Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA 4 ÇOCUK sesİ Bekİr Onur Reform reform dedikleri Sözü uzatmadan konuya girelim. Bir eğitim sisteminin nasıl işleyeceği eğitim felsefesine bağlıdır. Eğitim felsefesi nasıl bir insan yetiştirileceğini belirler. Dolayısıyla eğitim reformu da sistemi orasından burasından çekiştirerek değil temeldeki felsefi ilkeleri çağın gereklerine uydurarak yapılır. Norveç Eğitim Bakanlığı 1994 Reformu çerçevesinde nasıl bir kişi yetiştirileceği konusunda altı amaç belirlemişti (tarihin eskiliğine bakmayın, önemli olan “eğitim felsefesi”). ? Anlam arayan bir kişi: Özellikle çokkültürlü bir toplumda hoşgörünün ve hukukun egemen olduğu demokratik bir devletin vurgulanması (Norveç’in Hıristiyan ve hümanist mirası doğrultusunda). Reform planı aynı zamanda bilimsel ilerlemenin ve bilimsel sürecin kendisinin önemini vurguluyor. Plan, toplum içinde ahlaki bir sözleşmenin önemini, insanın doğruyu ve haklıyı araştıran ahlaki bir varlık oluşunu da vurguluyordu. Aktif öğrenme, bilimsel çalışma ve merak ? Yaratıcı bir kişi: Reform planına göre okullar çocukların doğal öğrenme isteğine dayanmalı, yaratıcı yeteneklerini en üst düzeyde kullanmalarına yardımcı olmalı. Düşlemi, fanteziyi, oyunu uyaracağı için olgu bilgisi de önemli sayılmalı. Aktif öğrenme, bilimsel çalışma, merak etme de önemli öğeler. ? Çalışan bir kişi: Plan teknolojik gelişmelere ağırlık veriyor (teknolojinin savaş ve yıkım kapasitesini de tanıyor). Okul, teknolojinin olanaklarını ve tehlikelerini aydınlatmakla yükümlüdür. Okul, değişim kapasitesini geliştirmeye, teknolojik ilerlemeye uyum sağlamaya yardımcı olmalıdır. Okul, geniş kapsamlı bir kişilik geliştirmeye çalışmalıdır. ? Aydınlanmış bir kişi: Plan, yetkililerden, insanların genel aydınlanmasına katkıda bulunacak bir eğitim programı istiyor. Bunun üç anlamı var. Birincisi, insan, toplum ve doğa hakkında geniş bir bakış açısı kazandıracak somut bilgi. İkincisi, yaşamla pratik, sosyal ve kişisel olarak baş edecek deneyim ve olgunluk. Üçüncüsü, insanlar arasında işbirliğini kolaylaştıran ve birlikte yaşamayı değerli kılan özellikler ve değerler. E. Much, Köprüdeki Kızlar, Norveç, 1899. ? İşbirliği yapan bir kişi: Plan, çağdaş gençlik kültürünün çalışma dünyasıyla pek fazla ilgilenmediğini saptıyor. Öğrencilerin pratik çalışmaya ilişkin sorumluluklarını vurguluyor. Okul toplumu, toplumun diğer yönleriyle uyum içinde olmalıdır. Okul; öğrencilerin, ana babaların ve yerel toplumun katılacağı geniş bir “öğrenme çevresi” oluşturmayı desteklemelidir. ? Çevreye duyarlı kişi: Reform planı, Batı yaşam tarzının sonuçlarının tartışıldığı doğa, ekoloji ve etik çalışmalarını vurguluyor. Plan, “sorumlu kalkınma”yı önemsiyor. Okulun rolü geniş bir doğa bilimleri ve ekolojik bilgi anlayışını uygulamaktır. (*) Bilim konuşuyor! Norveç’in 1994 tarihli eğitim reformu planı yukarıdaki altı öğeyi birleştiren “bütünleşmiş kişi” kavramına dayanmaktadır. Buna göre okullar, ahlaki davranışı, yaratıcılığı ve çalışmayı kolaylaştıran, yeteneklerin ve biricikliğin bütün olarak gelişimini sağlayan bir eğitim anlayışına sahip olmalıdır. Bireyler hem kendi yaşamlarını kontrol etme hem toplum yaşamına katılma, çevreye ilgi duyma yetisine sahip olmalıdır. Bu reform planında; hukuk, ahlak, bilim, aydınlanma, yaratıcılık, merak, aktif öğrenme, işbirliği, birlikte yaşama, teknolojik yenilik, çevre duyarlılığı gibi kavramların vurgulanması dikkati çekiyor. Felsefenin yanında psikolojinin ve sosyolojinin de işin içine girmesi önemli. Yani bilim konuşuyor. İşbu yazı, eğitim reformu deyince bir yanda okulu medreseleştirmekten, öbür yanda öğretmen maaşını artırmaktan başka akıllarına bir şey gelmeyenlere ithaf olunur. * P. Dalin ve V. D. Rust (1996), Towards schooling for the twentyfirst century. Londra: Cassell. 18 ŞUBAT 2018, PAZAR Şeker gibi yazılar Hİlal Bebek Çoğumuz, iç dengemizi sarsacak konforlu alanlardan çıkmak istemeyiz Zihin tutarlılığınıza çomak sokun! Aslında çoğumuzun tek bir hikâyesi var. Kavuştuğun, yaralandığın tek bir hikâye Hani hatırlıyor musun ilk kavuşmanı annenle? Ya ilk ayrılık? İlk kaybedişin onu. Hani ilk kez sevmiştin o çocuğu. İlk terk ediliş. İlk kurtarıcın, ilk kurbanın, ilk kahramanlığın... İlk hikâyelerini hatırlıyor musun? Her hikâye kendini sürdürmek ister. Gerçeğe rağmen ve sahibini öldürme pahasına... Hiçbir hikâye kendisini yarım bırakmaz. Sessizleşir. Saklanır. Pusuya yatar. Fakat kendisini yarım bırakmaz. Sadece doğru zamanı kollar ve başka kılıklarda kendisini sürdürmeye devam eder. İlk hikâyeler bir kez nakşoldu mu üzerine, artık derin olur sanki. İlmek ilmek örülmüştür ruhunun en içine. Ancak çocuk ruhun hatırlar, zihninse unutur onu... Başka zamanlarda başka mekânlarda başka isimlerle ve farklı kılıklarda karşına çıkar bu ilk hikâyeler... Bu yüzden tanınmazlık ve dokunulmazlık, zırhları olur. Zihnin baltayı taşa vurduğu yer Babana kızar gibi kızarsın adamın birine, sınıfın ortasında çişini kaçırmış gibi utanırsın birini sevdiğinde... Çocukluk korkuların, büyüklük meseleleriyle peçelenmiştir. Ve hikâyeler devam eder çünkü... İnsan zihni, tutarlılık tutkunu. Mantık, özetle bir iç tutarlılık hali. Birbiriyle tutarlı bilgiler bütünü. Yeni giriş yapan bir bilginin öncekiler ile uyumlu ve yanlışlamıyor oluşu. Mesela çevrenizde bir katil var, diyeyim size! Eşkâl; 1.50 boy, sakallı ve gözlüklü esmer bir adam. Zihninizin yapacağı ilk şey dikkatinizi sakallı, gözlüklü, esmer ve kısa adamlara yöneltmek olur. En ötedeki sakallı adamı gözünüz seçerken yanı başınızda cebinde silahıyla dolaşan sakalsız adamı göremeyebilirsiniz. Böylece normalden daha yoğun bir biçimde, sakallı, kısa ve esmer adamlı bir dünyanız olur. Sorun, zihninizin eşkâle göre çalışması değildir. Sorun, zihnin eşkâlden hiç şüphe etmeyişidir. Ya verdiğim eşkâl yanlış ise? Ya katil, aslında sakalsızsa?! Ya da sakalını sonradan kestiyse?!.. İşte bu, zihnin baltayı taşa vurduğu yerdir. Böylece katil katilliğini sürdürecek ve hikâye devam edecektir. Bu noktada kaba taslak ikiye ayrılır insanlar. “Ya eşkâl yanlışsa diyecek cesareti, merakı ve devrimciliği gösterenler ve eşkâli hiç sorgulamayanlar. Kimi yeni bilgilerin peşine düşecek, katilin tarifini güncelleyecek, kimileri ise sakallı adamlara düşmanlığını arttıracak, dikkatin dozunu yükseltecek, sakalsızların yüzüne bile bakmayacaktır. Gerçek şu ki insanların çoğu, baştaki tarif ile uyumlu, yanlış katillerin peşinde, aynı hikâyenin içinde yeni kurbanlık halleri yaratacaktır. ‘Öteki’, tutarlılığımıza tehdittir Diyelim ki sizin ilk hikâyeniz “sevilmemek” ile ilgili. Anneniz, sizi yeterince sevemedi. Zihniniz, yaşamınızı bu tarife uygun kalıplara dökme eğiliminde olur ve bu tarife uygun senaryoları bulur. Sevgisiz gönülleri bulup, boşlukları aleyhinize doldurup, sevmeye yeltenen kişilere burun bükebilirsiniz. Belirsizlikleri sevilmediğinize yorma eğiliminde olup sevildiğinize dair kanıtları elersiniz. O en baştaki “Sevilmiyorum” hikâyesine uymayan her şey, tutarsızlığa yeltenme suçundan imha edilir. Israrcı hikâyelerimizin çoğu yaşamın erken dönemlerinde atılmış düğümler ile ilgili. Dikkat, bellek ve zihnimizin diğer fonksiyonları bize tutarlı yani “mantıklı” bir dünya sunmayı hedefliyor. Politik görüşümüz, dini inancımız, yaşam felsefemiz de bundan nasibini alır. Birbirleri ile tutarlı öğelerden oluşan çemberimiz tam edilmezlik zırhını kuşanır. İçimiz rahat, çünkü her şey tutarlıdır. İçimiz rahat çünkü çelişkilere kapalıyızdır. İçimiz rahat çünkü tüm bilgilerimiz birbiri ile uyumludur. Eğer farklı bir ses çıkar, kendi iç tutarlılığımızı bozacak bir bilgi girişi olacak olursa (sonu lehimize bile olsa) onu hemen çıban başı ilan eder ve yılanın başını ezeriz. “Öteki” ilan ederiz. Neden? Çünkü tutarlılığımızı tehdit eder. Neden? Çünkü iç dengemizi sarsar. Çoğumuz, böylesine “konforlu” bir alandan çıkmak istemeyiz. Kim dönüp eşkâli sorgulayacak ki şimdi? Kim yeniden tüm bildiklerini gözden geçirecek? Kim kaçırdığı sakallı katillerin pişmanlığını göze alacak? Kim körü körüne inanmanın yasını tutacak? Bunca çatışma, bunca kabuğu yırtıp yeniden deri kuşanma hali ile kim uğraşacak?.. Verilen eşkâlleri sorgulamak cesaret işi! “Huzursuzluk” istemeyen “iyi niyetli” zihnimiz o kadar da masum değil. Aman çatışma çıkmasın, dengemiz bozulmasın, bildiklerimiz altüst olmasın, inançlarımız yıkılmasın diyen zihnimiz o kadar da masum değil!.. Kendi hikâyenizi yaratın “Tutarlı” ve çatışmasız iç dünyamızın ötesine uzanmak, ara sıra araflarda kalmak, sancıları eksik etmemek lazım. Güncellemelerin yeşereceği iklimdir bu. İman ve şüphe iki uçlu bir sarkaç. Şüpheden imana devri daimle salınmadıkça kokuşmuş, bulanık inançların içinde, hava sirkülasyonu olmayan kapalı odalarda nefessiz kalırız. Tutarsız bilgilere, çelişkili fikirlere, alışkanlığın dışına çıkmaya, şüpheye ve sorgulamaya açın camlarınızı. Ancak bu yeni giren hava eserse bilgi koridorlarınızda. Yenilenme, yeniden yapılanma ve inşa mümkün olacak. Sizi iç tutarlılığınızı bozmaya davet edecek. Yıkmak ve yeniden yapmak için... Kendi matriksinizden çıkmak için... Zihninizin tutarlılığına çomak sokun! Kendi hikâyenizi yaratın!.. Kırmızı hapı seçmek, merak ve cesaret ister. Bir Resim Bin Kelime Murat Bergi 18 Şubat 2018 SAYI: 7 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü BÜLENT ÖZDOĞAN Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Faruk Eren Yayın Yönetmeni TAYFUN ATAY Görsel Yönetmen Ulaş ERYAVUz Yayın Koordinatörü Gürer mut Sayfa Uygulama İLKNUR FİLİZ Yazar İlüstrasyonları CAN GÜVEn Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof.Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın. Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul C MY B