Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Ankara 237/16 Ocak 2009 ANKARA ANKARA Talât HALMAN luslararası finans ve kalkınma alanlarında milletçe iftihar edebileceğimiz üstün başarılar kazanmış olan Kemal Derviş, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı direktörlüğünü bu yıl martta bırakıyor. Nedeni henüz belli değil. BM camiasıyla yolunu ayırmak için mi? Yoksa bundan sonraki Genel Sekreterlik doğrultusunda girişimlere mi başlayacak? Yeniden Türkiye’de üst düzey siyasete girmek niyetinde mi? Derviş’in adı, parlak bir siyasal gelecekle bir arada ifade edildi son zamanlarda. Yeni bir parti kurmak ya da mevcut bir partinin başına geçmek, İstanbul Belediye Başkanlığı’na aday olmak gibi... Onu geleceğin başbakanı ve/veya cumhurbaşkanı olarak görenler de var. Derviş, önemli bir uluslararası iş, bir AKKARA Kemal Derviş’in Fikri? U yurtdışı görev ya da Türkiye içinde yüksek bir mevkî için güçlü yeteneklere ve deneyimlere sahiptir. Her çalışmasında başarı kazanmıştır. Akademik kurumlarda da, Dünya Bankası’nda da, T.C. Bakanlığı’nda da, BM Kalkınma Programı’nda da üstün performans gösterdi. Kırk yıldan uzun bir süre önce tanıdım Kemal Derviş’i: Öğretim üyesi olduğum Princeton Üniversitesi’nde en parlak öğrencilerden biriydi: Türkçesinden başka üç büyük dünya dilini (İngilizce, Fransızca, Almancayı) mükemmel bilen ve kullanan genç bir aydın ve bilgin adayı. Princeton’daki hocalarının ve arkadaşlarının hayranlığını kazanmıştı. Onun girişimiyle arada bir (ayda bir) uzaklardaki vatanımızın sorunları konusunda söyleşi toplantıları yapılırdı. En parlak fikirler, eleştiriler, öneriler genç Kemal Derviş’ten gelirdi. O zamanlar belki yirmisinde yoktu ama, çok uzak olmayan bir gelecekte büyük başlarılara imza atacağını hepimiz sezerdik, bilirdik. Sezgilerimiz doğru çıktı. Bizler haklı olduğumuzu düşünürken, Kemal Derviş’e olur olmaz serzenişler, itirazlar, kötülemeler, şunun bunun menfaatlerine hizmet ediyor diye dil uzatmalar eksik olmuyordu, bugün bile var. Kemal Derviş, uluslararası iktisat ve siyaset âleminde Türkiye’nin yetiştirdiği tek tük “üstün başarılı” insanımızdan biridir. Bundan sonra da ülkesinde ve dünyada iz bırakacak çalışmalar yapmasını bekleyebiliriz. Derviş’in geleceği ülkemiz için haklı bir merak konusu. UlusunSeslenişi aman zaman Başbakan’ın TV’lerde uzun konuşmaları yayınlanıyor. Bazen aydınlatıcı ve yararlı bilgiler var bu programlarda ama çok daha fazla propaganda, tevil ve savunma. Genel başlık: ULUSA SESLENİŞ Ve görüldüğü kadarı, ulusumuz sabırla, tevekkülle, sessiz sedasız, dinliyor, sineye çekiyor. İnansa da, inanmasa da, ses çıkarmadan, soru sormadan, itiraz etmeden. Türk halkı, yanlış icraata, yolsuzluğa, adaletsizliğe, ihmal ve ihlale, kötü yönetime karşı suskun mu kalmalı? Sinei milletten şu çıkmamalı mı: ULUSTAN SESLENİŞ Bizim toplumumuzda sosyal bilinç, özellikle topluhareket bakımından pasiflik ağır basıyor. Protestolarımızı ve değişim için baskılarımızı, bireysel ya da kollektif olarak, kendimiz yapacağımız yerde, medyadan ve muhalefetten, gençlerden ve seçim sandığından bekliyoruz. Bu dört direnç odağı elbette güçlü ve etkili ama halkın sesi onlardan kat kat üstündür. Gür bir ses o. İşitmesi gerekenler, “medyanın gıllıgışlı hesapları var”, “muhalefet kuru gürültüdür”, “gençler saman alevi”, “seçim sandığı tâ uzaklarda” diye düşünür de göz ardı, kulak arkası ederler. Ama halkın sesi gümbür gümbürdür. Duymazlıktan gelemezler kolay kolay. Ülkemizde şuna kesin gerek var: ULUSUN SESLENİŞİ Z âzım, yeniden vatandaş... Müjdeler müjdesi bu. Yakın tarihimizde düşünceleri, inançları, yayınları yüzünden adaletsizliğe kurban gitmiş olan ünlülerimiz az değildir. Bunların başında Nâzım Hikmet gelir. 1920’li ve 1930’lu yıllarda türlü türlü haksızlığa uğradıktan sonra, 1938’de askerî öğrencileri isyana teşvik ediyor diye asılsız bir isnatla 36 yıl hapse mahkum edilip 1950 genel affıyla serbest kalmış, kısa bir süre sonra, 48 ya N ÜstünVatandaşNâzım şında kalp hastası olduğu hâlde askere alınacağı kaygısıyla yurtdışına kaçıp Sovyetler Birliği’ne sığınan şair, 12 seneden fazla anavatandan uzakta yaşayarak sürgünde ölmüş, Moskova’da gömülmüştü. 19381950 eza ve cefa, mahrumiyet ve hapis yılları, 19511963 yabancı ülkelerde hasret yaşantısı... Ve ömürboyu, defalarca, bazen çok uzun süreler, yayın yasağı. 58 yıl vatandaşlık hakkından yoksun bırakılmak... Havsalaya sığmaz haksızlıklara ve baltalamalara rağmen, Nâzım Hikmet dörtbaşı mamur bir Türktü, ülkesinin yaratıcılığını dünyaya en geniş ölçüde yayan Türk, dilimizi ve hümanizmamızı en güzel yaratan ve yaşatan Türk. Nâzım’ı uyrukluktan çıkaranlar, bu ulusal utancımıza neden olanlar şimdi nerde? İsimlerini hatırlıyor muyuz? Gelecek nesillerde hiç kimse tanıyacak mı onları? Ama Nâzım büyük bir dünya şairi... Nesiller boyunca sadece Türkiyemizde değil, yedi iklim dört bucakta hayranlıkla anılacak.58 yıllık hatalı işlemin ve haksızlığın nihayet düzeltilmesi, bugünkü iktidarın en hayırlı işlerinden biri oldu. Kutlanacak bir karar. Nâzım’ın mezarının Türkiye’ye nakledilmesi de söz konusu. Oğlu Mehmet’in bunu istemediği söyleniyor. Moskova’daki kabri görenler, haklı buluyorlar genellikle. Güzel bir anıt. Nâzım’ın yakınında başka büyük şairler ve yazarlar da ebedî uykudalar. Elbette gönül ister ki Nâzım anavatanın kucağında yatsın. Kendisi, bir şiirinde, “Anadolu’da bir köy mezarlığında, bir çınar altında” gömülü olmak istediğini yazmıştı. Yine de, bu güzel ıssızlığa bizim gönlümüz razı olmuyor. Keşke Ankara’da bir Nâzım Hikmet Ormanımız ve o orman içinde Nâzım kabri ve anıtı olsa ve ülkemizin en güzel ve en geniş kültür merkezi... BirMelikenin SonsuzaGöçüşü réne Melikoff, bilimsel yetkisinde tam bir melike (yani ece), kişiliğinde bir melekti. Doksan yılı aşkın ömrünün yarısından fazlasını İslamiyet, özellikle AlevilikBektaşilik araştırmalarına adamıştı. İlk ismi, Iréne, barış ruhunu ve uzlaştırma ülküsünü çağrıştırıyordu, o uğurda manevi ve entelektüel çabalarda bulundu. Alevi kültürünü onun kadar özümsemiş ve temel değerleriyle bilim âlemine tanıtmaya çalışmış kaç kişi düşünülebilir? Annesi Rus, babası Azeri, Rusya doğumlu, Fransız bilgin Iréne Melikoff, Anadolu’nun Alevi Anasıydı. Türk toplumu, çok uzun sürmüş ayrılık ve aykırılıklardan sonra, Aleviliği samimiyetle bağrına basmaya başlarken, Aleviliğin uluslararası bilimsel sesi Melikoff sessizliğe yöneldi. Bıraktığı görkemli eserler, bize, İslam âlemine, dünyaya Aleviliğin değerlerini öğretmeyi sürdürecek. I 19