26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

30 AĞUSTOS 2009 / SAYI 1223 7 DÜNYALI YAZILAR Önce biz eğlendik sonra da dinleyiciler... The Revolters, dört kişilik bir grup. “Indie” müziğin Türkiye’deki önemli temsilcilerinden biri. Yurtdışında da tanınıyorlar, hatta daha yakından. Londra’da yaptıkları kayıtları, eylülde piyasaya çıkacak. Asıl istekleri, kendilerini sahnede dinletmek... KARL ERTUNÇ / PATRICK SHORTT önceleri cover olarak algılıyordu. Çaldığımız cover oranı şu anda yüzde 10. İngiltere’de yeni grupların kendi bestelerini barda çalması dinleyiciye normal gelir. Mesela Babyshambles, The Strokes, Kings of Leon gibi gruplar bunu yaptı. Berkan: Globalleşmeyle Türk dinleyicisi de dışarıya açılmaya başladı. Biz tam burada devreye giriyoruz. Türk öğelerini barındırmıyoruz ve işin püf noktası, Türk dinleyicisinin bunu sahiplenmesi. İbrahim: Konserlerimizde başta çok zorluk çektik. Buradaki yabancılar çok iyi eğleniyor, bizimkiler bir şey ifade tutmadık, önemli olan yaptığımızdan keyif almamız, öncelik bu. Paddy: Her biriniz gruba kendi tarzınızı da katıyorsunuz. Gruba, kim ne tarz farklı etkileşimler getiriyor? Berkan: Ben synthesizer çalıyorum ve elektronik müziği seviyorum. Bu, müziğimizi daha zengin yapıyor. Serhat: Müziğe 14 yaşında Nirvana dinleyerek başladım. Aldığım ilk albüm Nirvana’nın Never Mind albümüydü. 99’da glam ve 80’lerdeki Los Angeles tarzı heavy metal’le ilgilenmeye başladım. Guns ’N Roses ve Skid Row gibi gruplara tapıyordum. O dönemde cover çalan bir gruba katılıp şarkı söylemeye başladım. müzik indirmenin müziği olumsuz etkilediğini, yeni müzisyenlere fırsat tanımadığını ileri sürüyor... Serhat: Yapımcılar eskisi gibi kontrolü elinde tutamıyor. Eskiden grupları müzik şirketleri kontrol eder, gruplara ne yapıp ne yapmamalarını söyler, istediklerini yapan grupları kabul ederdi. Şimdi, 70’ler ve 80’lerdeki güç artık onlarda değil. Internet bunu değiştirdi. Evinde müzik yapıp internette yayımlayabilen üç dört kişi plak şirketi olmadan dünyadaki birçok büyük müzik festivalinde izleyiciye ulaşabiliyor. Gruplar çok sayıda izleyiciye ulaşınca, büyük şirketler de grupların peşinden koşmaya başladı. 87 yıl önce bugün... ZÜLAL KALKANDELEN ugün 30 Ağustos Zafer Bayramı... Günün anlamı üzerinde her zamankinden daha fazla durup düşünmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz. Nedir 30 Ağustos? 26 Ağustos’ta Mustafa Kemal’in başkomutanlığında başlayan meydan savaşının, 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da zaferle sonuçlandığı gündür... 87 yıl önce emperyalist güçlere karşı verilen savaşın kazanılıp, ulusal bağımsızlığın kurtarıldığı gündür... Atatürk’ün Nutuk’ta yer alan ifadesiyle, “Türk ulusunun özgürlük ve bağımsızlık düşüncesinin ölümsüz bir abidesi” olarak tarihe geçen gündür... 2009 Türkiyesi’nde “Türk” kavramına farklı ve ayrıştırıcı anlamlar yüklendiği bir sırada, 30 Ağustos’un önemini konuşmak fayda sağlar mı? Aklımız başımızdaysa sağlamalı... B T he Revolters, Türkiye’de yeni gelişmeye başlayan “indie” müziğin önde gelen gruplarından biri. Vokal/gitarda Serhat Erman, geri vokal/gitar ve synthesizer’da Berkan Tomay, basta İbrahim Kent ve bateride Murat Şahin’den oluşuyor. “Step by Step” adlı parçaları Türkiye ve uluslararası radyolarda çok kez çalındı; İngiltere’de indie grupların şarkılarını bir araya toplayan bir indie compilation albümünde yer aldı. Grubun Londra’da Way Studios’ta yaptığı kayıtlar ise EP SAHNEMİZE GÜVENİYORUZ Karl: Yurtdışında hatırı sayılır bir hayran kitleniz var... Murat: Bizi çekici kılan biraz da Türk olmamız. MySpace’te şöyle sorular geliyor: “İstanbul’u şaka olsun diye mi yazdınız?” Çok ilginç, çoğu insan Türk olduğumuza ve İstanbul’da bu müziği yaptığımıza inanmıyor. MySpace’teki arkadaşlarımızın yüzde 80’i yabancı. Onlara canlı olarak da ulaşmak, yurtdışındaki festivallerde çalmak istiyoruz; çünkü biz bir sahne grubuyuz, canlı performansımıza çok güveniyoruz. Paddy: Önyargılar ve tarihsel DoğuBatı ayrımı görüşü doğrultusunda, Türkiye dışından siz İslam dünyasının bir parçası olarak görülüyorsunuz. Gençler arasında yayılan bu yeni rock akımı benzer ülkelerde de oluyor mu? Berkan: Bu kartopuna benzetilebilir. Birilerinin bir şeyleri değiştirmek için küçük de olsa adımlar atması gerekir. Değişim bu şekilde olur. Bir süre sonra bu bahsettiğiniz tutucu görüş yok olacak belki de... Murat: Biz tamamen evrensel bir şey yapmaya çalıştık, İngilizce müzik yapmak büyük cesaret Türkiye’de, bunun üstüne gittik ve başarılı olduk. Bunu radikal bir karar olarak düşünebiliriz. Berkan: 70’lerdeki punk akımı yoksul ya da ezilmiş bir kesimin başkaldırışı olarak adlandırılabilir ancak şu andaki dünya düzenine bakarsak kontrolü elinde tutan bir dünyaya karşı kontrolü eline alamamış bir dünyanın başkaldırışını görürüz. Bunu sen Doğu’sun, sen Batı’sın diye ayırmak yanlış. İngilizce, Almanca, Türkçe olması önemli değil; herkesin anlaması, ortak paydada buluşabilmesi, kendine sınırlar çizmemesi önemli olan. G The Revolters’ın video kliplerini www.myspace.com/kertunc sayfasında izleyebilir, müziğini www.myspace. com/therevolters sayfasından ücretsiz olarak indirebilirsiniz. *** Irk, etnik köken, dil, din, farkı gözetmeden, bu topraklarda yaşayan herkesin, bir ulusa ait olma bilincini hissetmesi gereken bir gündür 30 Ağustos. Kutlanmalı, anlamı vurgulanmalı ve tarihi önemi gelecek kuşaklara anlatılmalıdır. Oysa bunun tam tersi gelişmelere sahne oluyor Türkiye... Ders kitaplarından Atatürk ve ulusal değerlerin silinmeye çalışıldığı günleri yaşıyoruz. “Nutuk”un suç unsuru sayıldığı, Atatürkçü görüşleri savunan laik insanların hapse atıldığı bir korku imparatorluğuna dönüştü ülke... İş öyle boyutlara vardı ki, kimileri Atatürk’ü hatırlatacak her şeyden uzak durur oldu... Örneğin, medyaya yansıyan haberlere göre, Tarsus’un Çamlıyayla beldesinde 12 yıldır düzenlenen 30 Ağustos Zafer Bayramı Şöleni, bu yıl ve gelecek yıl yapılmayacakmış... Çünkü Tarsus, Çamlıyayla, Sebil belediye başkanları, MHP Çamlıyayla İlçe Başkanı ile bir toplantı yapmış ve şölenin 2011’e kadar yapılmamasına karar verilmiş... Nedeni ise oldukça ilginç: 30 Ağustos, iki yıl boyunca Ramazan’a denk geliyormuş. Tarsus Belediye Başkanı, bunun doğuracağı sıkıntıyı düşünerek erteleme kararı aldıklarını açıklamış... *** Ramazan, ne zamandan beri Zafer Bayramı’nın kutlanmasına engel oluyor? Laik bir devletin temsilcileri ne zamandan beri böyle açıklamalar yapabiliyor? Ne zamandan beri bu hale geldiğimiz açık... Nereye doğru gittiğimiz de belli... Bu durumda, 30 Ağustos’un ne demek olduğunu unutanlara, Mustafa Kemal’in TBMM Başkanı ve Başkomutan sıfatıyla 5 Eylül 1922’de Bakanlar Kurulu Başkanlığı’na yazdığı şu telgrafı hatırlatmakta yarar var: “Anadolu’daki Yunan ordusu kesin olarak yenilgiye uğratılmıştır. Yunan ordusunun artık yeniden ciddi bir direnişte bulunmasına ihtimal yoktur. Anadolu için herhangi bir görüşmeye gerek kalmamıştır. Ateşkes ancak Trakya için söz konusu olabilir. Bu bakımdan Eylül’ün 10’una kadar doğrudan doğruya Yunan Hükümeti veyahut İngiltere aracılığıyla, hükümetimize resmen başvurduğu taktirde, aşağıdaki şartlar ileri sürülerek cevap verilmelidir. Bu tarihten, yani Eylül’ün 10’undan sonra yapılacak başvurmaya verilecek cevap başka türlü olabilir. Bu takdirde durum bana ayrıca bildirilmelidir. 1 Ateşkes Antlaşması tarihinden başlayarak on beş gün içinde Trakya, 1914 sınırlarına kadar kayıtsız şartsız TBMM Hükümeti’nin sivil memurlarına ve askeri kuvvetlerine teslim edilmiş bulunacaktır. 2 Yunanistan’daki esirlerimiz on beş gün içinde İzmir, Bandırma ve İzmit limanlarında bize teslim edilecektir. 3 Yunan Hükümeti, Yunan ordusunun üç buçuk yıldan beri Anadolu’da yaptığı ve yapmakta olduğu tahribatı tamir etmeyi şimdiden taahhüt edecektir.” *** 30 Ağustos, Sevr’i dayatan emperyalizme karşı Anadolu isyanının doruk noktasıdır! Bugünü kutlamaya ne Ramazan engeldir ne de başka bir şey... Zafer Bayramı kutlu olsun! G www.zulalkalkandelen.com / [email protected] Soldan sağa: İbrahim, Murat, Serhat ve Berkan. (extended play) olarak eylülde piyasaya çıkıyor. Grup, bağımsız sinemacı ve İngilizce öğretmeni Karl Ertunç ve Patrick Shortt’un, İstanbul’da çektikleri “Post Punk Revival” müzik belgeselinde de yer alıyor. İşte Ertunç ve Shortt’un The Revolters ile yaptıkları söyleşinin bir bölümü... Karl: Müziğiniz hakkında neler söyleyebilirsiniz? Serhat: Indie rock veya post punk olarak konumlandırılsak da folk ve elektronik dahil birçok etkileşimimiz var. Bu nedenle müziğimizi Revolters sound’u olarak adlandırmak daha doğru. Biz indie müziğin Türkiye’ye girmeye başladığı sırada kurulduk. Bestelerimizi dinleyiciler etmeden duruyordu. Bu değişmeye başladı; bizi dinledikçe daha çok benimsemeye, eğlenmeye başladılar. Karl: Müziğinizde bakış açınız nedir? Serhat: Müziğe başladığımızda şöyle bir ayrımdaydık: Kolay yoldan mı, zor yoldan mı gidelim? Bu da Türkiye’deki müzik piyasasının şartlarına bakıyor. Kolay yoldan gidersen Türkiye’deki dinleyicinin talep edeceği bir şey üretirsin, mesela Türkçe müzik yaparsın. Zor yolsa istediğin, hissettiğin müziği yapmak. Berkan: Biz sanat için sanat yapmayı seçtik. Ancak sanatınız toplumun sanatı olabilirse o zaman her şeyiyle başarılı olursunuz, amacımız o. Hiçbir zaman zevklerimizi başkalarının zevkinin altında İbrahim: Ben çok farklı gruplarda; caz, blues, heavy metal gruplarında çaldım, sonunda kendimi Brit müzikten yana hissettim ve yeteneklerimin o yönde olduğunu gördüm. Grupta yaptığımız bestelerde, dinlediğimiz müzik tarzında, her yönden kendimi buldum. Paddy: İstanbul’da yaşıyorum, burada büyük bir canlılık, rock enerji görüyorum, bu neden özellikle İstanbul’da oluyor? Serhat: Sanırım, sen yalnızca İstanbul’a bakıyorsun. Dünyanın başka yerlerine bakarsan benzer değişimler görürsün. Bu, internetin başlattığı bir devrim. Sosyal değişim Facebook’la geldi. Müzik olarak da MySpace’le başladı. Paddy: Müzik şirketleri internetten Grace’in anısına... 1997 yılında hayatını kaybeden rock müziğin efsane isimlerinden Jeff Buckley’nin Grace albümünün ilk yayımlanmasının şerefine DVD ve CD+DVD olarak iki özel albüm Sony Bmg etiketiyle raflarda yerini alıyor. Bundan 15 yıl önce tüm dünya, Jeff Buckley adlı genç bir New Yorklu şarkıcı ve müzisyenle tanıştı. 1994’ten 1996’ya dek uzanan ve dünyanın farklı yerlerini kapsayan albümle aynı isimdeki bir turne ile şarkılarını müzikseverlerle paylaştı. Bu nedenle albümde yer alan parçaların her biri dünyanın farklı yerlerinde birçok kez sahnelenmiş oldu. Jeff Buckley’nin Maxwell döndü “Sumthin’ Sumthin”, “Ascension (Don’t Ever Wonder)” ve “Lifetime” gibi klasik şarkılara imza atan Maxwell, müzik kariyerinin olgunluk çağında cesur ve duygu dolu albümü “BLACKsummers’ night” ile sevenleriyle buluşuyor. Sekiz yıl önce müziği bırakma kararı alan Platin Ödüllü sanatçı, “2008 BET Ödülleri”nde gerçekleştirdiği özel performansın ardından herkesi büyüledi ve 2008 yılının müzik gündemine oturdu. Sanatçının turneye çıkma kararı almasıyla Amerika’da satışa çıkan 150.000 konser biletinin tamamı aynı gün içinde tükendi. Turnenin ardından stüdyoya kapanan Maxwell, üçleme albüm serisinin ilki “BLACKsummers’ night” ile müziğe dönme kararının ne kadar isabetli olduğunu gözler önüne seriyor. G 1994’te yayımlanan Grace albümün 15. yılı şerefine bu performansları, çok özel bir DVD ve CD+DVD’lik ayrı bir albüm halinde, ilk defa müzikseverlerle buluşuyor. Buckley ile röportajlar ve grubun kamera arkası görüntüleri de bu albümde. G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle