Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 29 HAZİRAN 2008 / SAYI 1162 Zorla evlendirme Asuman Çetiner vrupa’da yaz aylarının gelmesiyle birlikte özellikle yabancı uyrukluları tatlı bir heyecan sarar. Yıllık tatillerini ülkelerindeki aile ve dostlarıyla geçirmek isteyenler coşkuyla hazırlanırlar, ülkeye telefonlar fazlalaşır, bavullar hazırlanır, hediyeler alınır ve cümbür cemaat “memlekete” gitmenin hayalleri kurulur. Ancak bu “mutlu” tatillerin diğer bir yüzü daha var. Toplum tarafından göz ardı edilen, siyasetçilerin göçmenlerin tepkilerini çekmemek için “hassas bir konu” olarak adlandırıp sessiz kaldıkları bir durum bu; zoraki evlilikler. Yaz tatili için bavullar toplanırken binlerce genç kız da kendini kadın derneklerinin, kurumlarının, vakıfların kapılarından içeri atar… Çünkü aileleri onları “memleket”te, kendileri için çok önceleri seçilmiş erkeklerle evlendirecektir. Yaşları küçüktür genç kadınların, çünkü hem aileler her şey “gözü açılmadan” olsun bitsin ister. Kendilerine biçilmiş bu sona kabul etmeyenleri bekleyen ise baskı, şiddet ve ölümdür. Avrupa’nın orta yerinde yaşamak bile bu sonu değiştirmez çoğu kez… Kadın örgütleri de işte karanlık sonu engellemek için çabalar durur. Almanya’da, “Hatun und Can/Hatun ve Can” da bu konuda çalışan, başarılı sonuçlar alan kadın derneklerinden biri. Dernek adını 2005’te “namus” gerekçesiyle öldürülen Hatun Sürücü’den almış. Dernek ve çalışmaları hakkındaki sorularımızı başkanı Andreas Becker yanıtladı: Almanya’da bir kadın koruma örgütünün gerekli olduğunu ne zaman anladınız? Almanya’nın bu konuya uyanması, ailesi tarafından daha reşit olmadan Türkiye’de yaşayan akrabası ile evlendirilen ve kendi seçtiği hayatı yaşamak için canından olan Hatun Sürücü’nün ölümüyle oldu. Hatun dernek genel kurulundaki herkesin iyi arkadaşıydı. Ölüm haberini alınca sarsıldık, devletin acizliğini görünce de yedi arkadaş bir araya gelip bu derneği kurmaya karar verdik. Bu sorunu yaşayan kadınların birkaç yıl öncesine kadar çalacak kapıları yoktu. Sokağı çok fazla kullanmayan, daha çok evlere kapalı bu kadınlara nasıl yardımcı oluyorsunuz? Tehlikede olan kadınlar genelde mail yoluyla yardım istiyorlar. Tek kurtuluşları var, bulundukları ortamı hemen terk etmek. Uçak, tren, otobüs bileti... ne gerekiyorsa alıyoruz ve bizden yardım isteyen kadınları yanımıza getiriyoruz. Kız ailesi tarafından gözetleniyorsa gidip arabayla kaçırdığımız da oluyor. Eğer bu kadın başka bir ülkedeyse birlikte çalıştığımız örgütlerle iletişime geçiyoruz. Yani kurtarma çalışmalarımız Almanya ile sınırlı değil. A Desenler: Zeynep Özatalay Aile arasındaki evlilik anlaşmaları çoğu kez para karşılığı yapılıyor. Kız babaları 15 bin Avro’dan başlayan başlık paraları alıyorlar, kız kaçtığı zaman da bu paranın damat tarafına iade edilmesi gerekiyor. Oysa bu para aileler için önemli bir maddi ihtiyaç ve gelir. Yani, kızı zorla evlendirmek, kaçarsa peşine düşmek, geri getirip evlendirmek namus faktörünü aşıyor. Kaçtıktan sonra bu kadınları nasıl bir hayat bekliyor? En büyük zorluklar neler? Kadınları önce koruma evlerimize yerleştiriyor, sonra kendi ayakları üzerinde yaşayabilmeleri için her türlü desteği veriyoruz. Doğal olarak psikolojik açıdan çok kırılganlar, her şeye rağmen ailelerine karşı sevgi ve aidiyet hissediyor, hatta kendilerini suçlayabiliyorlar. İhtiyaç duyduklarında psikolog ve sosyal danışmanlarımızla görüşüyorlar. Alman uzmanlar sorunun yakıcılığının ne kadar farkındalar? Almanya’da kadın koruma kurumlarında bu konuda iyi eğitilmiş görevliler yok ve zoraki evliliklerden kaçanların ne kadar büyük bir tehlike içersinde olduğunun farkında değiller. G Beşik kertmesi ya da başlık parası karşılığı zorla evlendirilmek... Almanya’da yaşıyor olmak kadınları bu akıbetten kurtarmaya yetmiyor. Her yıl yaz tatilinde onlarca Türk ve Ortadoğulu kadın “gözleri açılmadan” evlendirilmek üzere memleketlerine götürülüyor. Kaçanlara kadın örgütleri destek oluyor. O BENİ ANLAR DEDİM, ANLAMADI... dım Leyla. Lübnanlıyım. Münih’te doğdum ama Lübnan’da, büyükannemin ve dedemin yanında büyüdüm. Ailem dokuz yaşında beni Münih’e geri aldı. Baskıyla yetiştirildim, eve birkaç dakika geç gelişim babam ve ağabeylerim tarafından dayakla bastırıldı. On altı yaşımda, babam daha kundaktayken beni ortağının oğluna verdiğini söyledi ve evliliğe hazırlanmamı istedi. Ablam istemediğim bir adamla evlendirilmiş, Fransa sınırında yaşayan iki kuzenim zoraki evliliklere karşı çıktıkları için amcam tarafından öldürülmüştü, bu yüzden bu evlilik kararı gülüp geçebileceğim bir şey değildi. Yine de istemediğimi söyledim. Dövüldüm, kemiklerim kırıldı, sık sık hastanelik oldum. Durumun farkına varan öğretmenim polise ihbarda bulununca, ailemin yanından alındım, velayet hakkım devlete geçti. Bu yüzden çok vicdan azabı çektim, annemi babamı ele vermiş gibiydim. İki yıl sonra reşit olunca, kurumdan ayrıldım, devletin desteğiyle kendime ev tuttum… K. ile o sıralarda tanıştım. O bir Türk’tü ve beni anlardı… Kısa sürede evlendik ama çok geçmeden bu kez kocamın şiddeti başladı. Eğitimimi sürdürmeme, hatta kendime ait bir fikrim olmasına bile itirazı vardı. Sonunda, kırık bir çene, burun ve omuzla hastaneye kaldırıldığımda, evliliğim de bitti. Yalnızlık hissinden olmalı taburcu olur olmaz beş yıldır görmediğim ablamın evine gittim, anne ve babamla karşılaştım. Eve dönmeyi istemiyordum ama hapisten çıkan kocam peşimdeydi. Dahası bir gün karşıma çıktı, sokak ortasında üstüme benzin dökerek yaktı. Ölümden dönmüştüm ve artık eve gitmekten başka çarem yoktu. Ailem önceleri şefkat, birkaç ay sonra da bir düğünde evleneceğim adamı gösterdi. Kabul ettim. O sıralar evlenmem karşılığında bir servet sayılabilecek başlık parası alınacağını bilmiyordum. Adamla tanıştığımda, onunla asla aynı evi paylaşamayacağımı anladım. Bunu aileme söyleyince cevapları yine dayak oldu. Düğün hazırlıkları sürerken, çocukluğumdan yana tanıdığım bir polis, bu evliliği gerçekten istemiyorsam “Hatun und Can” derneğine gitmemi önerdi. Düğüne bir gün kala, derneğin gönderdiği tren biletini, birkaç parça eşyamı camdan sokağa atıp, evdekilere de çök dökmeye gittiğimi söyleyip evden kaçtım. Ailemi bir daha görmedim. Şimdi kendimi güvende hissetsem de, bazen bir yerlerde kafama kurşun yer miyim diye korkuyorum. Belki yıllar geçtikçe bunu da aşarım. Almanca, Arapça, Türkçe, İngilizce, Fransızca ve İbranice biliyorum ve yakında tercümanlık sınavlarına gireceğim. Yani şu anda iyiyim. G Kaç kadın zorla evlendirilmek isteniyor, bu konuda bir çalışma, bir istatistik var mı? Son bir buçuk yılda on bine yakın kadının zorla evlendirmekten kaçarak kadın derneklerine sığındığını biliyoruz. Bu da sorununun istisnalardan ibaret olmadığını gösteriyor. Bu kadınların yüzde 70’i Türk, gerisi çoğunlukla Ortadoğu, Pakistan ve eski Yugoslavya’dan gelenler. Biz 20072008 arasında yaklaşık 400 kadını kurtardık. Günde ortalama üçdört çağrı alıyoruz. Başvuran kadınların yaşları kaç? En küçük kızımız 10 yaşında. Ergenlik çağından orta yaşlısına kadar tüm yaştan kadınlar başvuruyor. Her hikâye birbirine benzediği gibi, bir o kadar da farklı… Peki, henüz reşit olmayan kadınlarla ilgili hukuksal sorun yaşamıyor musunuz? Tabii, bizi en çok zorlayan da bu durumlar oluyor. Devlet kurumları çok yavaş çalışıyor, her seferinde onlarla boğuşuyoruz ama şimdiye kadar hiçbir kadını sorun yaşıyoruz diye bırakmadık. Zoraki evliliklerin nedeni geleneği sürdürme, “namus”u koruma isteği mi? A YASEMİN’İN KAÇAK HAYATI... ilesi Bitlisli, ama Yasemin’in doğum yeri İstanbul. Çünkü anne ve babası Almanya’da çalışırken, onu ve kardeşlerini büyükanne ve dedesi büyütmüş. İki buçuk yaşında götürülmüş Almanya’ya, ana okuluna başlar başlamaz da uyum göstermiş bu yeni kültüre. Alman arkadaşları kadar özgür olamasa da bunu pek dert edinmemiş. Sorunlar daha önce bir kez gördüğü, kuzeninin kendisini ailesinden istemeye gelmesiyle başlamış. On dokuzundaki Yasemin’i babası 15 bin Avro karşılığı 32 yaşındaki bu doktor kuzene vermiş. Anne ve babası iyi kısmet, maddi durumu iyi, sana iyi bakar derken Yasemin bir türlü başkasını sevdiğini söyleyememiş. “Müstakbel eşi”yle daha yakınlaşması için götürüldüğü bir akraba düğününde dans etmeyi reddedince eve dönüşte, babası kalın kablolarla dövmüş. O günden sonra da tüm özgürlükleri elinden alınmış. Arkadaşlarından uzaklaştırılmış, aileden biri yanında olmadan sokağa çıkması yasaklanmış, okula bile babası getirir götürür olmuş. Babasının damat adayının ailesine “kız sizin, merak etmeyin” sözlerini duyup, mezun olur olmaz evlendirileceğini öğrenince durumun ciddiliğinin farkına varmış. Mezuniyeti için gereken stajı yaparken durumunu patronuna anlatmış. Babasını “Evet, burada, şimdi işi var” diyerek oyalayan patronu Yasemin’i çözüm bulması için desteklemiş ama bir gün bir A C M Y B C MY B kafede kız arkadaşıyla otururken ablasına yakalanınca bu kısa süreli özgürlüğü de sona ermiş. Ablası babasına söylemiş, o da kızını bayıltana kadar dövmüş. En çok da annesinin “hatayı kendinde ara” demesi içine oturmuş. Düğün tarihinin öne alındığını öğrenince dayakta açılan yaraların tedavisi için götürüldüğü hastanede durumunu doktorlara anlatmış. Bir sığınma evine yerleştirilmiş, ama çektiği vicdan azabından ailesine geri dönmeye karar vermiş. Düğün alışverişlerinin tamamlanmasına rağmen kızının isteksizliğine anlam veremeyen annesi, doktora götürüp bekâretini kontrol ettirmiş. Yasemin daha bir incinmiş, nişan günüyse ne olursa olsun bu evliliğe dayanamayacağını anlamış ve kaçmış. Hatun ve Can derneği tarafından akrabalarının olmadığı bir kente götürülmüş ama ailesi peşini bırakmamış. İki yıl içinde üç şehir değiştirmiş. “Burada da ne kadar kalabileceğimi bilmiyorum” diyor Yasemin” Aslında bir Türkle evlensem, o Yasemin’i ben kaçırdım dese, ailem yine beni kabul eder. Çok başlık parası isterler ama namus meselesi ortadan kalkar. Bir Almanla evlenirsem ikimizi de buldukları yerde vururlar”… Bir dileğini soruyorum Yasemin’e. “Aileme iyi olduğumu dair bir mektup göndermek istiyorum” diye yanıtlıyor “Duygularımı ifade edebildiğim, kendimi onlara anlatabileceğim bir mektup”… G