02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

25 NİSAN 2010 / SAYI 1257 11 Nalbur, manav, bakkal, tesisatçı; yaşadıkları yer hakkında ne kadar söz sahibidir? Kuzguncuklu yazar Hanna Rutishauser’in yüreklendirdiği Kuzguncuk esnafı kendi mahallelerini ve hikâyelerini SELÇUK EREZ İktidara geldiğimde... kullarda her sabah çocuklara “Türk’ümdoğruyumçalışkanım”dan sonra Cyrano de Bergérac’ın şu pasajını yüksek sesle okutacağım: “ Ne yapmak gerek peki? Sağlam bir arka mı bulmalıyım? Onu mu bellemeliyim? Bir ağaç gövdesine dolanan sarmaşık gibi Önünde eğilerek efendimiz sanmak mı? Bilek gücü yerine dolanla tırmanmak mı? İstemem! Herkesin yaptığı şeyleri mi yapmalıyım?.. Sonradan görmelere övgüler mi yazmalıyım? Bir bakanın yüzünü güldürmek için biraz şaklabanlık edip, Taklalar mı atmalıyım? İstemem! Eksik olsun!..” Niye mi? Çeşitli nedenleri var… Bunlardan biri, Cyrano’yu Edmond Rostand’dan böyle güzel çevirmiş olan Sabri Esat Sivavuşgil gibi bir edebiyatçımızın bu dünyaya gelip geçtiğini bilmelerini istememdir. “Çocuklarımıza, bu tiradı neden okutuyorsun?” diye soracak olan annelere ve babalara, “Bunu, estetik cerrahinin olumsuz etkilerini kavrayın” diye söyletiyorum!” diyeceğim. “Çünkü 17 yy’da estetik cerrahlar varolsalardı Cyrano’nun burnu öyle uzun kalmaz ve o, burnundan kaynaklanan ezikliğinin yokluğunda böyle güzel sözler söyleyemezdi...” diyeceğim. Böylece Cyrano de Bergérac’ın aslında sadece bir oyun kahramanı olmayıp O Nükte Onat Dilber ve Hanna Rutishauser. Fotoğraflar: Vedat Arık anlatıyor... Kuzguncuk’un esnaf hikâyeleri DENİZ ÜLKÜTEKİN uyursunlar Efendim, Kuzguncuk'taki bir çalışma yaşamı öyküsü. Projenin sahibi araştırmacıyazar Hanna Rutishauser Kuzguncuk’taki mahallesinde çok sevdiği Dursun Bey’in bakkalı kapanınca “yazık keşke bir sürü fotoğraf çektirseydik” diyerek alışveriş yaptığı esnafın fotoğraflarını çekmeye koyulmuş. Fakat “ne yapacaksın ki fotoğrafları” sorusu sıklaşınca esnafın hatıralarını da paylaşması gerektiğini düşünmüş. Çevredekilerin öykülerini toplamaya başlamış, ilk toplantıyı üç esnafın öyküleriyle yapmışlar, birkaç hafta sonra bir toplantı daha yapacaklar. Hanna 14 yıldır Kuzguncuk’ta yaşıyor. Kendisi İsviçreli, Türkiye’ye yerleşmeye karar verdiğinde Kuzguncuk’la ilgili övgüler duymuş. “Orası çok değişiktir, hep sanatçılar yaşar.” Fakat yerleştikten sonra duyduklarıyla gördükleri birbirini pek tutmamış. “Benim gördüğümse çoğunlukla kırsaldan gelen insanlardı. Bir şekilde Anadolu’lulaşan bir mahalleydi” diyor. Ancak Hanna’nın semte gelmesi aynı zamanda “aslında o taraflara kaçmak lazım” noktasında birleşen kentin elit kitlesinin Kuzguncuk’u işgal altına almaya hazırlandığı döneme denk düşüyor. Hanna Kuzguncuk hakkında konuşurken “biz” diyebiliyor. Belki o da bahsettiği kitleyle birlikte gelenlerden ama semtle ilişkisi diğerleri gibi gelişmemiş. “Aslında mahalleli, bir yandan çok tehlikeli bir kavram, çünkü insan küçük bir alana kapanıyor ama mahalleye bağlanmak aynı zamanda kente bağlanmak demek. Yani kentli olmanın bir halidir.” Yeni bir mahalleye yerleştiğinizde kaçınılmazdır, ilk iletişiminizi esnafla kurarsınız. Esnaf derken küçük esnaf tabii. Bu da demek oluyor ki esnaf bir mahalle içindeki sosyal iletişimi sağlayan en önemli zümre. Hanna da bunun farkında. “Konuşmak istediğim iki konu vardı. Biri Kuzguncuk, insanlara tarih açısından bir şeyler sunabilmek. Esnafın çoğu beni mahçup etti. Diğeri de iş; ama ekonomik olarak değil. Meşguliyet, uzmanlık ve kendini işle özdeşleştirmekle ilgili.” Hanna iş konusunda tahmin ettiği cevapları alamamış. Bazı esnaf için işin en güzel yanı insanlarla kurdukları iletişimmiş. “‘Bundan başka bir iş yapmak istemem’ diye bir durum herkes için söz konusu değildi” diyor. HAS NALBUR: Çimentoyu da, boya tenekelerini de sırtımda taşıdım akin bir başlangıçtı. Kalabalık yoktu burada. Yıl 1989. O zaman gayrimüslim çoktu, komşuluk da çok iyiydi. Benim burada nalbur olarak çalıştığım on bir senede gayrimüslimlerde yaşlanan da ölen de çok oldu. Dükkân daha önce sık sık el değiştirmişti, ben dördüncü sahibiydim, bana dediler: “Bakalım sen de ne kadar dayanacaksın! Devam ettiremezsin!” İlkönce cebimden ilave ettim, doldurdum dükkânı. Kolay değildi ilk yıllar. Kendi işim artık, daha da zor. Saat altıda kalk, oradan Tahtakale’ye git, toptancılardan alışveriş yap. Çok çalıştım, sekiz sene sırtımda taşıdım her şeyi, çimentoyu da sırtımda taşıdım. Ama en büyük sorun marketler. Çok taksit yapıyorlar, malları kapıya kadar getiriyorlar. Galiba küçük esnaf kalmayacak. Yine de işimi çok seviyorum. G B 16191655 yılları arasında yaşamış bir yazar olduğunu da öğrenmiş olacaklar. Alfabe kitaplarının son yapraklarına da Erich Kaestner’in Behçet Necatigil tarafından çevrilmiş “Politika Dışındakileri Kutlama” şiirini büyük harflerle bastıracak ve bunun, okumasını öğrenen çocukların ilk ezberleyecekleri şiir olmasını sağlayacağım: Ne çıktı, ne de çıkar sesiniz / Diledikleri gibi yapsınlar, dersiniz. Olur mu devletin işine karışmak? / Siz oturun, bekleyin o kadar! Sanki bir dişçidir başucunuzda kader / Sizin ödeviniz de ağzınızı açmak.. Sonra, bu şiiri güzel okuyan çocuklara Nâzım’ın bir şiirinin kazılmış olduğu bronz bir plaket hediye edeceğim: Annelerin ninnilerinden / spikerin okuduğu habere kadar / yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı / anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık / anlamak gideni ve gelmekte olanı. Daha sonra ne mi olacak? Sırası geldiğinde muhalefeti bastırıp, beni eleştireni hapsedip iktidarda kalmaya çalışmayacağım; çünkü ben iktidardayken kimsenin hakkını yemeyecek ve hiçbir şey çalmayacağım. Bir daha iktidara gelmesem de fark etmeyecek: Çünkü bu şiirleri içine sindirecek çocuklarımızı siz artık kandıramayacaksınız! G [email protected] S Espirisentır Misafir şair Hangi yaprak Serçeleri görünce Pır pır olmak istemez ki? *** Ortada yok Serçe çocuklarım: Kalbim öyle darmadağın... *** Gizlenin siz: “Güle güle uçun...” Demiyorum bugün ben de! *** Herhalde Kuşlardan biri ki Kulaklarım böyle çınladı... Adil İzci (Haiku’ş) Nükte Onat Dilber, 13 yıldır Kuzguncuk’ta esnaf. “Limonluk’u yeni açtığım yıllardı, bir doğum günü partisi vermiştik. Gece eve dönerken çok yorgundum, taksiye bindim ve tek kelime konuşmak istemiyordum, aradan yarım saat filan geçti, şoföre ‘Ben size yolu tarif ettim mi’ diye sordum. Yanıtı ‘Hayır ama zaten nerede oturduğunuzu biliyorum’ oldu, anladım ki burada insana bir şey olmaz.” Ailesinin Marmaris’te hayal kırıklığıyla biten kafe açma girişimi sırasında mutfak işini öğrenip Kuzguncuk’ta esnaflığa başlamış. “Başlarda mesafe koyuyordum ama artık burası bir parçam haline geldi. Hemen her gün aynı insanlar gelip yemek yiyorlar.” Elbette her gün görülen insanlarla bir süre sonra arkadaş olunuyor. Nasıl ki esnaf için müşteri memnuniyeti varsa, Kuzguncuk'ta esnafı kırmamak da önemli. “Geçenlerde devamlı müşterilerimden biri ‘ya kusura bakma canım çok mantı çekti, gidip karşıdaki dükkânda yedim’ dedi.” G Maskeli balo Yüzünü şeytan görsün! Aşkolsun.. Fotosentır Off the record Dişlerimin yoğunluğu nedeniyle ısıramadım kusura bakma.. Takma dişine.. değmez.. Topus Düdüksüz bir hakemle topsuz futbolcu mutlu bir çifttir. Foto: Mehmet Ünal MERCAN MANAV: Güzel domates buldun mu, satmak bile istemiyorsun K G Gerçeğe boyun eğmek zorunda kalmadıkça zihinsel aktivite kolaydır. G Kesinlik, genellikle bir yanılsamadır. Misafir çizer: Akdağ Saydut C M Y B C MY B uzguncuk başka bir yer. İnsanların muhabeti beni bağladı buraya. Burası sıcak, kibar bir yer, diyaloğu da iyi. İstanbul’un diğer semtlerinde insanlar birbirlerine karşı daha mesafeli. Biri ölürse, alt kattaki komşunun haberi bile olmuyor. Burada herkes geliyor cenazeye. Bu az da olsa bağımlılık yapıyor. Halen Tuzla’da akrabalarımız var, onlara gidiyoruz bazen ama orada kalmayı hiç istemiyorum. “Bir an önce Kuzguncuk’a dönelim” diyorum. Buraya alıştım, değiştim bile. Kuzguncuk beni değiştirdi. Elimde iyi mal varsa, pek satmak istemiyorum. Bir daha bulabilecek miyim acaba, diye düşünüyorum. Bunun için hiç de müşteriyi teşvik etmiyorum, “iki kilo al, üç kilo al, şundan da al, bundan da” falan. Kuzguncuklu lokantalar buradan mal alıyor, bu bir şans. Her yerde yok böyle. Onlara özel fiyata veriyorum. Tabii onlar daha büyük miktarda ve daha düzenli mal alıyor. Müşteriyle ilişkimiz de başka bir olay. Müşteri hep haklı, sen hep haksızsın. Yoksa elinden gider, kaçar. Karpuz kabak mı çıktı, güler yüzlü kabul ediyorsun bunu. İncinmeden, kendi zararına olsa bile. Aynı şey veresiye defteri: Ne zaman vereceğini belli etmeden yazdırıyor müşteri. Sen de yazıyorsun. G Petşop Bir kelime bir işlem Toplum: Ayyyrııll! Ekonomi: Götüüürrr! Sahibinin sesi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle