22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 PAZARIN PENCERESİNDEN 29 KASIM 2009 / SAYI 1236 Türkiye’yi dinliyorum gözlerim kapalı * SELÇUK EREZ Türkiye’yi dinliyorum, gözlerim kapalı Önce birileri hafiften karşı çıkıyor; Yavaş yavaş sallanıyor Dinletenler Başkent’te; İnkâr ediyorlar. 24 saat dinlemeyi sürdürüyorum gözlerim kapalı... Bıraksalar sadece İbrahim Tatlıses’i ve Kibariye’yi dinleyeceğim. Ama ben hâkimleri dinliyorum gözlerim kapalı, savcıları da... Zaman geçiyor, derken; Davalar açılıyor sürü sürü, çığlık çığlık. Böceklerimizi arıyorlar odalarında, bulamıyorlar. Suya değiyor ayakları; Osman Paksüt’ü de dinliyorum, Balbay’ı da gözlerim kapalı... Bu ülkede her fani ergeç böyle dinlenmeyi tadacaktır! Güzelim bahar rüzgârında zam üstüne zam, Ölüm haberleri geliyor doklardan. Ben Yargıtay’ı dinliyorum, gözlerim kapalı. Sırtımı iktidara dayamanın sarhoşluğu... Yakalansam “Ben de dinlendim” diyeceğim İstanbul’u, Ankara’yı, her yeri dinliyorum, notlar alıyorum, Dinlediğimde Küfürler, şarkılar, sövüp saymalar işitiyorum. Bunlar hep suç delilleri. Bir şey düşüyor ellerinden yere; Cumhuriyet’e atılacak bomba olmalı; Herkesi dinliyorum, gözlerim kapalı. Krizler bize teğet geçiyor, İşsizler volta atıyor Taksim’de, Kızılay’da PKK’liler iniyorlar Kandil’den Emir yüksek yerden geliyor. Gözlerimi kapıyor, vazifemi yapıyor, Herkesi dinliyorum! G erezs@superonline.com ................................................................... * 49 yıl önce bu hafta, 14 Kasım 1950’de, 36 yaşında yitirdiğimiz Orhan Veli’yi saygı ile anıyor… Ve 2010’da, kendisini yitirişimizin ellinci yıldönümünde görkemli düzenlemelerle anılmasını diliyoruz. Sınırlar ve idealler DENİZ ÜLKÜTEKİN K ara Kutu; Freudyen bir süreç. Kaza olur, birileri ölür, kutu açılır, bize kaza hakkında bilgiler verir. Biz bilgileri toplarız, önceki bilgilerimizle karşılaştırırız. Bir dahaki sefere aynı hataları yapmamak için. Gökçen Cabadan’ın da uçak korkusu var; “Kalabalık rahasız edici, hostesler hep iyi niyetlidir. En güzel kıyafetlerinizi giyersiniz, tabutunuz için hazırlanır gibi...” Bir koleksiyoncu gibi dergilerden kestiği stereotip figürleri topluyor. Sağlık kitaplarındaki modeller, hayvan görselleri, idealleştirilmiş imajlar kendimize nerede olduğumuzu hatırlatıyor. Cabadan’ın figürleri buradan çıkıyor ama stereotip kavramına yönelik sade bir gönderme değil bu. “Figürleri tuvale aktarırken kazalar oluyor. Bu kazaları nasıl gösterebilirim derdine düşüyorum” diyor. İmajlara konu olan insanlar ve hayvanlardan oluşan bir katman karşınıza çıkıyor, maskeye bürünüyor. Bir sergiye gittiğinizde bir işle ne kadar yalnız kalabilirsiniz? Baktığınız imajı imgeyi her neyse kendinizden, geçmişinizden ne kadar soyutlayabilirsiniz? Kara Kutu biraz da bunları soruyor. Ancak Cabadan’ın izleyiciye bir öneri sunmak gibi bir derdi yok: “Sadece içinde bulunduğum durumu anlatmaya çalışıyorum; bunu da hayat boyu yapmaya devam edeceğim. Böyle söyleyince de insanlar ‘serginin konsepti yok’ diye düşünüyorlar. Belirli şeyleri tanımlamak için resim yapıyorum, realiteyle ancak bu şekilde ilişki kuruyorum.” Devam ediyor, “resmin bir şekilde tıkanıklığı var.” Onun yaptığı bu sınırları aşındırmak değil. Aksine doğal sınırların üzerine kendi de sınırlar ekliyor. “Figürlerim genelde tek renk, arkalarındaki mekân pek fazla okunamıyor. Genelde imajların hangi döneme ya da kültüre ait olduğu saç şekillerinden ya da renklerinden tahmin edilebiliyor” diyor. Bu sınırlar bir açıdan algımıza göndermelerle dolu. “Bize çizilen sınırlarla anlamlandırırız” kulağa pek hoş gelmiyor değil mi? O zaman tüm bu idolleştirilmiş imajlara geri dönmemiz gerekiyor. Mükemmel, ideal ya da amaç sınırları net bir şekilde çizmekle mi ilgili? Gökçen Cabadan “Piçin Rüyası” adlı çalışmasıyla... Fotoğraf: Vedat Arık Diş sağlığına özen gösteren bir erkek çocuğu mu, bakımına dikkat eden bir kız çocuğu mu? İdolleştirilmiş, zamandan, mekândan, cinsiyetten ve kültürden arınmış imajlar. Gökçen Cabadan’ın derdini en iyi onlar anlatıyor. Bir vazo figürü, algımızın sınırlarını akla getiriyor. Tek boyutlu bir vazo değil bu. İki tarafında birbirine yaklaşan yüz silüetlerini göremiyorsunuz. Sadece belleğiniz yardımcı olabilir bu algı yanılmasını hatırlayabilmeniz için. “Ugly With The Mirror” Cabadan’ın izleyicileri galeri kapısında karşılayan enstelasyon çalışması. İçi doldurulmuş bir tilki. Yanında da tilkinin yansımasına denk düşen alüminyum folyo tablosu var. Bir başka enstelasyon; perdenin altında görülen ufak çizmeler ya da Pinokyo’nun tahta ayakları ve perde deforme edilip bir eteğe dönüştürülüyor. Elbette bizden çıkan her iş bizimle, geçmişimizle ilgili. Belçika, Gökçen Cabadan’ın şu anda yaşadığı ve çalışmalarını yaptığı ülke. Bir gurbet hikâyesi değil. Belçika’da da, Almanya’da da Türkiye’de de işlerini sergiliyor. “Gittiğim yerlere kendimden bir şeyler götürüyor olabilirim” diyor. Kendini biraz da yersiz yurtsuz hissediyor. Bir kültür karmaşasının sonucu değil bu. Geçen yıl Türkiye’de açtığı ilk sergisinde “Neden işlerinizdeki figürler beyaz ırktan?” sorusu gelmiş. Soru önemli. Kültürlere göre algı değişiyor ister istemez. Stereotip figürler orada gösterilmek istenen değil anlatılmak istenenin bir parçası. Aslında uzlaşma da böyle bir şey. Soru sormakla başlıyor. İlk sergisinde küçük yaşta yaşlılık görüntüsüne sebep olan ‘progeria’ hastalığını işlemişti. Bu kez de Raşitizm Kontrolü adlı işi sergide yer alıyor. Deformasyonlara karşı bir ilgisi var. Gökçen Cabadan Türkiye’deki ikinci sergisi Kara Kutu’yla 30 Aralık’a kadar Galeri Non’da olacak. G İki sergiyle Ömer Uluç arçalanmanın Kimyası, Ömer Uluç’un Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi’ndeki sergisinin adı. Ömer Uluç’un son dönemde gerçekleştirdiği yapıtlarından oluşan sergi ismini, sanatçının öteden beri ilgi alanı olan bilim dünyasından ve özel olarak da fizikteki parçalanma olgusundan alıyor. Fiziğin gerçekliği renklerin dünyasında nasıl karşılık bulabilir ve dahası bu son derece bilimsel temelli fiziksel gerçekliğin kimyasını sezmek ve bu dünyanın sıra dışı hallerine yakınlaşabilmek mümkün mü? Uluç’un Kâzım Taşkent Galerisi’nde sergilenecek resim, enstalasyon, lazer efektli üç boyutlu işler ve videodan meydana gelen çalışmaları izleyiciyi bu sorular etrafında düşündürüyor. “Hatırladığım kadarıyla Uluç her zaman apaçık olanın düzeyinin altında, insanlık halinde temel olanı geri çağıran bir yer ve zamanı arayarak çalıştı: DNA yapısını incelerken, hepimizin içinde var olan farklılıklar ve benzerliklerin şifresini çözmek için lazer sondalar kullanırken, bilinci başka bir gerçeklik düzeyi yoluyla geri getirmek istercesine kolektif bilinç dışına sinyaller yollarken...” diyor sanat tarihçisi ve eleştirmeni Robert C. Morgan, “Uluç’un son zamanlardaki yapıtlarından birinde, dörtlü gruplar halinde karşı karşıya konumlandırılmış, tüm renk paletiyle sarmalanmış toplarında bir tür metafor var”. Yapı Kredi Sermet Çifter Salonu da Ömer Uluç’un eserlerini misafir ediyor. Buradaki serginin adı, “Sağ El, Sol El Desenleri”. Sergide, Uluç’un yakın zamanda gördüğü kemoterapi tedavisi sırasında yaptığı “sağ el” ve “sol el” çizimleri yer alıyor. Ömer Uluç’un eserlerini görmek için, sergiler 13 Aralık’a kadar sürecek. G P Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. (cumdergi@cumhuriyet.com.tr) C M Y B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Hakan Çankaya / Neşe Yazıcı Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/ 75 / 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri / Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle