Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 NİSAN 2009 / SAYI 1204 5 PAZAR SÖYLEŞİLERİ Hikmet Çetinkaya yeni kitabı “Besleme Medyanın Aslanları”nda günümüz Türkiyesi’ni büyüteç altına alıyor ve diyor ki: Sessizlik de unutmak da bize göre değil... GAMZE AKDEMİR Şehir efsanesiymiş laiklik! Demokrasi için vazgeçilmez şart olduğu gerçeği de öyle... Asker dinsizmiş! İnanç özgürlüğü neme gerekmiş! Dindarlar demokrat, özgürlükçü; laikler baskıcı, faşistmiş... Bu ülke laikler yüzünden elden gidiyormuş! Yeni kitabı “Besleme Medyanın Aslanları”nda (Cumhuriyet Kitaplar), sağcısı, solcusu, dincisi, dinsizi, ırkçısı, tarikatçısının artık nasıl kabak tadı verdiğini büyüteç altına alıyor Hikmet Çetinkaya. Salt veryansın etmenin moda olduğunu ve bu ruh halinin birilerinin ekmeğine nasıl yağ sürdüğünü, korku imparatorluğunun dev sütunlarla nasıl yükseldiğini anlatıyor. Acıkan aslan medyayı besleyen besleyene diyor. Etkinliklerine göre Fethullahçılar, din bezirgânları, Soros’un çocukları, lümpen liberaller diye sıralayarak, besleme medyanın gurularının çeşit çeşit olduğunu belirtiyor. Kitabında yer alan yazılarının tümünde, “Laikliğin demokrasi için vazgeçilmez şart olduğu bir şehir efsanesidir” diyenlerin yakasına yapışıyor bir bir. Liboşluğun ve dolayısıyla yalakalığın nasıl sonu olmadığını bolca örnekliyor. samimi bir takibe alıyor ABD... Mavi boncuklarını cebinde hazır tutuyor... ABD böyle düşününce Fethullah Hocaefendi de kolları sıvıyor tabii. Yazıyor Çetinkaya: “Fethullahçılar da son aylarda Devlet Bey’e çok sıcak bakıyorlar, hatta bazı milletvekillerini araya sokup ‘Hocaefendi sizi çok sever’ dedikleri kulislerde dolaşıyor.” Ne ülkeyiz ama... Her an her şey olabilir... Oluyor da nitekim! Hikmet Çetinkaya’nın sık sık vurguladığı gibi unutkan toplumuz... Tek suçlu balık hafızalı olmak değil, besleme medyanın hakkını da yememek gerek... Canla başla çalıştılar, çalışıyorlar hani... Alçaklar... ATAOL BEHRAMOĞLU ki gazete kesiğini yanımda taşıyorum. Arada bir bakmak; insanlığımızın henüz hangi aşamasında, hangi düzeyinde bulunduğunu tekrar tekrar görmek için. Fotoğraflardan ilki, insanlığın ancak en alt basamağını yansıtabilir. Hatta o bile değil. Çünkü ilkel insan sadece karnını doyurmak, ya da korunmak için hayvan öldürüyordu. Söz konusu fotoğraflarda yansıyan acımasızlık, canavarlık ise hiçbir gerekçeyle açıklanamaz. Tek uygun sözcük alçaklıktır. İ Lüküs Hayat 25 yaşında... ALİ SELİM EMEÇ ürkiye’de doğup büyüyen herkesin kulağına bir kez olsun çalınmıştır Lüküs Hayat Opereti’nin melodisi. Opereti görmeyenler bile “Şişli’de bir apartman, yoksa eğer halin yaman. Nikel kübik mobilyalar, duvarda yağlıboyalar!...” sözlerini bir yerlerde mutlaka duyup mırıldanmıştır. Ben ilk kez Lüküs Hayat’ı ilkokuldayken, karlı bir günde Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde Zihni Göktay, Sezai Altekin, Atacan Arseven, Suna Pekuysal, Birsen Kaplangı’nın oyunculuğuyla izlemiştim. Tabii o zamanlar, Lüküs Hayat’ın oyuncularıyla oyunun 25. yıl kutlama gecesinde karşılaşacağım aklıma bile gelmezdi... Gecede kuşkusuz en ilgi çeken kişi Lüküs Hayat’ta Rıza karakterini dört binden fazla kez canlandıran Zihni Göktay’dı. Ona göre, 6 Mart 1985’ten bu yana kapalı gişe oynayan Lüküs Hayat’ın başarısının nedeni, bu toprakların ürünü olması. “Ne My Fair Lady, ne Damdaki Kemancı, ne Kiss Me Kate” diyor, “Birçok müzikal geldi, geçti. Hepsi miadını doldurdu, ama bu oyun bizim, Türkiye’nin. Biz de Lüküs Hayat’ın altını sıcak tuttuk. Esprileri güncelledik ve bugünlere geldik.” Göktay’ın altını sıcak tutmaktan kastı, oyunu bugünün gündemiyle de beslemek. Başbakan Erdoğan’ın Davos Zirvesi’ndeki “one minutes” sözlerinden, Karaköy iskelesinin batmasına kadar birçok güncel olayı da oyuna katmışlar. Halkın T MEDYA UNUTTURUR! Sonra 301 ve 302’yi boş verin, diyor!.. AB defterini bir kalem geçin diyor.. 12 Eylül’ün darbeci paşalarıyla hesaplaşılması gerektiğini savunan döneklere inanmayın, diyor... Hrant Dink cinayetinin, Uğur Mumcu cinayeti gibi unutturulacağını bir kenara yazın diyor... Yoksulluk ve yolsuzluk Türkiye’nin bir yaşam biçimi olmuştur, bunu bilin diyor… Derken bir MHP örneklemesi yapıyor ki sormayın gitsin! “Tayyip Bey ile Devlet Bey her konuda aynı düşüncededir” diye yazıyor mesela. Çetinkaya’nın analizine dikkat! Buna göre her ne kadar Soros çocukları AKP ve MHP’ye sıcak bakanlar ve bakmayanlar diye ikiye ayrıldılarsa da siz, siz olun AKP ve MHP’yi ayrı falan sanmayın... Hele ki ABD, MHP’yi tutmaz zihniyetine hiç aldanmayın.. Çünkü ABD, MHP’ye yeni gözlüğüyle bakıyor... Çakal zihniyle, AKP’nin alternatifi sol bir parti değil, MHP olabilir diye düşünerek MHP’yi Fotoğraf: Serkan Yıldız oyunu sevmesinde bunlar da etkili. Bakın Göktay neler anlatıyor: “Halkımızın söylemediklerini ben sahneden söyleyerek, onların hislerine tercüman oluyorum. Bu da onların hoşuna gidiyor. Hatta geçen gün sahnede ‘şimdi bunları konuşuyorum ama yarın sabah beni de Ergenekon’dan içeri almasınlar ulan’ dedim. (Gülüyor) Bunları, didaktik ve altını çizerek değil, mizahi dille söylüyoruz tabii ki.” Lüküs Hayat’ı sahneye koyan Haldun Dormen ise Göktay’ın güncel espriler katmasından yana değil, ama Göktay’ın güzel espriler yaptığını da söylemeden edemiyor. O da oyunun tutmasında bunun katkısı olduğunu düşünüyor. “İnsanlar tiyatroda iki oyun seyrediyor. Biri benim sahneye koyduğum oyun. Diğeri de Zihni Göktay’ın şovu. İki oyun bir arada” diyor. *** İki eliyle kavradığı sopasını sağ omzunun gerisine, yukarıya doğru kaldırmış olan alçak; birini ileriye ötekini geriye doğru attığı bacakları üzerinde yaylanmış; bu sopayı bir an sonra, yüzü katiline dönük, ağzı ağlıyormuşçasına, yalvarıyormuşçasına açık, umarsızca, çaresizce donup kalmış olan yavru fokun başına indirecek. Belki de daha önceki vuruşların devamı olacak bu vuruş. Çivili bir sopa bu. Yandan çekilmiş fotoğrafta yüzü tam olarak görülmeyen katil, kara yün başlığı, kara gözlüğü, kara eldivenleri, kara çizmeleri, kara giysileriyle tam bir cellat. Bu celladı neye, kime, kimlere benzettiğimi şu anda ayrımsadım. Goya’nın 8 Mayıs 1803 adlı ünlü tablosunda, sol bacakları bir adım ileride, sağ bacakları yana açık, tüfekleriyle kurbanlarına nişan almış, kaputlu, kalpaklı, infazcı askerlere benziyor. Gazete fotoğrafındaki kurban ise, ünlü tabloda, idam mangası önünde, sırtındaki tek giysi olan beyaz gömleği ile, ötekilerden biraz ilerde, kollarını yanlara doğru kaldırmış, cellatlara meydan okuyan tutsağın bir benzeri... Grafikte (ve renk karşıtlığındaki) çarpıcı benzerliğe karşın, aradaki fark, yavru fokun meydan okumaktan çok uzakta oluşu. O ağzını umarsızca açmış, anlam veremediği ölümünü beklerken, bizlere insanlığımızın neresinde, hangi aşamasında, hangi evresinde bulunduğumuzu düşündürüyor. *** Fotoğrafın haberinde sadece çevrecilerin değil tüm dünyanın tepkisine karşın Kanada’da her yıl yapılan fok katliamının başladığı bildiriliyor. Kanada hükümeti bu yıl öldürülecek fok sayısını 55 bin arttırarak 338 bine çıkarmış. Postları yumuşak ve pürüzsüz olduğu için 34 aylık fok yavruları, kafalarına çivili sopa vurularak öldürülüyormuş. Aynı haberden öğrendiğimize göre fok postlarının tanesi 42 dolara satılıyormuş… *** İkinci bir gazete kesiğinde, iri siyah gözleri, bir insan bebeğininkinden farksız masum yüzüyle objektife bakmakta olan bir fok var. Ve fotoğraf altında şöyle bir yazı: “Kendisine doğru koşan adamı fark eden fok, olan bitenden habersiz. Az sonra bunun bir avcı olduğunu anlayacak, ama çok geç. Adam ucu çengelli sopasıyla onu öldüresiye dövdükten sonra tekneye sürükleyecek. Hâlâ canlı olsa bile tereddüt etmeden derisini yüzecek.” *** Fok cellatlığı birçok yerde protesto ediliyor. Rusya’da Putin yönetimi “kanlı ticaret” diye adlandırdığı fok avcılığı ve fok kürküne ilişkin ticareti yasaklamış. Paris’teki Kanada Büyükelçiliği önünde protesto eylemi düzenleyen göstericiler, üzerinde “Utanın” yazılı Kanada bayrakları açmışlar. Onların utanıp utanmayacaklarını bilemem, fakat bu yazıdan sonra da bir dosyada saklamayı sürdüreceğim bu fotoğraflarda (ve haberlerde) belgelenen vahşet, kıyıcılık, acımasızlık, bebeksi masumiyet ve korunmasızlık karşısında kan dondurucu zalimlik beni insanlığımdan utandırıyor. G ataolb@cumhuriyet.com.tr Kahramanmaraş’ı, kanlı 1 Mayıs’ı, Sıvas Madımak’ı unuttuk/unutturulduk. Faili meçhul cinayetleri unuttuk/unutturulduk. Sınır boylarında şehit olan Mehmetçiklerimizi unuttuk/unutturulduk. Uğur Mumcu’yu da, Musa Anteri de öyle... Manzarayı umumiyenin, Protestan İslamın, Ege’deki yağmanın, Tuncay Güney’in, sıkmabaş demokrasisinin, TSK’ye saldırıların, hukuk ihlallerinin, akıl tutulmasının, padişah fermanı uzunluğunda bozulan ezberlerin çetelesini paylaşıyor. “Yassah kardeşim”ci zihniyete bayrak açıyor. Sessizlik bize göre değil, susmayın diyor... Unutmak bize göre değil, olmamalı diyor... Bakalım bugünleri de unutacak mıyız! Hikmet Çetinkaya’nın “Besleme Medyanın Aslanları” adlı yeni kitabını okuyun... Unutmayın... G gamzeakdemir@cumhuriyer.com.tr Zihni Göktay Ekrem Reşit Rey tarafından 1933’te yazılan, şarkı sözlerini Nâzım Hikmet Ran’ın yaptığı Lüküs Hayat, Cemal Reşit Rey tarafından bestelendi. Lush Hip Otel ve Brahma Fikir Atölyesi işbirliğinde düzenlenen “25 Yılın Tozu” resim sergisini Karaköy’deki Sümerbank’ta, oyunu ise İBB Şehir Tiyatroları’nın Sadabad Sahnesi’nde görmek mümkün. G TARİHTE BU HAFTA Karanfil devrimi Silah ve tank namlularına takılmış karanfiller ve bir devrim! Portekiz’de 25 Nisan 1974’te gerçekleştirilen devrimden objektiflere düşen kare işte buydu. Çoğunluğunu Marksist eğilimli subayların oluşturduğu Silahlı Kuvvetler Hareketi (MFA) hastalanan Salazar’ın ardından başbakan olan Marcelo Caetano hükümetini devirdi. Bunun başlıca nedeni, Portekiz’in sömürgelerinde yükselen bağımsızlık mücadeleleri ve ülke ekonomisine getirdiği ağır yüktü. Sömürgelerdeki sorunlara karşı askeri çözüm politikasının iflası ordudaki huzursuzluğu daha da arttırdı. Liberalleşme politikaları sosyalist ve komünist hareketlerin daha da güçlenmesine yol açtı. Subaylar silahlarının ve tanklarının namlularına taktıkları karanfillerle hiçbir şiddet göstermeden yönetimi ele geçirdi. Hükümeti devirip anayasayı kaldıran devrimciler, ordu ve bürokraside geniş çaplı bir tasfiyeye girişti. MFA’nın marksist kanadından Albay Vasco Gonçalves başkanlığında yeni hükümet kuruldu. “Sülün Osman” lakaplı Osman Ziya Sülün cezaevinde “Alınteri ile Yaşamak” konulu konferansta konuşma yaptı. seçilen Feriha Tevfik Negüz vefat etti. 1994: Watergate skandalının patlak vermesiyle istifa eden ABD eski başkanı Richard Nixon öldü. 21 Nisan 1956: Rock’n Roll’un kralı Elvis Presley’in “Heartbreak Hotel” şarkısı Billboard dergisinde bir numaraya ulaşan ilk eseri oldu. 1973: Yorgun Savaşçı, Devlet Ana, Karılar Koğuşu, Esir Şehrin Mahpusu, Rahmet Yolları Kesti gibi eserleriyle tanınan ünlü romancı Kemal Tahir öldü. 23 Nisan 1979: İlk, 23 Nisan Uluslararası Çocuk Şenliği yapıldı. 1984: Amerikalı bilim adamları 1980’den bu yana görülen virüse AIDS ismini verdi. Hastalık dünyada 20 milyondan fazla insanın canına mal oldu. 19 Nisan 1948: ABD yeni atom silahını denemek üzere Marshall Adası’nda tatbikat yaptı. 1969: MHP lideri Alparslan Türkeş, “Doğum kontrolü suikasttır” dedi. 24 Nisan 20 Nisan 1933: İstanbul’da Razgrad Olayları başladı. Bulgaristan’ın Razgrad şehrindeki Türk mezarlığının bir grup Bulgar tarafından yerle bir edilmesi üzerine İstanbul’da Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) önderliğinde protesto yürüyüşü gerçekleştirildi. Bulgar mezarlığına çelenk koyulmasının ardından büyüyen olaylarda çok sayıda öğrenci göz altına alındı. MTTB kapatıldı. 1962: Dolandırıcılığıyla ünlü 22 Nisan 1947: Türkiye’ye yabancı sermaye girişine izin veren yasa kabul edildi. 1991: 1929’de Cumhuriyet gazetesinin düzenlediği yarışmada Türkiye’nin ilk güzellik kraliçesi 1967: Uzaya giden Sovyet kozmonot Vladimir Komarov teknik aksaklıklardan dolayı yeryüzüne çarpan uzay mekiğinde can verdi. 1953: Cambridge Üniversitesi’nde James Watson ve Francis Crick adlı iki bilim adamı, kalıtsal özellikleri ebeveynden çocuğa taşıyan DNA adını verdikleri molekül yapısını buldular. C M Y B C MY B 25 Nisan