25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 Cumhuriyet ENERJİ G 7 Aralık 2010 20 REKABET İÇİN PLANLAMA GEREKTİRİYOR Şanlı Bahadır KOÇ 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Başkan Yrd. aman içinde enerji geçen yüzyıla göre daha nadir, pahalı, güvensiz ve vazgeçilmez olacaktır. Enerji açısından dışa bağımlı ülkelerin bu nedenle ödeyecekleri ekonomik, siyasi ve askeri bedeller yüzyıl ilerledikçe artacaktır. Türkiye’nin de enerji ithal ettiği ülkelere yönelik dış politikasında tercihlerinin sınırlanması, pazarlık ve manevra alanının daralması şaşırtıcı olmaz. Enerji kaynaklarının sınırlı, fosil kaynakların büyük bölümünün belli bölgelerde yoğunlaşmış olması, bu bölgelerin siyasi istikrarsızlığı ve kırılganlığı, enerji konusunda yapısal, dönemsel ve anlık belirsizliklere neden olmaktadır. Üretici ülkelerde yaşanabilecek ani ve radikal siyasi gelişmelerin enerji üretimi ve akışının istikrarına, dolayısıyla fiyat istikrarına yönelik olumsuz etkileri olabilmektedir. Terör grupları siyasi amaçları doğrultusunda, bazı profesyonel suç örgütleri “kira” alabilmek, koruma şirketleri kendilerine “iş çıkarmak”, istihbarat örgütleri jeopolitik amaçları için, boru hatları, barajlar, enerji nakil hatları, enerji tesislerinin güvenliğine yönelik eylemler düzenleyebilirler. Önümüzdeki on yıllarda Z enerjinin güvenlik maliyetinin de artması sürpriz olmaz. 2030 yılında fosil rezervlerin yarıdan fazlası tüketilmiş olacaktır. Bu durumun yeni bulunacak rezervler, yeni ve/veya alternatif enerji teknolojileri ile kısmen ertelenmesi mümkündür. Ama enerji kay naklı buhran yaşanması muhtemeldir. 1975’te ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın ABD’nin S. Arabistan’ı olası bir işgalini etüt ettirdiğini hatırlamak gerekir. Önlem düşünülmeli Türkiye’nin en güçlü iki komşusu Rusya ve İran’a olan enerji bağımlılığının her zaman sorunsuz devam edeceğinden emin olunamaz. Rusya’ya hem gaz hem de nükleerde bağımlı olmanın ek sakın caları olduğunu görmek zor değildir. Bu bağımlılıklar karşılıklıdır ama asimetriktir de. Asimetri kendini, iki ülkenin, zorlukları olsa da, alternatif pazar bulabileceklerini düşünebilmeleri, ama Ankara’nın böyle bir şansı olmamasında gösterebilir. İki ülke çeşitli bahanelerle Türkiye’ye enerji akışını durdurma, yavaşlatma, düzensizleştirme gibi yollara başvurarak kendilerine olan bağımlılığı hatırlatma, uyarma ve cezalandırma yoluna gidebilirler. Türkiye, enerji ithal ettiği ülkelere, siyasi ve jeopolitik nedenlerle belirtilen türde yollara başvurulmasını kabul edemeyeceğini, bu yaklaşımın güven ilişkisini yok edeceğini belirtmeli, yapılacak anlaşmalara bu tür şantajları tazmin edecek maddeler koydurmaya çalışmalıdır. Transit bir ülke olmak Türkiye’nin enerji kıtlığının yaşandığı dönemlerde daha az sorun yaşayacağı anlamına gelir mi? Transit ülke olmanın Türkiye’ye getireceği fayda, maliyet ve riskleri daha iyi hesaplayacak kadro ve analitik araçlara sahip olunmalıdır. Rusya, İran ve Orta Asya cumhuriyetlerinin enerji kaynaklarını yurtdışı pazarlara taşıyan hat ve anlaşmaları Avrupa'dan Asya'ya yönelttik leri söylenebilir. Enerji konusunda yeni teknolojileri yaratma, izleme ve uygulama konusunda üniversite, özel sektör, devlet ve belki yabancı sermayeyi bir araya getirecek bir Yüksek Enerji Enstitüsü’nün varlığı ve kalitesi Türkiye’nin önemi artacak bu hayati konuya hazırlıksız yakalanmasını önleyebilecektir. Gelişmiş ülkeler ileri teknoloji sayesinde petrol ve gazdan başka enerji kaynaklarına geçseler dahi bu teknolojileri hızla bizimle paylaşacak değillerdir. Ayrıca yeni teknolojilere geçmenin ciddi dönüşüm maliyetleri de olacaktır. Enerji konusunda üretilen bilgi ve fikirleri Türkiye'ye taşıyacak ve yenilerini geliştirecek bir kurumun kurulması isabetli olabilir. Böyle bir kuruluş enerji konusunda çalışan üniversite, bürokrasi, siyaset, özel sektör ve medya dünyasından kişileri bir araya getirerek yeni fikir ve projelerin filizlenmesine katkıda bulunabilir. Enerji politikalarımızın süreklilik arz etmesinin önemi açıktır. Bu nedenle hükümetlerin, kendilerinden sonra gelenlerle dürüst bir işbirliğinde bulunmaları gerekir. Meclis’teki enerji ile ilgili komisyonun yasama, denetleme, işlemleri sırasında konunun uzmanlarıyla daha etkin çalışması yararlı olabilir Enerji konusu, siyasi, jeopolitik, diplomatik, ekonomik, güvenlik, çevre, hukuk, finans, istihbarat yönleri olan çok Enerji Konseyi kurulmalı Dünyanın en önemli enerji kaynağı fosil yatakların 20 yıl sonra yarıdan fazlası tükenecek. Oluşacak rekabet gözününe alındığında Türkiye'nin ciddi kurumlaşmalara gitmesi, planlamalar yapması gerekiyor. boyutlu, uzun dönemli, karmaşık, dinamik, kilit ve dolayısıyla stratejik bir meseledir. Bu nedenle devlet içinde ve dışındaki bilgi birikimi, uzmanlık, insan kaynağı, bakış açısı, hafızayı bir araya getirecek bir Enerji Güvenlik Konseyi’nin kurulması isabetli olabilir. Devletin değişik kurumları arasında bilgi, analiz, personel paylaşımı ve koordinasyonun düzenli, disiplinli hale gelmesi ve uzun dönemli stratejik planlama yapılması gibi getirileri olacak bu tür bir kurum için geç kalınmamalıdır. Türkiye NABUCCO’da gücünü kullanamadı abucco Projesi’nin geliştirilmesindeki nedenin AB’nin mevcut enerji tüketimi ve bu konudaki dışa bağımlığı olduğunu söylemek mümkündür. AB, dünyanın en büyük enerji ithalatçısı ve ikinci büyük enerji tüketicisi durumundadır. Doğalgaz konusunda da büyük oranla Rusya, Norveç ve Cezayir'e bağımlıdır AB. Birliğin 2000 yılından bugüne doğalgaz üretimi sürekli düşmekte ve ihtiyacı karşılamaktan uzaktır. 2006 yılında Rusya ile yaşananlar ise, sorunların habercisi olmuş, gelecekte AB için olası bir enerji dar boğazından çıkış yolları konusunda arz güvenliğini sağlama umutları önemli ölçüde Nabucco’ya bağlanmıştır. Proje kapsamında Temmuz 2009’da, taraflar arasında Anlaşma Ankara’da imzalanmıştır. Nabucco ile Orta Asya ve Orta Doğu’dan geçecek boru hatlarının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşması planlanmaktadır. Toplam uzunluğu 3.300 kilometre olan hattın maksimum taşıma kapasitesi 31 milyar metreküp. Kaynak ülke olarak öncelikle Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan belirlenmiş, Mısır, Suriye, Gürcistan, Irak hatta İran ve Rusya’nın N Su TUNCER da listeye ekleneceği söylenmektedir. Nabucco’ya ilişkin bu noktaya kadar anlatılanlar daha çok projenin sorunsuz şekilde bitmesi umut edilen halini yansıtmaktadır. Ancak proje siyasi ve jeopolitik olarak çelişkilerini, engellerini ve çözüm yollarını içerisinde barındıran bir yapıya sahip. Proje’nin inandırıcılığının önünde ki en büyük engel kaynak ülkelerin hiçbiriyle kesin anlaşmaya varılmamış olmasıdır. Azerbaycan, Türkmenistan ve ABD’nin desteklediği Kuzey Irak, Nabucco’ya gaz vermek konusuna olumlu yaklaşmaktadır. Ancak Azerbaycan’ın boru hattının yarısını dolduramayacak yıllık ortalama 14,7 milyar metreküp, Türkmenistan’ın 80 milyar metreküplük üretimi var. Türkmenistan'ın Rusya, Çin'le olan anlaşmaları ve iç tüketimleri da unutulmamalı. Kuzey Irakta ise, enerji gelir paylaşımı konusunda Bağdat'la çatışma yaşıyor. Böylece projenin karşısına siyasi engeller de çıkıyor. İran ve Rusya’ya gelince: Tahran'ın projeye girmesi ABD ile bozuk ilişkileri nedeniyle zor görünüyor. Moskova ise kendi tekeline alternatif olacağı düşüncesiyle projeye soğuk bakıyor. Rusya’nın pazardaki gücünü korumak adına Nabucco’ya karşı geliştirdiği Güney Akım Projesi'nde, Nabucco’nun aksine birçok anlaşma yapıldı. Nabucco’da Türkiye Nabucco projesinin yüzde 60’ının geçtiği ve 4,8 milyar Euro ile yatırımdaki en büyük pay sahibi Türkiye’nin jeostratejik ve jeopolitik konumu ve bunu yönetmede ki tutumu son derece önemlidir. Türkiye’nin bölge ülkeleri ile olan yakın ilişkileri ve yaptığı enerji anlaşmaları Nabucco boru hatlarının efektif çalışabilmesi adına gerekli. Diğer yandan proje Türkiye’nin Avrupa doğalgazının ana hatlarından biri olma hedefinin önünü açıyor. Ancak doğal gazın yüzde 15‘ini netback ile daha ucuz alma istemini Konsorsiyum ve AB’ye kabul ettiremeyen Türkiye, proje bitiminde kazancını yalnızca vergi yoluyla edinebilecek. Bu rakam yıllık 400450 milyon Euro düzeyindedir. Sonuç olarak Türkiye'ye önemli ve güvenilir bir geçiş ülkesi olmaktan öte pek bir şey kalıyor. AB'nin en büyük zaaflarından biri enerji iken Türkiye elindeki transfer gücünü enerji faslı konusunda doğru kullandığını söyleyemeyiz. AB’den Türkiye’ye enerji faslının açılmasına ilişkin sözden öteye gitmeyen tek bir sinyal gelmezken, dahası 2010 Türkiye İlerleme Raporunda Güney Kıbrıs Rum yönetimi ile çözüm sürecinde Türk tarafına daha fazla aktif destek çağrısı yapılarak açılamayan başlıkların tüm sorumluluğu Türkiye’ye yüklenmiştir. Dünyanın en büyük doğalgaz pazarı ile dünyanın en büyük doğal gaz üreticilerinin tam ortasında bulunan Türkiye’nin gücü, bu pazarlık sürecinde akıllarda değil sadece haritalarda kalmıştır. Ne diyelim o zaman, coğrafi konumumuz sağ olsun…
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle