Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 29 HAZİRAN 2008 / SAYI 1162 Elektrik yoksa olmaz! Deniz Yavaşoğulları E vdeydim, hastaydım ve sıkılıyordum. Yeni taşındığımız için, televizyonu yerleştirmiş ama kanal aramayla uğraşmamıştık, anten girişine taktığımız kurşun kalemle de sadece tek bir televizyon kanalı izlenebiliyordu, o da Flash TV’ydi. Açtım, Desti İzdivaç programıyla karşılaştım. Bugünlerde programın adını bilmeyen, duymayan yoktur. Ben de öyle, duymuştum, ne olduğunu da biliyordum ama oturup izlememiştim. Kafamda “Ben Evleniyorum” gibi bir program, ekranda ise kafamdakine biraz uzak, evlenmek için taliplerini görmeyi bekleyen yaşlı, aksi ama tatlı bir kadın vardı. Kimseyi beğenmiyordu, evleneceği kişinin çocuğu olsun istemiyordu. Bir süre sonra yaşlı kadının çok yalnız olduğu ve bu durumun onu kaygılandırdığı ortaya çıktı. Üst kat komşusunun öldüğünü ve iki ay kimsenin bunu fark etmediğini anlatan kadın, açık açık o duruma düşmek istemediğini söyledi ve sonunda taliplerinden birini beğendi. İkisi de çok mutlu görünüyorlardı. İzlediğim programda kendilerine eş arayanların çoğu yaşlıydı. Kimi eşini kaybetmiş, kimisi ise boşanmıştı, yalnızlıktan sıkıntılıydılar, mutsuzdular. İnsan bu durumlarını görünce onları anlamaya çalışıyor. Televizyona çıkıp eş bulmaya çalışmanın en büyük özelliği binlerce kişiye ulaşabilmek. Özellikle sosyal çevresi olmayan, gelir düzeyi düşük kişiler için bu bir umut. Anlaşılan o ki bu kadar şeffaf olmaktan da rahatsızlık duymuyorlar. Çünkü programda kişinin yaşadıkları dışında gelir düzeyi, malı mülkü, hatta aldığı maaş da ortaya konuyor. Bunlar özellikle kadınlar için olmazsa olmazlar, karşılarındakine maaşlarını, evlerinin olup olmadığını açıkça sorabiliyorlar. Erkekler de yanıtlıyor, kirada oturmadığını söyleyen görücü bir erkek, kadının yüzünü güldürebiliyor. Az da olsa “benim evim var, onun olmasına gerek yok” diyen kadınlar da çıkıyor tabii. Onlar da evsiz erkeklere umut oluyorlar. Yine de herkes için en büyük kriter elektrik! Elektrik almazlarsa evi olsun olmasın fark etmiyor, evlilik için ufak bir adım bile atmıyorlar. Stüdyodaki adaylar heyecanlı bir bekleyiş içindeler... Desti İzdivaç son zamanların en çok konuşulan, en çok seyredilen programı. Genç, yaşlı, kadın, erkek yüzlerce, binlerce Sunucu Fatma Gül... Fotoğraflar: Vedat Arık kişi evlenmek için bu programa katılmak istiyor. Fatma Gül’e göre, televizyondan eş aramak yalnızlık mağdurlarına güven veriyor, psikiyatr Erol Göka’ya göre ise bu programlar yeni sosyalleşme alanları... Stüdyoda da ilginç bir ortam vardı. Kamera arkasında kalan bölmede evlenmek isteyenler ekrana çıkma sıralarına göre dizilmiş oturuyorlardı. Çoğu erkekti, heyecanlı ve düşünceliydiler. Kadınlar ise onlardan bir adım ötede bekliyordu. Erkeklerden daha yakın ilişkiler kurmuş, konuşuyor, zaman zaman heyecanlarını, sevinçlerini birbirlerine sarılarak paylaşıyorlardı. Programı izlemeye gelenler veya önde oturan “jüri” de birbiriyle ahbap olmuştu. Reklam sırasında gruplar halinde programda yaşananların yorumunu yapıyorlardı. Bu aralardan birinde seyirciler arasından bir çift evlenmeye karar Desti İzdivaç’ın sunucusu Fatma Gül, evlenmek isteyenlerin televizyona çıktıklarında güven hissettiklerini söylüyor, çünkü televizyona çıkıp yalan söyleyen biri hemen ifşa edilebiliyor! Buna örnek olabilecek olaylar, durumlar yaşamışlar bu da insanlara güven kazandırmış. Diğer yandan gençler de çıkıp eş arıyormuş. Kısa bir süre önce, 18 yaşında evlenmiş boşanmış, bir de bebeği olan bir kızı evlendirmişler. Fatma Gül, “bize müracaat edenleri belli kategorilerle sınıflandırmak mümkün değil, yaşlı genç, kadın, erkek herkes geliyor, üstelik o kadar çok talep var ki beni yolda çevirenler bile oluyor” diye anlatıyor. Söylediğine göre evlenmek isteyen kişilerin ailelerinin de bu durumu sorun etmiyor. Gül de başlarda programı “televizyondan evlilik mi olur, yok artık” diye eleştirenler arasındaymış, ama işin içine girdikten sonra onlar gibi düşünüp onlarla empati kurmayı başarmış. “Artık işe onların gözünden bakabiliyorum” diyor, “Bu insanlar yalnız ve mutsuzlar, evlenmek istiyorlar. Biz de onların yüzlerini güldürüyoruz. Burada onlarla bağ kuruyoruz, mutlu olduklarını görünce biz de seviniyoruz”. Mutlu sona ulaşanların sayısı yapımcıların sık sık sevindiğini gösteriyor, bugüne kadar evlenen çift sayısı 23. Programda tanışan Ali Külgömen ve Gülşen Karatepe evleneceklerini açıklarken... verdiklerini açıkladılar, onlar da programda tanışmış, şimdi de birlikte izlemeye gelmişlerdi. Olup biteni izler, anlamaya çalışırken 60 yaşlarında bir adam yanıma yaklaştı. Ben daha onun hangi gruptan olduğunu çıkarmaya çalışırken pat diye insanların faşistleştiğini söyledi. Sonra benim ekipten olup olmadığımı sordu, gazeteci olduğumu öğrenince, kendinden bahsetti; eski solcu olduğunu, yıllar boyu insan hakları üzerine çalışmalar yaptığını anlattı. Burada ne işiniz var, diye sordum, “bağımlılık yaptı” dedi gülerek. Programı çok sevmiş, iki gündür de stüdyoya geliyormuş, o böyle söyleyince “acaba içten içe eş mi arıyor o da” diye düşündüm. Sordum, bekârmış! Reklamlar bitip de program başlayınca yanımdan ayrıldı, müzmin bekâr. Bir sonraki reklamda yeniden geldi, aynı soruyu bu kez o sordu, bekâr mısınız? Galiba o da benim için aynı şeyi düşünmüş! Yayına sürekli telefonlar bağlandı, Güller Hanım’a her yerden talip yağdı, Fatma Hanım taliplerini beğenmedi, onlardan “elektrik alamadığını” söyledi, ama onun için gelen görücüye telefonla başka bir talip çıktı! ESRA EROL’LA İZDİVAÇ Star’da da benzer bir evlilik programı var. “Esra Erol’la İzdivaç” da çok izleniliyor. Bu programa gelenler Desti İzdivaç’tan daha çeşitli; yaşlı, aksi ve sevimli bir dede, küpeli bir tarih öğretmeni, on yıldır İngiltere’de yaşayan, ekonomik durumu iyi 40 yaşlarında bir kadın, Tayland’da yaşayan yoga, enerjiler ve doğu felsefesiyle ilgilenen 30 yaşlarında bir erkek, yazlarını yatında Akdeniz’i gezerek geçiren, 70 yaşlarında zengin, üst düzey bir memur emeklisi. Herkesin aradığı kriterler ve istekleri farklı. Küpeli tarih öğretmeni kendisini olduğu gibi kabul edecek, marjinal bir evlilik yaşamak isteyen, çalışan, açık, seksi ve uykudan kalktığında bile güzel olan bir kadınla, Tayland’dan gelen anlaşabileceği iyi enerjili(!) biriyle, yazlarını Akdeniz’de geçiren de kendisi gibi üst düzey bir memuriyetten emekli olan yaşlı bir kadınla, İngiltere’de yaşayan ise kendisine hem anne, hem baba hem de koca olabilecek biriyle evlenmek istiyordu. Seyirciler tarafından ayıplanan tarih hocasına kendisi gibi düşünen bir İngilizce öğretmeninden, yazlarını yatta Akdeniz’i gezerek geçirene de yaşlı, mimar bir kadından telefon geldi. İzlemeyi bıraktığımda telefon eden kişiler ertesi gün görüşmeye geleceklerdi. Anlaşılan, bu programlara ilgi duyanları eğitimli veya eğitimsiz, zengin fakir vb. şekillerde kategorize etmek zor, ama ne kadar çok talep olduğunu göz ardı etmek mümkün değil. Belli de artık internet evlilikleri gibi televizyondan Esra Erol. evlilikleri konuşacağız... G PSİKİYATR EROL GÖKA: KAPİTALİZM İÇ DÜNYAMIZI PAZARA ÇIKARDI... Evlilik programlarına nasıl bakıyorsunuz? Televizyondaki evlilik programlarını biraz ilgi, biraz da kaygıyla izliyorum fırsat bulduğumda. Kaygımın nedeni, herkesi kaygılandıran nedenlerle aynı. Son zamanlarda yaşanan dünyadaki değişimlere inanamıyoruz, bu tür programları gösteri toplumu, şov dünyası bu kadar mı sınır tanımıyor diye dudaklarımızı ısırarak izliyoruz. “İnsanlık nereye gidiyor” sorusunu sormadan edemiyoruz. Bu noktada gerçekten söylenecek çok şey var: Örneğin, kapitalizm emeğimizden, ürünlerimizden sonra şimdi de medya aracılığıyla hayallerimizi, umutlarımızı, iç dünyamızı pazara çıkardı, yağmalıyor diyebiliriz mesela. Ben uzunca bir zamandan beri toplumu eleştirmeyi bıraktım, eleştirmek yerine insanları anlamaya çalışıyorum. İnsanlar, toplum önünde izdivaç programlarına katılıyor ve sonuçta mutlu oluyorlarsa bir nedeni vardır. Bu programlara evlenmek için neden bu kadar çok kişi başvuruyor? Bu durum, insanların git gide sosyallikten uzaklaştığını mı ortaya koyuyor? Tam tersine “acaba buralarda yeni bir sosyalleşme olgusuyla mı karşı karşıyayız” sorusu benim için çok daha ayartıcı. Gerçekten de şöyle ya da böyle, beğenelim ya da beğenmeyelim bir sosyal ilişki var bu programlarda. Milyonlara kendini göstermenin hazzı, büyük ihtimalle gösteri toplumunda yaşıyor oluşumuzla ilgili ama gösteri toplumunun da kendisine göre bir sosyalliği olacak elbette. Zira insan, eninde sonunda grupvarlıktır; var oluşunu bir sosyal ortam içersinde gerçekleştirir. Televizyonda olmak ve bu şekilde eş aramak insanlara güven veriyor olabilir mi? Bu kadar insanın içinde kandırılıyor olmam imkânsız diye düşündükleri için güven duyuyor olabilirler mi demek istiyorsunuz. Hiç böyle düşünmemiştim. Olabilir tabii. Tanıkların önünde bir olayın vuku bulması her zaman bir güven unsuru olarak görülmüş, hukuk sistemleri buna göre inşa olmuştur. Belki burada da böyle bir psikolojik düzenek işliyordur. Evlilik programlarını “görücü usulüyle” bağdaştırmak mümkün mü? Evet, bir kere görüştükten sonra evlilik için yola çıkmaya karar vermek, bize yabancı değil. Yüzlerce yıldır insanımızın büyük çoğunluğu böyle evleniyor. Bakıyor, görüyor, beğendim, tamam diyor; “aldım, verdim” iş bitti. Bu programlar, postmodern görücü usulünün ta kendisi galiba. O yüzden istikballeri parlak. 24 saat sadece “İzdivaç” programı yapan bir televizyon kanalı kurulursa hiç şaşmam. Muhafazakâr bir toplumun bu programlara bakış açısının olumlu olması bundan mı kaynaklanıyor? Pardon muhafazakâr mı dediniz? Güldürmeyin beni. AKP iktidarda, toplum sağ partilere oy veriyor diye muhafazakâr mı oldu? Muhafazakârlık, yerleşiklik ve kentlilikle ilgilidir, yüzlerce yıl birlikte yaşamanın ürettiği değerlerin kıymetini bilmek muhafazakârlığın esasını oluşturur. Türkiye’nin en temel dertlerinden birisi ortak değerler üretememesi. Ortak değerimiz o kadar az ki muhafazakârımız olsun! Uzunca zamandır Türklerin tarihsel psikolojisi üzerine kafa yoran bir insan olarak iddia ediyorum, Türkler asla muhafazakâr değildir; başkalarının kendisine sunduklarını, hele hele onlar uygar ve gelişmiş bildikleri dünyada üretilmişlerse, hesapsızca alırlar. Belki de bu tür programlar, muhafazakâr olmadığımız için böylesine geniş bir katılımcı ve izleyici bulabiliyor. Bu programlarda kadınların karşı cinste aradıkları kriterlerin arasında güven vermek, malmülk sahibi olmak ön plana çıkıyor. Aşk ise sanki biraz geride kalıyor. Bunun sebebi nedir, gelecek kaygısı, aşkın önüne mi geçti? Bu dünyanın her yerinde böyle. Kadınlar evlenecekleri erkekte tam da bu saydığınız özellikleri öne çıkarırlar. Aşk mı? Aşkın evlilikle ne alakası var? Evlilik için aşkın şart koşulması, toplumun çok az bir kesiminde itibar gören bir ilke. Tarihin her döneminde, dünyanın her yerinde evlilik, aşktan bağımsız bir süreç olarak gelişmiştir. Şaşırtıcı, belki üzücü ama bu böyledir. G C M Y B C MY B