22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 2 27/9/07 16:27 Page 1 PAZAR EKİ 2 CMYK 2 EDİTÖR’DEN ahalle akla düştüğünde, insanın zihnine önce komşu yüzleri düşüyor. Çünkü zihin isimleri unutmuş olsa da onları mimleyen bir ya da birkaç özelliklerini saklı tutuyor. Eskişehir’in Hacıseyit’i içinden geçtiğim mahallelerden biri. Tek katlı Tatar evlerinin arasında birkaç çıkıntı bina, en fazlası beş katlı. Sahip ya da kiracıları Çerkez, Boşnak, Selanik göçmeni, yani muhacir. Görünürde ayrım yok, ama eğer o günün misafirleri arasında bir Tatar yoksa, Tatarlar hakkında atıp tutuluyor, evleri, dilleri, özellikle de rakıya olan düşkünlükleri… Sokağın başında, Tatar evlerine benzemeyen, apartman da olmayan, kırmızımavi boyasıyla masalları çağrıştıran bir ev daha var. İçinde yaşayan karıkoca ile yolda karşılaşıldığında selamlaşılıyor, ayaküstü konuşuluyor, aşure günlerinde kapıları çalınıyor ama komşuluk kurulmuyor. Çünkü onlar Çingene, altın dişli, büyük gülüşlü Cemile Teyze ve kocası Kont. Bu lakabın arkasında genellikle beyaz renk olan takım elbise ile içine takılmış fular ve elbiseyle aynı renk sivri burunlu ayakkabılar var… Çocuklarda ne kadar merak uyandırsa da, bu merakı artıracağını bile bile onların evlerine girmek yasak, bir şey verirlerse yemek de… Çocuk bu, elbette yasak deliniyor! Ortada, komşunun seçilemediği çoğu mahallede yaşanan gerilimlerden farklı bir durum yok! Peki ya komşuları seçme şansı olsaydı? Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı’nın (TESEV) yaptığı bir araştırma o ünlü “Türk hoşgörüsü”nü gözler önüne seriyor. Ankete katılanların asla kapılarını çalmayacağı, ihtimal mahalleden atılmaları için ellerinden geleni yapacakları komşularının ilk sırasında eşcinsel çiftler var. Onları ateistler, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Kürtler ve farklı mezhepten olan aileler izliyor. Üstelik bu yanıtları verenlerin çoğunun, daha önce asla komşuluk yapmak istemedikleri gruplarla bir deneyimi yok… Son günlerde siyasi ortamı ve gerilimi açıklamak için kullanılan “mahalle baskısı” sadece dini, etnik ya da sadece cinsel farklılıklara yönelik değil, çoğunluğun kendisinden farklı kimseye tahammülü yok. Başa çıkamazlarsa telefona sarılıp 155Polis’i arıyorlar: “Komşum terörist”. Bu haftanın kapak konusunu belki birileri rehberlerinden 155’i, zihinlerinden ayrımcılığı silerler diye mahallenin istenmeyenlerine ayırdık… İyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com “Aile, Yaşlılık ve Gençlik Bakanı Ursula Von Der Leyen yedi çocuk annesi... M Kuzgun anneler... Çimen Turunç Baturalp adınların kariyerleri önündeki gerçek engel hâlâ çocukları mı? Bir anneyi, sırtında bebekleriyle hangi güçlü kanat, nereye kadar uçurabilir? Kimi Alman’a göre uçarsa kuzgun ana uçar ancak… Yavrusunu en yüksek daldaki yuvadan gözünü kırpmadan iter de öyle uçar, ama bir insan asla yapmaz bunu. Yapana da “Rabenmutter” denir, yani “kuzgunanne”. En ilericiler, en liberaller için bile “kuzgun anne” olmak derinden derinden vicdanları çitiler. Alman dilinde kadın dediğinin menzilleri bellidir çünkü, Kinder, Kirche, Küche, yani çocuk, mutfak, kilise… Yürekleri sızlatan, ekmek bulmaya giden annenin, kötü cadı pençesindeki çocukları Hansel ve Gretel imajı da çabası… Alman kadın yuvadan itiverip bebeğini nasıl gitsin, hem nereye itsin? Fransızlar, Belçikalılar gibi saat altılara kadar çocuklara bakacak devlet okulları mı var Almanya’da? Avrupa’nın zengini Almanya, çalışan annelerin hayatını kolaylaştıracak çözümlere uzak durduğu sürece, o da doğurmaz, olur biter. Böylece Alman kadın, çocuk, mutfak, kilise üçgenine kapanmaktan, “kuzgunanne” olup vicdani bunalımlar yaşamaktansa işine gücüne bakar. Dünyadaki yoksul kadınların yerine de çalışıp zenginleşir, azıcık da olsa kadınlar arasındaki gelir ortalamasını yükseltir... Böyle böyle derken sonunda Katolik Piskopos Walter Mixa... Almanya’da nüfus alarm verdi. Doğurganlık oranları daha da düştü. Yapılan araştırmalar Alman bir kadına düşen çocuk oranınının 1.3. olduğunu ortaya çıkardı. Göçmen Türk kadınları arasındaki çocuk oranın 1.9 olmasının bile sorunu çözemeyeceği anlaşıldı. Nüfusun dengeye kavuşması için Almanya sınırları içindeki her kadına düşen çocuk oranının 2.1 olması gerektiği tespit edildi. 2005 yılı, 1945’ten bu yana en az çocuğun doğduğu “verimsiz” bir yıl olarak gelecek açısından endişe vericiydi… Görüldü ki, tüm bu istatistikleri masaya yatıran Alman Hükümeti’nin kadın şansölyesi Angela Merkel’e Alman kadınlarını daha çok doğurmaya özendirecek acil çözümler gerekiyor... Merkel, doğurmayıp tüyden hafif bıraktığı kanatlarıyla Alman şansölyeliğine kadar yükselmiş bir kadın. 1945’ten bu yana gelen giden şansölyelerin de en genci, koalisyon hükümetinin başında son derece başarılı bir politikacı. Her şey Angela Merkel’in koalisyon ortağı Sosyal Demokratları da gölgede bırakıp partisini yükselten reform paketinin fikir annesi Ursula Von Der Leyen’i, “Aile, Yaşlılık ve Gençlik Bakanlığı”na ataması ile başladı… Almanya’da doğurganlık oranının düşmesi, doğuranların da daha çok yabancılar olması Almanların gözünü korkuttu. Bu yüzden olmalı “Aile, Yaşlılık ve Gençlik Bakanlığı”na yedi çocuk annesi Ursula Von Der Leyen atandı. Leyen, kadınların hem çalışıp hem anne olmalarını kolaylaştırmak için büyük bütçeli projeler hazırlıyor. K Aile ile ilgili sosyal reformların, hükümetin muhafazakâr kanadından gelmesi sosyal demokratlar kadar muhafazakârları da hayal kırıklığına uğratan ironik bir durum. “Muhafazakârlar arasında “kadınların çalışmasını desteklemek” bize mi kaldı diye düşünenlere rağmen kavga gürültü, sosyal demokratların şanına yakışır nitelikte reformlar yapıldı. Ursula Von Der Leyen. Siyaset tarihinin en ilginç kadınlarından biri. 8 Ekim 1958’de Brüksel’de doğmuş. Aşağı Saksonya’da bakan ve başkanlık yapmış Ernst Albrecht’in zarif ve güzel kızı. Ekonomi de okumuş bir tıp doktoru, ama onu asıl sıra dışı yapan doğum oranının gitgide düştüğü bir çağda, onca işinin gücünün arasında, bir değil, beş değil, tam yedi çocuk doğurması. Kariyeri boyunca arka arkaya yaptığı doğumlarla, birlikte çalıştıklarını her defasında dehşete düşüren bir süper kadın! Varsıl ailesinin, anlayışlı tıp profesörü kocasının desteğine bakıp da başarısını küçümseyenler az değil. Ama doğar doğmaz başka kucaklara atılacak bile olsa yedi çarpı dokuz ay hamilelik sonucunda evi dolduran çocuklarla doktorluk yapmak, yetinmeyip bakanlık yapmak, yetinmeyip Almanya’nın sosyal yaşantısına damga vuracak nitelikte reformlar yapmak her “anne yiğidin” harcı olmasa gerek. KADINLAR ÇOCUK DOĞURACAK MI? Alman muhafazakârlarının gözünün içine baka baka “Asıl sorulması gereken kadınların çalışıp çalışmayacağı değil. Kadınlar çalışacak. Sorulması gereken şu: Kadınlar çocuk doğuracak mı doğurmayacak mı?” diyor. Ona göre Almanya ikisini de yapabilmeleri için hayatı kolaylaştırmalı, çünkü dünyada doğum oranının en düşük olduğu ülkelerden biri. Almanya, yeni reformlar için bütçesine ek harcama kalemleri eklemekten çekinmedi, bütçeye yüklenen ek harcamanın miktarı yılda 3 milyar avro. Okul öncesi eğitim zorunlu kılındı. 4 yıl içinde, 750 bin çocuğun daha bakımını sağlayacak okul öncesi eğitim kurumu hizmete girecek. Çalışan bir kadın doğum yaparsa bir yıl boyunca izinli olabilecek ve bu süre zarfında Federal hükümetten 1800 avro maaş alacak. Ayrıca babaların da iki aylık izin hakları var… 2013 yılına kadar gündüz bakım evlerinde her aile bir çocuğuna yer bulabilecek. Bu iş için ayrılan para ise 12 milyar Avro… Ursula Von Der Leyen’e en çok kızanlardan biri de Katolik Psikopos Walter Mixa… “Von der Leyen’in politikaları çocuklara veya aile bağlarının güçlendirilmesine değil, endüstriye genç kadın iş gücü sağlamaya yarar” diyor Mixa: “Onun politikaları genç kadınları doğum makinelerine döndürmeyi hedeflemektedir”. Kimilerini kızdıransa onca masraf edip açılacak yeni yuvalarda daha çok göçmen çocuklarının eğitilme olasılığı, ama tüm sızlanmalara rağmen Ursula Von Der Leyen’in karşısındaki direnç yavaş yavaş eriyor. Ortada aşılması zorunlu bir demografik sorun yatıyor çünkü. Sonuçta Almanya da diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi “anneliğe” ekonomik hayatta hatırı sayılır bir paha biçti. Üstelik işin başında ülkesine yedi çocuk doğurmakla problemin çözümüne yeterince katkıda bulunmuş, yedi çocuğunu da yuvada bırakıp, deli gibi çalışan, söz söyleme hakkına sahip bir kadın bakan var… Bakalım yeni yapılan reformlar Alman kadınlarını “kuzgun anneler” olmaya ikna edebilecek mi? Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212)343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon: Mete Çolakoğlu (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/ İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr Almanya Başbakanı Angela Merkel...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle