01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 15 MAYIS 2011 / SAYI 1312 Sevmesem de alıştım Hadise’nin yeni albümünün ismi “Aşk Kaç Beden Giyer”. Ama o müzik dışındaki tartışmalar ve magazinle gündemde. “Burada müzik yok magazin var” dese de müzik hayatını Türkiye’de devam ettirmekte konusunda ısrarcı. Sevmese de alışmış popüler kültürün devinimine. Zira “giderim bu ülkeden” demek kolay, ama gideni de görmedik. adise, müzik dışındaki tartışmalar ve magazinle gündeme geliyor. Aldığı kilolar, bacakları, giydiği elbise, verdiği frikik... Çirkin ama gerçek, çünkü insanlar bunları okuyor. Belçika’da AL DEN başlayan ve bana kalırsa USLU orada kalması gereken iyi bir müzik hayatından Türkiye’ye dönüş yapan Hadise, hayatımıza Eurovision ile girmişti. Moskova’da, Belçikalı Hadise, ngilizce şarkısı ile Türkiye için yarışmıştı. Bir röportajında “Türkiye’de doğup, büyüyüp, Belçika’ya dönseydim gurbetçi bir kızın hikâyesi olurdu ama ben Belçika’da doğdum, her şeyi orada gördüm. Benim hikâyem bu yüzden bir Avrupalı hikâyesi” demişti ama Eurovision onu, tahmin etmeyeceği kadar “Türkiyeli” yaptı. Şimdi de yeni albümü “Aşk Kaç Beden Giyer?”i yayımladı. Müzik hayatınız yurtdışında başladı sonra Türkiye’ye geldiniz. Bu coğrafya geleni kendine benzetir. Uzunca bir süredir buradasınız. Farklılıklar anlamında neleri tecrübe ettiniz? Burada müzik yok magazin var. Eleştiri de çok fazla ama yine müzikle ilgili değil. Belçika’da ilk albümüm çıktığında sanatçı değerimi müziğimle ölçüyorlardı. Sahnedeki kıyafetim, şovum ikinci plandaydı. Ben öyle yükseldim, tanındım. Burada, dans için kaç saat prova yaptığımı soracaklarına, bacaklarımı ve göğüs dekoltemi soruyorlar. Bu kadar saçmalık buraya bile çok. Dünyada bunlar konuşulmuyor. Eurovision döneminde de bunları çok yaşadım. Kıyafetime, aldığım kilolarıma, bacaklarıma neler yazıldı ama müzikal yorumlar yok denecek kadar azdı. En büyük fark işte bu anlayış. Kimse bunu yanlış anlamasın, gerçekler bunlar. Ama hâlâ buradasınız, alıştınız. Alıştığınızı sevdiniz mi? Sevmedim, yalnızca alıştım. Konuşmak istemediğim konuları konuşmuyorum. Biri bana bunları sorduğunda da belli bir saygı içinde cevap vermeye çalışıyorum. nanmasanız da bunu yapmanız gerekiyor. “Cevap vermeden cevap vermeyi” öğrendim artık. Çünkü sistem böyle yürüyor, onunla mücadele etmek mümkün değil. “Aşk Kaç Beden Giyer?” yeni albümünüz. Nedir hikâyesi? Bir şeyler yaşamalıyım ki müzik yapabileyim. Acı çekmekten bahsetmiyorum. Tecrübe olmadan bir şey üretemezsiniz. Hem yeniyi denemeyi seviyorum. Alışkanlıklar bazen demir atmak gibi olduğu için sizi olduğunuz yerde tutuyor. Bu albüm de bu anlayışın ürünü. Bazı vokal kayıtları dışında tüm mesaisi yurtdışında yapıldı. Her saniyesinde işin mutfağındaydım. Miksleri kavga ederek H oluşturdum. Çünkü istediğimi duymayınca huysuz oluyorum ve hırçınlaşıyorum. Bu albüm şu an için yapabileceğim en iyi ve kaliteli çalışmaydı. 2005 yılındaki ilk çalışmalarınız dünya müziği ve pop müzik anlamında daha doyurucu, dinlenebilir ve Z güçlüydü. Sonra buranın popuna döndünüz. Bu haklı bir eleştiri mi? Evet, öyle bir dönem oldu ama bu albümde oradan çıktığımı düşünüyorum. Sürekli yolumu arıyorum, yeni şeyler deniyorum, farklı ve yanlış yollara da girebiliyorum. Aynı olmak monotonluk. Şimdi bu albüm başarılı bulunuyor, çünkü düştüğüm o yerden çıktım. nişler, çıkışlar içindir. iyi ki de yaşıyorum böyle şeyleri. Türkiye’de müzik farklı tüketiliyor. Son zamanlarda tarzlar birbirine çok benziyor ve tutan formülü sürdürüyorlar. Erkek müzisyen klipte ne yaparsa mubah, kadın bunu yapınca olay oluyor. ki yüzlü bir tavır bu. Ayrıca müzik, “eller havaya” demek ve yalnızca ekstralara gitmek demek değil. Para kazanmak elbette gerekli. Yine de kendi penceremden bakıyorum, deniyorum. Pencereniz bu mahallenin evlerinde değil. Ben cevabımı alana kadar üstüne giderim, bu anlamda iflah olmam, vazgeçmem. Biz anlamayınca sormuyoruz, belki de bu büyük bir eksiklik. Zor bir kadın mısınız? Çarpışmayı severim, zor değilim. Disiplinliyim. Zamanı elimden geldiğince iyi kullanmaya çalışıyorum. Yaptığıma, inandığıma sadığım o kadar. Geri dönüşleriniz var mı? Geri dönüşlerim fazla değil. Bazı konuklarda obsesif olabiliyorum ama o konuları seçme şansım var. Şu an da sanırım her anlamda istediğim yerdeyim. Yoğun ve amansız bir tempoda çalışıyorum. Şu nasıl, ne kadar, yaşadığımın farkında değilim. Frene basacak zamanım yok. En kötüsü çarparak durursunuz. Durup, dinlenmeye ihtiyacım olsa da sessiz dönemleri sevmiyorum, yoğun olmak iyi geliyor. Kötü şeyler olmasına izin vermeyecek kadar yoğun olmayı seviyorum. Üç gün dinlenebilirim en fazla, dördüncü gün deliririm. Ya heyecan? Hayata karşı heyecanım bitmiyor. Müzikte ise farklı. lk albümdeki heyecanı kaybetmek istemesem de artık sesimi yükseltiyorum ve albüme tamamen hâkim olmak istiyorum. leride bir gün piyano ve akustik enstrümanlarla farklı bir sahne denemek ister misiniz? Bilgisayarlı enstrümanlardan vazgeçip dingin bir canlı kayıt istiyorum. Yalnızca sesimi kullanacağım bir performans hayalim var. Hatta belki de kendi duruşumu sarsmayacak bir akustik albüm istiyorum. G Fotoğraf: VEDAT ARIK kisi birarada; The Walkmen & Twin Shadow ew York’un 2000’lere ait indie rock akımının en köklü temsilcilerinden The Walkmen, 18 Mayıs’ta ilk defa Türkiye’de sahne alacak. 2000 yılında Washington D.C.’de temelleri atılan The Walkmen, aynı lisede okuyan ve aynı çevrelerde yaşayan bir grup müzisyenin, klasik duvar piyanosu gibi vintage enstrümanlardan çıkan seslere olan ortak hayranlıkları sayesinde ortaya çıktı. Grup elemanları New York’a taşınarak daha sonra orada yükselen Britanya esintili rock camiasının bir parçası oldu. Kendilerini o dönemin garage rock gruplarından farklılaştırmak isteyen The Walkmen, ilk EP'lerini Harlem, New York’da kaydederek 2001’de yayınladı. lk konserlerini ise East Village’daki Joe’s Pub’da veren grup, şimdiye kadar son albümleri Lisbon da dâhil olmak üzere altı albüm yayımladı. The Walkmen, birçok eleştirmen tarafından U2 ve The Cure gibi efsanevi grupların geçmişine benzetilen müzik geçmişleri ve kendine has tarzlarıyla aynı dönemde çıkan birbirinin benzeri diğer indie rock oluşumlarından çok farklı bir grup. Son zamanların alternatif müzik camiasında yükselen yeni bir isim de Twin Shadow. Onlar da The Walkmen'den önce Babylon'da sahne alacak. Dominik Cumhuriyetti asıllı Brooklyn’li müzisyen George Lewis Jr.’ın projesi olan Twin Shadow, 2010 senesinde piyasaya sürülen, 80’lerin new wave dokunuşları taşıyan çıkış albümü “Forget” ile bir anda herkesin dikkatini çekmeyi başardı. Grizzly Bear N grubunun basçısı Chris Taylor’ın prodüktörlüğünde hazırlanan albüm “Forget”, özellikle kendini çok tekrarlayan alternatif müzik sahnesi için hem yenilikçi bir tarz yarattı hem de içinde taşıdığı 80’lere ait nostaljik öğelerle tanıdık bir melodiyi de müzikseverlere sunmuş oldu. Twin Shadow’un ses getiren çıkış albümündeki her parçanın kendine has ayrı bir tarzı var. Synth Pop ve Dream Pop müzik türlerini tamamen yenileyerek kendi kalibresinde oldukça başarılı ve farklı bir albüm hazırlayan Twin Shadow, aynı zamanda 2010 Ekim ayında Rolling Stone dergisi tarafından ayın grubu olarak seçilmişti. 2011 senesi içinde yurtdışındaki birçok festivalde sahne alacak Twin Shadow, yeni müzik takipçileri için Babylon’da, geçmiş ile geleceği buluşturan bir performans sergilemeye hazırlanıyor. G Twin Shadow C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle