17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Phil Collins’in videosundan ... 6 NİSAN 2008 / SAYI 1150 Her şey, Art on Stage’in yolunun Bodig’le kesişmesiyle başladı. İki genç sanat oluşumu birlikte çalışmaya karar çıkıyor, sanatçıların ortaya çıkardıkları Rudolfo Quintas, kibritleriyle sahnede... oyunların bir parçası haline geliyor... Selçuk Erez ir parti oyların yarısından fazlasını alır, anayasayı, hatta “değişmez” denen, Cumhuriyetimizin temelini oluşturan ilkeleri yansıtan maddeleri değiştirmeye kalkışırsa güvencemiz nedir? “Değişmez maddelere gerek yok” “Anayasanın 4. maddesini değiştirirsin, biter” ya da “Anayasanın yerine yenisini koy, mesele çözülür” diyenler türediğine göre her olasılığı gözden geçirmemiz gerekiyor. Bir kere gerek yok değil var! Birçok ülkenin anayasalarında böyle maddeler var: Belçika Anayasasının 130, Fransa’nın 89, Portekiz’in 288’inci maddeleri örnektir. Güvencemiz? Anayasa Mahkemesi’dir ama Anayasa Mahkemesi ortadan kaldırılsa ya da işlevini kısıtlayacak önlemler getirilse ne olur? O zaman güvencemiz nedir? Tek güvencemiz, tek tek sergileyeceğimiz ve bir arada göstereceğimiz sivil ve demokratik dirençtir! Atatürk bunu söylemedi mi? Gençliğe “Bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen, Türk istiklal ve Cumhuriyetini korumaktır” demesi, başka türlü yorumlanabilir mi? B Ateşin sesini duyuyor musunuz? Fotoğraflar: Aytaç Pekdemir Deniz Ülkütekin L ucy’deki işler ağır başlılıkla seyredilebilecek türden değil. Rudolfo’nun kibritleri, Andre’nin balonları, Diana’nın bozuk CD’leri, Beliz’in üç farklı zamanı ve Sara’nın su yüzünde yansıyan yüzü. Bunlar ve sergideki tüm diğer işler hepsi başlı başına birer oyun. “World Won’t Listen”la dünya çapında başarı kazanan Phil Collins ve Olivier Pietscn de sergide yer alan isimler. Disiplinler arası çalışmaları ve performans gösterileriyle dikkat çeken Hazavuzu ise Lumiere kardeşlerin ilk sinema çekiminde izleyicileri korkutan treni Lucy’ye taşıyor. Sergiye katılanların aksine izleyiciyle interaktif bir iletişim geliştirmeyi dert edinmeyen Hazavuzu şimdi çok aşina olunan sinemanın ilk gösterildiğinde insanlarda oluşturduğu tepkiyi göz önüne seriyor. Grup üyeleri, eski teknolojilerle yenileri bir arada kullanmaya çalıştıklarının altını çiziyorlar. Rudolfo Quintas, açılış gecesi, kibritleri ve ateşin parlamasıyla oluşan sesleri bir araya getirerek sergideki çalışması hakkında fikir verdi. Performans kısmını “ateş etrafındaki geleneksel ritüelleri geri getirmek”, diye tarif ediyor. “Gösterimin malzemesi, kibritler ve ateşin hareketiyle oluşan sesin birleşiminden oluşan metafordu” diyor. Lucy, yeni izleyici kitlesine, yeni teknolojiler kullanılarak hazırlanan projeler de sunuyor. Rudolfo’nun hazırladığı mekanizma, bunun en iyi örneklerinden. Gösteriye ilk başladığında bir Japon kendisine büyük alevler kullanmasını tavsiye etmiş. “Ancak” diyor “küçük ve yoğunlaştırılmış olması fikri hoşuma gitti.” Andre Gonçalvez de Rudolfo gibi sadeliği kullanıyor. Havada süzülen balonları Lucy, yeni bir kuşağın sergisi... Fotoğraf: VEDAT ARIK hakkında “Projemi anlatmam biraz zor. Çünkü arkasında çok büyük bir anlam varmış gibi davranmak istemiyorum” diyor. Yine de balonların kendisi için bir çeşit sihir içerdiğini ekliyor. Masanın üstüne yansıyan bir kadın fotoğrafı, sandalyeye oturup üflediğinizde mekanizmayı harekete geçiriyorsunuz, düz zemin ve resim sanki su yüzeyiymiş gibi dalgalanıyor. Sara Nuytemans, projesini dünyadaki gerçekliği algılayıp, kendi açısından yansıtmasının sonucu olarak görüyor. “Bu bir video kaydı ve bazı seyirciler harekete geçmesini beklemek için fazla sabırsız davrandı” diyor. Ancak projenin başında durup insanlara ne yapmaları gerektiğini anlatmak istememiş. “Çünkü” diyor “zaten bu bir yandan gerçekliğin yansıması.” Beliz Demircioğlu’nun projesinde odanın bir duvarını tamamen kaplayan ekranda izleyici kendini şimdiki zaman, beş saniye öncesi ve on saniye öncesi olarak üç farklı zamanda görüyor. Geriye gittikçe görüntü netleşiyor. Frederic Buhner’in “Geçmiş sadece bu günü yaratan bir zaman değildir. Başlı başına bir zamandır ve ilerler” sözüyle konuşmaya başlıyor Beliz. Kendisi de bu sözü nasıl görselleştirebileceği üzerine kafa yormuş ve sonuçta ortaya bu iş çıkmış. İzleyicilerin tepkisi de ilgisini çekmiş. “Bazı insanlar kendilerini görmek için beş saniye bile sabredemedi, bazıları ise imajlarını izlemek için değişik figürler yaptılar”, diyor. Ve bozuk CD’lerini atmayan kız Diana Combo. Kendisiyle konuşmamıza “Sen bizi delirtmek mi istiyorsun?” sorusuyla başladım. Performans gecesinde Joy Division’ın “Love Will Tear us Apart”ının akılda kalan girişini CD’nin üzerine attığı çiziklerle mixleyen Diana, yapmak istediğini “Sadece müzik algısını biraz değiştirmeye çalıştım” diyerek açıklıyor. “Sadece seslerle oynuyorum. Her şey, bozuk CD’lerin çıkardığı yanlış sesleri dinlememle başladı” diyor. G Başka bir kitleye ulaşmak Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu da anayasanın başlangıç bölümünde yer alan “Türk milleti tarafından demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur” cümlesinin anlamını böyle açıklamamış mıydı? Görüyoruz ki eninde sonunda bizi ayakta tutacak olan tek dayanak sivil ve demokratik direnç gösterme yeteneğimizdir: Buna sahipsek güvencemiz vardır, Anayasa yok edilse, yan çizilse bile vardır. 1986’da Filipin’de Markos’un diktatörlüğüne son veren, 1991’de Rusya’da Gorbaçov’a karşı girişilen darbeyi önleyen o ülke halklarının sivil direnç sergileme yetenekleri değil miydi? Öyleyse sivil direnç yeteneğimizi sorgulamak, bunu pekiştirmek gerekmez mi? Sadece böyle durumlarda değil, ortalık süt liman olduğunda bile kendimizde ve çocuklarımızda bu direnci sürdürecek önlemler almak gerekmez mi? Hollanda’da, Almanya’da, Fransa’da sivil direnci konu edinen, bunu pekiştirmeye çalışan oluşumlar vardır. Bunlar bize de gerekir! Bunun yanında sivil direnç, okullarda da ders olarak okutulmalı, belki devrim tarihi derslerinde belki de ayrı olarak ele alınıp öğretilmeli çocuklarımıza... Milli Eğitim Bakanımız, dilimizde özgün bir ders kitabı yazılıncaya kadar Michael Randle’ın “Civil Resistance” kitabını (Fontana press, 1994) dilimize çevirtip bu derslerde kullandırabilir. G [email protected] Lucy’nin kuratörleri Art on Stage’den Derya Demir ve Bodig’den Aylin Kalem, oluşumların birbirini tamamladığı görüşünde. Bu kadar işi bir bütün etrafında toplamayı nasıl becerdiniz? Derya Demir: Her şey çok organik gelişti ve birbirini besledi. Sarah ile geçen yaz tanışmıştım. Rudolfo’yu da 2006’dan beri tanıyorum. Phil ile, sen de biliyorsun, uzun zamandır birlikte çalışıyoruz. Beliz Bodig sanatçılarından biri. Davet ettiğimiz sanatçılar hissiyatı birebir yaşayan insanlar. Lucy ismi nereden geliyor? Aylin Kalem: Sergide beat kuşağının temsilcisi bir nesil var. Biz de “Lucy İn The Sky With Diamonds” şarkısından esinlendik. İzleyici ve sanatçı arasındaki klasik bağlantıyı bozmak gibi bir amacınız var mı? D. Demir: Tabii. Lucy sadece bir sergi projesi değil. Performans, sergi ve workshop olarak üçe ayrılıyor. Müzikle başlamamızın nedeni, güncel sanatı fazla takip etmeyen, ama harika müzikler dinleyen bir kitleye ulaşma isteğimiz. Art on Stage nasıl ortaya çıktı? D. Demir: Temelleri Phil Collins’in 2005’te gerçekleştirdiği “The World Won’t Listen” projesiyle atıldı. Çekimleri yapmak için Balans’la anlaştık, karşılığında size çok güzel bir gece yapacağız dedik. O gece sahnedeki insanlar performansları izleyen kitleye yeni bir yorum sundu. Art on Stage, klasik sanatla ilgilenmeyen insanlara da platform yaratmayı amaçlıyor mu? D. Demir: Evet, Art on Stage için, yeni bir izleyici, katılımcı oluşturma platformu denilebilir. Bodig’le Art on Stage nasıl bir ortak zeminde buluştu? A. Kalem: Bodig daha çok beden algısı ve yeni teknolojiler üzerine odaklı bir oluşum. Bunun dışında yazı üstünden düşünsel boyutta da bir şeyler üretmeye çalışıyoruz. Teknoloji ve bedenle olan ilişkimizde Derya ile birlikteliğimiz daha anlaşılır olmamızı sağladı. G GÜL BOLULU’NUN AÇIK HAVA SERGİSİ Dokunmuş ağaçlar... ül Bolulu’nun gerçekleştirdiği, “Dokunmuş Ağaçlar Açık Hava Sergisi”nin tuvalleri de, ana karakterleri de ağaçlar. Bolulu, bu “canlı” sergide doğa ve insan karşılaşmalarına simgesel bir dille yaklaşıyor... Gül Bolulu ağaçların savunmasız olduklarını düşünüyor. Ona göre ağaçlar, baş döndürücü bir hızla “gelişen” kentsel sahnede, artık yaşam mücadelesi içindeler. Ne kendi başlarına var olabiliyorlar ne de bizlerle... Bolulu, “Bizim de pek şansımız yok. Çorak hayat büyüyor. Yeryüzü kuruyor. Toza dönüşüyor. Betonların soluk yutan iki boyutlu gölgeleri altında giderek daha çok eziliyoruz” diyor ve ağaçları da kendimizle birlikte bu devasa çorak hayatlara çektiğimizi dile getiriyor. G Gül Bolulu, 1988 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil Sanatları Bölümünden mezun oldu. Dokuma tekniği ile 15 kişisel ve 20 karma sergi gerçekleştirdi. Bolulu, “dokumacı kimliğimle bu öykünün başlangıcına dönmek, bir zamanlar özünü, fikrini onlardan aldığımız saf liflerle, kökleri, ağaçları giydirerek, biz insanların tutumuna karşı, doğanın bu yalnız bırakılmışlarına simgesel bir çağrı yapmak istedim” diye anlatıyor amacını. Aynı zamanda, insanoğlunun kadim reflekslerine gönderme yaparak, insanları doğa ile aralarındaki ilişkiyi bir kez daha gözden geçirmeye davet etmek istediğini de vurguluyor... “Dokunmuş Ağaçlar Açık Hava Sergisi” 15 Nisan’a kadar Selamiçeşme (Göztepe) Özgürlük Parkı’nda görülebilir. G Diana Combo sesle oynuyor... Karşı koyma dersleri gerek... verdi ve ortaya yeni bir jenerasyona hitap eden, izleyiciyi projelerin içine çeken ve oyun oynarken iddialı olabilen Lucy isimli sergi çıktı. Beyoğlu Mısır Apartmanı’ndaki sergiyi ziyaret edenler seyirci olmaktan C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle