22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 PAZAR YAZILARI 29 KASIM 2009 / SAYI 1236 Bir ileti... ADNAN BİNYAZAR ir yazıda yalnızca bir buluşu öne çıkarmak doğru olur mu? Hem olur, hem olmaz... Olur; “Rönesans”, “aydınlanma çağı”, “atom çağı” gibi dönemler var gelişim tarihinde. Olmaz; söz konusu edeceğim internet, teknik alanda belki çağımızın büyük buluşu, ama tıpta, kimyada, biyolojide, matematikte, uzay bilimde dipten dibe üreyen buluşlardan ne ölçüde haberimiz var? Gazetelerin görülmeyecek köşelerinde zaman zaman yer alan buluş haberlerinin, ilerde ne gibi gelişimleri muştulayacağını bu günden kestiremeyiz. Böyle bir yazıya varsayımsal bir soruna çözüm aramak amacıyla başlamadım. Çok belirgin olan bir olgudan, internetin yararından, ya da zararından, sınır tanımaz yayılım alanından da söz edecek değilim. Bu konulara ilişkin araştırmaların sonuçları ardı ardına geliyor... Bu sabah internette Orhan Hançerlioğlu’nun Düşünce Tarihi’yle karşılaştım. Oradan sıcağı sıcağına birkaç sayfa okuyunca 12 Mart sonrasının kültür patlamasını anımsayıp, hemen bilgisayarın başına geçtim. Yurtdışının kitap darlığında Hançerlioğlu’nun Düşünce Tarihi’ni internette gören, coşkulara kapılmaz mı! 12 Mart sonrası, romanlara, öykülere konu oldu, ama uygulanan faşizan baskılar henüz düşünce tarihinin yargısından geçmedi. Oysa baskıların arttığı o günlerin kara sayfasını, insanımızın fıkra uydurma gücüyle, Batı’dan ve bizden temel düşünce yapıtlarının yayımlanması kapatmıştır. Bize dünyayı zindan eden bağnazlığın biat politikasından da ancak düşünce gücümüzle kurtulacağımıza inanıyorum. Hançerlioğlu, aydınlanmacılığını denemelerine, felsefe ağırlıklı araştırmalarına, sanatsal eylemine yansıtan bir düşün adamıydı. Ondan açılmışken daha öncelere, gençlik yıllarımın yoğun okuma dönemine gideyim... Radyoda yaptığı gür sesli konuşmalarının birinde Ernest Hemingway’in Yaşlı Adam ve Deniz adlı, sayfaca küçük, yazarına Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldıracak denli “büyük” romanını tanıtıyordu. Santiago’nun balıkla tüyleri ürperten savaşımının anlatıldığı bu romanda, “Bunca direndiğine göre yiğit bir balık olmalısın sen,” diyen yaşlı adamın duygularını öne çıkaran Hançerlioğlu’nun sesi bugünkü gibi kulaklarımdadır. Romanın olay sıradağları olmadığını, düşünsel bir temele oturmamışsa anlatı kasnağının boşa döneceğini onun bu yorumundan sonra düşündüğümü anımsıyorum. Don Quijote, Karamazof Kardeşler, Savaş ve Barış çapında romanların, yaşananların yansıması olduğu ise okuya okuya öğreniliyor. Güzel anların ömrü kısadır; öbür iletilere göz atınca, aydınlanmanın ışığı karardı. Kendimi bir anda ilkelliğin bataklığında buldum. Meydanı boş bulup ağzına geleni yazan mı dersin, din simsarlarının safsataları mı, düşünceleri saptırıp kendi mantığını dayatmaya çalışan mı... İnternetin bir yüzü Düşünce Tarihi, bir yüzü rezalet! Bu “rezalet”i değiştirecek tek güç, 12 Mart sonrasında olduğu gibi, bir düşünce akınına girişmektir. Nâzım Hikmet, “Akın var akın, güneşe akın, güneşi zaptedeceğiz, güneşin zaptı yakın!” diyor. Zamanın ne eyleyeceği belli mi olur; bakarsın, sıra güneşi zaptetmeye gelmiştir!.. G binyazar@gmail.com B SİNEM DÖNMEZ ürk müziğinin güçlü seslerinden Zerrin Özer, yeni imajı yeni albümüyle özlem gideriyor. Zerrin Özer bu aralar verdiği kilolarla da gündemde. Bizi görür görmez “Nasıl zayıflamışım değil mi?” diye soruyor. O kadar neşeli, o kadar pozitif ki, röportaj boyu gülüyoruz. Yardımcısı söze giriyor; “Ben Zerrin Hanım’ın evinden çıkıp kendi evime gidince bile yabancılaşıyorum” diyor, “Etrafındaki herkese karşı yoğun bir sevgisi var hissediyorsunuz.” Ayrılırken, “Meslek hayatının en absürd röportajını yaptın galiba” diyor, gülüyorum. En absürdü mü bilemem ama, en eğlencelilerinden olduğu kesin diye düşünüyorum. Cumaları Mövenpick Otel’de programı var, ona katılmak için söz veriyorum, Türkiye’nin en güçlü sesine. Kilo verdiniz, nasıl mutlu musunuz? Ah nasıl mutluyum... 30 kilo verdim. Şimdi sıra estetik operasyonlarımda, onları da yaptırayım göbeğime piercing taktırıp göbeği açık bluzlar giyeceğim. İçimde kalan her şeyi yapacağım. Albümünüzden bahsedelim biraz, bir şiir şarkı karışımı bu. TRT’ye böyle bir şey yapmak istiyorlarmış, benden rica ettiler destek olmam için albüme. Ben de tabii ki dedim. Şiirler de o kadar güzeldi, şarkılarla öylesine öpüştüler ki... İlk defa tarzımın dışında şarkılar okudum. Bir Türk Sanat Müziği şarkısı var mesela, Safiye Ayla’nın; Ninni. Bir de Kibariye’den dinleyip sevilen Annem şarkısı. Çok ağladım okurken. Bir de Levent’ime söylediğim bir şarkı var. “Unutmadım seni” onun da sözlerini değiştirdim. Neden? “Sana verdiğim son bir şey”di orijinalinde. Dedim bunu değiştirmemiz lazım. Çünkü kendimi veremiyorum. Benim bir şarkıyı söyleyebilmem için kelimesine kadar yaşamış olmam lazım. Levent’i aradım, sana en son ne vermiştim diye sordum, oyuncak dedi. Şarkının sözünü “sana verdiğim son oyuncağı” olarak değiştirdik. T Siz ama en çok aşkı seviyorsunuz galiba? Ruhen hasta bir yapım var onu biliyorum. Acı çekmeyi seviyorum ben. En mutlu zamanda kavga çıkartıyorum. Aşk acısı çekmek dünyanın en güzel şeyi. Uçlarda yaşıyorum. Korkunç ağır bir sorumluluk. İnsan kendine üzülecek bir şey bulmak istiyor. Aşk acıdır. Bu kadar yani. Ben acının peşinden koşuyorum. Hayatın anlamı gidiyor mutlu olunca. Ağlarken mutlu oluyorum. DALGA GEÇİYORUM Evliyken mutlu değil miydiniz yani? Demek ki değildim. Bilmiyorum. O kadar üzdüm ki Levent’i... O kadar aklıbaşında bir adam ki. Yine seyrettim Kenan Erçetingöz’ü. Programa bağlandı biliyorsun. Nasıl seviyorum, yüz bin sevgi biçimi var içimde ona karşı. O kadar güzel bir saygı gösterdi ki evliliğe. Programda da “Biz” dedi, “iletişim bozukluğundan ayrıldık, hiç istemezdim.” Blues ve caz albümü yapmayı düşündünüz mü hiç? Ben daha yeni yeni kendim için bir şey yapmaya başladım. Ama sahnede söylüyorum. Ruhumun mastürbasyonu için söylüyorum. Söyleşilerinizden birinde “Türkiye’nin sanat anlayışına uygun bir kadın olacağım” diyorsunuz. Ne kastediyorsunuz? Ben jartiyer giyeceğim dedim her tarafa nasıl kapak oldu işte gördün. Şimdi öğrendim meslekte nasıl davranmam gerektiğini. Bu zamana kadar çok önemsedim, şimdi dalga geçiyorum. Jeep alıp arkasına “nazar etme ne olur” yazdıracağım. Çok sahip çıktım ben bu mesleğe, hiçbir şey olmadı. Kadın delirdi desinler, umurumda değil. Yeter be başkası için yaşa yaşa... Hayatta duruş çok önemli. Kendi sigaramı yakarım, adamın sigarasını da yakarım. Hiç kadın gibi değilim. Kadınlar para için öyle bir hale geldi ki, bazen utanıyorum kadın olduğumdan. Ablanız neler yapıyor? Bir projeniz olacak mı birlikte? Şimdi “Her Devrin Devleri” diye bir projenin supervizörlüğünü yapıyorum. Funda Arar, Mustafa Sandal, Kutsi, bir dönemin sanatçıları Asu Maralman, Tülay Özer, Berkant, Salim Dündar’la şimdiki sanatçıların buluşması ama yeni şarkılarda. G Kilo verdi, “jartiyer giyeceğim” dedi ve her tarafta kapak oldu. “Şimdi öğrendim meslekte nasıl davranmam gerektiğini” diyor. Eğleniyor, dalga geçiyor her şeyle. Ruhunun sakat taraflarıyla barışık. Acı çekmeyi sevdiğini söylüyor açık açık. Yaşama kırgınlığından belki ağlarken mutlu olanlardan o da. Her şeyi yaşayıp bitirdiğini söylese de hâlâ planları var; tek başına bir tiyatro oyunu ya da yeniden âşık olmak mesela... HIRS İHTİRASA DÖNÜŞÜYOR Albüm 1 Kasım’da çıkacaktı. Bilgisayar çöktü. Şimdi bütün miksler baştan yapılacak. Bir yandan da şahsi albümümü tamamlamak istiyorum. Yeni, genç bestecilerle çalışmak istiyorum. Ben çok kızıyorum 35 söz yazarı var, herkes onlardan şarkı almaya çalışıyor. Halbuki hepimiz bir amatörlük döneminden geçtik, sonra profesyonel olduk. Bir selam vermek gerekiyor onlara da. Nasıl buluyorsunuz peki? Bana yolluyorlar şarkılarını. Öyle şeyler çıkıyor ki... Şarkının kime ait olduğu önemli değil. Önemli olan benim ne hissettiğim. Hislerinizle yaşıyorsunuz sanki... Bugünü yarınmış gibi yaşıyorum, kimseyi kırmıyorum. İnsanlardaki bu koşturma. Nereye yetişiyorsunuz anlamıyorum? Bütün ilişki biçimleri menfaat artık. Bu kadar hırs, çaba ne için? Sizin hiç hırsınız yok mu? Hırs kötü bir şey değil ama ihtirasa dönüştüğü anda çok tehlikeli bir hal alıyor. “Evet ben en iyisini oldum” dediğin anda bitiyorsun. Ben operacı olmak istiyordum. Benim anneciğim, Sultanahmet’te hippilerin orada diye seçmelerin tarihini bana yanlış söylemiş. Operacı olmak istiyordum, dünyada önemli bir yerde olacağıma inanıyordum. Tiyatrocu olmak isterdim mesela. Bir tiyatro oyununda oynamadan gidersem gözüm açık gider. Hem de tek başıma oynamak istiyorum. Parantez içinde bütün tiyatroculardan özür diliyorum tabii. İçimde kalan her şeyi yaşayacağım. Yeter başkaları için yaşadığım. Ne oldu peki size? Ne kararttı gözünüzü? Hayatı tanımakla alakalı. Ben o hayatı bitirdim. Her şeyi yaşadım. Sevgiyi de, ihaneti de, dostluğu da aşkı da, düşmanlığı da yaşadım. Hayatta yaşanabilecek ne varsa yaşadım işte. E bitmedi ki? Ben bitti diyorum. Kendimi misafir olarak görüyorum artık. İnsanlar çok büyük acılar yaşayınca... Hayatın bir zamanlama hatası var bende. Yapmam gereken şeyi zamanında yapmadım, şimdi yaptım. Neye yaradı? Olsun ama kendimi seviyorum şu anda. GÜÇSÜZLÜĞE TAHAMMÜLÜM YOK Ben kitabınızı okumadım ama çok konuşuldu. Şimdi bulunmuyor kitap. Kitabın hakları şimdi bende. Tekrar bastıracağım, artık bulunmuyor. Ağlayan ağlayana, kendimle ilk defa yüzleştim ben o kitapta. Çok isterim okumanı, bir tek şarkılarımla ve hayatımın kitabıyla sevenlere ulaştım, haksızlığa uğramadan sevdiklerime bir sesimle yakınlaşıyorum, bir de bu kitabımla. Hiç kendime kıyak çekmedim. Kendi yanlışlarım var. Çok istendi benden, benim yaşamış olduğum bir acı var bana kalsa ben açıklarım, avukatlar devreye girip “açıklama” dediler. Ama yazdım, orada bir mektup var; bunu bana yapan insana yazdığım. Çok şeffaflaşmış hali o kitap hayatımın. Ama her okuyan çok etkilenmiş. Beni öldürmeyen acı güçlü kılar mı diyorsunuz? Bana sen nasıl hâlâ ayaktasın diyorlar. Erkeğin ya da kadının zayıf olmasına tahammül edemiyorum, kabul edemiyorum bunu. Beni kimse sırtüstü yatıramaz, hep ayakta durmam lazım, kendi hâkimiyetimi, kontrolümü kaybetmemeliyim. Zayıflığa, bir şeyin esiri olmaya tahammülüm yok. Garip saplantılarım var benim. Çok köşeli, çok uçlarda yaşayan bir karakterim var zaten ama zayıflığa asla katlanamıyorum. Güçsüzlük belki de travmanın yüzünden, adam ağzımı burnumu kırdı tecavüz ederken. Ben yıllarca ağladım yorganın altında, bu olaydan ötürü sanırım, bu kadar tahammülsüzüm. İncelenmesi gereken bir yaratığım ben vallahi. G ALEVİYİM DİYE KONSERLERİM İPTAL OLDU Acının peşinden koşuyorum Siz Alevi olduğunuzu saklamadınız hiç... Ben bunun zaman zaman zorluklarını yaşadım. Kültürüme çok hayranım, her şeyden önce insanı seviyor, affedici, Atatürkçü, her şey sevgi, Alevi kadınları çok mert olur derdi, erkekleri o kadar değil. Ben kültürümle gurur duyuyorum, ilerici insanlar Aleviler. Bu yüzden mesela asistanımdan ayrıldım, geçen gün bir toplanma vardı ve bana söylemeyi unuttuğu için ayrıldım. Çok gurur duyuyorum Alevi olmaktan, “Biz Zülfikar’ı sizden gördük” derler. Bu kadar yıldır sanat icra etmiş bir insan olarak, bana bile kollar uzandı; kaç tane konserim iptal oldu; ben biliyorum. Bazı şeyler söylenmez, ispat da edemezsin ama bunu yaşadım ben. Gün belirleniyor, müzisyenler ayarlanıyor, avans bekle bekle yok. İki kişiye imza çakmışlar; bir Teoman, iki ben. O içki içiyor diye, bana da Aleviyim diye. Şimdi âşık mısınız? Şu anda heyecan dönemimdeyim, Levent’le olur mu tekrar, bir başkası mı olur? Bir yandan başkası olmaz gibi geliyor. Kilolarımı vermiş olmanın heyecanını yaşıyorum, ona konsantreyim şu anda. G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle