16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hayallerinize inanacak insanlara ihtiyaç var Saadet Işıl Aksoy “21. Ankara Uluslararası Film Festivali”nde aldığı “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünün ardından şimdi de ilk kez tiyatro sahnesine çıktığı Çelik Manolyalar oyunuyla adından söz ettiriyor. Altı kadının hikâyesini anlatan oyun için “Kadın hikâyesi anlatmak, kadın oyuncular için büyük bir şans” diyor. ZUHAL AYTOLUN aadet Işıl Aksoy, “21. Ankara Uluslararası Film Festivali”nden Başka Dilde Aşk filmindeki performansıyla aldığı “En İyi Kadın Oyuncu” ödülüyle döndü. Bu heyecanına bir de ilk kez tiyatro sahnesine çıktığı Çelik Manolyalar oyununun heyecanı eklendi. Bugünler onun için farklı bir döneme işaret ediyor. Hem oyunu hem de ödülü konuşmak üzere buluştuk Aksoy'la. Anlatırken, heyecanı yüzünden, gözlerinden, ellerinden okunuyordu. Bir yanıyla epey samimi, bir yanıyla da mesafeli bir duruşu var. Bu duruşun da başkomiser baba ile emniyet müdürü annenin kızı olmanın yarattığı bir refleks olduğunu düşünüyor. Yaşamına dair soruları açık bir şekilde yanıtlıyor: “Ne yapmak S istediğimi biliyorsam, ona doğru sessizce ilerleyebilirim. Hayallerime inanacak birkaç kişi olsun yeter. O zaman terse kürek çeker gibi hissetmiyor insan.” Biz de Aksoy’a ödülünü, ilk tiyatro sahnesi heyecanını ve 9 Nisan'da vizyona girecek yeni filmi Şark Oyunları'nı sorduk. İlk kez bir tiyatro oyunuyla sahnedesiniz. Bu anlamda oyunun nasıl bir yeri var sizde? Geçen yıl Dot’ta “Vur Yağmala Yeniden” oyunlarından birinde kısa bir rolüm olmuştu. Ancak bu, ilk defa baştan sona performans sergilediğim bir oyun. Teklif geldiğinde tedirginlik yaşamadım değil. Çekincelerim vardı. Ancak şimdi mutluyum. Benim için çok önemli bir tecrübe. Evet, oyunculuk her yerde oyunculuktur. Ancak tiyatro sahnesi ve oyunun prova süreci ile ne kadar yol katettiğinizi görebiliyorsunuz. Oyunun metnini de çok sevdim. Çünkü kadın hikâyesi anlatmak, kadın oyuncular için büyük bir şans. Kadın hikâyeleri çok çıkmıyor, ne tiyatroda ne de sinemada. Oyun, altı kadının hikâyesini anlatıyor. Tıpkı adındaki gibi çelik gibi güçlü kadınları sahneye taşıyor. Peki nasıl bir kadın direncinden söz ediyoruz? Çelik gibi sağlam durup, içten içe manolya gibi solan kadınların hikâyesi bu. Kadınlar kimi zaman dışarıya direnç göstermeye çalışırken, aslında içeriden bir şeyleri de yeniyor. Oyundaki kadınlar evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış. Hepsinin ayrı kaybetmişlikleri var. Ama benim karakterim Shelby, hayatının onlardan çok daha farklı olacağına inanıyor. Bir yandan da onların bulunduğu noktaya gidiyor farkında olmadan. Bu bence çok trajik. Genelde küçük yerlerde böyledir. Herkesin hayatı aslında hasbelkader çizilmiştir. Çizilmiş hayatın dışına çıkmak sizi toplumun ayrıkotu haline getirir. Ya çizilmiş yolu izlersin, ya da her şeyin farklı olacağına dair umudunu taşırsın. Peki ya siz böyle bir durumda, “benim yolum kendime” mi dersiniz? Hiçbir zaman ailede başkaldıran bir çocuk olmadım. Ben hep şuna inanırım. Ne yapmak istediğimi biliyorsam, bir hayalim varsa, onu ben bilsem yeter. Herkesin bilmesine gerek yok. Sessizce ilerleyebilirim. Ben inanınca etrafımdakiler de inanır. Yanınızda birkaç kişi olsun yeter. Çünkü hayatta hayal ettiğiniz şeylere inanacak insanlara ihtiyaç var. O zaman terse kürek çeker gibi hissetmiyor insan. Her yaşın ayrı bir tadı vardır mutlaka. Siz 26 yaşındasınız. Kendinize baktığınızda nasıl bir kadın görüyorsunuz? Dünyada pek çok rock star 27 yaşında intihar etmiş. Derler ya 27 yaş sendromu vardır diye. Buhranlı yaş diye bahsedilir. Ben de 27’ye çok yaklaştım. Galiba garip bir dönem yaşıyorum. Bugüne kadar öğrendiğim, öğretilen her şeyi silip, yeni bir şey oluşturamadığım bir dönemden geçiyorum. Çünkü yaşadığınız toplum sizden hep bir şeyler bekliyor. Okula başla, üniversiteyi kazan, erkeksen askere git, işini eline al, evlen, çocuk yap… Kimi zaman bizzat söylenmiyor bile olsa çevrenizde bu eşiklerin yaptırımını hissediyorsunuz. Ben bundan bir yıl sonra nerede olacağımı bilmiyorum ve bunu farkında olarak yaşıyorum. Bu mutlu ediyor beni, çünkü hayat böyle. Bir şeyler iyi de gidebilir, kötü de. İniş çıkışlar hep vardır. Bu gidip gelmelerin, sorgulamaların, iniş çıkışların, ruh hali olarak hepsinin güzel olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda korkularınız da ortadan kalkıyor o zaman. Mesleki anlamda evet. Ben bu işi seviyorum ve hayatım boyunca oyunculuk yapmak istiyorum. Ama varoluşum ya da beni tanımlayan tek şey bu olamaz. Çünkü varoluşum bununla bağlantılı değil. Şimdi yapmam gerekse çok farklı mesleklerde de çalışabilirim. İyi ya da kötü olduğu için değil. Orada da kendime mutlu olacak bir şey bulabileceğim için. Yapmayı istediğiniz bir şey, kendinizi görmek istediğiniz bir kare var mı? Bir oyuncu olarak hayalini kurduğum şey, başka coğrafyalarda başka geçmişlerden insanlarla iş yapmak. Bu İran olur, Amerika, Bulgaristan, İngiltere ya da Fransa olur. Alan ne kadar genişlerse oynayacağınız rol de o kadar artar, beslenir, büyür. Hayatımı bu şekilde idame ettirebileceğim bir noktaya gelmeyi çok isterim. G Egolar beni korkutuyor Başka Dilde Aşk filmi size En İyi Kadın Oyuncu ödülünü getirdi. Sizin için ne ifade ediyor bu ödül? Çok mutlu oldum. Sanırım ödülün en güzel yanı, bir sonra yapacağınız işte size cesaret vermesi. Diğer yandan dengeler iyi kurulmazsa ödülün insanı durduran bir şey olma ihtimali de var. “Bu işi iyi yapıyorum” güveni beni çok korkutur. Bu size engel bile olabilir. O yüzden dengeyi iyi oturtmak gerekir. Sürekli kendime bir şeyleri hatırlatıyorum. Ego şişkinliğine dönüşüp, onun farkında olmamak beni en çok korkutan şey. Şark Oyunları filminiz de vizyona giriyor. Sizce bu filmi özel kılan nedir? Biraz filmden söz eder misiniz? İsveçBulgar ortak yapımı bir film. Bir heykeltıraşın hikâyesini anlatıyor. Filmde Türkiye’de yaşayan ve Sofya’ya gezmeye giden bir Türk ailenin kızını canlandırıyorum. İlk olarak Cannes’da gösterildi, şimdi de Fransa’da vizyonda. İyi ki yaptım dediğim bir iş bu. Çünkü alıştığımız tarzda bir hikâye ve film değil. Kişisel bir hikâye olmasına rağmen politik tarafı da var. Çünkü Bulgaristan’da AB’ye sonradan giren ülkelerdeki gibi bir değişim yaşanıyor. Komünizmden yeni çıkmış bir ülkeyken, kapitalizmin dibine kadar yaşandığı bir ülke oldu. Bunun da gençler üzerinde etkisi büyük.Kimi zaman yerel hikâyeler çok da evrensel hikâyelerdir. Bulgaristan’da yaşananları Türkiye’de de bir karbon kopya gibi görebilirsiniz. İsimler, tarihler değişiyor, yaşananlar aynı. G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle