02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

29 HAZİRAN 2008 / SAYI 1162 5 Her 50 saniyede bir, bir çiftçi iflas ediyor... Esra Açıkgöz T ürkiye’nin ilk çiftçi sendikası konfederasyonu geçen ay kuruldu: ÇiftçiSen. Üzüm, Tütün, Fındık Ayçiçek, Hububat, Çay ve Zeytin Üreticileri olmak üzere yedi sendikanın birleşerek kurdukları ÇiftçiSen’in toplam üye sayısı 20 binden fazla. Çiftçiler artık, tarım politikalarından gıda krizine, Avrupa Birliği’nin ortak tarım politikalarına, tohum yasalarına kadar pek çok konuda söz sahibi olmak istiyor, kendi kararlarını almayı amaçlıyor. ÇiftçiSen Başkanı Abdullah Aysu anlatıyor... ÇiftçiSen yedi sendikanın birleşmesiyle kuruldu. Bu birleşmenin şimdi olmasının özel bir nedeni var mı? Gıda mücadesine giriştiler. Bunu, Manisa Kırkağaç’ta TütünSen’in, Alaşehir’de ÜzümSen’in, Fatsa’da FındıkSen’in, Rize Pazar’da ÇaySen’in, Edirne Keşan’da HububatSen ve AyçiçekSen’in, Bursa Orhangazi’de ZeytinSen’in henüz girişim komitesiyken düzenledikleri mitinglere katılarak gösterdiler. İlk mücadele adımınızı belirlediniz mi? Çiftçilerin mesleklerini sürdürebilmeleri için gerekli koşulların yerine getirilmesi için mücadele edeceğiz, çünkü biz üretmek, üreterek çevreyi korumak istiyoruz. Bu yüzden doğayla barışık bilge köylü tarımcılığına dönülmesini, tarımın desteklenmesini, ürün fiyatlarının maliyetlerin üstünde belirlenmesini istiyoruz. Uzmanlar gıda krizinin artacağını ve bunun yoksulluğu tetikleyeceğini belirtiyorlar. ÇiftçiSen sadece çiftçiler için mi taleplerde bulunacak? Türkiye’de artık çiftçilerin de bir örgütü var. 20 bin üyeli ÇiftçiSen, çiftçilerin sorunlarını çözmeyi, ekonomik politikaya yön vermeyi amaçlıyor. En büyük müttefiki tüketiciler, yoksullar, işçiler, işsizler... krizleri, yanlış tarım politikalarının günümüzde daha da vahim hale gelmesi bu birleşmeyi tetikledi diyebilir miyiz? Yanlış tarım politikaları 24 Ocak Kararları’yla birlikte daha arttı. 1989’dan sonra IMF ile yapılan Yapısal Uyum Programları hem ülkeyi hem de yurttaşları gıdada bağımlı kılıcı ilişkilerin içine çekti, biz çiftçileri de mesleğimizi yapamaz duruma getirdi. Bu yanlış tarım politikaları yüzünden Türkiye’de her 50 saniyede bir çiftçi iflas ediyor. 1989’dan sonra tarım politikalarındaki tahribatı arttıran yanlış politikalar bizi haklarımızı savunmak için örgütlenmemiz gerektiği konusunda kuşkusuz tetikledi. Çiftçilik ve örgütlülük yıllardır birlikte konuşulmuyordu. Çiftçiler örgütlenmeye açık mı, ne kadarı örgütlü? Çiftçilerin Cumhuriyet kurulduğundan bu yana hiç gerçek anlamda örgütleri olmadı, hep onların adına kararlar alındı. İktidardakiler bizi örgütsüzken daha kolay yönetebiliyorlardı, kırsaldan sanayiye kaynak aktarımını kolay yapabiliyorlardı. Artık köylüler örgütleniyorlar, sendikaları aracılığıyla hak arama Evet, gıda krizi derinleşiyor ve bunun baş nedeni IMF ve Dünya Bankası’nın azgelişmiş ülkelere uygulattırdığı “Yapısal Uyum Programları” neticesinde üretimi değil, üretmemeyi destekleyen politikaları. Nedenlerin arasında tabii ki küresel iklim değişikliğini, tarımda uygulanan endüstriyel üretim tarzını, insan ve hayvan gıdası için değil enerji için tarım arazilerinin ayrılmasını sayabiliriz. Çözüm? IMF ve Dünya Bankası politikaları yerine kendi ülke gerçekliğimize uygun bağımsız, demokratik, sosyal bir tarım programına ivedilikle geçmek. Toprakları enerji üretimi için değil gıda sağlamak için ayırmalı, küresel ısınmanın nedenlerini ortadan kaldırmak için uğraşmalıyız. Aslında dünyada gıda sorunu henüz yaşanmıyor, şu anda dünyadaki gıda miktarı yüzde 110. Açlıktan insanların yaşamını yitirmesinde, gıda krizinden çok adil paylaşım sorunu var, ama adım adım gıda krizine doğru da gidiliyor. IMF ve Dünya Bankası demişken, AB’nin tohumlarla ilgili standartları da, çeşitliliği azalttığı için eleştiriliyor. Türkiye’de çıkarılan Tohum Yasası ile çiftçiler tohum üzerindeki egemenliğini yitirdi, kamu tohum konusunda devre dışı bırakıldı, tohumda şirketler egemen duruma getirildi. Bu da yerli tohum çeşidinin yok olmasına neden oluyor. Oysa küresel ısınma koşullarında ancak yerli tohumlar ile üretim yapılabileceği ortada. Tohumculuk yasasının yeniden düzenlenmesi için mücadele ediyoruz, edeceğiz. ÇiftçiSen, AB’nin Avrupa Ortak Tarım Politikası’na karşı olan Coordination Peysane EuorpeCPE Avrupa Köylü Koordinasyonu ve dünya çiftçilerinin en üst örgütü Via Campesina’nın (Çiftçi Yolu) üyesi. Ayrıca yerel tohumların üretimini sürdürmek ve değişen iklim koşullarına uyum göstermelerini sağlamak için üyelerimize yerel tohumla üretmelerini salık veriyoruz. Artık neredeyse yediden yetmişe herkesin ağzından duyduğumuz bir eleştiri de en son buğdayda olduğu gibi her yıl tarımsal ürünlere yönelik ithalatın daha da arttığı. Evet, ne yazık ki yeterlilikten hızla uzaklaştırılıyoruz. Tarım Bakanı üretimin devamını sağlayacak önlemler almak yerine gıda ihtiyacını dışarıdan ithal etme yoluna gidiyor. Tarım Bakanlığı adeta adı konulmamış İthalat Bakanlığı gibi çalışıyor. ÇiftçiSen’in tarım politikalarını ne kadar etkileyebileceğini düşünüyorsunuz? ÇiftçiSen tarımdaki tahribatı durdurmak için tüm gücüyle çalışacak. Ne kadar başarılı olacağını yaşayarak göreceğiz, ancak tarımın tahribatı sadece çiftçilerin sorunu değil. Tüketicileri yeterli ve sağlıklı gıdaya erişme haklarından dolayı müttefikimiz olarak görüyoruz. Özellikle de tüketimi ve üretimi belirleme ve yönlendirme pozisyonunda olan kadınlar, ittifaklarımız arasında birinci sırada. Çevre ve doğa dostu örgütler, yoksullar, işçiler, kamu çalışanları ve işsizlerle çıkarlarımız aynı. Bu saydığım kesimlerle birlikte mücadele edebilirsek tarımda tahribatı durdurabilir, gıdada yeterliliği tekrar sağlayabiliriz. G Utku Uraz Aydın’dan “Sihir ve Ütopya”... Yüzüklerin Efendisi’ne romantik eleştiri... Ali Deniz Uslu tku Uraz Aydın ilköğretimini Fransa’da tamamlamış, Galatasaray Lisesi mezunu. 2000 yılından bu yana, mezun olduğu Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışıyor. “Sosyalist Demokrasi için Yeniyol”, “Gelecek”, “Mesele”, “Imago” ve “Varlık” dergilerinde makaleleri ve çevirileri yayımlanan Aydın’ın, “Köstebek ve Lokomotif” başlığı altında Daniel Bensaid’in yazılarını derlediği ve Michael Löwy’nin ‘Walter Benjamin: Yangın Alarmı” çalışmasından Türkçe’ye çevirdiği iki kitabı daha var. Pek çok romantizm tanımı var. Siz kitabınızda Tolkien’le bağlantı kurarken bu kavrama neresinden yaklaştınız? Ben romantizmin sadece 19. yüzyılla sınırlı bir edebiyat ve sanat akımı olarak değil, tarih felsefesinden iktisada, sosyolojiden siyaset felsefesine uzanan geniş bir “dünya görüşü” olarak ele alınmasından yanayım. Romantizm, modern kapitalist uygarlığın, kapitalizm öncesinde var olan birtakım değerler adına yapılan bir eleştiri. Aynı zamanda kapitalist sanayi toplumunun yok ettiklerine yönelik bir nostaljiye sahip. Temel eleştiri unsurları da, insanın doğa üzerindeki hâkimiyeti, toplumsal ilişkilerin çözülmesi, hayatın mekanikleşmesi, metalaşması, alınıp satılır hale gelmesi... Tolkien bir düşünür gibi yazıyor. Farklı bir dünya ve dil yarattı. Buna toplumsal bir çözümlemenin masallara vurulmuş hali demek çok mu ütopik? Yüzüklerin Efendisi sanayi uygarlığı ile prekapitalist toplumsal yapılar ve değerler arasındaki çatışmanın çok berrak ve bir o kadar da derinlikli biçimde betimlendiği bir yapıt. Sauron’a karşı yürütülen mücadelede yer alan halklara baktığımızda bunu açıkça görüyoruz. Hobbitler modernleşmeyle birlikte yok olan, eğlenmeyi seven, toprakla yakın ilişki içinde yaşayan, yönetime ihtiyaç duymayan, teknolojiye karşı husumet besleyen bir cemaat, Elfler, sekülerleşmeyle birlikte gücünü yitiren tanrısallığın ifadesi. Tolkien epey dindar. Hatta dünyanın yok olmasının sebebini insan olarak görüyor. Bunun nedeni ne? Tolkien de insanlara güvenmiyor. “Bozulma”dan yani cennetten kovulmayla başlayıp kapitalist modernleşmeyle sonuçlanan süreçten insanları sorumlu tutuyor. Ben bunu kitabımda “antropolojik kötümserlik” olarak tanımladım. Romantizm deyince aklıma devrim geliyor. İkisi birbirine ne kadar yakın? Romantizm, muhafazakârlıktan, gericilikten, devrimci romantizme kadar uzanan bir yelpaze. Thedor Adorno’nun ifadesiyle, bu muhafazakâr eleştirileri eleştirel aklın hizmetine, eşitlikçi ve özgürlükçü bir dünya tasavvurunun hizmetine sunabildiğimiz zaman devrimci romantizme yönelmiş oluruz. G U C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle