02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tarihe resimle bakmak Rezan Has Müzesi’nin 2007’den beri düzenlediği koleksiyon sergileri, “Türk Resim Sanatının Bir Asırlık Öyküsü II” ile devam ediyor. Türk resim sanatına farklı örnekler eşliğinde yeni bir bakış açısı sunmayı hedefleyen sergi, aynı zamanda uzun yılların çabasıyla bir araya getirilmiş özel bir koleksiyonun da öyküsünü anlatıyor. ZUHAL AYTOLUN ezan Has Müzesi, Türk resim sanatının öyküsünü anlatmaya AhuCan Has Koleksiyonu ile devam ediyor. HSBC Bank AŞ’nin desteği ile gerçekleşen ve 30 Nisan’a dek sanatseverlerin ziyaretine açık olan “Türk Resim Sanatının Bir Asırlık Öyküsü II, Yüzyılın Tablosu” sergisi, sadece klasik Türk ressamlarının eserlerini değil, 19. yüzyılda bu toprakları ziyaret etmiş olan Avrupalı sanatçıların ve günümüz modern Türk resim ustalarının eserlerini de taşıyor. Rezan Has Müzesi, serginin yanı sıra hazırladığı katalogla da resim sanatının asırlık öyküsüne doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Koleksiyon yaklaşık 30 yıllık bir geçmişe sahip. Can Has, katalogtaki önsözünde “Topladığımız eserlerin kimi zaman sanatçıları, kimi zaman belgesel nitelikleri, bazen hikâyeleri, bazen de kompozisyon olarak sıra dışı olmaları seçimimizde etkili oldu. Koleksiyonumuzun gelişip, olgunlaştığını, resim sanatımızın gelişim sürecini olabildiğince kapsamlı bir şekilde anlatır bir konuma eriştiğini düşündüğümüzde sergiyi açmaya karar verdik. Katalog da eserler için bir referans kaynağı olarak tasarlandı” diyor. Sergide, Oryantalist dönemden başlayarak günümüze kadar farklı ressamların, dönemin sosyo kültürel, ekonomik yapısını işledikleri eserler bir araya geliyor. Gündelik yaşam ve mimarinin yansıtıldığı bu eserler sayesinde, Türk resim sanatının gelişimine şahit olurken aynı zamanda bir tür tarih okuması olan sergi ile Türkiye’de modernizmin gelişiminin, resim sanatı bağlamında değerlendirilmesi amaçlanıyor. Koleksiyonda, Fausto Zonaro, Alberto Pasini, Fabiust Brest gibi 3 2 R 4 oryantalist ressamlardan; Osman Hamdi, Şeker Ahmet, Halil Paşa, Mahmut Cuda ve Feyhaman Duran gibi Türk Resim Sanatı’nın önemli isimleri ile çağdaş ressamlardan Erol Akyavaş, Burhan Doğançay ve Kemal Önsoy gibi sanatçıların en iyi eserlerinden örnekler yer alıyor. Seçilmiş 100 özel eserin iki 1 1. Osman Hamdi Bey (Çarşaflanan Kadınlar, 1891, detay) 2. Achille Beltrame 3. Mahmut Cuda (Sara, 1929) 4. İzzet Ziya (Sahilde Uzanan Kadınlar, 1923) ayrı salonda teşhir edileceği sergide oryantalistlerden, ilk Türk empresyonistlerine, D Grubu ressamlardan, günümüze; Türk resim sanatının önemli eserlerini birarada görmek mümkün. Ayrıca Türk resim sanatının en önemli natürmort ustası sayılan Süleyman Seyyid’in bir yapıtının eksikliğine de İbrahim İper, kendi koleksiyonundan katkı sağlayarak destek olmuş. Prof. Dr. Kıymet Giray, Türk resminin bir asırlık öyküsü değerlendirmesini, özellikle yıllar, yollar ve izler üzerine kurmuş. Giray, giriş yazısında Osmanlı ressamlarının ellerine fırçalarını alıp resimler yapmaya başlamalarının üzerinden bir buçuk asra yakın zaman geçtiğinden söz ediyor: “‘Ressam’ yetiştiren sistemin resmi olarak kabulüyse 126 yıl öncesine tarihlenmektedir. Bir insan ömrü için uzun olsa da, bir sanat dalının gelişimi açısından düşünüldüğünde çok kısadır.” Sergide ve katalogda resim sanatının Osmanlı İmparatorluğu’nda sarayın isteği doğrultusunda sanat dalları arasına katılmasından, 19. yüzyılın sonlarında yapılan resimler ve heykellere, askeri okullarda yetişen genç ressamlara, kadın ressamların sürece dahil oluşuna kadar gelişimi izlemek mümkün. 191128 yıllarında Türk resim sanatındaki kökten değişimin ilk adımları, 1920’li yılların ortasında tanışılan modernizm hareketi ve bu kavramın ortaya çıkışıyla birlikte avantgarde, öncü atılım, yenilik kavramlarının farkına varılması, Avrupa resim sanatıyla etkileşimler görülebilir. Cumhuriyet’in 10 yılını tamamladığında sanatın ve kültürün bir devlet politikası olarak güdümlenişinin ardından yaşanan gelişmelerle beraber de “Türk Resim sanatının bir asırlık öyküsü içinde açılan yollardan geçen sanatçılar, kronolojik sistem içinde gelişimlerini tamamlarken, izler, izmler üzerinden geçerek günümüze kadar uzanan resim tarihimize yapıtlarıyla yeni aşamalar kazandırmaya çabalarlar” diyor Prof. Dr. Giray. Bir asırlık öyküyü, elbette bir yazıya sığdırmak zor. O yüzden sergi 30 Nisan’a dek Rezan Has Müzesi’nde mutlaka görülmeli. Katolog ise önemli bir arşiv niteliğinde. G Seramik sanatçısı Gül Erali’den “Çılgın Tanrıçalar” sergisi Bu Tanrıçalar çılgın... ESRA AÇIKGÖZ D oğurganlığın ve bereketin simgeleri onlar, Tanrıçalar. Seramik sanatçısı Gül Erali, şimdi onları başka bir duyguyla sunuyor bize. “Çılgın Tanrıçalar” sorumluluk ve zorunluluklarından uzak, bu sefer sadece izliyor. Görmek isteyenler için sergi, 6 Ocak 6 Şubat’ta Hobi Sanat Galerisi’nde. Ama önce, Avusturya, Romanya, Türkiye gibi pek çok ülkede sergi açan Gül Erali anlatıyor. Anadolu’nun yüzyıllar boyunca kutsallık atfedilen Tanrıçaları üzerine bir sergi yapma fikri nereden çıktı? Viyana Sanat Tarihi Müzesi ve Avusturya Arkeoloji Enstitüsü yetkilileri, 2002’de Viyana’da sergilenecek “The Artemis of Ephesus” adlı sergi konseptine, Anadolu topraklarından gelen bir seramik sanatçısı olarak kişisel bir sergi ile katılmamı teklif etti. Böylece Ana Tanrıçalarla yakınlaşmam başladı. “Toprağın Tanrıçaları” sergimde Anadolu’nun köklü tarihine dikkat çekerek, doğanın ve toprağın özelliği olan doğurganlık ve bereketi Ana Tanrıça ile kadında simgeleyerek anlatmaya çalıştım. Tanrıçalarım o sergiden beri benle. Bu sergimde onlara farklı imajlar yükledim. Toprakla yolculukları sırasında değişime uğratarak, bizlerden biri gibi yaşamımıza kattım. Ana Tanrıçaların, yaşamdaki her olayı içlerinde barındırdığını, bu gizemli gücün antik kültürlerde onlara yüklenen farklı karakterler, işlevler ve sorumluluklardan kaynaklandığını görerek, kadının iç dünyasının karışıklığını, duygusallıkla acımasızlık, kırılganlıkla güçlülük, bütün bu zıtlıkları aynı bedende barındırmak zorunda kalmasını Ana Tanrıçalarda bütünleştirmek istedim. Tanrıçalarınızı çıldırtan, çılgınlaştıran ne? Bin yılların yorgunluğu, son yüzyılda yaşananları algılayamamaları ve dolayısıyla bu olaylara müdahale edememeleri. Bin yıllarca süren, insanlarla uğraşmanın yorgunluğunun yükünü üzerlerinden alarak onları mitolojik rollerinden arındırıp, rahatlatmak, özgürleştirmek istedim. Yeryüzünün kargaşasına dahil olmadan, olaylara müdahale etmek zorunda kalmadan, yaşanan trajikomik olayları sadece izleyerek bile çıldırmanın aşamasına gelinebileceğini vurgulamak istedim. Tanrıçalarınız alışılageldik formların dışında, sanki gülümsüyorlar ve bakanı da gülümsetiyorlar. Nedir onlara bu “mizah”i duyguyu yükleyen? Engelleyemediğimiz, istenmeyen olaylara gülümseyerek, hatta onlarla alay ederek katlanma gücünün ve sorumluluklardan kurtularak özgürleşmenin verdiği rahatlığın gülümsemesi. Niye ilk serginiz bittikten sonra da Tanrıçaların peşini bırakmadınız? Ana Tanrıça kültünde, evren yaşayan ve kutsal bir varlık olarak kabul edilir; insanlık, yeryüzü ve yaşam onun çocuklarıdır. Bu kozmik ağ içinde, her şey birbiriyle ilintilidir; yeryüzü ile yıldızlar, insanlar ile doğa, doğum ile ölüm arasında birlik vardır ve bunların tümü Ana Tanrıçanın kişiliğinde somutlanır. Eski yaratılış mitosları ile birlikte kadının pek çok kültürde kutsanıp yüceltilmesi, saygınlığı, olaylara yön verebilme yetisi, doğurganlık ve bereket özelliği, güzelliği, cinselliği, şefkati, hırsı, kavgayı, önderliği, kurnazlığı içlerinde barındırmaları, kuvvet ve içsel gücün, emniyet duygusu ve huzurun, şiddet ve insafın maddeye dönüşümü ve bu tanrıçaların simgeledikleri özelliklerden oluşan bir dünya, bana son derece gizemli ve etkileyici geliyor. G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle