01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 12 HAZ RAN 2011 / SAYI 1316 Yeşil saha onları unutmayacak... Futbol sezonunun bitmesi transfer sezonunun başlaması demek. Bu mevsimde herkes kulağını yeni gelecek isimlere diker. Oysa bir de gidenler vardır. Üstelik bu sene takımlarına veda eden dört isim pasaportlarında başka ülkelerin isimleri yazsa da oynadıkları takımlarda Türk meslektaşlarından bile fazla sevgi görmüşlerdi. şte Harry Kewell, Ivan Ergic, brahima Yattara ve Bobo'nun hikâyesi. Bobo alatasaray için felaketlerle dolu bir yıl olan 20102011 sezonundaki Kardemir Karabükspor maçındayız. kinci yarıya yeni stadı ve yeni bir havayla girmek isteyen Galatasaray, başarısız sonuçlara devam edince taraftar isyan etme noktasına geliyor. En hafifi “formayı çıkarın gidin” şeklinde sloganlarla kendilerini hayal kırıklığına uğratan futbolculardan adeta hesap soruyor taraftarlar. O gün sarı – kırmızılı forma içinde olmak belki de dünyadaki en zor şeylerden biri. Golsüz giden maçın sonuna doğru bir oyuncu değişikliği yapılıyor. Uzun süredir sakat olan Avustralyalı futbolcu oyuna giriyor. Basına göre kulüp içinde en çok eleştirilenlerden biri de o. Takımdaki çoğu futbolcu gibi onun da istenmediği söyleniyor. DEN Z Ancak birden cılız bir ses o ana ÜLKÜTEK N kadar suskun olan stadı birkaç saniye içinde kaplıyor. Üç yıldır alışık olunan Daddy Cool şarkısından apartma melodisiyle “Harry! Harry Kewell!” sesleri Türk Telekom Arena'da yankılanıyor. Belli ki Avusturalyalı futbolcu Galatasaray'da silinmesi zor izler bırakmış. Futbolculuk için hep “duygulara yer olmayan bir meslek” denir. Hele başka bir ülkede top oynuyorsanız, bu belki daha da geçerlidir. Dilini, adetlerini bilmediğiniz bir ülkede geçirdiğiniz sürenin başlıca sebebi doğal olarak maddi kaygılardır. Ancak öyle anlar olur ki, bir futbolcu ülkesi ne olursa olsun oynadığı takımın sembol isimlerinden biri haline geliverir. Sebepleri, kariyerleri, karakterleri birbirine hiç benzemese de bu yıl ülkemize veda eden dört futbolcu sahalarımızda Türk meslektaşlarından çok daha fazla alkışlandı. Harry Kewell, brahima Yattara, Bobo ve van Ergic. Bu dört futbolcuyu çok arayacağız gibi. G BEN GALATASARAY’LI KEWEL Kewell fenomeni 20082009 sezonunun ikinci yarısında başladı. Yeteneği kadar şımarıklığıyla da ünlü olan Brezilyalı Lincoln'den sonra Kewell müthiş kariyerine karşın gösterdiği alçakgönüllülük ve sahada yaptıklarıyla zaten yeterince dikkat çekiyordu. Ancak UEFA Kupası'nda oynanan Hamburg maçında stoper Emre Aşık'ın atılmasıyla 10 kişi kalan ve yedek stoperi olmayan takımda hayatı boyunca hücumda oynamış bir oyuncu olarak stoper oynamayı istemesi onu ayrı bir mertebeye taşıdı. “Tam bir profesyonel” diyerek övülüyordu. Ertesi sezona da çok iyi başladı bu sefer santrafor eksikliği sebebiyle takımın en ucunda oynuyordu ve Galatasaray'ın en çok gol atan ismi oldu. Ancak devre arasında yaşadığı sakatlık onu sezonun geri kalanında takımdan ayrı tuttu. Gönderileceği söylentileri çıkınca “Stay With Us Harry” isimli kampanyayla taraftarlar imza toplamaya başladı. On binlerce imzadan sonra kulüp Kewell'a maç başına alabileceği çok düşük bir ücret talep etti. Profesyonelliğiyle övülen Avusturalyalı çok daha yüksek ücret alabileceği teklifleri geri çevirerek öneriyi kabul etti. Sonrasını biliyorsunuz, felaket bir sezon. Takımın en çok gol atan isimlerinden biri olsa da yeni bir yönetim yeni bir teknik direktör başa geldiğinde en kolayı yabancı oyuncuları göndermektir. Galatasaray da farklı bir şey yapmadı. Kewell bir daha sarı – kırmızı formayı giyemeyecek; bir reklam çekimi için söylediği sözler de uzun süre unutulmayacak: “My name is Kewell, Kewell from Galatasaray.” çıkaran oyuncuya sarı kart gösteriyordu? Ona göre sponsorun görünmesini engellediği içindi. Bursa'da yeni araba alan genç futbolculara “kaç yapıyor” diyerek takılıyordu. Manchester United maç yapmak için şehre geldiğinde “çocuklar da bu maçı izlemeli” diyerek cebinden 20 bin liralık bilet alıp okullara dağıtmıştı. Bir öğrencinin velisi tarafından bunu kendisinin yaptığı ortaya çıkarıldığında da çok sinirlenmişti. O böyle şeyleri gösteriş için yapmazdı ki... Elbiselerini bile kermeslerden alıyordu. Spor Emekçileri Konferansı'na davet edildiğinde en ufak bir tereddüt geçirmeden yola koyuldu. Böyle bir adamdı işte ve bunları hep basından uzak yaşadı. Ergic, şimdi kim bilir dünyanın neresine gidecek, futbol yeteneklerini ve aykırı karakterini nerelerde gösterecek. brahima Yattara ise bu iki isimden çok farklıydı. Kimi zaman disiplinsiz hareketleri, kimi zaman eşini Play Station oynarken konsolu bir türlü kendisine vermediği için dövdüğü haberleriyle gündeme brahima Yattara ne futbolcular tutunamamıştı. Oysa Yattara geldiği ilk günden beri Avni Aker Stadı'nın sevgilisi oldu. Topu aldığı anda dans eder gibi rakibini geçişi ve adeta karşısındakiyle dalga geçen oyun stili, eskilerden George Best ve Garrincha'dan miras kalan ama çoktan unutulmaya yüz tutmuş açık oyuncularını hatırlatıyordu. Rakip teknik direktörler, taktik planlarını yaparken hep onun varlığını gözetmek zorundaydı. Belki savunmaya pek gelmiyordu ama onu takip eden beklerin de “ne yapacağı belli olmaz” endişesiyle pek orta sahayı geçtiği görülmemişti. O kadar sevildi ki kaptanlığa kadar yükseldi. Tüm arızalarına karşın attığı ve attırdığı gollerle Trabzonspor'un unutulmazları arasına girmeyi başardı. Ama artık onun için de gitme vakti geldi... BEŞ KTAŞ’IN ÇOCUĞU Beşiktaş taraftarı kendi içinden çıkmış adamlara “Beşiktaş'ın çocuğu” demeyi seviyor. Bobo belki topla Abbasağa Parkı'nda ya da Fulya'da tanışmamış, ilk futbol eğitimini Rio'nun uçsuz bucaksız Copa Cabana plajlarında almış ama o da Beşiktaş'ın çocuğu sıfatını çoktan hak etti. Henüz futbolcu adayı denilecek yaşta giydiği Beşiktaş formasını bir daha sırtından hiç çıkarmayan Brezilyalı, beş yıldır Beşiktaş'ın kazandığı en büyük başarılarda pay sahibi oldu. Kazanılan Türkiye Kupası finallerinde, kritik Şampiyonlar Ligi maçlarında, derbi zaferlerinde galibiyet golleri hep onun imzasını taşıyordu. Bu süre içinde adı hep Avrupa'nın belli başlı takımlarıyla anıldı. Ancak o Beşiktaş'ı terk etmedi. Derken, bir an geldi, hem sakatlık hem yeni transferler sonrası gözden düştü. Şimdi onun için de ayrılık zamanı. şin kötüsü gidebileceği takımlar arasında ezeli rakipler Fenerbahçe ve Galatasaray'ın da ismi geçiyor. Belki Beşiktaş taraftarı için en kötüsü de bu olur. Ne de olsa o tıpkı Kocaeli'den genç yaşta alınan sarı fırtına Metin, altyapıdan gelen Feyyaz’lar, Rıza’lar gibi Beşiktaş'ın çocuğu... Futbol ilginç bir oyun. Taraftar ve futbolcu arasındaki ilişki de bir o kadar ilginç. Kimi zaman tüm dilleri açan evrensellikte ilerliyor. Galatasaray taraftarı için Harry Kewell'ın attığı bir golden sonra Daddy Cool şarkısını duymak, Bursasporlular için orta sahada Ivan Ergic'in varlığını görmek, Trabzonsporlular için galibiyetleri kaptan Yattara'nın kolbastısıyla kutlamak ve Beşiktaş taraftarı için takım sahaya çıktığında Bobo’yu tribüne çağırmak yıllardır olmazsa olmaz ritüellerdi. Artık onlar olmayacak. Yerlerini başka yabancılar alacak. Belki saha içinde onlardan çok daha başarılı olacak ama onlar kadar sevilip takdir edilecekler mi? Kim bilir... G SOSYAL ST YILDIZ Tıpkı Kewell gibi Ivan Ergic de bulunduğu kısa süre içinde Türkiye'deki alışıldık futbolcu davranışlarını ters yüz etti. Şöhreti henüz o gelmeden buraya ulaşmıştı. Kısaca “sosyalist futbolcu” olarak biliniyordu. Sırbistan'da bir gazete için her hafta siyasi makaleler yazıyordu. Sırt çantasında felsefe kitapları bulunduruyordu. Ancak yeşil sahalar daha önce de siyasi fikirleri olan isimler görmüştü. Bu her şeyi açıklamaya yetmiyordu. Ergic, Bursaspor'a geldikten hemen sonra ne kadar kaliteli bir futbolcu olduğunu gösterdi. Öte yandan saha dışında futbolcuların peşinden koştuğu hemen hiçbir lükse yüz vermiyordu. Asla lüks bir arabası olmadı. “Kendimi hiçbir yere ait hissetmiyorum, bana bir sırt çantası ve kitaplarım yeter” diyecek kadar alçakgönüllüydü. Futbola bakışı da farklı değildi: “Eskiden futbolcular ve taraftarlar maçtan sonra birlikte içmeye giderdi. Profesyonellik dediğimiz şey futboldaki tüm ruhu öldürdü”. Neden hakemler golden sonra formasını van Ergiç Harry Kewell geldi. Öyle bir yeteneği vardı ki, biraz kendini geliştirse dünyanın en büyük takımlarında rahatlıkla oynar, deniliyordu. Ancak o belki de çok daha zor bir işi başarmıştı: Trabzonluya kendini sevdirmek. Futbol söz konusu olunca Trabzon insanı değil yabancı oyuncu, Türkiye'nin farklı bölgelerinden gelen isimlere bile dudak bükebilir. Ne de olsa geçmişteki altı şampiyonluk büyük ölçüde Trabzon kökenli futbolcu ve teknik adamların eseridir ve bu futbol bölgeciliğinin çarklarında Jean Marie Pfaff'tan Marcelinho'lara kadar C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle