17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 6 NİSAN 2008 / SAYI 1150 Her şey tiyatroya dahil... Ali Deniz Uslu 1. Sayfanın devamı Şarkıcılığa da o dönemde mi başladınız? Ayla Algan: Evet. Nadir Nadi, keman çaldığı için müzik alanında beni hep destekledi. Hiçbir zaman avam müzik yapmadım. Beklan, hâlâ halk gazinosundaki konserlerin bana oyunculuk açısından neler kattığını anlatır durur. Bu sayede seyirciyle ilişki kurmak konusunda çok şey kazandım. “Sezuan’ın İyi İnsanı’nı” oynarken “komünist” yaftasıyla baskın yediğinizi okumuştum. Ayla Algan: Aslında oyun epik, ama komünist zannedildi. Adalet Cimcöz tercümeyi yapmadan önce izinlerini almıştı, yine de basıldık. Bir önceki gün gişe bize toplu bilet satışı yapılması istendiğini söylemişti. Biz de anladık ki basılacağız, hem de oynarken... Muhsin Hoca’nın bu duruma cevabı da hoştu, “oyuna her şey dahildir”. İstese oyun gününü değiştirebilir, iptal edebilirdi ama yapmadı. Akşam oyuna başladık, birinci bölümde bir şey yapmadılar, ikinci bölümde bastılar. Ortalık savaş alanına döndü. Basın, “Sezuan’ın İyi İnsanı”nı, “İstanbul’un kötü insanı susturdu” diye manşet attı. Şimdi konuşulanlara bak! Ne sütyen giydi, varisi var mı? 1965’te “Fizikçiler” oyunuyla “İlhan İskender En İyi Kadın Oyuncu Ödülü”nü kazandınız, ama tiyatronun kolektif bir sanat olduğu gerekçesiyle geri çevirdiniz. Düşünceleriniz değişti mi? Ayla Algan: Beklan kurdu. Ben yönetim kurulundaydım. Mayıs 2002’de çiçek vermeleri gerekirken habersizce kapıların kilidini değiştirdiler. Orada Haluk Şevket Ataseven, Erol Keskin, Prof. Dr. İsmail Ersevim ve Ahmet Cemal’le gençlere bedava ders veriyorduk. Sanırım oyunlarımızı sevmiyorlardı, bahanelerle işimizi bitirdiler. Beklan Algan: Kitle iletişim çağında, hızla değişen dünyamızda Tiyatro Sanatı da kimliğini sürekli yenilemeli. TAL’ı kurarken amacımız, tiyatroyu var eden değişik öğeler arasındaki yaratıcı ilişki ve dengeyi, bilim, düşün, diğer sanat dallarındaki gelişmelerin ışığında araştırmak ve denemekti. Hedefimiz özellikle oyuncu ile seyircinin yaratıcılığından kaynaklanan bir tiyatro anlayışını geliştirmekti. Çağdaşlık; insandan insana, topluma, dünyaya, evrene ve yine kendine dönen bir ilişkiler örgüsünü irdelemek ve aktarmaktan geçer. TAL’ın düşünsel altyapısına göre çıkış noktasını en iyi açıklayabildiğimiz üst başlığı “tiyatro yaratıcı öz benliğini arıyor” oldu. Burada yöresellik, evrensellik ve disiplinler arasılık kavramları da devreye giriyor. TAL’da “Anadolu İnsanı’nın Kültürel Kimliği’nde Oyun” başlıklı bir araştırmamızda da kendi köklerimize yönelmemiz bundandı. Biz TAL’da bu gibi soruların yanıtlarını aramaktaydık. Artık bu sorunun yanıtı değişti, anlamı da. Sanatçılar bile toplumsal sorumluluklarını gerçekleştirmek konusunda yeterli donanıma sahip değil. Elbette bunun dersi yok, çoğumuz bunları Muhsin Ertuğrul’la yaşayarak öğrendi, onun sayesinde tiyatroya sevdalandı. Türkiye’de tiyatro oydu. Sansürü reddeder, sanata müdahale ettirmezdi. Muhsin Ertuğrul olmasaydı biz bunları sorunsallaştırabilir miydik? Ayla Algan: Şimdi tiyatroda ve dizilerde oynanan oyun türü aynı. Yani Hamlet’i oynuyorsanız, ne kadar yapısalcı olacağınızı, bugünkü sosyal demokrasi ile o günkü çağda “var olmak ya da olmamak” anlatısını, rönesansın başlangıcını bilmeden, araştırmadan, ruhu veremezsiniz. Zaten o ruhu veremediğinizde de tiyatro değil dizi oluyor. Gençlik tiyatrolarında hızlı bir artış var. Bu belki de demokratikleşme süreci içinde önemli bir adım. Beklan Algan: En büyük ümit onlar, el uzatmak gerek. Dirençleri ve iddialarından vazgeçmiyorlar. Bu tiyatroların çoğu başka işleri güçleri olanların bir araya gelip emek verdiği, tiyatro sevdalarını yaktığı yerler. Kurumsal tiyatrolar için ise geleceğe dönük hiç umudum yok. Günümüzde kurumsal tiyatrolar içinde bulunduğu siyasi ortamın egemenliğinde, “onu yap, bunu yapma” emirleri altında. Size baktığımızda, tiyatroya adanmış bir ömür görüyorum, üstelik sorularınız ve arayışlarınız hiç bitmemiş gibi… Beklan Algan: Ekol Drama Sanat Evi’nde Çağdaş Oyunculuk çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Atilla Alpöge’nin, İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun yazılarından derlediği “Tiyatro “Moliere ya da Kara Komplo”dan bir sahne... Ayla ve Beklan Algan sahneyle bağlarını hiç koparmadılar. Hocaları Muhsin Ertuğrul hâlâ yol göstericileri... Ayla Algan, Pierre Pugy ve Zaira Benbadis... Bizleri heyecanlandıran anıları onlar için içinden geçip gittikleri olaylar... Oyunun durdurulmasına, tiyatroya kilit vurulmasına bugün de küsmüyorlarsa gençlik tiyatrolarına olan güvenlerinden... Ayla ve Beklan Algan çağdaş oyunculuk çalışmalarını Ekol Drama Sanat Evi’nde sürdürüyor. Fotoğraf: VEDAT ARIK Beklan Algan. Berlin yılları... “Aşk Hastası” isimli oyundan... Ayla Algan: Ödülü almak istemedim. Beklan ve sahne arkasındaki ekibin çok yoğun çalıştığını biliyordum. Yani futbolda bile kupa gol atana değil, takıma verilir. Tabii böyle dediğimde herkes beni ukala ilan etti. Beklan oyundan önce “al kamburunu koy sırtına, çık sokağa” demeseydi insanların bedensel engellilere nasıl baktığını öğrenemezdim. Beklan Bey, siz hiç oyuncu olmak istemediniz mi? Ayla Algan: Aslında Amerika’da oyunculuk eğitimine ilk başlayan Beklan oldu. Onun peşinden ben de başladım. Orada birçok projede oyunculuk yaparken kendisi de oyun koydu. İstanbul’a dönüp Muhsin Bey ile Şehir Tiyatrosu’nda çalışmaya başladığımızda hem oyun yönetti hem oynadı. Zamanla yönetmenlik, tiyatro araştırmacılığı ve eğitmenlik alanlarında çalışmayı tercih etti. Ben sanatsal çabam ve onun desteği ile geldim bugünlere, onda hazır malzeme vardı, ama kullanmak istemedi. Bunu bir namusluluk olarak görüyordu. 1986 yılında Tiyatro Araştırma Laboratuvarı’nı (TAL) açtınız, gençlere ücretsiz dersler verdiniz yıllarca. Sonra kapısına kilit vuruldu. Neden? Ayla Algan: TAL’a kilit vurulduktan sonra, gerekli açıklamalar yapılmadan evinden uzaklaştırılmış olmanın şaşkınlığı, kırgınlığıyla suskun kalakaldık. Bu olay bize çok dokunmuştu, çünkü çok doğru bir iş yaptığımızı düşünüyorduk. Böyle durumlarda hep ayıltırız birbirimizi, ama o yıl yazlığımıza uğramadığımızı ertesi yaz fark ettik. Tiyatronuzun kapatılması sizi epey sarsmış. Sonra nasıl toparlandınız? Beklan Algan: Muhsin Bey “tiyatro macerasına giriyorsan, onun dışında daha başka pek çok şeyle uğraşacaksın, sık sık dibe vuracaksın ama ayağını yere vurup yine suyun üstüne çıkacaksın” derdi. Ayla Algan: “Arkanda kimseyi görmezsen yani yola tek başına çıkacaksan hazırlıklarını ona göre yap” da derdi. O çok iyi bilirdi kendine acımakla geçmeyeceğini, bu ömrün. Günümüz tiyatrosunun sorunları sizce neler? Beklan Algan: Biri estetik, diğeri etik. Bana kalırsa etik bugün için en önemli boşluk.Yani güncel ahlak değil tiyatronun toplum içindeki varlığının amacı nedir? nedir?” adlı kitabından yola çıkarak “Baltacıoğlu Tiyatrosu’ndan Çağdaş Tiyatro’ya” projesini geliştiriyoruz. “Yine kendimizden yine çağdaşa olan” yolculuğumuz sırasında kızıma mirasımız ne sorusunu sorarken aklımdan geçenler; “deneylerimiz, sanatsal sorularımız ve başaramadıklarımız”. Bunca yıl sanatla iç içe yaşadınız, birlikte mücadele verdiniz. İlişkinizde bu dengeyi nasıl sağladınız? Ayla Algan: İnsanın eşi rejisör olduğu zaman evde bile rahat yok. Yemek yerken, uyurken, otururken sürekli bir iş hali var. Hatta gecenin bir yarısı kafasına bir fikir gelince uyandırır ve tartışmaya başlar benimle. Aslında rejisör ve oyuncu, erkek ve kadın gibi birbirini tamamlıyor. Beklan feministtir. Koca Öküz ve Hamsi Baluğu’nda da hep yanımdaydı. Çok tartıştık ama ondan çok şey öğrendim. O, “İnsan Oyuncu”yu tamamlamak ister. Çoklukta birlik, birlikte çokluk çalışan bir rejisördür. Bugün beden dili, zihin ve beden üstüne işadamlarına, doktorlara eğitim veriyorsam bunu Beklan’a borçluyum. O olmasaydı ben bugünkü Ayla olamazdım. G Macbeth ve 99 asker... Rumelihisarı’nda Macbeth’in sahnelenmesinin öyküsü bugün bile anlatılır… Beklan Algan: Macbeth oynayacağız, ama bir sahnede orman yürüyor, çok fazla figürana ihtiyacımız var. Mevsim yaz, şehir tiyatrosunu toplasan o kadar insan zaten yok. Kamuran Usluer ile akşamüstü Hisar’da oturmuş ümitsiz, düşünüyoruz. Bir adam geldi yanımıza, Neyiniz var?” dedi. Biz de anlattık, bir kartvizit uzattı, “yarın sabah Birinci Ordu’nun kapısında bunu gösterin yanıma gelin” dedi. Sanırım kurmay başkan, tuğgeneral falandı. Kamuran’la birbirimize baktık, “bilet mi isteyecek?” dedik. Öyle çaresiz kaldık ki gittik Birinci Ordu’ya, kapıda kartı gösterince ilgiyle karşıladılar. Adamı üniformasıyla tanıyamadık. “Oturun çocuklar” dedi. Biz şaşkın düşünürken, “kaç kişi lazım?” dedi. Biz de “ne kadar olursa” dedik. Telefon etti, “yarın sabah ihtiram taburunu Rumelihisarı’na göndereceksiniz” emrini verdi ve “yarın 99 kişi geliyor size, istediğiniz gibi kullanın” dedi. Ayla Algan: Beklan şok olmuştu. Olayın şaşırtıcılığı bir yana bu kadar insanı nasıl giydirir, yediririz diye düşünüyordu. Ertesi sabah yüz kişi geldi, başlarındaki komutan selam durdu ve “hazırız” dedi. İş iyice ilginçleşmiş. Onlarla nasıl anlaştınız, nasıldı onlarca askerle bir orman yürütmek? Ayla Algan: Şarkıcılığım oyunculuğuma çok şey kattı. C M Y B C MY B Beklan Algan: Mizansenleri anlattık, ne desek hemen yapıyorlardı, hiç gecikme yoktu. “Yuvarlanın” diyoruz, onlar çığ gibi geliyor. Diğer oyunculara tatil verdik, bir günde askerlerle oyunu çözdük. Ertesi gün çadırları, yemek karavanıyla geldiler. Çadırlar kuruldu, yemekler pişti. Ne istersem fazlasını yaptılar, çok keyif aldılar. Başrolleri de alırlar diye düşündüğünüz oldu mu hiç? Beklan Algan: Bir gece, oyuncuların tartıştığını düşünmemize yol açan sesler duyduk, ne olduğunu öğrenmeye gittik. Bir baktık, iki asker sahnede, birisi Leydi Macbeth diğeri Macbeth. Oyunu öğrenmişler, oynuyorlar. Bizi gördüler bir an durdular sonra bize oynamaya başladılar. O zaman da demedim değil hani, “acaba başrolleri de isterler mi?” diye. G
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle