve elinden geldiğince koruyor. Çağıltısı ile büyüdüğü, soğuk sularını içtiği, yazın yüzüp serinlediği Fırtına deresine HES yapılacağını duyunca mücadelesine başlıyor. Yöresindeki halkı bilgilendirmek için çalışmalar yapıyor. “Dedeleriniz size ne teslim etti? Siz torunlarınıza ne teslim edeceksiniz?” diye soruyor ve devam ediyor, “Siz ölüp gittikten sonra torunlarınız mezarınızın başına gelip ‘Allah sizi kahretsin. Neredeydiniz de burayı bu hale getirdiler.’ dediklerinde ne diyeceksiniz?” HES’lerin elektrik için şart olmadığını, elektriğin rüzgar, güneş ve jeotermalden üretildiği ve Aydın’da jeotermal enerjiden nasıl elektrik üretildiğini öyle güzel anlatıyor ki. HES’lerin kurulum amacının elektrik üretmek değil, ellerinden sularını alıp, şişelenmiş suyu satmak olduğunu söylüyor. plastiklerin bir kısmı geri dönüşebilen türdendir. Ama kime ne fayda? Plastik geri dönüşümü çevre kirliliğine çözüm olmaktan çıktı bir masala dönüştü. Artık elime geçen, üzerinde geri dönüştürülebilir işareti olan plastik eşyalara içim burkularak bakıyorum. Çünkü, bunların “geri dönüştürülebiliyor” olması, “geri dönüştükleri” anlamına gelmiyor. Tek yol plastik kullanımını azaltmak ve zamanla ortadan kaldırmak. Farklı doğal malzemelere geçip, ürettiklerimizi tekrar tekrar kullanmamız lazım. http://www.sendika.tv/index.php?eylem=izle &id=518#.Tr12zrhw2A.facebook Yaklaşık iki dakika süren bu kısa film elektronik posta adresime düştü. Üyesi olduğum internet gruplarından birisinden geldi. Yemyeşil dağların arasında bir zamanlar çağıldayarak suların aktığı kurumuş bir dere yatağında çalışan ve dağların zümrüt yeşili giysisini zorbalıkta üzerinden çıkaran iş makinaları çalışıyor. Dökülen beton güzelim çakıl taşlarını mezar toprağı gibi örtmüş. Elinde ağaç bastonu, genç bir adam arkasını başı dumanlı, bir zamanlar belli ki ormanla kaplı bir dağa sırtını vermiş anlatıyor. Üzgün ve kızgın. Dağ harap vaziyette. Çıplak kalmış! Yüzlerce yıllık giysisi bir anda üzerinden çıkartılmış bir insan gibi garip, buruk bir hali var. Genç adam soruyor, “Bu insanlık mıdır?” Bakanların HES’e karşı olanlara “Aptal” dediklerini hatırlatıyor ve bu kıyıma hayır dedikleri için mi aptal ilan edildiklerini sorguluyor. Ağaç dikeceğiz dediklerini ama dağın granit kayadan oluştuğu için bunun mümkün olmadığını vurguluyor. Granit kayaya ağaç dikmeye çalışmak http://player.vimeo.com/video/15065525?auto play=1&fbsource=message Elektronik posta kutuma gönderilen yaklaşık yirmi dakikalık bir film. Prof. Beyza Üstün’ün Anadolu’nun bilmediğim bir köyünde düzenlenen açıkhava toplantısında yaptığı konuşma. Kısa, basit cümleler kullanarak, net bir ifade ve akıcı bir üslupla HES’ler hakkında köylüleri bilgilendirmiş. HES’lerin asıl kurulma amaçlarından, insanlar ve tüm Dünya için yaşamsal önemi olan su döngüsüne HES’lerin vereceği zararlar ve yaratacağı sorunlara, çıkan yasaların yarattığı sıkıntılardan, HES’lerle mücadeleye kadar pekçok konuya değinmiş. http://www.dogaicincal.com/index.asp?sayfa= caldiklarimiz&id=7 http://www.youtube.com/watch?v=B8WHKR zkCOY&sns=fb Yazımı, Dünya’mızın nefes kesen güzelliklerine ait görüntüler ve müzikle noktalıyorum. İnternete devlet eliyle sansür uygulansa bu köprülere erişebilir miydim?