26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 Sadece sinema dilindeki aykırılığıyla değil kendi tarzıyla da farkını her zaman ortaya koydu Tarantino. Bir video dükkânında kasiyerken girdiği sinema dünyasında hem yazdı, hem yönetti, hem de oynadı. Üstelik yanına hep aynı isimleri aldı. ŞİRİN GÜVEN 30 AĞUSTOS 2009 / SAYI 1223 BRAD PITT aramıza döndü DENİZ ÜLKÜTEKİN Y aşayan en yakışıklı erkek, gelmiş geçmiş en seksi 25 film yıldızından biri... Sıfatları uzatmak mümkün ama Brad Pitt’in artık 46 yaşında olduğuna inanmak zor. Hele Soysuzlar Çetesi’nde Aldo Raine rolünde çıkardığı oyunculuğu gördükten sonra. Zaten dünya çapındaki magazin haberlerinin gözdesiydi, Jennifer Aniston’ı terk edip Angelina Jolie’yle evlenmesi ismini tüm manşetlere taşıdı. Neredeyse onun ne kadar iyi bir aktör olduğunu bile unutacaktık. Genç kızlar arasındaki şöhreti o kadar fazla ve özel yaşamı o kadar sansasyona açık ki yaptığı işlerle gündemde kalması için film setlerinden hiç ayrılmaması gerekiyor. Angelina Jolie’yle evliliğini yoluna koyup film çekecek vakit bulduğunda yaptıklarına bakın. Bu yıl başında Kendi estetiğini keşfeden yönetmen... R ezervuar Köpekleri, Pulp Fiction, Jackie Brown, Kill Bill Vol. 1 ve Vol. 2 ile Grindhouse: Death Proof... Bu filmleri ve onların yaratıcı yönetmeni Quentin Tarantino’yu bilmeyen yoktur. Tarantino klişe Amerikan filmlerine bir cevap niteliğindeki ayrıksı sinemasıyla 1990’ların başında kısa sürede ünlendi. Onun sıradışı ve nükteli öykü anlatım tarzı, doğrusal olmayan sahne akışı, derinlikli uzun diyalogları ve kanlı şiddet sahneleri Amerikan bağımsız sinemasına yeni bir soluk getirdi. Bununla da kalmadı, bağımsız sinemanın da gişe rekorları kırabileceğini gösterdi. O, bu kez son filmi Soysuzlar Çetesi ile izleyicilerinin karşısında. Üstelik de uzun zamandar başrollerden birini vermek istediği Brad Pitt ile birlikte. Peki bunca güzel filme imza atmış senaristyönetmen film endüstrisine nasıl girdi? Henüz 15 yaşındayken okulu bırakıyor ve James Best Tiyatro Grubun’nda oyunculuk öğrenmeye başlıyor. Ancak onu sinema camiasının içine sokan şey “oyunculuk” olmuyor. O, 22 yaşında Manhattan Beach Video Archives’de kasiyer olarak çalışırken ileride birlikte işlere imza atacağı Roger Avary ile tanışıyor. Sinema delisi ikili bütün gün filmler hakkında konuşuyor ve müşterilere film önerileri sunuyor. Kısa bir süre sonra bir Hollywood partisinde tanıştığı Lawrence Bender, Tarantino’daki ışığı fark edip onu bir film yazması konusunda cesaretlendiriyor. Böylece Tarantino 1987’de “My Best Friend’s Birthday” isimli yapımla işin içine giriyor. Ancak Tarantino’yu “Tarantino” yapan yıl 1992 oluyor, Rezervuar Köpekleri’ni çektiği sene... Oldukça nükteli, kana bulanmış bir soygun filmi olan Rezervuar Köpekleri, Tarantino’nun tarzını ortaya koyuyor. Sıralı bir akışı olmayan bir film, karakterlerin arasındaki uzun ve zekice düşünülmüş diyaloglar, kanlı şiddet sahneleri, karmaşık anlatım tarzı... Böylece sinema dünyası Tarantino’yla tanışıyor. Sinemanın yaramaz çocuğu, yeteneği sayesinde kısa sürede tanınıyor ve Pulp Fiction, Jackie Brown, Kill Bill Vol. 1, Vol. 2 ve Death Proof gibi kendi tarzındaki bol ödüllü filmleri birbiri ardına geliyor. Çoğu “kült” statüsüne konuluyor ve sinemayla bağları sıkı fıkı olmayanlar tarafından bile defalarca izleniyor. aranılan isimlerden biri olduğunu ilan ediyordu. Tam üstüne uyacak bir rol biçilmesi için çok beklemeyecekti. Karşısına David Fincher çıktı. Rol arkadaşları Morgan Freeman ve Kevin Spacey’di. “Yedi”den bahsediyorum. İnançlarına bağlı polis memuru David Mills’in, seri katilin kurduğu tuzağa düşerek yedinci günahı işlediği sahneyle hafızalara kazındı bu film. Brad Pitt’in altın yılları başlamıştı. “12 Maymun Ordusu”nda akıl hastası rolünü bazen Bruce Willis’i bile gölgede bırakacak şekilde kotarması, ardından bir başka kült film “Kardeş Gibiydiler”de dört arkadaşın Hell’s Kitchen’dan parmaklıklar ardına uzanan, tecavüz ve işkenceyle sonuçlanan, yıllar sonra intikam ateşiyle yeniden canlanan öyküsü. Kamera karşısında elde ettiği başarılarla taçlandırdığı dönemine bir de 1998’de Jennifer Aniston’la evlenerek mutlu son ekliyordu Brad Pitt. Onun için David Fincher’la karşılaşmak hayatının bir evresinden diğerine geçiş anlamına geliyordu. Tamam iyi oyuncuydu ama o ana kadar övgüleri hep dev isimlerle paylaşarak almıştı. Bu kez Edward Norton’la baş başaydılar. Acaba bir filmi sürükleyecek kapasitesi var mıydı? 1999 “Dövüş Kulübü”nde Brad Pitt’in sinema tarihinde o ana kadar görülmüş en akıl almaz oyunculuk performanslarından birini sergilediğini hatırlatmak sanırım bu sorunun cevabını vermek için yeterli olur. Tyler Durden belki bu kez final sahnesine ölerek katkıda bulunmuştu ama sonuçta planını gerçekleştirmişti. Aslında Fincher da Pitt de filmin gösterime girmesinin ardından eleştirilerin hedefi oldu. Filmin fazlaca toplum ve Tanrı karşıtı, nihilist ve sosyalist olduğu söylenerek... Ne zaman ki film DVD olarak piyasaya sürüldü o zaman bir gişe başarısızlığından külte dönüştü. ELEŞTİRİ OKLARI... “Dövüş Kulübü”nü Guy Ritchie yapımı “Snatch”teki başarısı izledi. Bu sefer İrlanda aksanıyla konuşma konusundaki yeteneğiyle akıllarda kalmıştı. Ancak “Snatch”i takip eden yıllarda Brad Pitt’in kariyerini üst üste gelen başarısız yapımlar şekillendirdi. Herhalde ben ve birkaç arkadaşım dışında kimsenin beğenmediği “Joe Black”, Julia Roberts’la silah zoruyla bir araya gelmiş gibi durdukları “Meksikalı”, “Ajan Oyunu” ve “Ocean’s 11” hep olumsuz tepkilerle karşılandı. Ve sonrasında günü gününe takip etme şansı bulduğumuz Aniston’la ayrılığı, film setinde Jolie’yle tanışıp evlenmesi, yeni eşinin evlatlık edindiği çocuklarını nüfusuna geçirmesi. Bu arada yardım kampanyalarına da hız vermişti. AIDS’le mücadele, üçüncü dünya ülkelerine yardım, Katrina Kasırgası sonrasında New Orleans’ın yeniden inşasına destek vermek için kurduğu dernek; hepsi Angelina Jolie’nin hayatına getirdiği yeniliklerdi. Ancak, Kenya sahillerinde evlat edindikleri çocuklarıyla gezerken farkında mıydı bilinmez ama Brad Pitt, 2009 yılına tüm iyi niyetiyle değil magazin sayfalarında Jolie’yle boy boy fotoğrafları ve “Jenifer Aniston’ı ortada bırakan adam” imajıyla giriyordu. Babel ve Truva da bu dönemde rol aldığı görece başarılı filmlerdi. Neyse ki Fincher vardı. Kariyerini toparlaması için Brad Pitt’e yeni bir fırsat sundu. Pitt de “Benjamin Button’ın Tuhaf Hikâyesi”ndeki başarısıyla yeniden oyunculuğuyla anılır oldu. Gerisi bildiğiniz hikâye... Etrafındaki kadınlardan fırsat bulduğu sürece Oscar’lık performanslar sergileyen Brad Pitt sinemadaki yeni dönemine hızlı bir giriş yaptı. Bakalım devamı gelecek mi? G Brad Pitt, yönetmen Tarantino’nun son filmi “Soysuzlar Çetesi”nde rol alıyor. SİNEMA DİLİ FARKLI... Tarantino’nun bu başarısının sırrı elbette onun kişilikli filmleri ve sinema dilinde. Onun filmleri; diyalogları, parçalanmış ve doğrusal olmayan hikâye akışı ile pop kültür eleştirileriyle dikkat çekiyor. Kullandığı şiddet içeren sahneler ve oluk oluk akan kan görüntülerle şiddet üzerine kara mizah yaparken şiddetin günlük hayatın içinde ne kadar çok yer aldığına işaret ediyor. Japon dövüş sanatları ve B filmlerine olan merakı filmlerine de yansıyor. Bu da görsel olarak son derece estetik sahneler ortaya koymasına neden oluyor. Nitekim kendisiyle yapılan bir söyleşisinde şöyle diyor Tarantino: “Kendi estetiğinizi oluşturmak zorundasınız çünkü sanatçı olmanın bir bölümü de kendi estetiğinizi keşfetmektir”. Tarantino’nun filmlerini diğerlerinden ayıran pek çok özellik var. Mesela o, filmlerinde genellikle aynı oyuncuları kullanıyor. Samuel L. Jackson, Uma Thurman, Steve Buscemi, Tim Roth, Harvey Keitel ve Michael Madsen birçok filminde rol alıyor. Müzik onun sinema dilinde önemli bir unsur. Mutlaka bir karakteri bir şarkıya eşlik ederken gösteriyor. Sahneyi görüntülemesi ve kamera açıları da farklı yönetmenin. Karakterleri sıklıkla kapıları açarken ya da kapatırken gösteriyor. Sahnelerinde yakın planlara başvuruyor. Brian De Palma’nın tekniğini anımsatan bir şekilde oyuncuları yakın plandan çekiyor. Ayrıca yaratıcısı olmasa da çok kullandığı ‘bagaj çekimi’ tekniğiyle de ünlü. Bir diğer özelliği, tuvalette geçen önemli sahneler kurgulaması. Bu arada o, filmlerinde reklam yapmamak için ürün koymamaya da dikkat ediyor. Eğer kullanmak zorunda kalırsa da gerçek markalar yerine kendi yarattığı hayali markaları tercih ediyor. Kendisi de karışık etnik kökenden gelen Tarantino, çift etnik kökenden gelen karakterlere yer veriyor ve buna diyaloglarla değiniyor. Karakterleri genellikle bir sahnede karizmatik şekilde sigara içiyor. Çoğuna filmde takma isimler veriyor. Bu arada Tarantino ‘yazdım, yönettim ve oynadım’ tarzı kendini çok beğenen yönetmenlerin bir numarası. Çünkü senaryosunu yazıp, yönetttiği filmlerinde mutlaka rol alıyor. Onun filmlerinin çoğunda Meksika açmazı denilen üç ya da daha fazla karakterin aynı anda birbirine silah doğrulttuğu sahneler yer alıyor. Saymakla bitmez aslında Tarantino’nun sinemasının özellikleri... Kesin olan tek şey ise, onun kesinlikle iyi bir sinemacı olduğu. Çağımızın en iyilerinden belki de... G Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. ([email protected]) C M Y B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Hakan Çankaya / Neşe Yazıcı Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/ 75 / 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri / Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Benjamin Button’ın Tuhaf Hikâyesi’yle en iyi erkek oyuncu dalında Oskar adaylığı, şimdi de Soysuzlar Çetesi. Böylesine popüler bir isim olmasına karşın rol aldığı filmlerin çok azı gişe başarısı elde etmiş, çoğu zaman içinde kült statüsüne ulaşmış. Tarantino’nun hemen her filminde birlikte çalıştığı oyuncular vardır. Brad Pitt onlardan biri olmadı. Onun adamı David Fincher’dı. Yine de Tarantino çetesine Brad Pitt’i yakıştırmayan olmamıştır. Senaryosunu Tarantino’nun yazdığı Tony Scott’ın yönettiği 1993 yapımı Gerçek Romantik’teki kanepede oturup esrar içmekten başka derdi olmayan Floyd rolü de bunda etkili olmuştur. Zaten o yıllar Pitt için kiminle ahbaplık ettiği de çok önemli değildi. Hollywood’a gelip kaybolan binlercesinin arasından yırtmaya çalışanlardan biriydi sadece. Oyunculuk derslerinin parasını çıkarmak için kuaförlükten El Polo Locco Tavuk Restoranı’nın maskotluğuna kadar türlü işler yapmıştı. Sonradan magazin sayfalarını paylaşacağı Juliette Lewis’le Ölmek İçin Çok Genç’te birlikte rol alması ve sonrasında nişanlanması da bu dönemin anılarından. Gerçek Romantik şansının açılmasını sağlayan filmdi. Belki rolü azdı ama ilerde nasıl rollerin insanı olacağı hakkında fikir veriyordu. 1994’te şans meleği karşısına vampir kılığında çıktı. Vampirle Görüşme’deki Louis Pontiedu Lac karakteri belki çok olumlu eleştiriler almadı ama onun artık film piyasasında
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle