Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24 AĞUSTOS 2008 / SAYI 1170 5 Büyümek istemiyorum Aslı Borucu ehbi, Alice ve Pinokyo gibi masal kahramanlarıyla masallar diyarında yaşar. Bir süre sonra oradan sıkılır, suç işler, ceza olsun diye Türkiye’ye sürgüne gönderilir... Bu, İstiklal Caddesi’ndeki sokak gösterilerini izlemeyi sevenler için tanıdık bir hikâye. Vehbi, Fatih Kolçak’ın kuklasının adı, anlattığımız hikâye de onun sokakta yaptığı gösteriden. Kolçak, 33 yaşında. Beş yıldır sokakta kukla gösterisi yapıyor, sokağı sahneye dönüştürüyor ve kuklasıyla birlikte büyümeye karşı direniyor. Direnişi bu kadarla sınırlı değil, Başka Kültür Evi’nde kukla dersleri veriyor, Başka dergide yazıyor, 2006’dan beri Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde pandomim öğretiyor, önümüzdeki sene de Ege Sanat Merkezi’nde kukla eğitmenliği yapmaya başlayacak. V sana kravatını giyip gelmiyor, herkes size küfür edebilme yeteneğiyle geliyor. İzleyicin sokakta sana küfür de edebilir, alkış da tutabilir “ diyor. Kolçak tüm zorluklara rağmen diğer sanatçılarla beraber sokakta durmakta inat etmesini daha söyleyecek çok şeyi olmasına bağlıyor: KUKLALARIN KİBRİ YOK “Biz büyüdük. 25 yaşından sonra evlenmeye çalıştık, evlerimiz, faturalarımız oldu, kredi kartı borçlarımız, kadınlarımız, çocuklarımız oldu. Büyümekten nefret ediyorum. Büyürken, kibirliliğimiz de artıyor. Evimizde rahat rahat oturup televizyon seyrederken çocuklarımıza öğütler verebiliyoruz. Onlara da büyümelerini söylüyoruz. Bu hayatı mahveden devletler, bürokrasi, burjuvazi, bilmem ne zi.. yani kapitalizm. Ama bunu yapan bizim büyümüş hallerimiz. Ben bu büyük insanlara, kukla gibi çok masum bir şeyle çağrıda bulunuyor, yanlış yaptıklarını söylemeye çalışıyorum. Şikâyet ettiğimiz hayatı bu aptal kibir yaratıyor, diyorum.“ Kuklanın bu kibiri yok etmek için en etkin sanatlardan biri olduğunu düşünüyor Kolçak, “Kukla engelli bir sanattır. Hareketleri yeterli değildir, parmakları oynamaz, gözleri açılıp kapanmaz. Çocuklar da tıpkı kuklalar gibi eksik hareketler yaparlar ve bu bize sevimli gelir” diye ekliyor. Avrupa’da kukla bir sanat dalı olarak tanımlanırken, Türkiye’de çoğunluğun Hacivat ve Karagöz’ün ötesinde kuklaya dair bir düşüncesi yok. Yeni yeni kukla festivalleri düzenleniyor, atölyeleri açılıyor. Kolçak, bu festivallerin ötesinde, arkasında dev markalar olmadan, izleyicilerle özellikle de gençlerle birlikte bir şeyler yapmak istiyor. “Çünkü” diyor, “bu karanlığın içinde gençlerin ve BAŞKASININ GÖZÜNE BAKMAK Sokak, tüm insanların aynı seviyede olduğu, farklı mezheplerden, dinlerden, sınıflardan insanların birbirinin gözlerine bakmak zorunda kaldığı tek alan belki de. Böyle bir alanda sokağa sahne kurup “burdayım“ demek en zoru. Polislerden, zabıtalardan çokça dayak yemesine, tehdit edilmesine, kimilerinin gözünde dilenci, işportacı ve kapkaçcı muamelesi görmesine rağmen Fatih ve Vehbi dertlerini İstiklal Caddesi’nde onları dinlemek isteyenlerle paylaşıyorlar. Kolçak’a göre, sokakta sanat yapmak her türlü sınırı kaldırıyor, çünkü sokak en acımasız ama en gerçek zemin. “Sokakta daha etiketlenmemiş bir sanat icra ediyorsun. Kimse Fatih Kolçak ve kuklası Vehbi’nin mekânı Beyoğlu. Dillerinin kemiği yok, konularının da sınırı... Ne de olsa sokak insana dair her şeyi taşıyor! çocukların önemli bir yeri var. Onlar olmasa dünya çok daha kötü bir durumda olurdu. Karanlık, arada kalmışlık, ‘piçlik‘ bizim için bir avantaj, o yüzden geleceğe dair her zaman bir umut olacak”. Zaman zaman on yaşındaki oğlu Ekim’e, “param yok” demek zorunda kalsa da hayatını günlük kazanmaktan şikâyet etmiyor. Onun için hayat biraz da Beckett’ın dediği gibi; “Hep denedim, hep yenildim, olsun yine dene, gene yenil, daha iyi yenil”. Tek isteği, dünyanın dört bir yanında insanlar birbirlerini öldürürken gösterilerini izleyenlerin faturalarını ödedikleri için mutlu olmaya devam etmelerini engellemek. “Orada, yanında, şimdilik sana dokunmasa da bir şeyler oluyor“ demek. Bunu yapmak için seçtiği diğer bir yol ise, yazmak. Büyümemek, sorgulamak, beğenmediğini söylemek, hayır diyebilmek için rap müzik yapıyor, on iki yaşından beri de disiplinli olarak her gün yazıyor. Kafasından geçenleri, hayallerini duyunca yarım kalan romanlarını bitirdiğinde Orhan Pamuk‘tan daha iyi yazar olmak istemesini anlamak zor olmuyor. Hikâyeleri arasında, tahta olduğu için Nuh’un gemisine alınmayan Yahya da var, Da Vinci’nin getir götür işlerini yapmaktan sıkılıp, Doğu’ya göç eden ve karşılaştığı Hezarfen Ahmet Çelebi’ye âşık olan bir karga da. Yahya, Vehbi, elleri olan karga hepimizden izler taşıyor. Büyümeye karşı direnen bu üç karakter, hayatta olan biten tüm felaketlere karşın umutlarını kaybetmeden inatla kendilerini var etmeye çalışıyor, tıpkı Fatih gibi. Kuşkusuz, Fatih Kolçak yalnız değil. İnsanlara temas etmekten korkmuyor. Size de bir daveti var: “Bu röportajı okuyanlar gelsinler, beni bulsunlar ve birlikte bir şeyler yapalım, birlikte ses çıkaralım”. G Sen mavi ol ben yeşil Karadeniz’in Gürcistan sınırında bulunan Kemalpaşa’da düzenlenen geleneksel halk festivali bu yıl da yöre insanının enerjisine uygun geçti. Dört kilometre ötede savaşın yaşandığı bir coğrafyada binlerce katılımcının son gece horona durması festivalin en akılda kalan görüntüsüydü. Yazı ve Fotoğraflar: Mahmut Hamsici emalpaşa’da sokaklar dört yıldır hep bu tarihlerde olduğu gibi yine hareketli… Türkiye’nin Karadeniz kıyısının en ucunda yer alan, mavisine ve yeşiline doyum olmayan bu beldenin gençleri, Halkevleri’nin düzenlediği 5. Kemalpaşa Halk Festivali için günlerdir bir koşturmaca içerisinde. Halkevi dolup dolup boşalıyor, festivalle ilgili son toplantılar, görev dağılımları yapılıyor, tiyatro, müzik, şiir grupları sahne öncesi son denemelerini gerçekleştiriyor. Sahnede ses sistemini test etmek için çalınan Fuat Saka türkülerini duyanlar bir yandan koştururken bir yandan şarkılara yüksek sesle eşlik ediyor. Merkezde bir dükkânda kurulan ortak hatırlatan Kemalpaşa Çocuk Korosu coşkusuyla büyük alkış alıyor. Yerel yönetimler, sol ve halkın hakları paneline katılım yoğun. Gündüzleri heyecanlı, bol tezahüratlı futbol, tavla, satranç turnuvaları düzenleniyor. Akşam yerel grupların Türkçe, Lazca, Hemşince şarkıları var sahnede. Ayakta durmak, horona katılmamak yasak… Ve son gün… Festivalin en önemli günü… Panelde söz bu kez kadınlarda. “Kadınlar, Yoksulluk ve Toplumsal Roller” paneline kamyonetlerin arkasında gruplar halinde geliyor Kemalpaşalı kadınlar. i ğ i l n e Ş u l t u m r A beşinci yılında rmutlu Geleneksel Güz Şenliği, beşinci yılını doldurdu. Beş yıl önce, Küçükarmutlu’nun yıkılmasını önlemek için hayata geçirilen şenlikte, zaman zaman Hrant Dink’in öldürülmesi kınandı, zaman zaman yoksulluklar. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Sarıyer Şubesi Gençlik Komisyonu’nun düzenlediği 5. Armutlu Geleneksel Güz Şenliği bu sene 1314 Eylül’de yapılacak. Bu yıl bir de sürpriz var, 13 Eylül’de Armutlu belgeselinin ilk gösterimi izleyiciyle buluşacak. Gösterimden sonra da “Adaletsizliğe, yoksulluğa, yozlaşmaya, yıkımlara karşı gücümüz birliğimizdir” konulu geniş kapsamlı bir panel gerçekleştirilecek. Şenliğin ikinci günü, saat 12’de başlayıp gün boyu süren oldukça geniş katılımlı bir konser programı bekliyor katılımcıları; Aynur Haşhaş, Bajar (Vedat Yıldırım), Duygu Koçak, Erdal Güney, Gülay Yüce, Grup Yorum, Mehmet Ekinci, Mercan Erzincan, Mişa, Murat Kekilli, Nurettin Rençber, Özlem Taner, Rojin, Sevcan Orhan, Şevval Sam, Seyfi Yerlikaya, Yırtık Uçurtma. Ayrıca, Almus Kültür ve Dayanışma Derneği semah ve tiyatro gösterileri düzenleyecek. A Festivale emek verenler anlatıyor Gülden Balcıoğlu (18): İlk festivali yapmadan önce üzerine çok düşündük çünkü çok fazla çaba ve cesaret gerektiriyordu. “Bir kere başlayalım” dedik ve gerisi geldi. Halkın yaklaşımı çok iyi. Artık zamanı gelince herkes “Bu sene festivale kim gelecek?” diye soruyor. Nahide Civelek (23): Sadece bir sanatçının gelip konser verdiği bir festival değil amacımız. Alternatif bir alan yaratıyoruz. Yörenin gençlerine de gruplarını kurup burada sahneye çıkma imkânı veriyoruz. Ayrıca tüm yakın yerleri gezip herkesi festivale çağırıyoruz. Seher Aydın (22): Festivali büyük sponsorlarla değil, halkın maddi ve manevi desteğiyle düzenliyoruz. Hepimizin emeğiyle oluşturuyoruz. Yemeklerimizi annelerimiz evde yapıp getiriyor, pazardaki esnaf kasalarla domates veriyor ya da… Bazı arkadaşlarımız katkı için yevmiyeli çay toplamaya gidiyor. Esra Civelek (16): Festivalde kadınların önemli bir yeri var. Ben, üç kadın daha güvenlik görevlisiyiz mesela. Ayrıca liseli gençlerin de festivale katkısı çok büyük, bunu da özellikle vurgulamak gerek. K TÜRKÇE, RUMCA, LAZCA, HEMŞİNCE VE... Karanlığın çökmeye başlamasıyla birlikte kadın, yaşlı, çoluk, çocuk Kemalpaşalılar köylerden sanki kortejler oluştururcasına meydana iniyor. Bu arada dolmuşlar da Hopa’dan, Borçka’dan, Artvin merkezden sürekli yolcu taşıyor… Oturulabilen izleme yerlerine yaşlılar yerleştiriliyor, yüzlerce çocuk sahnenin yanı başındaki parkı mesken belliyor, kalanlarsa meydanı… Gecenin başında turnuva galiplerine ödülleri veriliyor. Futbolda birincilik ödülü Kaya köyünden, Dinamo Kiev hayranı gençlerin kurduğu “Dinamo Kaya” takımına gidiyor. Bölgedeki farklı etnik gruplar, aileler, kültürel gruplar arasında dayanışmayı sağlamak amacıyla birçok özel centilmenlik ödülü veriliyor. Ödül töreni bittiğinde üç bin kişilik meydan tıka basa doluyor. Kadınlardan oluşan Dalepe Nena (Lazca Kızkardeşlerin Sesi) grubu Türkçe, Rumca, Lazca, Hemşince, Gürcüce ve Megrelce türküleriyle hayran bırakıyor izleyicileri kendine. Gece yarısına yakın Ferhat Tunç’un sahnede belirmesiyle izleyiciler iyice kendinden geçiyor. Şarkılara eşlik edenler, bağıranlar, horon tepenler, halaya duranlar, zafer işareti yapanlar… Ferhat Tunç her şarkısından sonra “Harikasınız Kemalpaşalılar” diye sesleniyor sahneden. İlerleyen dakikalarda Kazım Koyuncu’nun ailesinin de festival alanına geldiği anonsu yapılıyor. Bunun üzerine, Diyarbakır halkının Koyuncu’nun konserlerinde Lazca şarkılarla halaya durduğunu hatırlatan Tunç bu kez Karadenizlileri Kürtçe parçalarla horona durmaya çağırıyor. Kürtçe şarkılar ve yüzlerce kişilik horonlarla gecenin en zengin görüntüsü oluşuyor bu çağrının ardından. Konser bitimi “Karadeniz isyanı umut olacak”, “Çayda kotaya, kontenjana son” sloganları atılıyor dakikalarca. Dört kilometre ötedeki bir ülkede acımasız bir savaşın yaşandığı o gece, katılımcılar bir kez daha yaşadıkları toprakların kültürel ve siyasal zenginliğine tanıklık ederek ayrılıyorlar alandan, randevuyu gelecek yıl aynı tarihte aynı yere vererek… G mutfağa esnaf ekmek yetiştiriyor, kadınlar evlerinde sardıkları karalahana dolmalarını… Festivale yakın, bulutların dağlara çekilip havanın açılması daha bir keyiflendiriyor herkesi… Hazırlıklar tamam, hava güzel, yağmur yağmayacak, şimdi festival zamanı… Beldede bol horonlu festival yürüyüşü yapılıyor ilk gün. Yollardan geçtikçe sürekli artan kalabalık meydana ulaştığında, gençler hazırladıkları sokak tiyatrosunu oynuyor. Uzun, mavi bir bezi dere niyetine yere serip bölgedeki derelerin satılmasını oyunlarıyla eleştiriyorlar. Ardından konu, festivalin “Yaşanabilir Bir Çevre ve Su Hakkı” başlıklı ilk panelinde de ele alınıyor. Akşam meydandaki sahnede yerel grupların gösterileri başlıyor. Bir zamanların Fatsası’nı “Bu şenliğe ilk karar verdiğimiz günü hatırlıyoruz da. Meselemiz vardı burada yaşayan gençler olarak” diyor şenlik komite üyesi Gülşen İşeri, “Meselemizi anlatmalıydık, müzikle konserle ya da festivalle… ‘Öteki’ gözüyle bakılan Armutlu ya da bizimle aynı kaderi paylaşan diğer mahallelerin sesi olmalıydık. Sadece insanca yaşamak istediğimizi fark ettirmeliydik. Barınma hakkımız için savaşıyorduk, bize işgalci diyenlere bu topraklar için ödediğimiz bedelleri gösterip, o kadar da kolay vazgeçmeyeceğimizi söylemeliydik”. Seslerini duyurmaları pek kolay olmamış. En çok da sanatçıları ikna etmek de zorlanmışlar. İşeri, “Sanatçılardan, ‘destek amaçlı’ gibi bir cümle kurarak yardım istedik. Sadece samimiyetimize inanmalarını istedik. Onlardan pozitif bir ayrımcılık istiyorduk. Biz herhangi bir derneğin, kurumun, ya da bir sponsorun desteğiyle yapmıyorduk bu şenliği, sadece Armutlu’da oturan gençlerdik… Yalnızca boğaza nazır bir yerde oturan gecekondu sakinleri olmadığımızı, bu ülkenin vatandaşı olduğumuzu hatırlatmak, eşit haklar istemek için sesimizi notalara dökmeye karar verdik. Ne kadarını başardık bilmiyorum ama bugün beşincisini yapabiliyorsak bir hayli yol kat etmişiz demektir” diyor. Festivalin afiş tasarımından, sanatçıların belirlenmesine, reklamlardan afişlerin asılmasına, ses düzeninden platformun ayarlanmasına kadar her şeyiyle sadece 56 kişi ilgileniyor. Yine de şikayetçi değil komite üyeleri ve “Yıkımlara, yozlaşmaya, yoksulluğa, adaletsizliğe karşı gücümüz birliğimizdir” demek için herkesi Armutlu’ya davet ediyorlar. G Yer: Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Sarıyer Şubesi, F.S.M. Mah., G – 14 Sok. No: 19 Tel: (0212) 229 93 77 C M Y B C MY B