22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 12 HAZ RAN 2011 / SAYI 1316 N KÂHSIZ YAŞAMA MÜDAHALE ki kişi aynı evde devlet tetikte! Birlikte yaşayan çiftler “Bu bizim dünyamız, bizim tercihimiz” diyor, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı ise “Evlenin, tüm sosyal sorunların çözümü burada.” Bakanlığın 2023 Vizyon Belgesi, bekar ya da birlikte yaşayan çiftleri evliliğe davet ediyor. “Ahlaki yozlaşma”nın önüne geçebilmek amacıyla... ZUHAL AYTOLUN adın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı, 2023 vizyonu belgesi yayımladı. Bu belgede, özürlüler, sosyal hizmetler, kadın ve aile başlıkları altında yapılması gerekenler, projeler, programlar sıralanıyor. Bu politikalar, ailenin gücünü arttırmaya yönelik olarak 2023 stratejik hedeflerinin temelini oluşturuyor. Her biri ayrı ayrı incelenip, tartışılması gereken başlıklara sahip. Ancak biri var ki, işte o çok dikkat çekici. Toplumun çekirdeği aile yapısıyla ilgili düzenlemelerin planlandığı “Aile 2023 Vizyonu” belgesinde, “nikâhsız birlikte yaşamaların” ve “ahlaki yozlaşmanın”, aile kurumunu tehdit ettiği vurgulanıyor. Kamu kurum ve kuruluşları, medya ve sivil toplum kuruluşları ile eşgüdüm halinde toplumun tüm katmanlarına anlatılacak şekilde çalışmalar yapılacağı belirtiliyor, başlıklar halinde somut olmayan öneriler sunuluyor. Amaç “ahlaki yozlaşmanın” önüne geçebilmek, aile algısını kuvvetlendirmek. Peki yıllardır nikâhsız birlikte yaşadığını bildiğimiz çiftler, büyük bir sorun mu teşkil ediyordu yani? Orhan GencebaySevim Emre, Memduh ÜnFatma Girik gibi isimler, aksine, birliktelikleriyle topluma örnek dahi oldular. Peki bireylerin bedenleri ve yaşamları üzerine karar verme yetkisi kimde olmalı? Evlilik, tüm sosyal sorunların çözümü olarak mı karşımıza çıkıyor? Prof. Dr. Esin Küntay ile 2023 Aile Vizyonu belgesini nasıl okumak gerektiğini konuştuk. Birlikte yaşamayı tercih eden, farklı kesimlerden çiftlerin de hikâyelerini dinledik. Kendi isimlerini ve fotoğraflarını vermek istemediler. Tek başına bu bile üzerlerindeki baskıyı anlamaya yeter. Kadir nanır’la yedi yıldır birlikte yaşayan Jülide Kural da evliliğe bakışını anlattı. Söz önce, Prof. Dr. Küntay’da. Vizyon belgesinde yeni yetişen nesillerin zayıflayan aile algısını kuvvetlendirecek uygulamalara öncelik verileceği belirtiliyor. Bunun da yolu, rapora göre nikâhsız birlikte yaşamanın önüne geçmek. Öncelikle bu belgeyi nasıl okumamız gerekiyor? Sosyal sorunlara çözüm, aile kurmakta bulunuyor. Yeni yetişen nesilleri de aile kurmaya yönelterek “ahlaki yozlaşma”nın önüne geçileceği söyleniyor. Evet, aile çok önemli bir kurumdur. Ama biz insanlara birlikte yaşayamazsınız, evlenmek zorundasınız diyemeyiz. Gelişmiş ülkelerde uzun zaman birlikte yaşamış kişilere ayrıldıkları vakit, beraber kazandıkları mal varlığında paylaşım hakları tanınır, bu hakların geliştirilmesi konuşulur. Biz ise bırakın bu hakları, kendi hayatımızla Prof. Dr. Esin Küntay ilgili karar verirken bile sınırlandırılıyoruz. Zayıflayan aile yapısı için çalışmalar yapılırken diğer yandan imam nikâhı da meşru görülüyor ama.. Burada bir tezatlık yok mu? Nikâhsız birlikte yaşayan çok sayıda insan var. Bunların çoğu birer tercih. Ama, evet diğer yandan dini nikah temelli de çok sayıda birliktelik söz konusu. Madem öyle, imam nikâhını da ahlaki yozlaşma olarak kabul edelim. Bazı çocuklar hakikaten ebeveynleri tarafından küçük yaşta evliliğe zorlanıyor, imam nikahı yapılıyor. Giderek farklı yapılarda aileler kuruluyor. Peki evlilik, tüm bu süreçte bütün sosyal sorunların önüne geçecek etkin bir noktada mı? K Evlilik eşittir aile değildir. Evlenme, sosyal bir olay, bir sözleşmedir. Ülkemizde de medeni nikâh ile iki gencin birlikteliği, toplumda geçerli hale getirilir, meşru kılınır. Oysa insanların kendi bedenleri üzerinde hakları vardır ve bedeni üzerindeki hakları yönünden insanlara baskı yapılamaz. Bu, insan haklarına aykırı bir durum. Ben sosyolog gözüyle bunu ahlak dışı olay olarak algılamak istemiyorum. nsanların tercihidir bu. Çözümse, evlilikte hiç değildir. Bu bakış açısı, toplumu daha tehlikeli bir noktaya sürüklemiyor mu? Yapılan sosyal araştırmalarda öncelik taşıyan değerlerin başında aile namusu geliyor. Peki nedir aile namusu? Bunun için cinayetler işleniyor, genç yaşta küçük çocuklar intihara zorlanıyor. Evlilik öncesi birliktelikler benimsenmiyor ülkemizde. Böyle bir deneyim yaşamış çocuksa evden kaçıyor, sonra büsbütün kötüye itiliyor. Namus, ahlak ne demek, tekrar değerlendirilmesi gerek. Çünkü birey olduğunu kabul etmemek çok tehlikeli. Biz bağımlı kişiler değiliz ki, baskıyla, itaatle yaşayalım, çocuklarımızı yetiştirelim. Muhafazakâr değerler yükseliyor, toplumun yapısı şekillendiriliyor. Peki insanlar nasıl bir otoritenin yönetimine giriyor? Kuşaklar boyu aktarılan kültürel değerler erkeğin yararına işliyor. Çünkü sosyalleştirme sürecinde erkek üstündür anlayışı hâkim. Oysa, kadın olsun, çocuk olsun herkes eşitlikle hak sahibidir, eşittir. Bir grup birey, ikincil konuma itildiği için konuşuyoruz tüm bunları. Ahlaki değerlere vurgu yapılıyor. Varsayıyorsunuz ki ahlaki kurallar, toplumu düzene koyacak, şiddet olayları düşecek. Peki neden bu kadar ahlakçı olma yolunda giderken, şiddet olayları yükseliyor? Diğer yandan “ahlaki yozlaşma” dillendiriliyor raporda. Aliye Kavaf’ın eşcinselliği hastalık olarak yorumlayan yaklaşımı malumumuz. Sizce bu konuya bir gönderme mi bu? Ayrıca bu yaklaşım bahsettiğimiz şiddet olaylarını daha fazla tetiklemez mi? Eşcinsellik dillendirilmemiş raporda. Ancak bahsedilen bu türde bir “ahlaki yozlaşma” ise, bu tehlikeli. Toplumda eşcinsel kişileri etiketlemek son derece yanlış bir yaklaşım. şte o noktada nefret suçları çok daha fazla artıyor. Kadındır, erkektir, eşcinseldir diye insanları ayırmak, ahlaki gözlüklerle yargılamak hayat ortamını daraltan bakış açılarıdır. Biz, değişime ayak uydurmalıyız. Suyun akışı bir yöndedir, geriye çeviremezsin. Bizim insanca bakış açılarına ihtiyacımız var. Peki sizce çözüm nerede? Madem ki 2023 yılı hedefleniyor, daha somut projeler üretilsin. Esas çözüm eğitimdedir. Diziler denetlenerek, aile değerleri düzeltilemez. Örnekse ders kitaplarında, cinsiyete dayalı rol dağılımlarında anne özel alanda, baba kamusal alanda konumlandırılıyor. Aşağı yukarı 1950’lerin bakış açısı bu. Artık biz saati geri götüremeyiz. Akrep ve yelkovan ileri işler. Ayrıca aile planlaması şart. Tüm bunlar da eğitimle değişecek. Aile parçalanmasın diyorsak, aile üzerinden daha önemli ve somut çalışmalar yapalım. Kapitalist sistemin dediği gibi gücü olan ayakta kalsın diyemeyiz. G “RAHAT APARTMAN”, Ç FTSEN Z RAHAT EDERS N Z DEMEK Zeynep’in ailesi şehir dışında yaşıyor, Kıvanç da ailesiyle aynı şehirde. 2.5 yıldır birlikteler. Kıvanç askerden döndükten sonra, Zeynep’le birlikte yaşamaya karar veriyorlar, başlıyorlar ev aramaya. Sevgilimle ev bakarken, kendimizi kuzen olarak tanıttık. Baktığımız bazı semtlerde çok zorlanmadık. Hatta bize “rahat apartman” mesajı da verildi kimi zaman. Rahat edersiniz, sizi kimse ayıplamaz der gibi. Benim tarafımdan yumuşatıcı bir yanı vardı birlikte yaşama tercihinin. Bir erkek arkadaşımız da bizimle birlikte eve çıktı. Yani yakın arkadaşım ve sevgilimle aynı evde yaşıyorum. Bunun bir yanı sanıyorum çevremi de kendimi de rahatlatma amacı. Kız arkadaşım için durum biraz daha zordu tabii. Ailesi aynı evde yaşadığımızı bilmiyor, buraya geldiklerinde biz de büyük sıkıntıya giriyoruz. Kadın için çok daha zor bir durum bu. Ama biz evlenmeyi de istiyoruz. Buna zorlandığımız için değil, tercih ettiğimiz için. Evliliğe giden yolda da bence aynı evde yaşamak çok önemli. Bunu deneyimlemek, karşınızdakinin sevdiğiniz ve sevmediğiniz yanlarını daha iyi tanıyabilmek için bu gerekli. Ama tabii birlikte yaşadığımız için de bir yandan baskı oluyor, hadi evlenmiyor musunuz diye. şte bu baskılar çok yoruyor insanı. Baskı olmasa da düşünürüm, neden insanlar benim adıma karar veriyor, yapmam gerekenleri söylüyor ki? Sorumluluk sahibi insanın karar hakkı kendisinindir. Benim yaşam tarzım da banadır. Hem zaten nasıl bir yaptırımı olabilir ki birlikte yaşayıp yaşamayanları kontrol mü edecekler? Ahlak zabıtası mı gezecek evleri? G K M N AHLAKI BU? Serkan’la Ali, iki yıldır birlikteler. lişkilerinin dördüncü ayında birlikte yaşamaya karar vermişler. Saklı gizleri var elbette, durumları önyargılardan dolayı çok daha zor. Ev aramaya başladık önce. Tabii ki biz eşcinseliz ve sevgiliyiz diyemedik. Kendimizi ev arkadaşı olarak tanıttık. Yalan söyledik diyemem. Eksik bilgi vermek zorunda kaldık, o kadar. Rahat mıyız? Aslında ben rahatım, ama sevgilim biraz sıkıntılı. Belli etmek istemiyor, kendini gizliyor. Oysa kendimizi göstermekte ne gibi bir sorun olabilir ki. Toplumda eşcinsellerin görünürlüğü artarsa, insanlar da özenir gibi bir bakış açısı var. Bundan daha saçma bir şey düşünemiyorum. Azınlık olarak görünen bizler, heterolara bakarak etkileniyor muyuz? Gündüz eve birlikte giderken, iki yakın arkadaş gibi yürüyoruz, geceleri kimi zaman belli etmeden elele tutuşuyoruz. Komşularımız bizi seviyor.. Zaten bu yaklaşımları anlayamıyorum, evim benim dünyamdır, niye karışıyorlar ki? Ahlak deniliyor, ahlaki yozlaşmadan söz ediliyor, insanlar kıstırılıyor. Ahlak kime ve neye göre? Kimin ahlakı bu? O kadar büyük önyargılarla savaşıyoruz ki! 31 yaşındayım ve bir şeylerin değişebileceğine ümidimi yitirmedim. O yüzden mücadelemi veriyorum. Örnekse, sevgilimle hayatımızı birlikte geçirmek istediğimiz için aynı evde yaşıyoruz. Bizim dünyamız, ailemiz bu. Spor salonlarında aile indirimi var, nikâh cüzdanına bakarak işlem yapıyorlar. Ben de sevgilimle bu haklardan yararlanmak istiyorum. Yakın zamanda başvuracağım, gerekirse dava bile açmayı düşünüyorum. Ayrımcılık yapıyorlar. Bizlerin de hakları yok mu? G SEVG Y YAŞAMAK Ç N MZAYA HT YACIM YOK Jülide Kural, yedi yıldır Kadir nanır’la birlikte. Aynı evi paylaşıyorlar. Onlar için evlilik sevgiyi yaşamanın bir yolu değil. Bunun için atılacak bir imzaya da ihtiyaç duymuyorlar. Kural, o yüzden evliliği düşünmediğini söylüyor. Bana göre evlilik, toplumun mülkiyete dayalı küçük şirketidir. Toplumu korumanın bu biçimde olacağı görüşüne katılmıyorum asla. Onun da ötesinde bireysel olarak kiminle, nasıl ve ne biçimde yaşamımı sürdüreceğim kendi özgürlük anlayışım ve bakış açımla alakalı. Kimseyi bu anlamda yargılayamayacağım gibi, kimsenin de beni yargılamaya hakkı yok. Bir sevgiyi yaşarken, mülkiyet anlaşması yapmaya ihtiyaç duymuyorum. “Ahlaklıyım” diye göstermek için bir imza atmama da gerek yok. Mal bölüşümüne hizmet adı altında evlilikle, kendimi ve çevremi kandırmaya da niyetim yok. Kadir’le ( nanır), yedi yıldır birlikteyiz ve evliliği düşünmüyorum. Evet, bize de yıllar içinde “Evlenmiyor musunuz?” diye çok soruldu. Bunun da sebebi çıkarcılık değil, iyi niyetli bir yaklaşım. Gerçek, derin ve kalıcı olmanın temelinin imzaya dayalı olduğu yönünde yerleşmiş bir fikir var. O yüzden art niyet aramıyorum bu soruların ardında. Zaten gerek romantik bakış açısıyla gerekse hukuki kaygılarla yapılan evliliklere de saygı duyuyorum. Herkesin elbette ki kendi tercihidir. En temelde statükonun dayattığı bir ahlak anlayışı var aslında ve buna uygun imajlar yaratılıyor. Ahlak, birlikte yaşayan farklı kesimlerden insanların yaşam biçimlerine saygı göstermeyi de gerektirir. Düşünce, inanç sistemi, cinsiyet ve cinselliğe bakışta bu önemli. Bireyler, kendi ahlak anlayışını oluşturur. Özgürlükten ve birey olmaktan bahsedebiliyorsak, özgür bireylerin bunu yapabilmesi gerekir. Ancak yaptırımlarla özgürlüklerin kısıtlandığı bir dönemece girdik. “Özgürlüklerin de bir sınırı var” diyen bir başbakanımız var. Bu anlayış çok tehlikeli. G C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle