Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 KASIM 2009 / SAYI 1236 5 PAZAR SÖYLEŞİLERİ Herhangi bir sporcudan farkımız yok Damla Ülker, başarılı bir paralimpik sporcu. Henüz küçükken tek bacağını kaybetti. Engelli olarak yaşamak zordu, ama korkularını sporla yendi. Hâlâ başarılarını ciddiye almayanlar, engellilerin toplumda var olmak için spor yaptığını sananlar var. Oysa Ülker’in mesaisi birçok sporcudan fazla, hedefleri de. Kemal Özer’in “Ağıt”ı ATAOL BEHRAMOĞLU emal Özer’in ilk şiirlerinden biri olan “Ağıt”, hem onun hem genel olarak çağdaş edebiyatımızın üzerinde en çok durulmuş, konuşulmuş şiirlerindendir. Nitekim 22 Kasım Pazar gecesi TV2’deki “Önce Şiir Vardı” programında Kemal Özer şiiri konuşulurken, bu oylum olarak küçük, fakat etkileyici şiir üzerinde yine uzunca duruldu. “Ağıt”ın bunca ilgi uyandırmasının nedeni, öncelikle, bu şiiri yorumlamada değerli eleştirmen Memet Fuat’la şairin kendisi arasında bir yorum farkının ortaya çıkmasıdır. Çünkü bu başlı başına ilginç bir konudur. Şiirin (ya da her hangi bir başka sanat yapıtının), yaratıcısından farklı bir yönde (anlamda vb.) yorumlanması olası mıdır? Bu soruyu yanıtlamaya çalışmadan önce, söz konusu şiiri okuyalım: K AĞIT Annem mi bir kadın Geciken bir kadın gece yatısına Ölüm kendini göstereli babamın saçlarından Günü birlik bir kadın Üsküdar’la İstanbul arasında Babamdı sakalıydı babamın Bir akşam göle batırdı Çıkmamak üzere bir daha Hepsi de ekmek kokardı Sayısı unutulan parmaklarının Akşam bir attır bütün ülkelerde Serin esmer bir attır Terkisine çocukların bindiği Memet Fuat’ın yorumu, özet olarak, babanın (şu ya da bu biçimde) ölümünden sonra, (ya da henüz ölüm döşeğindeyken), annenin çalışmak zorunda oluşu, çocuğun da akşam saatlerine kadar sokakta kalması ve (bütün çocuklar gibi) bundan pek de hoşnutsuz olmayışıdır... Kemal Özer bu yoruma katılmayarak, annenin her gün işe değil mezarlık ziyaretine gittiğini, İstanbul ve Üsküdar sözcüklerinin de bir bakıma evi ve mezarlığı simgelediğini söylüyor. Bu konuda “Edebiyat Kuramları ve Eleştiri” kitabında Berna Moran’ın görüşü ise, yine özetle, sanat yapıtı bir kere ortaya çıktıktan sonra yaratıcısının da onun okuru ya da izleyicisinden farksız olacağı; ayrıca sanatçı yapıtına bilinç dışı şeyler de koyabileceğinden en doğru yorum onun yorumudur denemeyeceğidir... Sözünü ettiğim programda HalmanOnaranYavuz üçlüsünün yorumları da aşağı yukarı bu çerçevedeydi. Bir başka deyişle, konuşma, şiirin bu bağlamda yorumlanması üzerine yürüdü. Konuya yorum bağlamında bakarsak, bana hem daha mantıklı hem de daha şiirsel geleni, (Onaran’ın da katıldığı) Memet Fuat yorumudur. Onların da dile getirdiği gibi, “Hepsi de ekmek kokardı/ Sayısı unutulan parmaklarının” dizeleri bu yorumu destekler. Fakat “Ağıt”taki asıl şiirselliğin ve zaten genel olarak da şiirsellik dediğimiz şeyin bu gibi yorumlarla ve yorum farklılıklarıyla bana kalırsa ilgisi yoktur. Şiirin son üç dizesine kadar olan bölümünde çok fazla şiirsellik bulunduğunu da sanmıyorum. Anlatış olağan, benzetmeler oldukça yavandır. Tam da sıradan şiir alıcısının zevkine hitap eder. Sakalın göle batırılması, parmakların ekmek kokması gibi benzetme ve iğretilemelerin de (bunların belki bir çocuk imgeleminin ürünü olarak söylenmiş olmaları dışında) pek fazla şiirsel parıltıları yoktur. Fakat buna karşılık, “terkisine çocukların bindiği, serin, esmer bir at” olan akşam, herhangi bir yorumun ancak zedelemeye yarayacağı, çağrışımlarla dolu, olağanüstü bir imgedir... Orada yalnızlık, ıssızlık, babasını yitirmiş de olsa çocuk ruhunun dizginsiz oyun tutkusu, Haşim’den Dağlarca’ya şiirimizin çok iyi tanıdığı o gurbetsi “akşam” duygusu, yoğun ve yenilikçi bir imgeye ulaşmıştır... “Ağıt”ın şiirselliği bu üç dize üzerine kuruludur... Onları çekip aldığınızda, annenin gittiği yer neresi olursa olsun, geriye şiir adına konuşulacak pek bir şey kalmayacaktır... G ataolb@cumhuriyet.com.tr DENİZ ÜLKÜTEKİN 1. sayfanın devamı Ne gibi başarılar kazandınız? Avrasya Maratonu’nda ikinci oldum, İtalya’da önemli bir yarışmada 800 metrede beşincilik kazandım. Benim için büyük bir başarı sayılırdı, çünkü rakiplerim yıllardır bu sporla uğraşıyorlardı, bense sadece bir buçuk yıl. Bu yıl da İspanya’da Dünya Şampiyonası var. Dünya çapında paralimpik sporlar son yıllarda bir hayli ön planda yer alıyor. Siz de takip edebiliyor musunuz? Ben de Paralimpik Oyunlar’a katılmak için büyük bir çaba gösteriyorum. 2012 Londra Oyunları benim için çok önemli. Aşmam gereken bir baraj derecesi var, o yüzden çok sıkı çalışıyorum. Günlük hayatta yaşadığınız sıkıntılar var mı? İnsanların bakışları hâlâ rahatsız edici ama önyargılar azalıyor. Beş yıl öncesine göre durum çok farklı. Bir de eskiden dışarı çıkarken çok tedirgin oluyordum. İnsanların tepkilerinden korkardım. Mesela o zaman olsa böyle bir röportaj yapabileceğimizi hiç zannetmiyorum. Değişiminize etken nedir? Spor; engelli biri hakkında hiç konuşulsun, konusu açılsın istemezdim. Şimdi daha çok bu konunun ön plana çıkmasını istiyorum. Biraz da bunun için sporla uğraşıyorum. İnsanların fazla yardımsever olması da sizin için rahatsız edici mi? En çok bu yardımseverlik konusundan rahatsızlık duyuyorum. Mesela “merdivenden çıkabilir misin? SAYIMIZ ÇOK AZ B aşarılı olmak belki güzel ama Damla kalıcı başarı için daha çok engelli insanın atletizme yönelmesi gerektiğinin farkında. Kazandığınız başarılardan sonra okuldaki arkadaşlarınızın size bakışında bir değişiklik oldu mu? İtalya’ya gittiğimi öğrenince ne yaptığımı merak ettiler, “sizi gezmeye mi götürdüler” diye sordular. Hiç bunun bir spor olduğunu düşünmüyorlar. Öğretmenlerim ve müdürüm bile bu sporun çok ciddi bir iş olduğuna inanmıyorlardı. Bağcılar Kulübü’nün engellileri topluma kazandırma çalışmalarının bir parçası zannediyorlardı. Ciddi yarışlardan sonra gazetelerde beni görünce, onlar da ciddi bir iş olduğunu anladı. Hiç sporla ilgisi olmayan engelli arkadaşınız var mı? Yok. Hep sporla ilgililer. Onun dışında hiç tanıdığım yok. Olsa bile biz onu kendi uğraşımız içine çekiyoruz. Hemen sporla ilgili konu açıyorum, resimleri filan gösteriyorum, gittiğim yarışmalara çağırıyorum, işin maddi yönünü anlatıyorum. Servisle giderken yolda engelli birini gördüğümüzde acaba bu spora uygun mu diye arkadaşlarla konuşuyoruz. Çünkü bu sporda ne kadar çok olursak destek o kadar artıyor. Şimdilik dört milli sporcuyuz. Az kişi olunca insanlar da destek vermekten kaçınabiliyor. Bu yüzden engelliler arasında sporu yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Spor dışında nelerle uğraşıyorsunuz? Ben daha çok arkadaşlarımlayım. Pikniklerimiz oluyor, bazen babamın maçlarına giderim. Engelliyim diye adlandırıyorum ama çevremde her olayda ben öne çıkarım. Arkadaş ortamında hep bir lider kişilik vardır ya hayatım boyunca hiç arkalara atılmadım. G Yardım edeyim mi?” gibi sorularla karşılaşıyorum. Yolda karşıdan karşıya geçerken arabalar bana yol vermek için duruyorlar. Oysa önlerinden normal bir insan gibi geçebilirim. Kalabalık bir yerde “açın yolu engelli geliyor” gibi sesler yükseliyor. İnsanlara baya sinirleniyorum, çünkü yardım edilecek bir durum yok. Aslında yardımcı olmak istediklerini biliyorum ama niye ki? Yardıma ihtiyacım olsa zaten sokağa çıkamam. Hiç hayal kırıklığı yaşadığınız ya da başaramayacağınızı düşündüğünüz oldu mu? “Hep bu bakışlar olacak, böyle devam edecek” diyordum. Bende bir düzelme olmadan insanların tutumunun da değişmeyeceğini düşünüyordum. Sonra gün geçtikçe, bu düşüncelerden kurtulmaya başladım. Etrafımdaki insanlar, özellikle babam çok yardımcı oldu. Damla Ülker. Fotoğraf: Vedat Arık Benzer durumları atletizmde de yaşadınız mı? İlk başladığımda kampa gittik, orada antrenörüm çok üstüme geldi. Ağladığım dönemler oldu. Sporla ilgili pek bir şey de bilmediğim için beni motive etmek istediğini anlamamıştım. Büyük hayal kırıklığına uğradım. Fakat performansım yükselmeye başlayınca “Bak sana güzel şeyler söylesem yapamayacaktın” dedi. Uğraştığınız spor dalına atletizm dünyasında bakış nasıl? İtalya’ya giderken kulübümüzdeki arkadaşlarımız bile bize çok güvenmiyorlardı. Servis şoförümüz bile “Gidin bir İtalya’yı görün” diyordu. Derece alınca neredeyse hepsinin düşüncesi değişti. Şimdi hepsi İspanya’da başarı bekliyor. Baştaki güvensizliklerinin sebebi sizce neydi? Çünkü bu sporla ilgili hiçbir şey duymamışlar. Biz kendimize bile inanmıyorduk ki bu kadar başarılı olacağımıza, o yüzden onları o kadar yadırgamıyorum. Bazen beni izlemeye gelen arkadaşlar oluyor yarışmalarda. İzleyenlerde “bunlar istedikleri her şeyi yaparlar” diye bir düşünce gelişti. Avrasya Maratonu’na katıldık, ünlü atletler de oradaydı ama en büyük ilgi bizeydi. Böyle oldukça biz de daha şevkle çalışıyoruz. Gelecekte kariyeriniz nasıl şekillendirmeyi düşünüyorsunuz? Milli sporcu olduğum için üniversitede beden öğretmenliğine sınavsız girebilme hakkım var. Mesleğim de bu olsun istiyorum. İngilizcem çok iyi onu da kullanmak istiyorum. Sporu hiç bırakmayacağım. Yurtdışındaki yarışlarda 40 yaş üstü sporcular vardı. Bayanlarda yaş sınırı daha da yüksek. G AMAN NE GÜZEL SPOR DA YAPIYORLAR amla engelli sporlarının topluma kazandırma projesi olarak görülmesine anlam veremiyor. Çünkü harcadığı mesainin herhangi bir sporcudan farkı yok. Yaptığınız sporun teknik anlamda nasıl zorlukları var? Ara verdiğiniz zaman çok kötü oluyor, çünkü sürekli kollarımızla çalışıyoruz. Bir de arabanın tekniğini çok kavramış olmak lazım. Arabalar birbirinden çok farklı. Yine de o kadar zevkli bir spor ki. Aslında önce “bu ne ya” demiştim. Başlarda biraz bayık bir sporcuydum ama şimdi kaslarım filan gelişti, yememe içmeme dikkat ediyorum. Spor insanı gerçekten değiştiriyormuş. D Yarışlarda çok büyük bir rekabet var mı? Engelli sporcular için “birincilikten çok orada bulunmaları önemli” gibi bir düşünce olabilir. Aşırı derecede bir rekabet var. Avrupa bu konuda bizden çok ilerde. Yarıştığımız insanların çoğu otuzlu yaşlarındaydı. Teknik açıdan o kadar farklılardı ki, ilk başta umutsuzluğa kapıldık. Ancak biz de epey bir yol kat etmişiz. Koşu sırasında yanınızdaki sporcuyla temas oluyor mu? İtalya’daki yarışta arkadaşım birini sıkıştırdı dönemeçte. Büyük gerginlik yaşandı. Hele bu gibi şeyler kısa mesafe koşularında daha çok oluyor. Tekeri çevirirken eller birbirine temas edebiliyor. Sonuçta bunlar da sporun doğasında olan şeyler. Engelli sporuna da böyle bakılması gerekiyor. Tabii ki. “Aman ne güzel spor yapıyorsunuz” ya da “Engellileri de topluma kazandırdık. Artık engelliler de koşuyor” gibi düşünülmemeli. Fakat birçok insan “engelli sporunda rekabet olmaz, onlar sadece kendilerini göstermek istiyor, topluma kazandırılmak için spora yönlendiriliyorlar” şeklinde bakıyor. Çok yanlış, çünkü biz çok zor bir spor yapıyoruz. Sporun katkıları oldu tabii ama ben de fedakârlıklar yaptım. Her yıl üç dört defa kampa gidiyoruz. Okulu atlıyorum. Bazen sabah antrenmanından sonra dersleri kaçırıyorum. G C M Y B C MY B