Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 KASIM 2009 / SAYI 1236 7 DÜNYALI YAZILAR Artık olgun bir kadınım Buğulu ve hüzünlü sesiyle İspanya’nın dünya müziğine kazandırdığı Monica Molina, yeni albümü öncesi 12 Aralık’ta İş Sanat’a geliyor. Molina aşkın kendini tamamladığını, melankolinin cezbettiğini söylüyor. Zamanla da derdi yok, beklemeyi de biliyor, unutmayı da. ALİ DENİZ USLU İnsanı ve sokağı tanımak ZÜLAL KALKANDELEN endisini dünyanın merkezi sanan, devamlı kendine odaklanan insanlardan sıkılırım ben... Benmerkezciliğin giderek daha çok yayıldığı bir dünyaya tepkidir belki de... Bir de neden ünlü olduklarını bilmediğimiz ama televizyon ve gazetelerde hep gördüğümüz insanlardan sıkılırım. Nedense medyanın olmazsa olmazı haline gelmiştir onlar da... Oysa sokaklar birbirinden ilginç öykülerle dolu... Sıradan bulunarak kenara itilenler, aslında hayatlarını çeşitli mucizelerle sürdüren, inanılmaz öykülerin kahramanları... Bugün o insanlara ve sokaklara bakan iki çalışmadan söz edeceğim. İkisi de o kadar ilginç ki, neden bizde bu tür çalışmalar yapılmıyor diye düşünüyor insan... K *** Bir süre önce internette bir kitap adına rastladım: Bicycle Diaries... Sadece kitabın adını görmek bile içimin cız etmesine neden oldu. Hep hayalini kurduğum bir proje olduğunu hemen anladım... Birisi, bisiklete atlayıp tanımadığı yerlere gitmiş ve kendisinden uzaklaşıp çevresinde gördüklerini yazmış olmalıydı... Evet, birisi aynen bunu yapmıştı... Ama yazarın ismini görünce, ilk anda hissettiğim o hafif üzüntü yerini sevince bıraktı. Çünkü yazan David Byrne’dü! Müzik ve sanatla ilgilenenlerin iyi bildiği bir isim Byrne. İskoç kökenli 57 yaşında bir Amerikalı... Herkes, onu daha çok 70 ve 80’lerin ünlü rock grubu Talking Heads’in vokalisti/gitaristi olarak tanıyor. Ama aynı zamanda film, fotoğraf, opera ve multimedia alanında çalışmalar yapan, Grammy, Oscar ve Altın Küre ödüllü çok yönlü bir sanatçı David Byrne. Ayrıca daha önce yazdığı beş kitabı var. Byrne, 1980’li yılların sonunda katlanabilir bisikletlerin varlığını keşfedince, seyahat ettiği her yere bisikletini de yanında götürmüş ve tuttuğu notları kitaplaştırmış. Kitaptaki gözlemler, Berlin, İstanbul, Manila, Buenos Aires, Sidney, Londra, San Francisco, New York, New Orleans, Detroit, Pittsburgh, Teksas ve Ohio günlüklerinden oluşuyor. Farklı kentlerdeki mimari, kültür, toplumsal yaşam, küreselleşme ve politika gibi konularda yapılan gözlemler, derin bir bilgi birikiminin süzgecinden geçirilerek aktarılıyor. İstanbul’da daha çok müzisyenler ve sanat yaşamı konu edilmiş. Türkiye’ye birkaç kez gelmiş David Byrne. Kaotik trafikten söz ederek, İstanbul’da bisikletle gezmenin deli işi olduğunu söylüyor. “Ama son yıllarda yollar kalabalıktan öyle tıkandı ki, ben bisiklet üzerinde ilerleyebiliyorum,” diyor... Çok sevdiği İstanbul’da giderek yayılan çirkin binaları, Batılılaşma ile geleneksel dini yaşam tarzı arasındaki karşıtlığı, fakirle zengin arasındaki uçurumu anlatıyor... Kimi zaman da komik benzetmeler yapıyor. Örneğin, bir ziyaretinde tanıştığı İngilizce konuşmayan kültür bakanını İngiliz komedi grubu Monty Python karakterlerinden Mr. Creosote’ye benzetiyor. Patlayana kadar yiyen koca cüsseli, küçük gözlü bir tip... *** İkinci proje ise, film yönetmeni David Lynch’in “Interview Project” adlı çalışması. Amerika’nın batısından doğusuna uzanan 40.000 km’lik bir yolda rastgele bulunan insanlarla röportajlar yapılmış... 70 gün süren bu yolculuğun amacı, insanları tanımak; çocukluk rüyalarını, umutlarını, pişmanlıklarını öğrenmek, yaşadıkları yerleri görmek... Lynch ve ekibi, röportajların videolarını www.interviewproject.davidlynch.com adresindeki sitede yayımlıyor. Farklı öyküler duymak isterseniz, bu iki çalışmaya bir göz atın derim. G www.zulalkalkandelen.com / kzulal@yahoo.com M onica Molina oyuncu ve müzisyen bir aileden geliyor. O yüzden müziğe de oyunculuğa da yakın. Ama müzik onu daha iyi anlatıyor. Oyunculuğun ise sahnedeki rahatlığını kazandırdığını düşünüyor. Aşkı tanımlarla sınırlamıyor, çünkü aşk ile yapılan her şeyin her zaman daha başka olduğunu biliyor. Artık daha olgun ve ne istediğini daha iyi biliyor. Hayatı küçük kızıyla yeniden tanıyor, onunla kurduğu bağı “ben sadece bir şarkıcı olarak büyümüyorum, kızım Candela beni bir anne olarak olgunlaştırıyor” diye özetliyor. İlk albümünüzden bu yana yaklaşık 20 yılı geride bıraktınız. Dönüp baktığınızda neler görüyorsunuz? Şarkı söylemem konusunda beni ikna eden kişi kardeşim Noel’di, beni iyi tanıyordu ve nasıl şarkıların bana yakışacağını çok iyi hissediyordu. Şimdi bunca yıldan sonra ben de kendimi daha iyi tanıyorum ve bir şarkıcı olarak, hangi şarkılarla kendimi daha iyi ifade edebileceğimi iyi biliyorum. Şimdiye kadar çok çalıştım ve bir şarkıcı olarak çok emek harcadım. Artık daha olgunum ve ne istediğim konusunda daha eminim. Elbette bunları bana zaman öğretti. Bundan üç yıl önce İstanbul’a geldiğinizde kızınızla ilgili konuşmuştuk. Sanırım henüz çok küçüktü. Siz de konserlere devam ediyordunuz. Bu koşuşturmaya nasıl dayanıyorsunuz? Kızım şimdi altı yaşında. Ben sadece bir şarkıcı olarak büyümüyorum, kızım Candela beni bir anne olarak olgunlaştırıyor. Bazı konserlere benimle beraber geliyor. Kızımla konserler dışında İstanbul’da güzel bir tatil hayal ediyorum. Tüm meşguliyetlerimi bir kenara bırakırsak belki de en büyük keyfim kızımla beraber geçirdiğim zamanlar. Sinemaya da göz kırptınız. Nasıl gidiyor? Ailemden ötürü oyunculuk bana hiç uzak gelmiyor. Son olarak TVE’de İspanyol İç Savaşı’nı anlatan bir dizide oynamıştım. Gerçekçi ve hayatın içinden etkileyici bir öyküyü anlatıyordu. Oyunculuk bana sahnede müthiş bir rahatlık getiriyor. Dizide de bir şarkıcıyı canlandırıyordum. Her iki mesleğimin de birbirini beslediğini, kendimi kolayca ifade edebilmem için bana yardımcı olduğunu düşünüyorum. Ama sevgilim müzik. Şimdi babam Antonio Molina’nın şarkılarını söylediğim albümümü hazırlıyorum. Leman Sam’la aynı sahnedeydiniz. Çok da güzel bir konserdi. Nasıl bir birliktelikti bu? Leman Sam’la tanışmadan önce bütün şarkılarını dinlemiştim. Beni en çok etkileyen şarkısı “Ağıt”tı. İlk dinlediğimde söyleyişinden ve müziğinden çok etkilenmiştim ama sözlerini anlamadığım için öyküsünü bilmiyordum. Bir annenin acısını anlattığını öğrendiğimde, ben de bir anne olduğum için şarkıyı hissettim. Beraber çalıştığım Pasion Turca ekibinin bir önerisiydi ve bence sahnede olağanüstü bir deneyim oldu. Beraber hazırlandık ve Leman Sam benim en çok sevilen şarkılarımdan birini “Pequeno Fado”yu söylemişti... Bence çok etkileyici bir sesi var. Müzik ve aşk birbirini nasıl tamamlıyor? Âşık olunca daha güzel şarkı söylüyorsunuz, daha güzel görünüyorsunuz, şarkılar sizi daha çok etkiliyor. Hem sadece kendi aşklarınız değil başkalarının aşklarının öyküleri de bir şarkıyı çok çekici hale getirebiliyor. Aşk müzik için çok özel bir yaratıcılık kaynağı, dinleyene de aynı ilhamı veriyor. 12 Aralık’ta, İstanbul’da beni dinleyen herkese aşk için ilham vermeyi çok isterim. Aşk şarkılarını sizin için bu kadar ayrıcalıklı yapan nedir? İnsanı güzel yapan mutluluk, mutluluğun sırrı da aşk. Bazı aşk şarkıları çok karanlık olabiliyor ama Noel’in yazdığı şarkılar hep ışık dolu. Bana iyi gelen de umutlu olanlar zaten. Sanatçı bir aileden geliyorsunuz. Babanız Antonio Molina 1950’li yılların önemli müzisyenlerinden. Kardeşleriniz Mick ve Angela aktör. Noel ise sizin gibi besteci ve müzisyen. Kızınıza müzik aşıladınız mı? Candela’nın şimdi söylediği, ezberlemeye çalıştığı şarkılar çok eğlenceli çocuk şarkıları ama benim şarkılarımdan bazılarını da biliyor. Bu konuda onu elbette desteklerim ama henüz yönlendirmiyorum. Türkiye’de epey konser verdiniz. Artık “buralı” biri gibi algılanıyorsunuz. Hem bir de gönüllü turizm elçiliğiniz var. İstanbul’u, Boğaz’ı, Ortaköy’ü çok iyi biliyorum ve en iyi şarkılarımın kapağında bile Boğaz var. Ayrıca Javier Salas ile yaptığımız Kapadokya çekimleri de benim için çok özel ve her gelişimde güzel anılarla dönüyorum G Bayramda ne diliyorum? AYLİN KOTİL slında ne diliyorsun sorusunu annem bana yılda bir kere yılbaşından önce sorardı. Ben de ufak bir liste yapardım. Kendime göre bir önem sırası da vardı bu listenin. Bu bayram öncesi, aynı soruyu kendi kendime sorma ihtiyacı hissettim. Aslında bu soruyu kendime sorabilmek bile, yılların ve yaşanmışlıkların bana neler kattığının bir göstergesiydi. Çünkü kendimden önce başkaları vardı hayatımda. Ben çok sonra gelirdim. Önce etrafım mutlu olmalıydı. Oysa ben mutlu olmadan etrafımın mutlu olmasına imkân yoktu. Ancak bunu öğrenmek için bazı deneyimlere ihtiyacım A aylin@kotil.web.tr C M Y B C MY B vardı. O zamanlar bilmediğim... Ufak bir muhasebe de diyebiliriz buna. Bana neler acı verdi, neler beni mutlu etti, bir bir gözümün önünden geçti. Acılarımın sonunda ne hissettim, sevinçlerimin sonunda ne hissettim. Kimseyi yargılamadan. Kimseye pay çıkarmadan. Bunların değerlendirmesini yaptım. Vardığım sonuç; bunların hepsinin neticesinde ben, bugünkü kadın oldum. Yaşadıklarım beni, bugünkü ben yaptı. Ne değişti diye sorarsanız ki en önemlisi mutlu olmayı öğrendim, kimseye bağımlı kalmadan. Tatmin olmuş bir insanın kendine ve başka insanlara nasıl ışık tutabileceğini deneyimledim. Çocuklarımıza verebileceğimiz en güzel örneğin kendi mutluluğumuzu onlara gösterebilmek olduğunu anladım. Gerçekten de onlara verebileceğimiz en güzel duygu bu. Karşılarında tatmin olmuş, mutlu ebeveynler görebilmeleri. Gerisi hikâye, çünkü söyleneni değil gördüklerini yapıyor çocuklar. Evet, bu bayram listemde ne var? Geçen bir arkadaşım sordu; 3 aylık ömrün kalsa ne yapmak isterdin diye? Şöyle sırt çantamı alıp dünyanın bir bölümünü gezmek isterdim dedim. Bu mümkün değil gibi gözükse de, aslında mümkün. Artık bunu da biliyorum. Uzun lafın kısası bu bayram listem kabarık değil. İki dilek gibi dursa da tek bir dileğim var: Ülkemin insanlarını mutlu görmek. İyi bayramlar. G