Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 29 KASIM 2009 / SAYI 1236 Şairlerin aşkı: Kalp Zamanı Ingeborg Bachmann ve Paul Celan, biri Nazi partisi üyesinin kızı, diğeri anne ve babasını toplama kampında kaybetmiş bir oğul. Yolları önce yazıda, şiirde kesişti, sonra da Viyana’da. Âşık oldular, uzak şehirlerde, mektuplarla aşklarını devam ettirdiler. Birbirleri için şiirler yazdılar. Turkuvaz Kitap’tan çıkan “Kalp Zamanı” bu iki şairin mektuplarından oluşuyor; birbirlerini nasıl etkilediklerini, eleştirdiklerini, beslediklerini anlatıyor. ESRA AÇIKGÖZ İngeborg Bachmann, 25 Haziran 1926 doğumlu. Paul Celan, 23 Kasım 1920. Yolları, 16 Mayıs 1948’de Viyana’da kesişti. Dört gün sonra âşıktılar. Mektuplaşmalar bundan bir ay sonra, Celan’ın Paris’e gitmesiyle başladı. 1948’de armağan edilen bir şiirle, Mısır’dayla başlayıp 1967 sonbaharına kadar sürdü mektuplaşmalar. “O şiiri ne zaman okusam” diyordu Celan Mısır’da hakkında, “Senin onun içine girdiğini görüyorum: Sen, benim sözlerimi haklı çıkaran şey olduğun ve öyle de kalacağın için de benim yaşama nedenimsin”. 1950’li yıllarda Alman şiirinin baş temsilcileri olan iki şairin birbirini nasıl beslediklerinin, eleştirdiklerinin, desteklediklerinin göstergesi bu mektuplar. Mektuplarda sözcüklere dönüşen harfler kadar, söylenemeyenler, satır aralarında kalanlar da önemli. Belki de bu yüzden zaman zaman yazmakta zorlanmaları, sözcük savaşına girmeleri, yazılıp ulaştırılmayan mektuplar... Kesilen ilişkiyi genelde canlandırmaya çalışan Bachman’dı. O da yorulduğunda son sözünü söyledi: “Bütün paramı bir tek karta yatırdım ve kaybettim”. Kasım 1951’de Celan’ın hayatında bir kadın vardı, Gisele de Lestrange. 1952’de evlendi, 1955’te bir oğlu oldu. 1957 yılında, bu sefer çabalayan oydu. Bachmann’ı suskunluğa boğansa Celan’ın evli ve bir çocuklu olması. Toplantılardaki karşılaşmalarda uzak durmaya çalışsalar da, aşkları 14 Ekim 1957’de yeniden başladı. Ta ki 7 Mayıs 1958’e kadar. Aynı yılın haziran sonunda Bachmann’ın karşısında bu sefer Celan’la birlikte eşi Gisele Celan Lestrange de vardı. Celan’la çalışmalar yaparken eşiyle de dost oldu, mektuplaşıyordu. Temmuz 1959’da Bachmann’ı yeni bir aşk bekliyordu, Max Frisch’le karşılaştı. “Önceki sonbahar bu sonbaharla iç içe geçiyor” diyerek İngeborg Bachmann’dan Celan’a “...Ellerimi tuttuğunu, bana çiçeklerle dokunduğunu hissetmekten başka bir şey arzulamıyorum, sonra nereden geldiğini, nereye gittiğini bilmek de istemiyorum. Benim için sen Hindistanlısın ya da daha da uzak, karanlık, kahverengi bir ülkeden; benim için çölsün sen, denizsin, sır olan her şeysin. Hâlâ hiçbir şey bilmiyorum hakkında ve bu yüzden senin için korkuyorum, bizlerin yaptığı bir şeyi senin yaptığını hayal edemiyorum.” “Bazen her şeyin çetrefilli bir rüya olduğunu sanıyorum, sen hiç yoksun, Paris de yok, sadece beni ezen, bırakmak istemeyen korkunç, yüz başlı yoksulluk ejderhası var.” “Sana gelmeye, seni yeniden kazanmaya, seninle birlikte ne şekilde olursa olsun “cengele” gitmeye son derece kararlı olduğum bir anda bana söylediğin şeyin farkına bugüne kadar varıp varmadığını bilmiyorum; senin başka birine gittiğini öğrenmemin üzerinden birkaç saat ya da birkaç gün geçtikten sonra, beni bu Alman “cengelinde” senin yanında olmamakla neden suçladığını anlamıyorum.” Y azıda birleşen iki yaşam. İki söz işçisi. Biri Avusturya’daki Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin eski bir üyesinin kızı; diğeri anne ve babasını bir toplama kampında kaybetmiş, Romanya’daki toplama kampından sağ çıkmış bir Yahudi: İngeborg Bachmann ve Paul Celan. Turkuvaz Kitap’tan çıkan “Kalp Zamanı” bir duvarın iki yüzü kadar ayrı ama hayatın bir yerlerinde yolları kesişen bu iki şairin aşkını anlatıyor. MURAT SAYIN anlatıyordu Bachmann içindeki duyguyu Celan’a. Birbirlerinin mutluluğundan memnun olacak kadar çok seviyorlardı birbirlerini. Hayatlarına giren kimse mektuplaşmalarına engel değildi, olmadı da. Son mektubun tarihi, 30 Temmuz 1967’ydi, yazarı ise Celan. 20 Nisan 1970’de Seine Nehri’ne kendini bıraktı Celan. Çok değil ondan üç yıl sonra da Ingeborg Bachmann Roma’daki bir hastanede gözlerini hayata kapadı. Geriye, mektuplara döktükleri aşkları, dostlukları, dayanışmaları kaldı. Bir de şiirleri... G Paul Celan’dan Bachmann’a “Bazen şiir, insanların kutsallaştırdıkları gündelik suratlarını ara sıra arkasına gizleyebilecekleri bir şeye ihtiyaç duydukları için var olan bir maskeymiş gibi geliyor”. “Anlatabileceğin her şeyi yaz bana, bunun ötesinde, ara sıra da insan yalnızken ve sadece uzaklara konuşabilirken akla gelen daha sakin sözcüklerden birini de yaz. Ben de aynısını yaparım. Bu saatin en parlak anı!” “Birkaç sözcük de olsa, ayda bir mektup: Kalplerimiz yaşamanın yolunu bulabilecektir”. “Okuyorsun şimdi, Sesini düşünüyorum.” “Biliyorum fazla değil, ama gözlerin birkaç dakika bu satırların üzerinde kalacak”. Kardelenler Projesi, her yıl 10 bin kızın hayatını değiştirme mücadelesine yardımcı oluyor... muratsayin2005@gmail.com Kars’ın soğuğunda Kardelenler BARAN BORAN ars merkeze 15 kilometre uzaklıkta bir köy Atçılar. Köyün sonundaki ev Atatürk Teknik ve Meslek Lisesi öğrencisi Canan Aras’ın ailesine ait. Üç göz oda, bir soba. Tek sıcak odası televizyonun da olduğu hol. Kitap defterlerini çıkarıyor Canan, sobanın yanına kıvrılıyor ve başlıyor çalışmaya. Evdeki hayatı böyle geçiyor. Ancak uzun zamandır evinde değil Canan. Kars’ta okulunun yanındaki yurtta kalıyor. O, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin Turkcell ile gerçekleştirdiği Kardelenler Projesi’ndeki kızlardan biri. Dört yıldır, okul masraflarını dert etmeden okuyabilmenin rahatlığını yaşıyor, malzemelerini eksiksiz alabilmenin mutluluğunu. Hatta zaman oluyor, bursuyla ailesine katkıda bulunuyor. Babası çiftçi, annesi ev kadını. Yedi çocuğun beşincisi Canan. Kız kardeşleri ekonomik imkânsızlıklardan okuyamamış, erkekler ise istemediğinden. “Erkekler burada genelde okumak istemiyor, sanırım daha rahat olduklarından” diyor, “Şu an ailenin tek okuyan kızı benim. Bu büyük sorumluluk. Bizde maddi sorunlar dışında kızların okutulmaması gibi bir şey yok, herkesten destek alıyorum. Bu da beni daha çok heveslendiriyor, biliyorum ki arkamda ailem var, şimdi bursum da var. ÖSS için hazırlanmaya başladım. Öğretmenlerimiz kitap ihtiyaçlarımızı karşıladı. Umarım, gelecek yıl dershaneye de gidebilirim”. BİRİLERİ / RİFAT MUTLU K Bilgisayar öğretmeni olmak istiyor Canan. Kariyer yapmayı, en çok da kendi gibi imkânı olmayan kızlara yardımcı olabilmek için istiyor. “Umarım” diyor, “benim zamanımda okuyamayan kızlar kalmaz, ama olursa onlara yardım edeceğim. Bazı köylerde hâlâ okul yok, oralara okul yaptırmak en büyük hayalim”. Yalnız değil Canan. Kars’ın 276 Kardelen’inden 33’ü üniversiteden mezun oldu. Şimdi kimi doktor, kimi fen bilgisi ya da bilgisayar öğretmeni, hemşire, halkla ilişkiler elemanı, ebe, veteriner... 19 Kardelen ise üniversiteye devam ediyor. 20092010 eğitimöğretim yılında Kars’ta, lisede okuyan 119 Kardelen bursla eğitimine devam ediyor. Hepsinin bir hayali var. Tansu Capan’ınki doktor olmak, “Türkan Saylan gibi biri (rifatmutlu@gmail.com) İki Kardelen; Canan Aras (solda) ve Tansu Capan. olmak” diye ekliyor hızla. Annesi ev kadını, babası şu an işsiz. İşi olduğundaysa, ne bulursa onu yapıyor. Şikâyeti yok Tansu’nun, “En azından kendimizi doyurabilecek haldeyiz” diyor, “Mahallenin tek okuyan kızı benim. Bunun kıymetini gerçekten biliyorum, bazısı babasının izin vermemesinden, bazısı tembelliğinden, bazısı ekonomik sıkıntıdan okuyamıyor. Bu burs olmasa belki ben de okuyamayacaktım. Lise çok masraflı çünkü”. Beş yıldır burs alıyor Sema Demirci, anaokulu öğretmenliğinde okuyor, üniversiteyi bitirip kendi köyünde öğretmenlik yapmak istiyor. “Doğu’da kız çocukları pek okutulmaz” diyor buruklaşan bir sesle, “Genelde maddi imkânsızlıkları bahane ederler. Oysa bizim de büyük şehirlerdeki kızlar kadar okuma hakkımız var” diyor. Kuaförlük bölümü öğrencisi Rabia Yıldız için de bursun yararı büyük. Masraflı bir bölümde okuduğundan karşılamakta zorlandığı malzemelerini artık eksiksiz alabiliyor. Kışları İstanbul’a gidip inşaatlarda çalışarak evin geçimini sağlamaya çalışan babasına yük olmamaktan mutlu. Bir an önce okulunu bitirip, mesleğini eline almak istiyor. Kars’ta kızlar Kardelen Bursu sayesinde hayatlarını değiştirmek için uğraşıyor. Azimliler. Turkcell’in her yıl burs verilecek kız öğrenci sayısını beş binden 10 bine çıkarması da onlardaki bu azimden. Onları daha iyi anlamak için Ayşe Kulin’in “Kardelenler” kitabını okuyabilirsiniz. Böylece çorbada sizin de tuzunuz bulunur, çünkü 5 YTL olan kitabın satışından kazanılanlar “Kardelenler” projesine bağışlanıyor. G C M Y B C MY B