Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 ŞUBAT 2018, PAZAR SAYFA 5 Teşhis Ahmet Tulgar Servet şımarıklığının, rant hırsının, seksist agresyonun komedisidir Ali Ağaoğlu Çaresiz müteahhidin estetikle kavgası Hugh Hefner, Donald Trump tarzı bir erkek familyası bir yerlerde zuhur etmiş olmalı. Sanki Ali Ağaoğlu da bu familyanın Doğu Karadeniz dolaylarından bir mensubu. Birinin bir açıdan birine, diğerinin bir başka açıdan bir diğerine tesadüfi benzerliklerinden yola çıkmıyorum burada bu özgün erkek familyasının fertlerini saptarken... Evet, birinin zamparalığı, diğerinin ise önceki işi, Ali Ağaoğlu ile benzerlik kurduruyor insana. Ama diğer taraftan da işte öncekilerden biri önemli ve dönemi itibarıyla devrimci denilebilecek bir yayıncıydı esasen; diğeri de inşaatçılıktan ve gayrımenkul satışından kazandı parayı evet Ali Ağaoğlu gibi, ama şimdi de Amerika Birleşik Devletleri başkanı... Bu arada Türkiye’de siyasetin meşrebi hâlâ ABD’deki kadar geniş değil demek ki ya da kapitalizm, devletten bağımsızlaşıp arkadan dolanarak gelip devlete esas sahibi olarak el koyacak güçte değil henüz. Neyse, siyasete girmeyelim şimdi!.. Evet, zorlasam daha nicelerini katabileceğim bu familyanın mensuplarını ortaklaştıran esas özellik, aslında estetiğe olan ilgileri, düşkünlükleridir. Aman ha, kendi üzerlerinde bulunmuş ya da denenmiş bir estetik gibi anlaşılmasın bu sakın! Ona estetik de denmez zaten, formda erkek mizamplisi, renkte pas turuncusu o saçlara, o solaryum kaşarı tenlere, botoks ütülü gözaltlarına!.. ‘Altın oran’ın estetik boşunalığı Onların estetikle ilişkisi, kendilerine dışsal bir şeye el koyma, sahip olma, köle leştirme ya da aynen postmodern bir sa nat sergisi küratörünün yaptığı gibi nadi de (ya da sık rastlanan) güzel bir parçayı zevksiz objelerin, enkazların yanına, çökmekte olan mekânlara yerleştirmeye benziyor. Ali Ağaoğlu ve Petek Ertüre Estetik düşkünlüğünden çok estetik düş manlığı, kendilerinde ve kendilerinden bulamadıkları estetiği yanlarına çekerek yine estetikdışı kılma, estetikdışı hale getirme arzusu olabilir mi bu? Bu familyanın erkeklerinin çapkınlıktan anladıkları bu olsa gerek: Estetik alanında bir “antikahramanlık” yani... Hugh Hefner’in Playboy kızlarına yaptığı buydu. Robdöşambırının yakasını iyice açıp solaryum yanığı Donald Trump’ın da “First Lady”si güzel bir kadın. Ama sanki ikisinin arası pek de iyi değil. Resmi toplantı ve davetlerin, seçim mitinglerinin sergi objesine dönüştürülmüş Bayan Trump’la Başkan’ın ilişkisi yine bir estetik krizi olarak yaşanıyor dünya kamuoyunun gözleri önünde. Trump çiftinin ilişkisine nüfuz etme olanaklarımız sınırlı elbette. Ama görünen köy de kılavuz istemiyor. buruşuk göğsünü görünür kıldıktan sonra kızları kendi yanına dizerek onların bedenleriyle sınırlı o “altın Karikatürize iki etnik illüstrasyon oran”ı deforme etmek. Playboy dergisi okuru ise estetik arayışına hiç emek vermiyordu zaten. Estetiği keşfe de çıkmıyordu. Estetiği bırakın üretmeyi, arayıp bulmasına bile gerek yoktu. Dergiyi kiosk’tan satın alıyordu ve “altın orantılı” kızların statik, donmuş göz temaslarında (bir fotoğraf ilkesi olarak “eye contact”) estetiğin boşunalığı ile karşılaşıyor, estetik arayışını gereksiz bir uğraş olarak hayatından çıkarıyordu. Bir sonraki sayfaya ya da sayıya kadar... Ali Ağaoğu’nun “girlfriend”leri ile ilişkisine ise karışmam, girmem. Her şey apaçık ortada olsa da, hatta Ali Ağaoğlu ilişkilerini kamuoyunun gözüne sokmak için elinden geleni ardına koymasa da ben karışmam. Neme lazım!.. Zaten Trump’ın da, Ağaoğlu’nun da “estetikbozum” faaliyetleri kamusal alanda çok daha hayati etkileriyle gerçekleşiyor. Kentleri, kent estetiğini, kent mimarisini, kent siluetini, kent manzarasını bozarak, şehirlerin güzelliklerine el koyarak, yeşil alanların, deniz kıyı larının doğal estetiğinin, tabiatın ve topoğrafyanın doğal altın oranının yanı başına statik iddiala rını dikerek etkiliyorlar insan hayatını. Donald Trump ile Ali Ağaoğlu’nun benzerlikleri çok. İkisi de kuleler di kiyor, ikisi de devletten finansman garantisi ya da desteği alıyor, iki si de gösteriş meraklısı, ikisi de para kazanmak için lise eğiti mini yarıda bırakmış, biri üç defa (Trump), biri dört defa (Ağaoğlu) evlenmiş. Fark ise, biri Amerikan başkanı ama açıkçası başkanlığının pek bir kıymeti harbiyesi olduğunu sanmıyorum. Konumuz ikisinin ha yatında da belirleyici olan estetik unsur olduğu için şu teşhisi de koymadan geçe meyeceğim: Her ikisi de et nik kökenlerini müthiş “il lüstre eden” tipler. Bir Alman ve İskoç melezi olan Trump’a baktığınızda Alman ve İskoç et Trump nisitelerinin bütün tipik fiziksel (üstte solda), Ağaoğlu (üstte sağda) ve Hefner (altta); üçü de paranın satın alabileceği bütün güzelliklerin içinde yine de çaresizler... özelliklerini en abartılı biçimiyle görürsünüz. Beyaz üzerine biracı kırmızısı teni, ağardıkça kızılı daha fazla hatırlatan saç rengi vesaire... Türkiye’de ise herhangi birine “Doğu Karadenizlilerin tipini bir ünlü üzerinden tarif et” dense, her halde Ali Ağaoğlu ilk söylenenlerden biri olur. Yukarıda “illüstre” etmek derken, İngilizce sözcüğün birinci anlamı olan “örnekleme”den ziyade diğer anlamı “resimleme”yle bağlantılı şekilde özellikle “illüstrasyon”u çağrıştırmasını istedim bunun. Ancak Trump ve Ali Ağaoğlu’nda etnik illüstrasyon artık neredeyse “cartoon”a (karikatüre) geçmiş. Tabii ikisi de bu özelliklerinden alabildiğine yararlanıyor. Farkında değilmiş gibi yaparak ama çok iyi farkında oldukları da aşikâr biçimde, bütün halkla ilişkiler faaliyetlerinde komedi unsurunu özellikle kullanıyorlar. Biri güldüre güldüre Amerikan başkanı oldu, ırkçılığı ve faşizmi komikleştirerek keyifle izlenir hale getirdi, diğeri güldüre güldüre iştahlı özel hayatını, servet şımarıklığını, rant hırsını, seksist agresyonunu bir komedi temsili olarak kamuoyuna kabul ettirdi, eğlenerek takip edilmesini sağladı. Çareler bolluğunda çaresizlik izlenimi Tekrar Hugh Hefner’i de işin içine katarsak, onun o robdöşambırıyla (ki ben üçünü de hep hiç çıkarmadıkları ipek robdöşambırları içinde tahayyül ederim ya da beyaz pamuklu spa bornozu içinde) tahta benzer koltuğunda, rüküş yaşlılığını kuşanmış, yanında, ardında bir dizi tavşan (ki tavşan da bir anlamda bolluğu olmasa da hızlı çoğalmayı çağrıştırır) evet, tavşan kızlarla çektirdiği fotoğrafları bende hep çareler bolluğunun içinde bir çaresizlik izlenimi uyandırır. Donald Trump da sadece paranın değil artık uluslararası siyasetin de sağladığı çarelerin bolluğu içindedir ama yine de çaresizdir. Pervasız özgüven ve şefkat ihtiyacı Ali Ağaoğlu ise paranın satın alabileceği bütün çarelerin, bütün güzelliklerin ortasındadır ve o da yine çaresizdir. Bazen ortak, bazen özel sebeplerden bu çaresizliklerinin farkındalar ve meseleyi komikleştirerek atlatmaya, kendilerine toplumda şefkat duyulmasını sağlamaya çalışıyorlar. Komedi unsuru, bu gibi durumlarda sermayenin ve hatta siyasetin de sık kullandığı bir araçtır; şefkat ve anlayış dilenmenin bir yolu... Profesyonel komedyenlerde de öyle değil midir zaten, seyirciyi güldürür güldürür, sonunda ondan şefkat dilenirler. Ali Ağaoğlu’nun inşaat projeleri için çektirdiği ve kendi oynadığı reklam filmlerini izlerken de hep bunu hissetmişimdir. Pervasız bir özgüven ile çaresiz bir şefkat ihtiyacı arasında gidip gelen bir adam... Estetiği tahrip ve deforme etme eğiliminden elde ettiği serveti için etik meşruiyet arayışında olan sıradışı bir müteahhit... Peki, bu adamların o renkli maskelerinin gözaltlarındaki bu belli belirsiz, küçücük gözyaşı makyajı yeter mi, yetecek mi toplumdan, dünyadan, insanlıktan, insanlığımızdan, hayatımızdan istediklerini elde etmelerine?! "Yılın En İyi Kurgu Dışı Kitabı" 2. BASKI C MY B