14 Haziran 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 MAYIS 2011 / SAYI 1312 5 Viskinin de kültürü olur mu demeyin ZUHAL AYTOLUN iskinin lideri skoçlar olarak biliniyor. Ancak rlandalılar da 500 yıldır viski yapıyor, Amerikalılar 300 yıldır, Kanada da keza öyle. Viski belli bir bölgeye ait olmayan bir içki ve her kültürde de farklı tatlara, farklı özelliklere sahip. Alışılagelmiş bir durum değil ama Rouge Restaurant’da verilen Gusto viski kursları ile viskinin tüm bu bilinmeyen dünyasına yolculuğa çıkılıyor. Bu kurslarda kültüründen tarihine, kullanım alışkanlıklarından markaların söz edilmeyen sırlarına kadar pek çok bilgi edinmek mümkün. çki kültürü dergisi Gusto'nun yayın yönetmeni Mehmet Yalçın'la kursu, talep edenlerin beklentilerini ve nelerle karşılaştıklarını konuştuk. Mehmet Yalçın, şarap yazarı olarak tanınsa da viskiyle ilişkisinin daha eskiye dayandığını söyleyerek başlıyor söze. Hatta ilk yazısı ve 1993 yılında çıkardığı ilk kitap viski üzerine. Şarap, V Gusto'nun düzenlediği viski kursu, viskinin tarihinden yeme kültürüne, gündelik yaşamda yanlış bilinenlere dek pek çok konuyu içeriyor. Katılımcılar arasında bankacılar, finansçılar, öğretim üyeleri ve hatta öğrenciler de yer alıyor. Hepsinin amacı da bilinçli birer tüketici olabilmek. bunların ardından gelmiş. 2003 yılında da şarap kurslarına başlamış. Kurslar devam ederken viski konusunda çok fazla talep almışlar. Tabii şarap gibi zengin bir kültüre sahip değil viski. Ancak yine de anlatılacak çok şey var. O yüzden soruyoruz: Nasıl bir dünyası ve kültürü var viskinin? Anlatıyor Yalçın: “Kendine has bir kültürü var bu içkinin. Sadece alkollü bir içki alıyormuş gibi düşünmemek gerek. Belli bir kültürden damıtılarak geliyor. Tarihini, kültürünü, içme alışkanlıklarını da bilmek gerekiyor. Çeşitli kültürlerin unsurlarını hayatımıza sokuyoruz. Olaylara böyle bakıyorum. Çünkü güdük hedonizme karşıyım. Benim için yaşama zevkleri, burjuva kültürü aynı zamanda insanların ortak kültürel mirasının birer unsuru olarak değerliler. O yüzden kursta firmalara prim vermeden olaylara bütüncül bakarak anlatıyorum.” Peki ya Türkiye'de nasıl bir yere sahip viski? “Biz, viskiyi öteden beri severiz. Saygın ve üst düzey bir içkidir. Hatta başarının bir sembolü gibi görülür.” Ancak tabii ki yanlış bilinenler var hakkında. Bir erkek içkisi olduğu, her viskinin mutlaka buzla içilmesi gerektiği ya da yemeklerle beraber tüketilemeyeceği gibi. Yalçın, bu tür tabuların da artık kırıldığını söylüyor. Çünkü kursa katılanlar Fotoğraf: VEDAT ARIK arasında gençler çoğunlukta. Hatta kadınlar kursun üçte birini oluşturuyor. Kursiyerler arasında bankacılar, finansçılar hatta öğrenciler de var. Tadım esnasında kursiyerler arasında bir anne oğul dikkatimi çekiyor. Kurs bitiminde yaklaşıyorum yanlarına. Hülya Sirel (56), Yıldız Teknik Üniversitesi'nde öğretim üyesi. Babasından kalan bir kültüre çocukluğundan bu yana alışık. O yüzden evdeki farklı türlerdeki viski şişelerini hatırlıyor. Çok keyifli bir içki olduğundan ve gerçekten her yönünü merak ettiğinden söz ediyor. Oğlu Altan Sirel (21), Koç Üniversitesi Makine Mühendisliği öğrencisi. O da annesi gibi en çok viskiye meraklı. “Ailem hiçbir zaman alkolü benden saklamadı. Tattıklarım arasında da en çok viski ilgimi çekti. Bu kursa da annemle beraber katılmaya karar verdik” diyor. Zaten kurs da yeterli gelmemiş. Tam da konuştuğumuz gün skoçya'ya seyahat etmeye karar vermişler, daha fazla bilgi edinebilmek amacıyla. Yalçın, “Artık bir ürünü tüketirken kültürünü de öğrenmek istiyoruz. nceliklerini öğrenip keşfetmek tüketimi keyifli kılıyor. Viskiyle ilgili bazı tabular da yanlıştır. Örnekse sadece yemek öncesi ya da sonrası içilmez. Özellikle füme balıklar, bazı kuvvetli peynirler ve çeşitli etlerle çok güzel uyum sağlar. Bütün viskilere buz konulması da doğru değil. Malt viskilere sadece bir gülün üzerindeki çiy damlaları kadar su katmak yeterli. Harmanlanmış viskilere buz katılabilir, hatta bazı kokteyllerde kullanılabilir.” Beklentiler, daha bilinçli bir tüketici olabilmek yönünde. Ancak kurs, farklı olarak ne sunuyor? Yalçın, günümüzde bilginin kolay ulaşılabilir bir şey haline geldiğinden dem vuruyor. Özellikle internette yapılacak bir araştırmayla pek çok veri elde edilebilir. Ancak kursla beraber gündelik yaşamda ulaşılamayacak bilgileri anlatmaya çalıştığını söylüyor: “Viski dünyasından sırlar, markaların yazılmayan gerçekleri, pazarlama stratejileri, viskinin toplumsallığı gibi bir bağlama oturtuyoruz. Tüm tadım faaliyetleri de birer kültür faaliyeti, yaşama sanatı, insan ilişkileri ve damak tadı sohbet toplantıları gibidir.” Tadım demişken, kursla beraber dünyanın seçkin viskileri; füme balıklar, egzotik meyveler, çikolatalar ve purolar gibi eşlikçileriyle birlikte yapılıyor. Chivas Regal, Johnnie Walker, Royal Salute gibi popüler harmanlardan Macallan, Lagavulin, Laphroaig, Ardbeg, Glenmorangie, Glenfiddich gibi ünlü malt viskilere, Jack Daniels, Jim Beam ve Four Roses gibi Amerikan viskilerinden Crown Royal, Kanada ve Nikka gibi Japon viskilerine kadar tam 32 seçkin viski tadımı yapılıyor. Hatta bunların arasında 25 yıllık King of Scots ve 21 yıllık Whyte and Mackay gibi çok nadirleri de var. Evet, viski Türkiye'de lüks bir tüketim ama yine de ilginiz ve merakınız varsa, 500 TL karşılığında bu dört haftalık programı edinebilirsiniz. (Bilgi için: 0212 237 01 12 ) ATAOL BEHRAMOĞLU Mutluyum, mutlusun, mutlu Mutluluk görece bir kavram mıdır? Bazı bakımlardan, evet. Sözgelimi, kimileri, ya da belki çoğu insan ilkbaharda mutlu hisseder kendini Kimileri yazın daha mutludur. Kimileriyse kış ya da güz sevdalısıdır. Bana sorarsanız bütün mevsimleri ayrı ayrı sevenlerden olmakla birlikte, galiba en çok yaz inanıyım… Bu örneği, günün saatlerine de uygulayabiliriz. Ben kendimi en çok sabahları mutlu hissederim. Günün her saatini severim, ama benim için sabahın ilk saatlerinin yeri başkadır. O saatler hayata yeniden başlamak gibidir. Oysa pek çok kişinin, haydi argosuyla söyleyelim, sabahları afyonu pek kolay patlamaz… Örnekleri dilediğimizce çoğaltabiliriz… Özetle, mutluluk bazı bakımlardan görece bir kavramdır, fakat her bakımdan değil… *** Acı çekmekten zevk alan insanlar olduğunu biliyoruz. Fakat bunun bir çeşit hastalık olduğu da biliniyor… Bazı kimseler için başkalarının mutluluğu mutsuzluk kaynağıdır. Bunlar başkalarının mutsuzluğundan mutluluk duyan kimselerdir… Fakat bu gibilere de hiç kuşkusuz ruh sağlıkları normal insanlar denemez. Burada da bir özet yapmak gerekirse şöyle denebilir: Normal insan topluluklarını mutluluk ya da mutsuzlukta birleştiren ortak durumlar vardır. Bir takımın taraftarı, takımın başarısına bütün taraftarlar sevinirken, özel bir neden yoksa, üzülmez… Ya da sözgelimi bir deprem, bir başka doğal felaket, sonuçlarının en ağır ölçüde duyumsandığı bir yörede herkes için üzüntü kaynağıdır. Bir felakete sevinen kişinin ya bu olaydan bir çıkarı, ya da aklından zoru vardır… *** Sözün ucunu nereye bağlamak istediğimi bilmem kestirebildiniz mi? Geçen haftaki pazar yazımda halkımız arasında yapılan bir soruşturmadan söz etmiştim. Buna göre insanlarımızın çoğu başka milletlerin insanlarından pek haz etmiyordu… Bu hafta bir başka soruşturmadan söz etmek istedim. TNS adlı araştırma kuruluşunun yaptığı bir “Türkiye Profili Araştırması”na göre, toplumumuzun büyük çoğunluğu, kendini mutlu ve huzurlu hissetmekteymiş. 2005’te kendini mutlu hisseden TC yurttaşlarının oranı genel nüfusa göre yüzde 72.8’ken, günümüzde bu oran yüzde 87.6’ya yükselmiş… Eğer bu oranlar gerçeği yansıtmaktaysa, bunun bir dünya rekoru olduğu bile söylenebilir… Kendi payıma, herhangi bir Batı ülkesinde, skandinav ülkelerinin her hangi birinde, Amerika’da, Avustralya’da, insanlarının gelir düzeyi ve yaşam kalitesi bizimkinden kat kat üstün herhangi bir başka ülkede, böylesine yüksek bir mutluluk oranı yakalanabileceğini hiç sanmam… Nitekim, geçen yıl 53 ülkeyi kapsayan benzer bir soruşturmanın sonuçlarına göre, içinde bulunduğumuz 2011 yılı için en karamsar ulus Fransızlarmış. Times’ta yer alan haberde “gezegenin en umutsuz insanları olarak tanımlanan Fransız’ları, umutsuzluk yarışında zlanda, Romanya, Sırbistan ve Romanya izliyormuş… Buna karşılık en umutlu ülkelerin başını açlık ve sefaletle boğuşan Nijerya çekiyor, bu “umut ülkesi”ni Vietnam, Brezilya, Gana ve Çin izliyormuş... ABD işgali altındaki Afganistan bile, aynı soruşturmanın sonuçlarına göre, 2011 için Amerikalılardan daha umutluymuş… *** Ülkemize dönelim… Yaşam kalitesinin(yeme, içme, barınma, sağlık, eğitim,okuma, ortalama ömür, düşünce özgürlüğü vb…) bütün alanlarına ilişkin sıralamaların en aşağılarında yer alan sevgili ülkemizin saygı değer yurttaşları, mutluluk sıralamasında bir anda en üstlere sıçramayı başarıyor… Bu nasıl olabiliyor? Yoksulluk ve bilgisizlik arttıkça, mutluluk salgılayan hormonlarımız daha mı güçleniyor? Eğer öyleyse ve yaşamın amacı eninde sonunda mutluluk olduğuna göre, olanca sesimizle “Yaşasın yoksulluk! Yaşasın işsizlik! Yaşasın özgürlüksüzlük! Yaşasın aptallık! Yaşasın bilgisizlik!” diye haykırmalı ve yaklaşan seçim propagandalarının yapıldığı miting alanlarını, özellikle de bu mutluluğumuzu borçlu olduğumuz iktidar partisinin propaganda konuşmaları yapıldığı sırada, üzerlerine bu sloganların yazılı olduğu pankartlarla, bayraklarla ve aynı sloganları taşıyan tişörtlerimizle donatmalıyız… Ne dersiniz? [email protected] C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle