02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Ankara 237/16 Ocak 2009 Campanella, Mahler, OdaMüziğive HavvaAnamızın KırmızıElması... azen çok ilginç rastlantılar olabiliyor. Düşünebiliyor musunuz, bir İtalyan piyanist en fazla uzmanlaştığı bestecinin en ünlü yapıtı ile aynı adı taşıyor! İtalya’nın önde gelen piyanistlerinden Michele Campanella bir “Franz Lizst uzmanı”, ama Ankara’da CSO’yla yaptığı konserde Lizst’in Paganini’nin bir teması üzerine yazdığı etüdlerin en zoru ve ünlüsü “La Campanella”yı çalmadı. Orkestrayı hem yönetip, hem piyano başında yer aldığı bu konserde bestecinin orkestra ve piyano için “Totentanz”ını tüm görkemiyle ortaya çıkardı, Lizst’in Prelüdlerden oluşan senfonik şiirinde de dinamik bir yönetim gösterdi. Beethoven’in 3 numaralı piyano konçertosunda ise piyanoya çok yüklenmesi ve hızlı tempolarıyla dikkati çekti. Campanella’yı önümüzdeki sezon da Ankara’da dinlemek isteriz ama “bis” olarak La Campanella’yı hazırlayıp seslendirmesi koşuluyla... İtalyan Kültür Merkezi, Ankara’daki müzik ve opera yaşamına elinden gelen katkıyı yapıyor. 20 Şubat’ta da gene İtalyan Kültür kanalıyla ülkemize gelecek olan Domenico Nordio’yu dinleyeceğiz, hem de Adnan Saygun’un keman konçertosunda. Bu arada, “büyük basın”ın bu tür etkinlikleri haber yaparken, bilgisizlik ve özensizlik nedeniyle okuyucuyu nasıl yanılttığına bir örnek daha yaşandı Campanella konserinde... Konserden dört gün sonra “büyük gazete”nin Ankara Eki’nin birinci sayfasında yer alan haberde, CSO’nun Beethoven’in Coriolan uvertürünü de seslendirdiği yazılıyordu! Oysa konserde bu yapıt seslendirilmedi. Sadece ilk tasarlanan programda vardı ama sonradan kaldırılmıştı. Haberi yapanların fotoğraf çektikleri salonda dağıtılan el programında da bu yapıt yer almıyordu! Ama zihniyet, “Çek iki kare, haberi de eski ajans haberleri ve basın bültenlerinden toparlarsın” olunca, okuyucuya konserde toplum yaşamından kimlerin bulunduğu veriliyor, ne seslendirildiği konusunda ise yanıltıcı – yanlış bilgi sunuluyordu. Bu konuda yıllar önce hazırlanıp su B Yans malar Şefik KAHRAMANKAPTAN [email protected] Bilkent Piyanolu Üçlü nulmuş bir sempozyum bildirime www.kahramankaptan.com adresindeki kişisel sitemden “bildiriler”i tıklayarak ulaşabilir ve zaman içinde değişen bir şey olmadığını görebilirsiniz! BİLKENT PİYANOLU ÜÇLÜSÜ Oda müziği girişimlerini sürdürebilen, bir veya iki konserden sonra dağılmayan üçlülere, dörtlülere büyük saygı duyuyorum. Bunlardan birisi Bilkent Piyanolu Üçlüsü... Kemancı İrina Nikotina, çellist Yiğit Ülgen ve piyanist Elif Önal’dan oluşan bu üçlüyü son olarak Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde Beethoven (No.1), Şostakoviç (No.2) ve Brahms (No.1) üçlülerinden oluşan dolgun bir programda keyifle dinledik. Salon soğuktu, ikinci yapıtta anca ısınabildiler. Ortalamanın üzerinde sayılabilecek bir icra çıkardılar, özellikle Şostakoviç ve Brahms’da hem güzel birliktelik, uyumluluk, hem de kişisel becerilerini sergilediler. Bazen düşünüyorum; acaba Ankara’daki müzik kurumları kendi aralarında toplanıp, oda müziği icrası ve dinlenmesinin yaygınlaştırılması için bir dayanışma ve ortak program düzenleyemezler mi? Niye olmasın, yeter ki yöneticileri istesinler! MAHLER’İ DAHA İYİ ANLAMAK İÇİN CSO’da bu akşam (16 Ocak 2009), Ankara Operası solistleri ve Devlet Çoksesli Korosu’nun da katılımıyla önemli bir konser var. Senfoni kavramını geliştiren yıllar geçtikçe müziği daha iyi anlaşılan Gustav Mahler’in (1860 1911) insan sesiyle renklendirerek Alman “lied” geleneğiyle, büyük senfoni geleneğini bir potada karıştırdığı, özellikle beşinci bölümüyle ünlü “Diriliş” başlıklı 2. Senfonisi Rengim Gökmen yönetiminde icra edilecek. Bu önemli bir müzik olayı. Çünkü CSO, daha önce Mahler’in sadece orkestra için senfonilerinden 1 ve 5 numaralı olanları, kadrosu yetişmediği için çeşitli müzisyen takviyeleriyle seslendirdi. Dolayısıyla 2. Senfoni’nin yapılıyor olması bir önemli aşama... Darısı “Binler Senfonisi”nin başına... Mahler’i ve dönemini iyi anlamak için, yeni yayımlanan roman tadındaki bir belgesele değinmek istiyorum. Bir dönemin ünlü Fransız gazetecisi ve kültür bakanlarından Françoise Giroud’un, “Alma Mahler veya Sevilme Sanatı” adlı kitabı, Paris’te yayımından 20 yıl sonra, Pan Yayıncılık tarafından, Ayşe Öktem’in özenli, dikkatli çevirisiyle yayımlandı. Yıllarca yurtdışında görev yapan, Paris ve Viyana’yı, Mahler’in ve dostlarının yaşadıkları yerleri bilen Ayşe Öktem’in sadece dilbilgisi değil, müzik ilgisi ve görgüsünün de yaptığı çeviriye yansıdığını görüyoruz. Birinci savaş öncesi sancılarından, Hitler nazizminin ayak seslerine uzanan dönemde yaşayan, sadece Mahler’in eşi olmakla kalmayıp, Oskar Kokoschka, Walter Gropius, Franz Werfel gibi dönemin yeni çığırlar açan ressam, mimar, edebiyatçılarını da yaşamına alan “dominant kadın” Alma Mahler’in yaşamı ekseninde, düşündürücü, öğretici bir kitap bu. Özellikle dönemle ilgili sosyokültürel gerçeklerin yazar tarafından ilginç ayrıntıların da kullanımıyla anlatımı kitabın değerini artırıyor. Ankara’da Remzi, Dost gibi kitabevlerinde rahatlıkla bulabilirsiniz. KIZILCAN’DAN HAVVA ANA ELMALARI Haftayı resimle noktalayalım. Esas mesleği tıp doktorluğu olmasına karşın tam bir “figür ustası” olan Fatih Kızılcan, son çalışmalarını Takı Antika’da sergiliyor. Sepya tonunda nostaljik etki yaratan tuvaller üzerinde tek aykırı renk, doğası gereği “elma”nın kırmızısı... Kızılcan, bu kez “kadın ve elma” ile Havva analarımıza, “eski” görünümlü tuvalleriyle çağrışım yaptırıyor. Görülesi bir sergi. Fatih Kızılcan Michelle Campanella ve Esra Gökoğlu 18
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle