Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 MALMÖ BRÜKSEL 29 KASIM 2009 / SAYI 1236 Yitik yaşamın kadınları ALİ HAYDAR NERGİS arvin, dinsel kuralların egemen olduğu bir Ortadoğu ülkesinde doğmuş, daha 1617 yaşındayken elinden tutularak götürülüp hiç tanımadığı bir adama verilmişti. Göz açıp kapayıncaya dek iki çocuk doğurmuş, üçüncüsüne hamile kaldığında doğurmak istememişti. Ülkesinde kürtaj yasaktı. Ancak bazı kişiler, doğurmak istemeyen annenin bebeğini daha anne karnındayken satın alıyorlardı. Parvin, bazı doktor ve doğum uzmanlarının aracılığıyla bu kişilerle anlaşarak hastaneye yattı. 2 bin dolar karşılığında sattığı bebeğini doğumdan sonra hiç görmedi; onu hiç emzirmedi. O, daha hamileyken, eşi, ikinci kez evlenmiş, eve başka bir kadın getirmişti. Parvin, hastaneden çıktıktan sonra babasının evine sığındı. Elindeki 2 bin dolarla uçak bileti aldı, İsveç’teki yakınlarının yanına geldı. Burada Giysi takası İki, bilemediniz üç yıl sürmüştü “özgürlük” denemeleri. Dönüp geriye baktığında, yanında ne eski çevresi, ne eşi, ne de arkadaşları kalmıştı. Bir boşluğun ortasında yapayalnızdı. İsveç’teki akrabaları tarafından da dışlanmıştı. Onlardan bir tek Haşim vardı ona yakın davranan, ilgilenen... “Ben yaşamda yenildim!” dedi; “geldiğim noktada, yeniden evlenmek, yuva kurmak, çocuk yapmak düşüncelerim de yok olmuştu.” İleriye gitmeyi başaramayan, çareyi dönüşlerde, geriye kaçışlarda ararmış. Parvin de onu yaptı. Ülkesinde büyüyen, iş, güç sahibi olan çocukları onu yanlarına çağırmışlardı. Üç gün sonra Haşim'le birlikte, onu havalimanına dek götürdük. İleri derecede kanser hastasıydı ve yaşamının son günlerini çocuklarının yanında geçirmek istiyordu. Ayrılırken ağlamadı. “Hakkınızı helal edin!” dedi. El bagajına yerleştirdiği siyah çarşafını yokladı; uçak, ülkesinin hava sahasına girdiğinde başına giyecekti. G alinergis@yaho.se P başka biriyle evlendi ancak bu kez çocuk yapmadı. Oturma izni aldıktan sonra evlendiği o adamdan da ayrılacak, kendine yeten, ayaklarının üzerinde durabilen özgür bir kadın olacaktı. Önceden öyle planlamıştı... Bir ara sustu, buğulu cama baktı. Yaşamı, hızla giden bir trenin penceresinden izliyor ama yetişemiyordu sanki. Sonra hiç yeri değilken gülümsedi. Gülümsemesi acıya belenmişti: “İsveç gibi özgür bir ülkede özgür olmayı beceremedim. Uçma öğretilmemiş bir kuş gibiydim. Kanatlanmaya çalıştıkça, oraya buraya çarpıyor, kendimi yara, bere içinde bırakıyordum” dedi. Önüne koyduğum ses alıcısının düğmesine bastı, durdurdu. Haşim’e, dönüş biletinin gününü, saatini sordu. Çayından bir yudum aldı: “Diskolarda içip eğlenmeyi, her gece başka biriyle olmayı özgürlük sandım. Her eğlence dönüşlerimden sonra evde yalnız kaldığımda oturup ağlardım. Özlediğim, aradığım yaşam o da değildi. O ben, ben değildim.” ERDİNÇ UTKU elçika’da 6 Aralık’ta Saint Nicolas, 25 Aralık’ta ise Noel kutlanıyor. Saint Nicolas’nın öldüğü gün olan 6 Aralık öncesinde TV ekranlarından alışveriş merkezlerine, caddelere, sokaklara kadar Belçika her yer bembeyaz sakallı Saint Nicolas’larla dolup taşıyor. Sinterklaas dayanışma ruhunun, bir tüketim çılgınlığına dönüştürülmesi ve hatta Coca Cola figürü haline getirilerek Noel baba yapılarak ticarileştirilmesi biz insanların marifeti. Tüketim çılgınlığına alet olmak istemeyen insanların farklı ve yaratıcı arayışları ise sürüyor. Parayla değil değiş tokuş yöntemiyle alışveriş yapılan kitap, tatil eşyaları, parti giysileri vb. siteleri belki duymuşsunuzdur. Ya giysi takası partilerini (Swishing Party) biliyor musunuz? Bu moda Belçika’ya da sıçradı. 15 Kasım’da Belçika’nın Gent şehrinde Ateljee adındaki mağazada Swishing etkinliği düzenlendi. Çoğu genç, 70 kadın katıldı. Katılımcılara en fazla 5 adet giysi getirebilme sınırlamasının uygulandığı etkinlikte evlerinde çuvallar dolusu artık giyilmeyen elbisesi bulunan kadınlar maalesef tüm eski elbiselerinden kurtulamadılar. Konsept Belçika’da oldukça yeni. Karolien, Els ve Alexia bu işi Belçika’da ilk organize eden 3 genç kadın. Gent denemesi Belçika’da düzenledikleri 3. etkinlikleriydi. “İkinci el dükkânları giysilere fazla para vermiyor. 50 Avro’ya satın aldığın bir elbiseyi 5 Avro’ya satmak acı verici. Özellikle de satın alırken yanlış seçim yapmışsan ve sadece 12 kez giymişsen” diye düşünüyor katılımcı kadınlar. Organizatörler deneyimlerinden yola çıkarak katılım kurallarını daha sıkı hale getirmişler. Getirilen elbiseler gözden geçiriliyor ve fazla yıpranmış olanlar geri çevriliyor. “Atılması B MÜNİH Sonbahar hüzünleri ve ATGB aydınlığı EROL ÖZKAN S onbahar hüzünleri artık olanca çarpıcılığıyla Almanya’da da yaşanıyor. Yaşamları ürperten gerçekler peşi peşine gelmekte... Çığ gibi büyüyen domuz gribi korkusu gibi ya da küresel krizin yol açtığı işsizlik gibi sorunlar ve dertlerin gazete manşetlerinden ineceği yok. Endişe büyüyor. Sonbahardan kış günlerine geçişin yarattığı melankoli ise giderek yayılıyor... Canlar nasıl da sıkkın hiç sormayın. Almanya’da eskiden beri sokaklar boştur, en hareketli yerler ise tren garlarıdır. Münih ise bu konuda da en tanınmış şehirdir. Münih’te son haftalarda yaşanan keyif kaçıran olayları unutmak için kendimi oyalarken, Stuttgart’ta 13 Kasım’da yapılacağı duyurulan Avrupa Türk Gazeteciler Birliği’nin (ATGB) daveti ile bir anda sevinip hızlı trene atladığım gibi soluğu Stuttgart’ta aldım. Yılllardır yüzünü görmediğim ATGB Başkanı deneyimli gazeteci Gürsel Köksal’la saatlerce konuştuk. 2003 yılında kurulan ve üye sayısı 230’a ulaşan, bünyesinde çok sayıda Cumhuriyet yazarı bulunan, aydınlık insanların arasında saatlerce bulunmak bile Münih’te yaşanan yalnızlıkları unutturmaya yetti. Almanya’da Türk basınının 40. yılını doldurduğu şu günlerde özellikle yerel basının yaşadığı sorunlar görüşüldü bu toplantıda. Bu arada derneğin ikinci başkanı Işın Sigel’in yazıişleri müdürlüğünü yaptığı “Türk Presse” gazetesinin çıkışını da kutladık. Öte yandan ATGB’yi yıllarca önce yazılarıyla tanıtan yazıişleri müdürümüz Güray Öz’ün kulağını da çınlatmadık değil Gürsel’le... Ve yağmurlu bir gece yarısında hızlı trene atlayıp, camlardan süzülen yağmur damlalarını izleyerek Münih’e döndüm. Tren garlarında karşılaştığım insan yüzleri çok anlamlı... Gülmeyen, bezgin, hoşnutsuz ve asık suratlıların sayısında hızlı bir artışın olduğu kesin. Sonbaharın yarattığı bir melankoli yaşanıyor artık. Sürekli kasvetli bir havanın yanı sıra modern şehir yaşamının ağır yüküyle bir araya gelen stres “formatlanmış yaşamları” oluşturuyor ister istemez. Kadınlardaki melankoli erkeklerden iki kat fazla... Çantamdan eksik etmedigim Alman sanat tarihçisi ve yazar Dörthe Binkert’in “Melankoli Kadındır” isimli kitabını mutlaka bulun okuyun (Ayrıntı Yayınları). Sürekli herkesin gergin olduğu bir gerçek. Yaşanan hayal kırıklıkları, kimlik krizleri, hele işini kaybetmiş ya da boşanmış mutsuz kadınların durumları en çok Almanya’da ve Alman kadınları arasında görülüyor. Telefonların dinlenmesinin yarattığı paranoya da yurtdışında yaşanıyor, özellikle Münih’teki Türkler arasında. Öte yandan tren garından aldığım Türk gazetelerinin orta sayfaları giderek İslamlaşan Türk imajının haberleriyle dolu... Çakma gazetecilerin yazdığı cami ve İslami dernek havadislerinin öne çıktığı bir “biçem” giderek çoğalıyor. Stuttgart’ta saatlerce tartıştığımız araştırma gazeteciliğinden habersiz sözüm ona muhabirliğe özenen Münihli hemşehrilerimizin hiç olmazsa doğru bir Türkçe kullanıp haber niteliği olmayan “şey”lerden artık kaçınmaları şart. ATGB toplantısına katılan Şinasi Dikmen’i rahatsız eden bu ayrıntıları keşke Münihte’ki vatandaşlarımız da duysalardı. Sonbahar bildim bileli hüzünleri yaşamaktır... Stuttgardt’ta birkaç saat içinde epeydir özlediğim aydınlığı yaşadım. Ve Münih’e döndüğümde artık dedikoducu “Bahnhof Türkleri” arasında vakit harcamayacağımı anladım. Kendimi tekrar sinemalara, yığınla kültür olayına, konser salonlarına atacağım. G Erolozkan66@hotmail.com gereken bir giysiyi getirip buradan güzel bir elbise ile ayrılmak adil olmaz” diye düşünüyor organizatörler. Deneme ve takas işleminin de önceki iki etkinliğe göre daha sakin bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlıyorlar. Daha önce “bir elbiseyi kim ilk olarak eline aldıysa elbiseye o sahip olur” prensibi ile hareket edilirken şimdi herkesin her keresinde sadece 1 adet giysi seçtiği ve denediği turlar yapılıyor. Bedenleri yaygın olanlara bol çeşit ve seçenek var. 36 ve 38 beden giysilerin bulunduğu bölümler en kalabalık alan oluyor. Etkinlikten eli boş dönenlerden bazıları kendi yaşıtları veya bedenleri uygun olanlarla kendileri bir swishing partisi düzenlemeyi düşünürken kendi yaşıtlarının zevkine güvenmeyen kadınlar da var. Birden fazla kadının denediği ve birkaçının bedenine uyan giysiler için ise “ilk görenin olması” prensibi geçerli. Buluşmaya katılan kadınlar getirilen giysilerden bir tanesini kendileri için seçiyorlar. Geride kalan elbiseler ise hayır amaçlı kullanılıyor. Tonlarca ayakkabı ve giysinin çöpe atıldığı günümüzde tek bir kuruş bile harcamadan gardırobunuzu yenilemenin, para tasarrufu yaparken gezegenimizi korumanın eğlenceli bir yolu “Swishing”. Krizde daha da yaygınlaştı. Swishing arkadaşlarınızla yapabileceğiniz bir giysi değiştokuş partisi ve özellikle ünlüler arasında çok yaygın. www.swishing.org sitesinde bu işin incelikleri öğreniyor ve nerede ne zaman giysi takası yapılacağını takip edebiliyorsunuz. Kurallar basit: En az bir adet giysi getirin; başlama işareti verilmeden elbiseye el koymayın; giysi için kavga etmeyin. “Bayanlar giysi seçerken birbirinize tükürmeyin, tırmalamayın ve ısırmayın” diye uyarılıyor katılımcılar! G erdincutku@binfikir.be C M Y B C MY B